Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sağlıklı Beslenme luk ölçüsü, Atatürk'ün deyişiyle "Kamu yararının her gün, yeniden yeniye özgürce tartışılabilmesi" ilkesidir. Bilimsel yöntem, en iyi bildiğimizi sandığımız bir konuda bile zaman zaman bilgilerimizi sorgulamayı gerektirir; Ulusal egemenlik de ne bir din adına, ne bir doktrin adına, ne bir kişi adına kamu yararının özgürce sorgulamasının engellenememesini gerektirir. İşte "ulusal egemenlik" ilkesine dayalı Cumhuriyet, Türk insanını okullarda "Ne, nerede, niçin, nasıl, ne zaman?" diye sormaya alıştırmayı amaçladı; "kitaplar yazıyor diye, falanca büyük kişi buyurmuş diye, atalardan kalmış diye bir şeyi doğru saymamak gerek1 tiğini" anlattı; 'Ben de araştıracağım demeyi ve kimsenin ağızdan dolma tüfeği olmamayı bilmemizi istedi. Ç) Bilimsel yöntemi geçerli kılan ilkelerinden bir başkası "kullandığı kavramları açıklıkla tanımla Sebze ve meyvenin kansere karşı koruyucu rolü sorgulanıyor Beslenme uzmanları meyve ve sebze tüketiminin kalp hastalıkları, yiiksek tansiyon ve kanser gibi kronik hastalık riskini azalttığtnı ileri süredursun, geniş katılımlı, uzun süreli bilimsel çalışmalar bunların kanseri ö'nleme konusundaki gücünün düşünü'ldüğü kadar yiiksek olmadığını gösteriyor. Son yapılan çalışmalar başta meme kanseri olmak iizere, diğer kanser türlerinde bu etkinin çok zayıf olduğunu ve yalnızca çok kü'çük bir grupta yarar sağladığını gösteriyor. 970li ve 198()'li yıllarda sebze tüketenlerde kanser hızının azaldığını gösteren raporlara sahne oldu. Bu çalışmaların pek çoğunda, bilim adamları yeni kanser teşhisi konmuş hastalardan diyetlerini yeniden oluşturmalarını istedi ve bu sonuçları sağlıklı gönüllülerden alınan sonuçlar ile karşılaştırdı. Bu tip "vaka kontrolü" çalışmaları ne yazık ki yanıltıcı olabiliyor. Kanser grubu içinde yer alan insanlar, zararlı olduğunu düşündu'kleri yiyeceklerin tüketim miktarı konusunda abartıya kaçma eğilimi sergilerken, sağlıklı grup içindeki insanlar da genel popülasyona göre sağlıkları konusunda abartılı beyanlarda bulunabiliyor. Ne var ki bu bulgular Amerikan Kanser Enstitüsü'nü tatmin etti ve 1991 yılında enstitü bir bildiri yayınlayarak insanların günde 5 ile 9 öğün arası sebze ve meyve tüketmeleri gerektiğini ileri sürdü. bilim dergisinde yayımlanan sonuçlar, meme kanseri söz konusunda olduğunda meyve ve sebze tüketiminin etkisinin çok minimum olduğunu gösteriyor. Ancak araştırmayı yürütenler koruyucu etkinin verilerin içinde gizli olabileceğine dikkat çekiyor. Sözgelimi bu çalışmaların hiçbirinin çocukluktaki diyeti sorgulamaması bir eksiklik olarak yorumlanabilir. Meme kanseri söz konusu olduğunda, genç kızların sebze ve meyvenin çok önemli bir engelleyici etkisinin olduğu kritik bir evreden geçmiş olmaları çok büyük bir olasılık. Diğer bir faktör de antikanser enzimleri konusundaki genetik farklılıklar olabilir. Bunlar zararlı serbest radikalleri ortadan kaldıran enzimler olabilir. N.Y.Buffola'daki Rosvvelt Park Kanser Enstitüsü'nden epidemiyolog Christine B. Ambrosone, bazı çalışmaların, spesifik bir gen varyantı. taşıyan insanlarda ve spesifik bir seb ma" ilkesidir. Ulusal egemenlik düzeninde de siyasal partiler ve siyaset adamları ulusa verdikleri sözlerden de, yaptıkları işlerden de ulusa karşı sorumludurlar. Bunun için programlarının ve açıklamalarının her türlü belirsizlikten, değişik yönlere çekilebilir nitelikten arınmış olması zorunludur. Atatürk, Cumhuriyetin Onuncu yıldönümünde Türk ulusuna şunu söyleyebilmişti: "Türk ulusu! On beş yıldan beri başarı sözü veren birçok sözlerimi işittin. Mutluyum ki, bu verdiğim sözlerin hiçbirinde ulusumun hakkımdaki güvenini sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım!" Ulusal egemenlik ilkesine göre her yönetici her zaman aynı şeyi söyleyebilecek durumda olmalı, değilse görevini bırakmayı bilmelidir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyetinin özellikle ulus, yurt, kültür, uygarlık, özgürlük, laiklik, demokrasi gibi temel kavramlarına hem açık, hem de bilimsel tanımlar getirmiştir. 1 SONUÇ YERİNE Atatürk, Kurtuluş Savaşını zafere ulaştıran asıl gücün ulusal egemenlik ilkesinin bayrağı altında yürütülüşü olduğunu hep vurgulamıştır. 1924 yılında Büyük Zaferin yıldönümünde de şunları vurguluyordu: "Bu pek büyük zaferin en önemli ve en yüce etkeni, Türk ulusunun kısıtsız ve koşulsuz olarak egemenliğini eline almış olmasıdır. Ulusumuzun uzun yüzyıllardan beri hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların baskı ve ezinci altında ne denli ezildiğini düşünürsek,... ulusumuzun egemenliğini eline alması olayınm tüm ululuğu ve önemi gözlerimizin önünde belirir." Ne yazık ki 60 yıldan beri Türkiye'de siyasal yaşamda ön sırada yer alanlar, partiiçi demokrasiyi rafa kaldırarak, en başta ulusal egemenlik kavramını çarpıklaştırıp"çoğunluk baskıcıhğı"na indirgemiş ve içini boşaltmışlardır. Bir önemli bölümü de "Siz isterseniz halifeliği bile geri getirebilirsiniz" (!), ya da "Odundan aday göstersem milletvekili seçtiririm!", "Ne demek ulusal egemenlik!? Hâşa, Allahın egetnenliği!" demagojisiyle demokrasi düşmanhğı yaptıktan sonra, uluslar arası sömürgenlerle çıkar birliği içine girip sözde değiştiklerini öne sürerek ülkeyi yönetme konumuna bile gelmişlerdir. Bugün bunlar, ABD'nin sömürgen çıkarlarına kılıf yaptıkları "ılımlı islam" baskıcılığını ulusal egemenliğin gereği gibi sunarken, bize ulusal kurtuluşumuzu, bağımsızlık, özgürlük ve çağdaş uygarlık >»oluna girmemizi sağlayan, ulus bütünlüğümüzü ve ^urt bütünlüğümüzü kazandıran "ulusal egemenlik" )e "laiklik" kavramlarını gerçek anlam ve içeriğinden /oksun kılmak yolunda ilerlemekteler. Prof. Dr.; Yıldız Teknik Üniversitesi (o. ozankaya@yildiz. edu. tr) KLİNİK DENEYLERDEN ALINAN SONUÇLAR Son günlerde, sağlıklı insanların izledikleri diyet konusunda sorgulandığı ve zaman içinde izlendiği klinik deneylerde daha güçlü kanıtlar elde ediliyor. Bu sonuçlar son beş yıl içinde alınmaya başlandı. Şaşırtıcı bir şekilde bu son bulguların, sebze ve meyvenin kolon, akciğer ve meme kanserlerinde koruyucu etkisi olduğu yönündeki eski bulguları desteklemediği görülüyor. Ancak negatif sonuçlar araştırmacıların doğru noktalara bakmadığı anlamına da gelebilir. Hepsinden önemlisi, diyetin çok değişken olduğu ve miktarını ayarlamanın zor olduğu biliniyor. En azından meme kanseri vakalarında bilim adamlarının, farklı gruplar için farklı sorular sorarak meyve ve sebzeyi doğru sınıflamadığı da bir başka olasılık. Geçen kasım ayında yayımlanan bir çalışma, sebze ve meyvenin genel koruyucu etkisi olduğunu savunan geleneksel görüşe karşı çıkıyor. So ru/yanıt şeklindeki çalışmada görev alan doktor ve hemşirelerin elde ettiği verilere göre meyve ve sebze tüketimi kanser vakalannın sayısında çok büyük bir fark yaratmıyor. Ancak aynı çalışma meyve ve sebze tüketiminin kalpdamar hastalıklarında yüzde 25'lik bir düşüşe yol açtığını gösterdi. Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü tarafından gerçekleştirilen çalışmadan alınan sonuçlar "Journal of National Cancer Institute" isimli bilim dergisinde yayımlandı. Bu rapora göre meyve ve sebzenin kansere karşı koruyucu olarak olası etkisi çok küçük olabilir. Bu sonucu, geçen ocak ayında Avrupa Kanser ve Beslenme Konusunda Araştırma (EPIC) adı verilen projeden alınan meme , ~. kanseri ile ilgili bulgular da desteliyor. Bu konuda yapılmış en kapsamlı çalışma olarak bilinen EPIC, Hollanda'daki Utrecht Üniversitesi Tıp Merkezi'nden bir ekip tarafından 286.000, 25 ve 70 yaşları arasındaki kadın üzerinde sürdürülüyor. Araştırma ekibi şu anda 5 yıllık verileri inceliyor. Avrupa'nın kuzeyinden ve güneyinden seçilen denekler, ülkelerine özgü çok çeşitli besin maddeleriyle besleniyorlar. "Journal of the American Medical Association" isimli zeyi tüketen gruplarda kanser vakasf sayısının farklı olduğunu gösterdiğini belirtiyor ve EPIC çalışmasının nihai sözü söylemiş olduğunu kabul etmiyor. Bu belirsizliğe karşın, uzmanlar sofralardan sebze ve meyveyi kaldırmak için çok erken olduğunu önemle vurguluyor. Kaynak: Scientifıc American, Nisan 2005 944/19 23 Nisan 2005