26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

ARGEPOLİTİKA POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org Henüz teknolojimizi kendimiz üretemiyoruz. Düşünün ki, üretimine egemen olmadığımız, dolayısıyla da denetimimiz altında olmayan bir nesneyi yönetme becerisini göstererek, sınai üretimde, tarımsal üretimde başarı kazanacağız; teknolojiyi kendileri üretip geliştiren ülkelerle uluslararası arenada rekabet edeceğiz; onların üstesinden geleceğiz! Üniversitelerimizde Teknoloji Yönetimi Öğretiliyor mu? Üretimin başlıca girdilerinden biri olan teknoloji, amaçlanan üretim hedeflerine ulaşılması açısından stratejik önemdedir. Onun için, bu stratejik girdinin yönetimindeki başarı üretimdeki başarıyı belirleyici bir rol oynar. Teknoloji yönetimi, bu önemli işlevinin yanında, konusunun karmaşıklığı ve gerektirdiği bilginin düzey ve yoğunluğu nedeniyledir ki, bir uzmanlık ve yükseköğretim konusu haline gelmiştir. “Mühendislik, bilim ve yönetim disiplinlerini birleştiren [akademik ve mesleki] bir disiplin olarak 'teknoloji yönetimi', bir organizasyonun stratejik ve operasyonel hedeflerinin belirlenmesi ve bu hedeflere ulaşılmasında ihtiyaç duyulan teknolojik yeteneklerin planlanması, geliştirilmesi ve edinilip yararlanılmasını konu alır. Yalnızca ARGE yönetimi değil, teknoloji tabanlı organizasyonlarda geniş bir spektruma yayılan bütün yönetim sorunları bu disiplinin ilgi alanına girer. Teknoloji yönetimi, bu bağlamda, yeni ürün geliştirme, insan kaynakları yönetimi, inovasyon süreç yönetimi, proje yönetimi, teknolojik füzyon, pazarlama, teknoloji tahmini ve stratejik plânlama konularını da içine alır.” (Journal of Engineering and Technology Management tanıtım dokümanı; www.elsevier.com) Tanımından anlaşılabileceği gibi, teknoloji yönetimi, bütün üretici sektörler için gerçekten kritik önemde bir beceri alanıdır. Lâfı ülkemize getireceğim; bizim üretici sektörlerimiz için teknoloji yönetiminin önemi daha da büyüktür. İşletmelerimiz bu konuda gelişmiş ülkelerdeki benzerlerine göre çok daha becerikli olmak zorundalar. Nedeni açık: Henüz teknolojimizi kendimiz üretemiyoruz. Düşünün ki, üretimine egemen olmadığımız, dolayısıyla da denetimimiz altında olmayan bir nesneyi yönetme becerisini göstererek, sınai üretimde, tarımsal üretimde başarı kazanacağız; teknolojiyi kendileri üretip geliştiren ülkelerle uluslararası arenada rekabet edeceğiz; onların üstesinden geleceğiz! Dahası, bunu sağlama almak için, sanayii ve tarım kesimi çok az ARGE ve inovasyon yapan bu ülkede bu işleri başlatıp bizim çok önümüzde koşan ülkelere yetişeceğiz; onlar kadar başarılı olacağız! Kabul edersiniz ki, bizim bu beceriyi gösterebilmemiz için, teknoloji yönetiminde çalıştıracağımız uzmanlarımızı, mühendislerimizi, ülkemiz koşullarını dikkate alarak, çok daha farklı yeteneklerle donatmamız gerekir. Bu noktada durup soralım: Üniversitelerimizde 'teknoloji yönetimi' mesleki bir disiplin olarak ele alınıp öğretiliyor mu? Yüksek lisans programlarımız var mı? Bu alanda disiplinler arası ortak, akademik çalışmalar yapılıyor mu? Hepsinden önemlisi, işaret ettiğim ülkemize özgü sorunları eğitim programlarımızda işleyebiliyor muyuz? Yoksa, Prof. Dr. Hacer Ansal'ın gönderdiği mektupta yazdığı gibi, “özel olarak gelişmekte olan ülkeler ve onların teknoloji yönetimi sorunlarına odaklanan, bu ülkelerin koşullarına özgü vak'a çalışmaları ile desteklenen bir 'core literatur' 'course content' eksikliğimiz” mi var? Bu soruların yanıtlarını yakında öğreneceğiz; çünkü, teknoloji yönetimi alanında “Türkiye'nin eğitim/öğretim olanakları açısından durumunu ve yapılan araştırmaları belirlemek üzere, bu alanda çalışma yürüten tüm araştırmacılara ulaşmayı ve bu araştırmacılar arasında işbirliği ve bilgi paylaşımını sağlamayı” amaçlayan bir araştırma projesi yürürlükte. “Türkiye'de Teknoloji Yönetimi” başlığını taşıyan, TÜBİTAK destekli bu proje Prof. Dr. Hacer Ansal (Işık Üniversitesi), Doç. Dr. Dilek Çetindamar (Sabancı Üniversitesi) ve Doç. Dr. S. Nazlı Wasti (ODTÜ) tarafından yürütülüyor. Projeye bir anket eşlik ediyor. Beş sorudan oluşan anket formunun teknoloji yönetimi alanında çalışan bütün araştırmacılarımızca doldurulması projenin başarısına önemli ölçüde katkıda bulunacak (anket formuna http://anketim.redbilisim.com/ adresinden erişilebilir). Konuyla ilgili akademisyenlerin anketi yanıtlama konusunda gereken duyarlılığı göstereceklerini umuyorum. Umduğum bir başka şey, sanayicilerimizin, ziraatçılarımızın bu proje ve ortaya çıkacak sonuçlarıyla yakından ilgilenmeleri. Bu herkesten önce onları ilgilendiren bir araştırma projesi... “Yenilikçilikten korkuyoruz; İşbirliği kültürümüz yok; Ortak çalışmayı bir becersek....” Otomotiv sektörünün daima önünde yürüyen Jan Nahum, sürekli bir koşu içinde; yeni fikirlerle dolu: rekabet öncesi işbirliği, arge, tasarım ve diğerleri... TOFAŞ CEO'luğu, FİAT'ta dünya ölçeğinde üst düzey görev, ardından POAŞ CEO'luğu ve nihayet kendi kurduğu Hexagon ile proje ve arge avcılığı... Nahum ile Türk sanayicisinin artıları ile eksilerinden, ulusal politikalara uzun bir söyleşi gerçekleştirdik. Özlem Yüzak Soru: Yenilikçilik diyoruz, ARGE diyoruz, güçbirliği diyoruz, senelerdir kısır döngü içinde aynı şeyleri konuşuyoruz. Biz neden sanayicisiyle devletiyle tüm paydaşlarıyla bunları kapsamlı bir politika haline getirip, o hep beklenen sıçramayı gerçekleştiremiyoruz? Jan Nahum: İsterseniz önce çizgiyi iyi koyalım. Çünkü çizgiyi iyi koyarsak güçlü ve zayıf noktalarımızı daha iyi anlarız. 'Aslında Türkiye'de çok şeyler oluyor' ama derdimiz ne biliyor musunuz, bu çok şeylerle yetinmemek. Daha iyisini yapabilirsek, daha iyi yönetebilirsek, onu yakalamak mesele. Yoksa “Hay allah hiç bir şey yapamıyoruz” değil. Aksine müthiş şeyler yapılıyor. Bir yarış içindeyiz. değişik devletlerle. HepTürk insanının inanılmaz si de süratli gidiyor burada önemli olan yabir dinamizmi var. Avrupa rışı kazanmak. Biraz daha fazla, biraz daha insanına kıyasla olma, verimli, işte o “biraz daha”ların peşinde koşmak zorundayız. yenme gibi inanılmaz isBu saptamadan sonra gelelim “hakikatekleri var. Hırs küpü biten biz daha fazla ne yapıyoruz?” sorusuna. zim insanımız. Bu başka Ortak çalışmayı beceremiyoruz. Kurumlar yerlerde çok az var inanın. kişisel, sektörler kişisel. Oysa daha iyisini yapma imkânımız var. İşte Türkiye'nin asıl gücü bu. Var olduğu için zaten kendiliğinden akıp gidiyor ve netice veriyor. Ancak bir kanalize etsen, bir politika dahilinde bu gücü yönlendirebilsen, şimdi sürdürdüğün yüzde 56 büyüme oranını belki kat be kat aşacaksın. Soru: Bunu niye yapamıyoruz? Yanıt: Biz toplum olarak kendimizi ispat etmeye bakıyoruz. Türk toplumu, gelişmiş devletler arasında bir var olma çabası içinde.. Kurumlar da bu yapı içinde kendi aralarında “ben birinci oldum, en büyük pazar payı bende” yarışı içindeler.. Evet bunun iyi yönleri var, bir dinamizm, rekâbet katıyor ama kötü taraflarından da kendimizi arındırmamız lazım. Örneğin Çin otomotiv endüstrisi de CBT 1071/6 28 Eylül 2007 Özür ve Düzeltme: Aykut Göker’in geçen haftaki “Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine” başlıklı yazısının son iki satırı bizden kaynaklanan bir hata sonucu sayfaya girmemiştir. Yazının son paragrafını yeniden yayımlıyor, yazarımızdan ve okurlarımızdan özür diliyoruz. Genel gidiş öyle de; acaba makas değiştirip tekrar doğru yola girmemiz hiç mi mümkün değil? Kanaatimce mümkün, ama şu şartla: Yarın öbür gün, Ankaraİstanbul hızlı tren hattı bitip de İspanyol hızlı trenleri bu hat üzerinde vızır vızır işlemeye başladığında bundan çok memnun kalacak insanlarımıza, sürekli yabancı teknolojiye bağımlı kalınarak sağlanacak rahatlığın geçici olacağını; teknolojiyi kendimiz üretir hâle gelemezsek bu tür kolaylıkların bedelini sürgit karşılayamayacağımızı anlatabilirsek... Anlatamazsak, İspanyol hız treninden sonra bizi bekleyen, gerçekten de, “Tanzimat trenine” aktarmalı seferlerdir..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear