26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 K ONUK c 15 OCAK 2010 CUMA Bilim Dilimiz Dr. EFDAL SEVİNÇLİ Ülkemizde örneklerine pek rastlamadığımız bir değerbilirliğin sergilendiği, düzenlenişiyle kıvanç duyacağımız bir etkinlikte, EÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü'nce, bölümün ve gözlemevinin kurucusu Prof. Dr. Abdullah Kızılırmak anısına, 4 Aralık 2009 günü düzenlenen Gökbilim Terimlerinde Dil Birliği Sempozyumu’nda, “Bilim Dili ve Türkçemiz” üstüne konuştum. Abdullah Kızılırmak öğretmenimizin, Türkçe sevgisiyle besleyip emekleriyle oluşturduğu Gökbilim Terimleri Sözlüğü’nün (1969) yayımlanışının 40. yılını kutladık. Kızılırmak öğretmenimizi yakından tanıyamadım. 1970’li yılların “fırtınalı günlerinde”, kimi etkinliklerde dinleme olanağım oldu. Türkiye’nin çağdaşlaşması yolunda verdiği kavgalara inanan bir kardeşi olarak anısı önünde saygıyla eğiliyor, yurtseverliğine, çalışkanlığına, Türkçe'nin bilim dili olması için yaptığı çalışmalara, katkılara bugün teşekkür etmenin yetmeyeceğini düşünerek bütün içtenliğimle hayranlığımı dile getiriyorum... Şimdilik anayasal bir zorunlulukla eğitim ve öğretim dilimiz Türkçe görünse de ilkokullardan başlayarak öğretim dilini İngilizce yapma uğraşlarının iç karartıcılığını unutmadan ülkemizin bilimsel gelişmine koşut terim çalışmalarının yapıldığını, Türk Dil Kurumu’nun yoğun çabalarıyla 1930’lu yıllardan 1983'e değin terim sözlükleri hazırlatıp yayımlattığını neredeyse unuttuk. Bugün kullandığımız matematik, geometri terimlerinin Cumhuriyet’in başlarında kullandığımız karşılıklarını, artık hiçbirimiz bilmiyoruz! Örneğin “hattı müstakim’in düz çizgi, hattı münkesir’in kırık çizgi, hattı münhani’nin eğri çizgi, zaviyei kaime’nin dik açı, müsellesi kaimülzaviye’nin de dik açılı üçgen” olduğunu bilmiyoruz! Çünkü bugün kullandığımız geometri, matematik terimlerini, büyük önderimiz Mustafa Kemal’in türettiğini sanırım hepimiz biliyoruz! Atatürk’ün, 193637 kışında, yazdığı geometri kitabı, dil devriminin amacını belirleyen, bence en somut göstergesidir. Türkçe'nin sözcük türetmedeki gücünün örneklendiği, “açı, üçgen, dörtgen, boyut, yüzey, konum, uzay, düzey, yatay, düşey, yamuk, bitişik açı, ters açı, artı, eksi, çarpı, bölü, eşit, toplam, türev” vb. bu terimler, unutmayalım ki bütün bilim dallarında, dilimizi bir bilim dili olarak düşünen ve buna inanan bizlerin yol göstericisidir!.. Sözcüklerin, somuttan soyuta / soyuttan somuta, anlambilgisi açısından yaşadıkları değişimlerin, bizim algımıza, anlamı kavrayıp derinlemesine anlamlandırmamıza bağlı olarak değiştiklerini biliyoruz.Yine kimi sözcüklerin, içerikleri ile biçimsel yapısı yönünden kurallara uygun türetilmelerine karşılık toplumsal yapımızdaki değişimlere göre dilde tutunamadıklarını, unutulduklarını hemen hepimiz biliyoruz... İşte bu noktada terimlerin öncelikle daha dar bir alanı, bir bilgi dalını ya da yakın bilim dallarını karşılayan sözcükler olduklarını, anlamsal yaygınlıklarının sınırlılığını, özel bir alanda, özel donanımlı kişilere seslendiklerini unutmadan terim türetmeye devam etmeliyiz. Burada gökbilim terimlerine ilişkin bilişdik terimler üstünde duracağım: lise öğrenimimde “seyyare” sözcüğüyle karşılaşan, gökyüzünde “peyk” arayan ben, size “gezegen” teriminin / sözcüğünün gökbilim terimi olmadan önce dilimizde, yüzyıllarca “sürekli gezen, kapı kapı dolaşan” anlamını taşıdığını belirtmeliyim. Özellikle de çok gezen kadınlarımız için halkımızın bir yakınma olarak “ne gezeğen kadın” diye sözcüğün kullanıldığını duyanlarımız çoktur. Bugün yazılı kaynaklarımızın dışında halkın dilinde hâlâ derlenmemiş sözcükler, hastalık adları, canlı, cansız varlık adları, organ ve araç gereç adları vardır. Halkımızın dilini varsıllığımız olarak görüp bu kaynaktan yararlanmak zorundayız. Bugün, gökbilimde en çok kullanılan terim olan “yıldız” sözcüğünün yerine “astronomi” kitaplarında uzun yıllar farsça “sitâre”, arapça “kevkeb” ya da çoğulu “kevâkeb”in kullanıldığını,“ay” karşılığı için de arapça “kamer”, farsça “mah /meh” sözcüklerinin yeğlendiğini, çok kolay bir araştırmayla bulabilirsiniz. Bugün yayınlanışının 40. yılını alkışladığımız Abdullah Kızılırmak öğretmenimizin Gökbilim Terimleri Sözlüğü’nde önerdiği sözcüklerin ve izlediği yolun izleyicileri olarak “Gökbilim Terimlerinde Dil Birliği” oluşturma çabasını, Türkçe'nin bilim dili olarak varoluş kavgasında çok anlamlı buluyor, emek verenleri alkışlıyorum. Termik santralın kirliliğine karşı açılan davalardan yalnızca biri AİHM’de sürüyor Yatağanlı davadan döndü! B ir zamanlar yılda 300 dava açarak termik santrala karşı çıkan üreticiler, hukuksal mücadeleden vazgeçti. ÖZCAN ÖZGÜR MUĞLAAfşin Elbistan Termik Santrali’nden zarar gören üreticiler tazminat kararlarına sevinirken, Yatağan Termik Santrali’ne karşı mücadele veren üreticilerin ise, artık dava açmaktan vazgeçtikleri öğrenildi. Afşin’e bağlı Alemdar beldesinde yaşayan bir üretici, 200 dönüm arazisinde uranyum miktarında artış olduğunu kanıtlayarak 110 bin lira tazminat kazanmıştı. Bölgedeki 160 üreticinin davasının ise sürdüğü bildirilmişti. Türkiye’de termik santralarla karşı ilk hukuk mücadelesi Muğla’da gerçekleştirildi. Çam ağaçlarında kuruma meydana gelmesi nedeniyle orman bölge müdürlüğü tarafından da tazminat davası açılan Muğla’da, bireysel davaların yanında, çiftçilerin toplu davaları da söz konu. Çevreciler tarafından da Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy (Gökova) termik santrallarının kapatılması için dava açılmıştı. Muğla’da termik santralarla karşı ilk dava çevreci hukukçular tarafından açıldı. Bölgedeki termik santraların kapatılması istemiyle 1993’te 3, 1994’te bir dava açıldı. Aydın İdare Mahkemesi’nde açılan bu davalardan “yürütmeyi durdurma” çıktı. Karar üst mahkemelerde de onaylanmasına karşın, idare santraların üretimleri “kamu yararı” gerekçesiyle durdurmayınca, iç hukuk yollarının tıkandığı gerekçesiyle AİHM’e başvuruldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Türkiye`yi Yatağan, Gökova ve Yeniköy termik santrallarını kapatılmasıyla ilgili mahkeme kararını uygulamadığı gerekçesiyle mahkum etti. Bunun üzerine Yatağan’daki çiftçiler birbiri ardına dava açmaya başladı. Ardından bireysel başvurular geldi. 1985 yılında termik santral aleyhine açılan tazminat davalarının sayısı yılda 300’e ulaştı. Ancak köylüler dava açmaktan vazgeçtiler. Yöre köylüleri adına dava açan avukatlardan Halil Arslan, “Yöre köylülerinin tütünlerinin, zeytinlerinin zarar gördüğü gerekçesiyle açılan davaların her yıl tekrarlanması gerekiyor. Davayı yenileyen, bir önceki yıl aldığı tazminattan yüzde 10 daha az alıyordu.Tütün kota nedeniyle bitti ama zeytincilik devam ediyor. Hal böyle iken son bir kaç yıldır köylü dava açmıyor. Her sene yüzde 10 BAŞVURULARDA AZALMA eksilme nedeniyle tazminatın azalmasından mı, yoksa santralın baca gazı arıtma tesisine sahip olmasından mı onu bilmiyoruz” dedi. İlk bireysel davalar da Yatağan’da açıldı. Yatağan’da doktorluk yapan Bedriye Gürkan ile dondurmacı Özcan Çamur’un Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtıkları 1 milyar liralık tazminat davaları lehlerine sonuçlandı. Ancak yerel mahkemenin kararı Yargıtay’da onaylanmadı. Yargıtay’ın gerekçesinde, “Davacı, santral tarafından meydana getirildiğini iddia ettiği, kirli hava nedeniyle rahatsızlığa uğradığını vücut bütünlüğünde bir eksilme meydana geldiğini kanıtlayamamıştır” denildi. Böylece iç hukuk yolları tıkanırken, santral nedeniyle görme sorunu da yaşamaya başlayan Dr. Bedri Gürkan AİHM’ye başvurmadı ama Bodrum’a taşındı. Yatağanlı dondurmacı Özcan Çamur ise hukuk mücadelesini sürdürdü. Çamur’un, santral aleyhine 15 bin avro maddi ve manevi tazminat talebiyle açtığı dava halen AİHM’de sürüyor. Ç ANA KKA LE Tazminatı betondan kazandı araycık Köyü'nde 7 dönüm şeftali ve kayısı S bahçesi bulunan İsmail Aslan, köydeki Çetinkaya Beton Santralı'ndan 8 bin lira tazminat kazandı. MEHMET CELEN ÇANAKALE Yurttaşlar, Elbistan Termik Santralı’ndan sonra beton santrallerinden de tazminat kazanmaya başladı. Çanakkale’de faaliyet gösteren bir beton santrali meyve bahçesine zarar verdiği gerekçesiyle 8 bin TL maddi para cezasına mahkum edildi. Çanakkale merkeze bağlı Saraycık Köyü sınırları içinde bulunan Çetinkaya Beton Santralı’nın yanında 7 dönüm şeftali ve kayısı bahçesi bulunan İsmail Aslan adındaki bir üretici, ağaçlarının zarar gördüğü gerekçesiyle çevre ve orman il müdürlüğüne başvurdu. Şikayet dilekçesine olumlu yanıt alamayan Aslan daha sonra Çanakkale Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 10 bin liralık maddi tazminat davası açtı. 2008 yılında açılan davanın keşfi mahkemece atanan bilirkişi heyeti tarafından yapıldı. Bilirkişi heyeti, ağaçların dipleriyle yapraklarında beton tozlarının oluştuğunu belirledi. Mahkeme santral işletmecilerini 8 bin lira tazminat ödemeye mahkum etti. Beton santrali işletmecileri yerel mahkemenin kararına itiraz ederek temyiz için dosya Yargıtay’a gönderildi. Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği kararı onaylayınca beton santrali işletmecileri cezayı Aslan’a ödediler. İsmail Aslan’ın avukatlığını üstlenen Çanakkale Barosu Avukatlarından Hilmi Baydar, Aslan gibi 40 üreticinin daha dava açmaya hazırlandığını söyledi. Akbük’te Türkçe kazanıyor Meclisin aldığı yabancı isimli tabela yasağı uygulamaya konuyor elediye Başkanı Sandalcı, 'Türkiye’de yaşıyorsak, iş yerlerimiz de Türkçe isim kullanmalı' diye konuştu. TEVFİK AKBAŞ B ” ÇOK! ÇOK! ÇOK! ÇOK YAYINEVİ... ÇOK KİTAP... ÇOK İNDİRİM... ÇOK TAKSİT... ÇOK DAHA KOLAY ” K Konak Belediyesi’nce hazırlanan imar planı, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na sunuldu. ALEARKASI SAHAYA İNİYOR!.. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Konak Belediyesi Etüd Proje Müdürlüğü, “Gümrük” olarak bilinen Kalearkası bölgesi için kentsel SİT alanı koruma amaçlı imar planları hazırladı. Yapılacak düzenlemelerin İzmir turizmine önemli katkılar sağlayacağını vurgulayan Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, Kalearkası’nın, cephe ve sokak yenilemelerinin ardından perakende satış ve Ege mutfağının turistlere sunulduğu bir bölge haline geleceğini söyledi. 2005 yılında, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından kentsel SİT alanı olarak ilan edilen Kalearkası’nda projeleri tamamlayan Konak Belediyesi Etüt Proje Müdürlüğü, İzmir Valiliği, büyükşehir belediyesi, ilgili kurum ve kuruluşların yanı sıra mülk sahipleriyle de görüştü. Tartan, planın kurul tarafından onaylanması durumunda İzmir’in tarihi bir bölgesini daha da canlandıracaklarını belirterek, şöyle konuştu: “Cumhuriyet döneminde ilk toplu işyeri özelliği gösteren bölgede 70 tescilli bina yer alıyor. 2005 yılında kentsel SİT alanı ilan edilen Kalearkası bölgesi için hazırlanan planların onaylanmasıyla yenileme çalışmaları başlayacak. Sokaklarda düzenlemeler yapılacak. Binaların cephelerinde yenileme çalışmaları gerçekleşecek. Böylece Kalearkası’nı çekim merkezi haline dönüştüreceğiz. İzmir’e gelen turistler Ege mutfaklarının tadına, tarihi yapılar arasında bu bölgede bakacaklar.” kitap.cumhuriyet.com.tr AYDINAydın’ın Didim ilçesine bağlı Akbük beldesinde geçen kasım ayındaki meclis toplantısında alınan, 2010 yılından itibaren yeni kurulacak işletmelere yabancı isim verilmemesi yönünde karar uygulamaya konunuldu. Akbük Belediye Başkanı Mehmet Erçin Sandalcı, esnaf ve yurttaşların da destek verdiği bu uygulamada başarılı olacaklarına inandığını söyledi. Sandalcı, “İş yerlerinde Türkçe isim kullanılması kararını meclisimizde oy birliğiyle almıştık. Turizm beldesi olmamız nedeniyle, çok sayıda yabancı yurttaş Akbük’te kalıyor. Bu nedenle de bir takım iş yerlerimiz yabancı isimleri tercih etmektedirler. Fakat biz buna karşıyız. Türkiye’de yaşıyorsak, iş yerlerimiz de Türkçe isim kullanmak zorundadırlar” dedi. Didim Belediyesi’nin geçen yıllarda ilçede yaşayan yabancılara kolaylık sağlamak için su sayaç makbuzlarını İngilizce olarak düzenlemesi, başta Türk Dil Kurumu olmak üzere bir çok kişi ve kurumun tepkisini çekmişti. Belediye, bunun üzerine uygulamaya son vermiş, Akbük’teki gibi Türkçe tabela zorunluluğuna ilişkin, 1.5 yıl önce belediye meclis kararı almıştı. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear