29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] 2015`te üretimde hedef, otomotivde, dünyada ilk 10`a; Avrupa Birliği’ndeyse ilk 3’e girmek. Beyaz eşyada hedef Avrupa Birliği’nde ikincilik... Makina imalatında dünyada ilk 15 ülkeden biri olmak... ARGE’de Avrupa Birliği’nde ilk 5’te olmak... Bunlar sizin kulağınıza da hoş gelmiyor mu? Yeni bir üretim ve toplum düşü Diyelim ki, büyüme ekonomisinden vazgeçtik; sonras ? Düş bu ya! Dünyada bir dizi krizin tetikleyici olan büyüme ekonomisine olan bağımlılıktan diyelim ki kurtulduk ve sürdürülebilir bir topluma dönüşüm sürecini başlattık... Peki geçimimizi nasıl sağlayacağız? Onca bankacıya ne olacak? Bu yazı, “durağan durum” ekonomisinin onuncu yılında ne gibi özellikler sergileyeceği ile ilgili kestirimlere yer veriliyor... Yine sanayimizin strateji ihtiyacı üzerine... Sanayimizin önde gelen temsilcileri ulusal ölçekte bir sanayi stratejisine olan ihtiyacı sıkça dile getirir oldular. İstanbul Sanayi Odası’nın düzenlediği 7. Sanayi Kongresi’nde (34 Aralık 2008) TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu da, “Karşılarında bugün yeni bir dünya, yeni bir rekabet haritasının şekillendiğini, bu yeni ekonomik ortamın yeni politikaların uygulanmasını zorunlu kıldığını” ifade ederek, “belirsizliği dağıtacak, dinamizmlerini ve enerjilerini doğru yerlere kanalize edecek bir stratejiye, yol haritasına ve vizyona ihtiyaçlarının her zamankinden daha fazla olduğunu” söylemiş. Hisarcıklıoğlu konuşmasını şöyle tamamlamış: "Vizyonu hayata aktaracak bir oyun planına dönüştürerek hepimize yol gösterecek olan, hükümetimizin bugünden belirleyeceği kurallardır, kurumsal adımlardır. Ülkemizin yaklaşık 6,5 yıldır süren büyümeye yeniden ivme kazandırmak ve büyümenin bereketini arttırmak için yeni bir çıpaya ve yeni bir büyüme stratejisine ihtiyacı vardır. Sanayimizi geliştirmenin, ihracattaki artışa devam etmenin ve sanayimiz ile ihracatımızı ithalata bağımlı olmaktan kurtarmanın yolu, yapısal reformları tamamlayarak ülkemizdeki iş ve yatırım ortamını iyileştirmekten ve girdi maliyetlerini dünya standartlarına çekmekten geçmektedir.” Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan da, Kongre’de verdiği yanıtta ‘Girişimci Bilgi Sistemi’ verileri doğrultusunda bir Sanayi Stratejisi Belgesi hazırladıklarını; çalışmalarını ekim sonunda tamamlayıp Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na ve Bakanlar Kurulu’na sunduklarını hatırlatmış. Çağlayan, “bugün dünyanın içinde bulunduğu durumun, iki aşamalı bir strateji ortaya koymalarını gerektirdiğini; bunlardan birincisinin, dünyanın yaşadığı küresel krizin doğru yönetilmesine dönük kısa vadeli strateji; ikincisinin de, hiçbir krizin sonsuza kadar devam etmeyeceği gerçeğinden hareket ederek, bu krizin olası etkilerini de dikkate alan uzun vadeli bir gelecek tasarımına dönük strateji olduğunu” belirtmiş. Burada bir parantez açarak belirteyim; ‘Girişimci Bilgi Sistemi’ Sanayi Bakanlığı’nın “birçok kuruluşun elindeki bilgileri derleyip, bunları sistematize ederek hazırladığı” bir sanayi envanteri. Ancak, Sayın Çağlayan, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde konuyla ilgili olarak düzenlenen bir toplantının (28 Ekim 2008) açılışında yaptığı konuşmada, ''Bu, basit bir envanter değil. Bu nedenle de adına sanayi envanteri değil, bilgi sistemi dedik'' açıklamasını yapmış ve sözlerine devamla “Girişimci Bilgi Sistemi'nin ezber bozan bir çalışma olduğunu, geçmiş dönemde yanlış bilinen verileri ortaya çıkardığını” belirterek, bunun ''bütün sektörlerde artık bir politika analizi, politika tasarımı yapılmasını sağlayacak bir çalışma olduğunu'' söylemiş. Bu parantezi kapatıp biz yine Sanayi Bakanlığı’nca hazırlanan Sanayi Stratejisi’ne dönelim. Bakanlığın bu sanayi stratejisini, özel sektör şemsiye kuruluşlarının temsilcileriyle tartışmak üzere, TOBB ile birlikte, 1113 Nisan tarihlerinde Antalya`da bir ‘arama konferansı’ düzenlediği biliniyor. O toplantı sonrasında basına yansıyan haberlere göre, bu stratejiyle, “otomotiv, makine, elektronik, beyaz eşya sektörlerinin gelişmesine yönelik stratejilere önem verilmesi” ve “bu sektörlerde Türkiye’nin önemli bir üretim üssü haline gelmesinin desteklenmesi” öngörülmüş. Yine bu stratejiye göre, 2015`te hedef, otomotivde, ülkeler arası üretim sıralamasında, dünyada ilk 10`a; Avrupa Birliği’ndeyse ilk 3’e girmek... Beyaz eşyada hedef Avrupa Birliği’nde ikincilik... Makine imalatında dünyada ilk 15 ülkeden biri olmak... ARGE’de, yine Avrupa Birliği’nde ilk 5 ülke arasına girmek... Bunların hepsi kulağa çok hoş geliyor. Ne var ki, ben de Sayın Bursalı gibi (bknz. 4 Aralık günlü Cumhuriyet’teki köşe yazısı), bu stratejinin uygulanması ve başarısı konusunda, çok iyimser olduğumu söyleyemem. Ama gerekçelerimi açıklamak gelecek haftaya kaldı. Y CBT 1135/ 6 19 Aralık 2008 ıl 2020. Ülkede sürdürülebilir ya da “durağan durum” ekonomisine geçmeye çabaladığımız müthiş deneyimin onuncu yılındayız. İki kılavuz ilkemiz var: Doğal kaynakları gezegenimizin onları yeniden üretebileceğinden hızlı bir biçimde tüketmiyoruz, atıkları da doğanın onları emebileceğinden hızlı bir biçimde çevreye salmıyoruz. Bizim toplumda kurallar bilim insanlar tarafından belirleniyor. Sürdürülebilir tüketim ve salınım düzeylerini saptayan bilim insanları, emin olmadıklarında temkinli bir kestirimde bulunuyorlar. Ardından, ekonomi uzmanlar da, belirlenen o sınırlara nasıl ulaşılacağına ve doğal kaynaklardan en verimli biçimde nasıl yararlanılacağına karar veriyorlar. Bunu yaparken de iki temel düzenekten yararlanıyorlar. lki, şirketlerin salınım izinleri alıp satabildikleri bir emisyon üst sınırı ve ticaret sistemi. Bu sistem, sözgelimi, karbon salınımlarının azaltılmasında işe yarıyor. kincisi ise, vergilendirmede değişikliğe gitmek. İnsanların çalıştıkları kaynaklara olabildiğince değer katmalarını sağlamak amacıyla, gelir vergisini yava yava ortadan kaldırıyoruz. (Çok tutulan yerinde bir karar!) Bunun yerine kaynakları biyosferden alındıkları noktada vergilendiriyoruz: örneğin, petrol topraktan pompalandığı sırada ya da balıklar denizden çıkartıldıkları anda vergilendiriliyor. Bu uygulama kaynakların fiyatlarını yükseltiyor ve insanların onları daha az tüketmelerine neden oluyor. Marketlerdeki o tüketim ç lg nl bir gecede yok oluverdi. Bu vergi sisteminin bir başka yararı da kolayca uygulanması. Vergi yükümlüleri artık gelirlerini gizli tutmak suretiyle vergi kaçıramıyor. Ne yazık ki, bu sistem aynı zamanda geriletici de: yoksullar, varsıllara kıyasla, elde ettikleri gelirin çok daha büyük bir oranını vergiye yatırıyorlar. Bu olumsuzluğu elde edilen gelirin bir bölümünü yararlı proje ve programlarda kullanmak suretiyle gidermeye çalışıyoruz. Gelirleri arttıran ekonomik büyümenin olmadığı bir sistemde yoksullu u farklı bir biçimde ele almak zorundayız. Gelir eşitsizliğine daha üst sınırlar koymak suretiyle kaynakların yavaş yavaş yeniden dağıtılmalarını sağlıyoruz. İzin verilecek sınırların belirlenmesi son derece çetrefilli bir iştir. Ayr cal klar n katlanarak ço almas yerine, gerçek farklılıkların ve katkıların ödüllendirildi ği bir sistem olmalıydı bu. Eflatun bunun 4’ün bir çarpanı olduğuna inanıyordu. Üniversiteler, sivil hizmetler ve ordu, görünüşe bakılırsa hep 10 ile 20’nin çarpanı arasında idare ediyordu. Ancak ABD’nin şirketleşmiş kesiminde bu deneye başlamadan önceki değer 500’ün üzerindeydi. İlk adımda genel dağılımı 100’ün bir çarpanına indirmeyi hedefliyoruz. Öyle ki, bir şirkette en düşük maaş 10.000 dolar ise, üst düzey yöneticiye ödenebilecek en yüksek maaş da 1 milyon dolar oluyor. Zamanla bu değeri 30’un çarpanına indirmeyi deneyebiliriz. BÜYÜMEYE SINIRLI Z N Peki ya büyüme? Büyümeye yine izin var, ama çevre uzmanlarının belirledikleri sınırların aşılmaması koşuluyla. Bu yüzden de faiz oranları epey düştü ama sıfıra inmedi. Kaynakların fiziksel verimlilik oranı sınırlı olmakla birlikte, verimlilikteki artış ve teknolojideki gelişmeler elimizdeki kaynaklardan giderek daha çok yararlanmamıza olanak tanıyor. Bu da ekonominin de erini arttırıyor. Örneğin, bu dönüşüm sürecinin başında petrol yakıtlı yolculuğu olanaksız kılacak denli pahalı kılan bir karbon vergisini uygulamaya koyduk. Bu uygulama araba yolculuklarını kısıtlarken kamu taşımacılığı ve yenilenebilir enerjiyle işleyen taşıtlarla ilgili teknolojilere yapılan yatırımların da artmasına neden oldu. Bu araştırmaların sonucunda araba maliyetleri giderek düşmeye başladı. Başarılı bir başka araştırma alanı da sanal gerçeklik: Uçak yolculu u artık çok daha kısıtlı yapılıyor, ama insanlar bir düğmeye basarak hiç bilmedikleri ülkeleri ziyaret edebiliyorlar. Eninde sonunda ulaşacağımız ekonomik büyümenin boyutları konusunda farklı görüşler var. Kimi iyimserler teknoloji sayesinde ciddi boyutta bir büyüme sağlanacağına ancak gezegen üzerinde yarattığımız etkide bir artış meydana gelmeyeceğine inanıyorlar. DE EN F NANS DÜNYASI Kimileri de, bilgi teknolojisi gibi, ekonominin genelde yalnızca niteliksel olduğu sanılan kesimlerinin bile gerçekte ciddi miktarda fiziksel kaynak gerektirdiğine dikkat çekiyor ve bilgisayarlarla ekranların üretiminde kullanılan hammaddeleri örnek veriyor. Bilgi teknolojisi alanında çalışanlar bile gelirlerinin büyük bir bölümünü araba, ev ve
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear