29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz [email protected] Kültür Kent Kültürü ve Koyun Koyun köyde ve kentte aynı kokar. İstanbul ‘hemşerisi kentlileşemedi’ demek, bayram bağlamında ‘İstanbul köy gibi kokuyor’ anlamına geliyor. Oysa halkımızın güzel bir adeti var: Gelen misafirlerin eline kolonya damlatılır. Bu dışarıdan gelenin elini temizlemesi için değil, odaya güzel bir koku saçmak içindir. Güzel kokulu bir peçete el silmek için de verilirdi. Daha eskiden gül suyu ikram ederlerdi. Acaba İstanbul ve bütün kentlerimiz bayramı gülsuyu ya da lavanta kokusuyla mı karşılasalar, yoksa koyun gübresi ve ahır kokusuyla mı? Doğan Kuban İnsan anlam veren canlı... Ama başkalarının yaşamına anlam vermeye kalktığında en vahşi hayvandan daha vahşi olabiliyor. Bunun adına uygarlık diyebilecek denli de arsızlaşıyor. Tüm Hukuk bu sorunun bütünüyle yoğunlaşıp düğümlendiği yer! Anlam ODTÜ Felsefe Bölümünün, kuruluşunun 25. yılını kutlama etkinliği olarak düzenlediği “Anlam” Kongresi bugün sona eriyor. Bölüm Başkanı Ahmet İnam’ın şahsında bu çeyrek yüzyıla emek vermiş tüm düşün insanlarını gönülden kutluyorum. “Anlam” şu başlıklarda sorunsallaşmış: Analitik Felsefede Anlam Kavramının Eleştirel İncelemesi: “Anlam Kavramı ve Metafizik Önermeler”, “Dilde Bağlam Duyarlılığı”, “20.Yüzyıl Bilim Felsefesini İçDış Sorular Ayrımı Çerçevesinde Yeniden Yazmak”, “Anlam Kavramı Tezine Bir Yaklaşım”, “Deneme’de Anlam Metafiziği”, “Özgün Bir Dil Arayışı Olarak Yazı Heykelleri”, “Göstergebilim ve Sinema Sanatı Bağlamında Bourdieucu Beğeni Yargıları Açısından İklimler Filminin Göstergebilimsel Analizi”, “Yapısalcılık ve Gilles Deleuze: Anlamsızlığın Topolojisi”, “Bunun Anlamı Nedir?” Joseph Kosuth, Kahire Bienali”.. Kültür, Dil ve Anlam: “Anlam(sız)”,“Kültür ve Anlam”,“Anlam Nedir?”, Yaşamın İçinde Anlam: “Anlam Arayışının Tehlikeleri Üzerine”, “Thoreau’da Yaşamın Anlamı”,“Totoloji Döngüsellik ve Sonsuz Gerileme Kıskacında Anlam Sorunu”, Anlamın Anlatısı: “Anlam(lama) Paradoksları Gilles Deleuze & Lewis Carroll”, “Sartre’da Flaubert Örneği Merkezinde Başkasını Anlama”, “Joseph Conrad’da Güç Anlam İlişkisi ve Nihilizm”, Geleneksel Felsefede Anlam: “Locke’un Anlam Teorisinde ‘Kelimelerin Müphemliği’ ”, “Aristoteles’in Diyalektiğinin İkinci Kullanımı:Tanım ve Anlam Çokluğunun Aşılması Sorunu”, “Aristoteles’in Anlam Kuramı ya da De Interpretatione”, Anlam Kavramının Temelleri: “Önermesel Doğru: Doğum ve İkametine Dair Düşünceler”, “Kurgular Arası Karşılaştırmalar ve Anlam”, “ ‘Hiçlik’in Anlamı”, Hukuk Yorumsama ve Anlam: “Anlamını Kaybeden Sosyal Bilimler”, “Anlam, Norm ve Güç İlişkisinin Bir Örneği Olarak Austin’in Hukuki Pozitivizmi”, “Yapısalcı Hukuk Göstergebilimi ve Hukukta Anlam Yaratılması”.. Anlamın Oluşumu: “Anlamın Tarihselliği”, Tarih İçerisinde Kurulan Anlam”, “F. W. Nietzsche’nin Felsefesinde Bedenin Anlamı”, Anlamın Dilde İnşası: “Eğitimde Pragmatist Yapılandırmacılık ve Anlamın İnşası”, “ Wittgenstein’da Özel Dil ve Anlam Sorunu”, “Dil Oyunu”nun Metafizik Statüsü Üzerine”, Politik Anlam: “Varlığın Yarılma Zamanı: Paralaks Anlamın Politik Kurulumu”, “Siyaseten Anlam Var mıdır?”, “Gündelik Yaşamın Laikleştirilmesi Bağlamında Aklın Yeniden Tanınması: Kant’ın ‘İçimdeki Ahlak Yasası’nın Doğurduğu Sorunlara Blochçu Çözüm Denemesi”, Metin ve Yorum: “Semantiğin Dini Metinlerde Uygulanabilirliği”, “Dilsel Göstergebilimdeki Üçlemenin Türkçe Karşılıklarındaki Anlamsal Sorunlar”, “Anlam[a]’nın Kaynağı Olarak KalpRuhNefis Üçlüsü: MosesMamonides Örneği”.. Değer ve Anlam: “Değer ve Anlam”, “Değer, Çatışma ve Uzlaşma”, “Etik ve Siyaset Bağlamında Anlam”, “Hukukta Anlam ve Değer”, “Değer ve Anlam: Değerler Anlamlar mıdır?”, Dil Felsefesinde Anlam: “Frege’nin Anlam Kuramının Kökenleri”, Kaplamsal Anlam, İçlemsel Anlam ve Teorik Terimler”, “Aşırı Yorum Sorunu ve Grünberg’de Anlamın Sınırları”, “Mantıkta ve Doğal Dilde Anlam”, Fenomenolojide ve Hermeneutikte Anlam: “Yaşantı, Oluşum, Anlam”, “Felsefi Söylem ve Anlam”, “Anlamdaki Yorum, Yorumdaki Anlam”, “Fenomenoloji, Anlam ve Değer”, Bilim ve Anlam: “Teleosemantik ve Karmaşık Kavramların Anlamı” , “Schönfinkel’den Dilbilime Anlam ve Dizim”, “Menon Diyaloğu Işığında Bilim Felsefesindeki Bazı Münakaşalar İçin Höristikler”, “Memetik Modellerin Değerlendirilmesi İçin Ölçüt Geliştirme Denemesi”… Bugün sunacağım bildirinin sonunda söyleyeceğim özetle: “Sonuç olarak, burada ileri sürdüğüm sav, Yargıda anlamın değerden, değerlendirmeden bağımsız tutulmasının siyasal sonuçlarının demokratik düzenlerde bile tehlikeli durumlar yaratabileceği, ancak değerlendiren yargının bu anlam aşan etkinliğiyle yasaya en yetkin anlamını verebileceğidir. Anlama dayalı muhakemenin hukuk güvenliği kaygısını daha çok taşıdığını, değerlendirici muhakemenin vurgusunun adalet arayışında yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Biraz önce çağdaş yasadan, onu hukuk devleti olmayan devletlerin yasalarından ayıran ölçütten söz etmiştim. Bununla bir devleti hukuk devleti kılan yasanın tanımını da vermiş oluyordum. Şunu da söylemeliyim: Bir ülkede yargıçlar yasada düz “anlam”dan başka bir şey bulamıyorlarsa, yani özüne dokunulmasının yasaklandığı, yasanın düzenlerken haddini aşıp aşmadığını görebilecekleri değerleri o metinde okuyamıyorlarsa, bulamıyorlarsa, değerden kopuk anlamanın, güç bela kurulabilmiş adalet ve barış düzenlerini ne denli tehlikeye atabileceğini ya da bu düzenlerin kurulmasını ne denli zorlaştırabileceğini kuşkusuz düşünebiliriz.” U ygar toplum bunun yanıtını biliyor. İstanbul’da her gün yenen et kurban bayramında olduğu gibi, kent içindeki boş arsalarda ve çayırlarda kesilirse İstanbul’a bir kent denilebilir mi? Ne özgün kültürümüz olduğunu bütün dünyaya göstermek için 2010 yılının kurban bayramında bütün Avrupa’yı davet edip koyun, gübre ve kan kokusunu özgün kültürümüzün kentselleşmiş kokusu olarak tanıtabilir miyiz? Beykoz işi şişelere bu kokuyu doldurarak satabilir miyiz? Köylünün bazen kenti, bazen üniversiteyi ve devleti işgal ettiğini söylenince ‘bu demokrasidir’ deniyor. Bu bağlamda köylü sözcüğünün kullanılması, kuşkusuz doğru değil. Ne var ki bu köylü kente göçmüş fakat köy ve taşra davranışlarını taşımayı sürdürdüğü için, kentlinin sahip olması gerekenlere henüz sahip olamamış kişi oluyor. Bu sorun kişisel değildir. Kişi her zaman bunu aşabilir. İstanbul’da koyun keserken köydeymiş gibi davranmak politik egemen bir grup tarafından yapılıyor. Kent ortamının niteliklerini bilen, duyarlı ve bilinçli bir toplumun buna izin veremeyeceği açıktır. Bu yaygın uygulama ancak bu kokudan rahatsız olmayanların vurdum duymazlıkları sonucu olabilir. Kentlileşemeyenler sayıca kente egemendir. Gerçi her tür egemenlik demokrasi denen politik sürecin sonucudur. Fakat bundan ahır ve gübre kokusunun bir hafta boyunca kente sinmesinin bir demokrasi gösterisi olduğu sonucuna varılamaz. ‘Humour’ boyutunu bir yana bırakırsak, büyük kentte her köşeyi mezbahaya çevirmenin demokratik bir hak olduğunu savunamayız. Öyle olsaydı, Taksim parkında, Maçka parkında ya da Yıldız parkında sürü otlatmak da demokratik hak olurdu. Bu tür tartışmaların çokluğuna bakılırsa Türkiye’de demokrasi sorunu kentin ortasında açık salhane yapıp yapmama gibi özgürlükler üzerine oturuyor. Kaçak yapı özgürlük değildir. İzin almadan evinizi bile boyayamazsınız. Ama kentin yarısından çoğu kaçaktır. Park yasağı levhasının altında park yapan araba saymakla bitmez. İzinsiz orman kesemezsiniz. Ama orman alanlarında üniversiteden büyük sitelere kadar her yapı vardır. DO A NSANDAN DUYARLI Doğanın insandan daha duyarlı olduğunu belirten İspanyol doğa bilimcisi ve çevrecisi Joaquin Araujo, abartılı bir tüketim yaşamının insan zekasını da tehlikeye soktuğunu söyler. Ona göre tüketime yönlendirilip açlığa mahkum edilen cahil toplumlar bu zekâ fukaralarıdır. Bu olasılıkla demokrasiyi de tehlikeye sokmuştur. Burada en tehlikeli şeyin uygulanıyormuş gibi gösterilen demokrasi olduğu söylenebilir. Faşizm, komünizm ve demokrasi geleceği tehlikeye sokuyorlarsa, bunlar dı CBT 1135/2 19 Aralık 2008 şında kalan tek iktidar aptalların hegemonyasıdır. Son krizden sonra ‘George Bush ve dostları gibiler dünyayı tehlikeye sokuyorlar’ diye düşünenler çoğaldı. 1015 milyonluk bir kenti, kurban bayramında mezbahaya çeviren kırsal kültürlülere bunları anlatmak zordur. Kuran, kurban edin diyor, etrafı kokutun demiyor. Kent dışında geçici olarak kurulacak mezbahalarda bu sorunu çözememiş bir kent idaresi var. Bu bilgisizlik olamaz. İlkel menfaatlere göz yummak olur, ya da köylülük olur. Bir dev metropolü kokutabilen bir toplumun başka şeyleri kokutmaması için bir neden yoktur. O yüzden Türkiye’de bunun gibi sayısız sorun var. Bütün bu olayları aralarındaki ilişkileri anlamadan birbirinden bağımsız olgular olarak görmek kırsal kültürün özelliği ve az gelişmişlik göstergesidir. Açıkta koyun kesme sağlıksız bir kasaplıktır. Türkiye’de et kesmenin kuralları çoktan saptanmıştır. Etrafı saran koku ise çağdaş kent uygarlığı için utanç verici bir ilkellik örneğidir. Hepimiz çocukluğumuzdan bu yana koyunun boynuna bıçağın vurulup kan fışkırmasından dehşete düşen pek çok insan görmüşüzdür. Pek çok operatör de kan görmenin tatsız bir his olduğunu söylerler. Akan insan kanı üzerine geniş bir edebi birikimimiz var. İspanyol Çevreci J. Araujo’nun bir bakıma her kültürden insanın binlerce yıldır söylediği bilgelikleri şöyle bir gazeteciyle konuşmasında şöyle özetlemiş: ‘Ki ilerin bilincine hitap etmekten ba ka yapabilece imiz bir ey yok. A r l b rak n. Kontrolsuz bir spekülasyon her eye egemen. Her eyi do aya göre çok pahal ya mal ediyoruz. Dünyan n verdi inden fazlas n istemeyelim. Tüketicilik a r olmamal d r. Ekolojik felsefenin temel ilkesi borçlu olmamakt r. Planet’e borçlu kal nmaz. Biz gelecek ku aklar n haklar n yiyip onlar açl a mahkum ediyoruz.’ Bu sözlerin açıkta koyun kesmekle ilişkisi var mı? Kanımca var. Bu görüntü tüketici, spekülatif ve sözde dinsel yaşamın panayırıdır. Kurban bayramında koyun kesmek, cami yapmak gibi, bir gösteriye dönüşmüştür. Sürecin kendisi ise kentsel yaşamın kurallarını hiçe saymaktadır. Koyunu böyle kesenle çirkin camiler yapanların, trafik kurallarına uymayanla kaçak inşaat yapanların aynı nitelikte davranışların sahipleri olduğunu anlamayan çoktur. Dünya insanların ilkel davranışlarıyla dolup taşıyor. Uygarlık ilkel güdü gösterilerini engelleyen gelişmelerin toplamı, bir tür perdesidir. Kavgada, cinayette, savaşta ve tüketim yarışında zaman zaman yırtılır. Sadece paraya ve sömürüye odaklanmış bir dünya, ne yazık ki, en ilkel davranışları da canlı tutmaktadır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear