05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP İşte bu bilginin çok kaynaklılığı hem öğrenen bireyi hem de okul müfredatları çerçevesinde rol alan öğretmenlere yeni birtakım roller biçmiştir. Rehber öğretmen, yardımcı aile, kütüphane, arkadaş, çoklu ortam… Ve öğrenen birey. Akademik personeli ve lisansüstü eğitimi engelleme sınavı YÖK 2 Şubat 2007 günü yaptığı toplantıda, yükseköğretim kurumlarında öğretim görevlisi, okutman, araştırma görevlisi, uzman, çevirici ve eğitim öğretim planlamacısı kadrolarına açıktan veya öğretim elemanı dışındaki kadrolardan naklen atanmak isteyenler için ALES’e (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı’na; eski adıyla LES’e) girme ve 100 üzerinden en az 70 alma zorunluluğu getirdi. Prof. Dr. Tahir Balcı, tbalci@cu.edu.tr BİLİŞSEL TEMELLİ ANLAYIŞ Günümüz öğretilerinin merkezinde bulunan bilişsel temelli anlayış “her bir bireyin kendine özgü bir öğrenme modeli olduğu ve öğrenme eyleminde hiç kimsenin bu birey yerine geçemeyeceğidir”. Burada yapılacak iş yalnızca öğrenen bireye öğrenme etkinliklerinde sistemli rehberlik edecek elemanları ve bunların rollerini belirlemektir. Bu deterministik bir rolden daha çok bireylerin ortak ve tekil öğrenme biçimlerini kapsayacak esnek yardım etmek, yol göstermek, elinden tutmak, yolu tarif etmek, lojistik sağlamak, ortam hazırlamak, öğrenenin kendi öğrenme biçimini tanımasına yardım etmek gibi bir modeldir. Yol göstermek somut anlamda olduğu kadar soyut düşünsel anlamda da önemlidir. Hem düşünsel hem eylemsel yol gösterme öğrenen birey için yapılabilecek en temel destektir. Bilimsel süreçlerde, somut ve soyut birlikte ve uyum içindedir. İnsan aklı ve duyuları, bu soyutsomut birlikteliğini çözebilecek durumdadır. Çünkü doğası böyledir. Bu yüzden öğretim etkinlikleri zihinsel ve duyusal gerçeği aynı anda fark edebilecek etkinliklerle desteklenmeli, rehber konumunda olan öğretmen ve destek konumunda olan yardımcılar da bunun farkında olmalıdır. Yoksa özü basit olan bilimi özünden saptırarak tamamen anlaşılmaz duruma sokabiliriz. Belki de zaman zaman bunu yapıyoruz. Yüzyılımızın öğretim modelinde öğretmen ne kadar önemli ise bireylere yol gösteren destek elemanlar ve onların yönetimi de o kadar önemlidir. Güncel öğretilerde bilgi ile öğrenen birey arasındaki öğretmen çıkarılmıştır ya da çıkarılmaya çalışılmıştır. Fakat bu duruma öğrenciler, öğretmenler ve aileler çok katı bir direnç gösteriyor. Çünkü alışkanlıklarına ters düşmekte. İnanmadıkları bir şeyi uygulamada zorlanıyorlar. Yapılması gereken bu değişimin mantığını kavratmaktır. B u doğrultuda, bir üniversite adına başka bir üniversitede doktora yapmak isteyenlerden de 70 puan, diğer lisansüstü öğrenci adaylarından en az 55 puan isteniyor. Ancak YÖK, sanat dallarında lisansüstü öğrenim görecek adaylar için ALES’e girme koşulunu kaldırdı. Burada hemen sorulması gereken soru, diğer alan öğrencilerinden istenirken sanat dalları için ALES’in neden gereksiz görüldüğüdür. Amacı ne? Bu soruyu yanıtlamak ve genel olarak ALES’i sorgulayabilmek için önce amacına bakalım: Lisansüstü eğitimdeki başarıda etkili olan sayısal, sözel ve muhakeme yeteneklerinin ölçülmesi. Sayısal muhakemeden, temel matematik kavramlarını ve bunlar arasındaki ilişkileri anlama, sayısal problemleri çözebilme, sayısal malzemeyi kavrama, öğelerine ayırabilme, bu öğeler arasındaki mantıksal ilişkileri bulma anlaşılmaktadır. Kullanılacak malzemenin aritmetik, cebir ve geometri alanlarından ve dalı ne olursa olsun bütün üniversite mezunlarının bilmesi beklenen konulardan seçileceği, ortaokul düzeyinin üzerine çıkılmayacağı belirtilmektedir (http://www.egitimim.com/Rehberlik/ UniversiteRehberlik/104LESKapsam.htm, 13.5.07). için lise yıllarında sözele yönelen ve yükseköğrenimlerinde hiç sayısal öğrenim görmeyen kişileri sayısaldan sorumlu tutmanın bilimsel bir açıklaması var mı? Sayısalcı olan birçok öğretim üyesinden bile sayısal soruların çok zor olduğunu duymaktayız. Peki bu sınavın amacı nedir? Acaba üniversitelerde zaten horlanan sosyal bilimleri ve çok masum taleplerini yasal bir kılıfla daha da kısırlaştırmak mıdır? Ne yazık ki aklımıza olumlu bir şey gelmiyor. Çünkü ALES’in öngördüğü puanı tutturan kişi sayısı gittikçe düştüğü için artık lisansüstü öğrenci bulmakta güçlük çekilmekte; dolayısıyla bazı programlar resmen olmasa da uygulamada kapanmakla karşı karşıya kalacak; yoksa dolaylı olarak amaçlanan bu mu? KALİTEYİ DÜŞÜRDÜ ALES’in en önemli sonuçlarından birisi de lisansüstü öğrencilerde ve alınacak araştırma görevlisi vb. akademik elemanlarda kalitenin çok düşmesidir. Nitekim alan bilgisi çok iyi olan adaylar sayısal sorular nedeniyle elenebilmekte, kendi alanında çok yetersiz olan bazıları da sayısal engeli bir biçimde aşarak öne geçmekte, sonuçta bölümler yardımcı elemana duyulan gereksinim nedeniyle kendi alanına pek katkı sağlayamayacak yetersiz kişileri almak zorunda kalmaktadır; bu görüşler varsayımlara değil, gerçeklere dayanıyor. Yapılması gereken şey ya ALES’i tümden kaldırmak ya da sözel alanlarda akademik kariyer yapmak isteyenlere sadece sözel muhakemeye yönelik sorular sormak ve lisansüstü sınav sürecini klasik yazılı bir sınavla sonuçlandırmaktır. Çünkü sözel konular genel kültür kapsamına girer, ancak yukarıda anılan sayısal konular genel kültür değildir, özel alan bilgisidir ve sosyal bilimciler için gereksizdir. Öğrenciler yalnızca testlerle ve niteliği çok belirsiz bir mülakatla lisansüstü öğrenime başlatılmakta, dili yazılı olarak kullanıp kullanamadıkları bakılamamaktadır. ÖĞRETMEN SEYİRCİ DEĞİL Öğrenmeye rehberlik eden öğretmenin rolü seyircilik değil. Öğrencilerinin öğrenme biçimini analiz edecek, farklılıkları ve benzerlikleri ölçebilecek bilgi, beceri ve araştırma teknikleri ile donanımlı, bilimsel süreçleri içerecek etkinlikleri tasarlayan ve yöneten, soru sorduran, hipotez kurduran, deney gözlem ve bunlara eşlik eden bilimsel akıl birlikteliğine önem veren, problemlere çözüm üreten, meraklı beyinlere yeni ufuklar açan bir rehber öğretmenden söz ediyoruz. Bilgi aktaran değil, sistemli rehberliğiyle bilgiyle bireyler arasında köprüler inşa eden bir rehber, kılavuz, yol gösterici. Nasıl ki 20. yüzyılın başında Atatürk’ümüz cumhuriyetin sahiplerine, aklın egemenliğinde gerçekleşebilecek tüm etkinliklerde yol gösterici olmuş ve bize ufuklar açmış ise bizde geleceğimize yön verecek bizi aydınlık geleceklere taşıyacak çocuklara bilim sevgisinin gelişmesinde rehber olmalıyız. Bu da gerçekçi bir fen öğretimi ile mümkün. Yoksa bireylerde doğal olarak var olan yaratıcılık ve yenilikçilik sınav karmaşası içinde kaybolup gidecektir. Ortak geleceğimizi şekillendiren bilim ve onun öğretimi, meşguliyetlerimiz arasında az yer almaktadır. Bunun doğal sonucu da gelişen ve değişen dünyada hep başkaları bizim adımıza karar vermeye devam etmektedir. Toplum olarak bilimsel kültürümüzün gücü onu oluşturan her bir paydaşın gücü ile orantılıdır. Bu yüzden toplamda her aklın eğitimi önemlidir. Birinin ihmali diğerlerini mutlaka etkileyecektir. İÇERİK AMACA UYMUYOR Öncelikle amaç ile içerik arasında bir çelişki olduğunu söylemek gerekir. Zaten bütün üniversite mezunlarının belirtilen sayısal konularda başarılı olmasının beklenemeyeceği görülmüş olmalı ki, sanat dalları için ALES koşulunun kaldırılması gerekli görüldü. Yoksa sanat dallarında okuyanların sayısal muhakeme, okuduklarını anlama ve yorumlama yeteneklerinin olmadığının düşünüldüğünü sanmıyoruz. Öyleyse sayısal ALES sanat dalları için ne kadar anlamsızsa, yabancı dil, tarih, sosyoloji vb. alanlar için de o kadar anlamsızdır. Matematik bölümü mezunlarının bile çözmekte zorlandığı sayısal soruları sosyal bilimler alanı mezunlarına sormanın ya da sayısal alanlara yatkın olmadığı Boğaziçi Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendisliği Ulusal Toplantısı 18 Farklı üniversiteden gelen katılımcıların 57 bildiri sunduğu Biyomedikal Mühendisliği Ulusal Toplantısı BİYOMUT 2007, 2223 Mayıs tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de gerçekleştirildi. Sinirbilimde Mühendislik Yaklaşımlar temasına odaklanmış olan toplantıya Michigan Üniversitesi’nden John Middlebrooks, Cornell Üniversitesi’nden Christiane Linster, Pittsburg ve Carnegie Mellon Üniversitelerinden Carol Colby, Vrije Üniversitesi’nden Peter Huijing davetli konuşmacı olarak katıldı. Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nün ev sahipliğini yaptığı BİYOMUT 2007’de Sinirbilim, İşaret ve Görüntü İşleme, Biyomekanik oturumlarının yanısıra Biyofotonik, Biyomalzemeler ve Biyomedikal Enstrümantasyon konularında çok sayıda özgün çalışma sunuldu. Verimli bir tartışma ortamı yaratan toplantının sonunda ulusal ve uluslararası düzeyde işbirliklerinin doğduğu bildirildi. CBT1054/22 1 Haziran 2007
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear