Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
GÖNÜLDEN BİLİME bitirmiyor. Güntürkün’nün bu çalışması uzun vadede unutkanlığı en aza indirecek. İnsan yaşlandıkça dopamin sistemi sayısal olarak zayıflıyor. Yeni bilgiler ışığında bazı demans türleri için yeni tedavi türleri geliştirilebilecek. Almanlar Onur Güntürkün’den söz ederken Bochumlu veya Alman bilim insanı diyorlar. Değerli araştırmacıyı iyice sahiplenmişler. Almanya, ABD, Kanada, Avustralya, İngiltere, Fransa birlikte en fazla beyin göçü alan gelişmiş ülkelerden biri. Ahmet İnam ainam@metu.edu.tr NE KADARIMIZ DIŞARIDA YÖK’ün hazırladığı bir rapora göre 24 bin Almanya’da, 15 bin ABD’de olmak üzere 50 binden fazla Türk genci yurt dışında eğitim görüyor. Yurtdışında önce eğitim olanakları ve sonra iş arayan gençlerin büyük çoğunluğu lisans ve lisansüstü eğitimlerinden sonra Türkiye’ye geriye dönmüyorlar. Ülkemiz yurtdışına en çok öğrenci gönderen ülkeler arasında on birinci sırada yer almakta. Önemli bir beyin gücünün yurtdışında kalması Türkiye için büyük kayıplar demek. Oysa eğitim gördükleri ülkelerde araştırmalarını sürdüren Türk bilim Bu gelişme ise beyin insanları yaşadıkları ülkelere milyonlarca dogöçünün az gelişmişlik lar kazandırıyor. Eğitilmiş insan gücünün yoksul ve az gelişmiş ülkelerden kaçışı Batı te özdeşliğini gösteridünyasının bilim ve ekonomisini güçlendiyor aslında. En fazla rirken göç veren ülkelerin gelişimini yavaşbeyin göçünün verildiği latıyor. Cumhuriyet kavramının ülkemizdeki anlamını on iki özelliğini belirleyerek yorumlamaya çalışıp, onun tinsel boyutunu aydınlatma çabamızda daha önce belirlediğimiz sekiz özelliğin yanında dokuzuncusu özgürlüktür. Cumhuriyetin Tinsel Bileşenleri Üzerine (3) Özgür olmadan, özgürlüğümüzün ayırdına varmadan, bilincini yaşayamadan Cumhuriyetimizin tinsel canlılığını nasıl oluşturabiliriz? Ve özgürlüğümüzü her zaman korumak zorundayız. Özgürlük sadece hukuksal, sadece siyasal bir kavram değildir. Sadece hukuksal düzenlemelerle kazanılan bir şey değildir. Ve başkalarına şirin görünmek için yasa değişiklikleriyle falan elde edeceğimiz bir şey değildir. Özgürlük her şeyden önce iç dünyamızın, manevi hayatımızın, düşünce tarzımızın özgürlüğüdür, kafamızın içinin özgürlüğüdür. Çünkü dışarıdaki polisler ortadan kalksa bile, içimizdeki polisler durduğu sürece özgür insanlar olamayız. Özgürlük elbette ATATÜRK’ün doğasıydı. ATATÜRK’ten belki her şeyden önce öğrenmemiz gereken özgürlüktür. Nasıl özgür insan olunabilir? Kendimizi ve kendimizin dışında olanı tanıyarak, bilerek. İç gücümüzü canlandırarak. Elbette özgür insan başına buyruk insan olmak demek değildir. Özgür insan özgürlüğün ne denli ince bir şey olduğunu bilir ve ona özen gösterir. Onuncu kavramım da “özenli” olmaktır, titiz olmaktır. Cumhuriyetimizin değerlerine, insani değerlere, insanı insan kılan, insanı güzelleştiren değerlere özen göstermektir ve bunun gereğini yapmaktır. Özen, kol kanat germeyi, kollamayı, saygı göstermeyi içerir. Bütün bu on kavramın ardından, kendimize, geçmişe ve şu anki yaşayışımıza eleştirel bir bakış fırlattığımız zaman, “özürlü” olduğumuzu görüyoruz. Yazık ki böyleyiz. Ama insan olmak da biraz eksik olmaktır. Ama o eksikliği duyarak biz özürlerimizden arınmaya, özürlerimizi aşmaya çalışıyoruz. Ama nasıl yapıyoruz bunu? Özürlerimizi kabul ederek, görerek ve onlarla yüzleşerek; onların üstünü örterek değil. “Türk hiçbir zaman yanlış yapmaz, asla” demiyoruz. Yanlış yapabiliriz, insanız, ama bizi insan kılan özelliğimiz, yanlışlarımızdan ve özürlerimizden öğrenmeye açık bir cesaret, yiğitlik taşımamızdır. Son olarak, on ikinci kavramım, bizim “özlü” insanlar oluşumuzdur. Özlülük, derin bir geçmişin sağladığı zengin bir yaşam birikiminden geliyor. Ve özümüzün gerçekten özlü bir biçimde bu dünyaya duyurulması gerekir. Yazık ki bunca yıl geçtikten sonra, bu on iki kavram ışığında kendimizi gözden geçirdiğimizde özürlerimizin ve eksiklerimizin hâlâ durduğunu görüyoruz. Yine de bu bizi yıldırmıyor, çünkü özümüzün, özlü oluşumuzun özelliğinden yola çıkarak açıkça şunu ileri sürebiliriz: Dünyada karşılaştığımız sorunları, karşılaşacağımız sorunları, Avrupa’yla bütünleşme sürecinde başımıza gelebilecek olası sıkıntıların üstesinden gelebilecek donanıma sahip olduğumuzu, hiç değilse gizli olarak, potansiyel olarak bizde böyle bir donanımın olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Cumhuriyetin genci olabilmek, böylesine bir güçle donatıldığını, eleştirel gözle görebilmektir. Kendimizle gereğinde ağır eleştiri ışığında karşılaşabilmeyi göze almak gerek. Belki, uygun düştüğünde, kendimizle mizahi biçimde dalga geçebilme gücümüz olmalıdır. Unutmayalım ki biz aynı zamanda Nasrettin Hocaların ve bu toprakların mizah duygusuna sahip olan insanların torunlarıyız. Güçlüyüz arkadaşlar, bunu sadece bir hamasi söz olarak anlamayınız. Bu gücümüzün kıymetini yeterince bildiğimizi sanmıyorum. Bu gücümüzün bir araya gelerek, tartışmalarla, yeni görüşler getiren sorgulamalarla, yeniden keşfedilmesi, oluşturulması gerek. Gücümüzü gerçekçi temellere dayandırmaya zorunlu olduğumuzu unutmayalım. Hepimizin, mesleğimiz ne olursa olsun, işimiz ne olursa olsun, bu topraklarda yaşanan yaşamı ve Cumhuriyeti sürdürmek görevi içinde olduğumuzu ve bunun için bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzu hatırlamamız gerekiyor. Onun için bütün öğretmenlerin, bütün ailelerin, annebabaların, kardeşlerin, amcaların ve hepimizin görevi, yeni yetişmekte olan insanlara bu Cumhuriyet ruhunu yeniden diriltecek ve onu bir meşale olarak geleceğe taşıyabilecek ruhu aşılayabilmektir. Bu coşkuyu verebilecek gücü, bizden sonra gelecek insanlara taşıyabilme yükümlülüğünü unutmamamız gerekir. Cumhuriyetimiz, bize ülkemizde ve dünyada daha hakça, daha güzel bir yaşam oluşturma ödevini vermiştir. Bu ödevi canla başla yerine getirmeliyiz. Peki beyin göçünü tersine çevirmek mümkün mü? Bu soruyu yanıtlamak pek kolay olmasa gerek. Bu büyük girişimin gerçekleşebilmesi için her şeyden önce gerekli altyapıların tamamlanmış olması gerek ki ülkemiz de böyle bir durum söz konusu değil henüz. Beyinleri burada tutacak ve evrensel araştırma ortamları yaratacak bilim ve teknoloji eksik, ARGE yatırımları yetersiz. Her şeyden önce Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle yarışacak ya da en azından Batıdaki ülkelere yetişecek bir eğitim politikası da yok. Sırf ülkedeki üniversite mezunu sayısını arttırmaya yönelik bir programla hiçbir yere varılamaz. Günümüzde üniversite mezunlarının yarısından fazlası meslekleriyle ilgisi olmayan işlerde çalışıyor. Yıldan yıla daha fazla işsiz üniversite mezunu yaratılıyor. Bu gelişmeler her lise mezununa üniversite kapısını açmanın çözüm olmadığının kanıtıdır. Üniversiteler bilim insanı yetiştiren kurumlar olmalı. Her lise mezununu bilim insanı yapan bir ülke var mı dünyada? Yok elbette! Üniversitelerin kontenjanları belli, diğer mezunlar meslek yüksek okullarına devam ediyorlar. Ayrıca meslek liselerinden, hatta düz liselerden bile mezun olanlar gelişmiş ülkelerde iş bulabiliyorlar. Ülkemizde lise eğitimi neredeyse ilköğretim seviyesine düştü ne yazık ki. Şanslı olan öğrenciler yabancı dille eğitim veren Anadolu liseleri veya özel liselere devam edebiliyorlar. Yabancı dilde eğitim de aslında bir yerde beyin göçüne ön ayak oluyor. Yabancı dil bilenler eğitimlerini yurtdışında sürdürdükten sonra yabancı ülkelerde çalışmayı tercih ediyor. ülkelere bakacak olursak bu gerçek bir kez daha çıkıyor ortaya. Hindistan, Pakistan, Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Mısır, Nijerya ve Türki cumhuriyetleri en fazla beyin göçü veren ülkeler. TERSİNE ÇEVİRMEK Tayfun Akgül CBT 1129/ 11 7 Kasım 2008