Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26 HAZİRAN 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Avukatımı istiyorum! “Dizi filmlerde şüpheli kişiler belirli süreleri aşacak şekilde sorgulanamaz, somut kanıt olmadan da tutuklanamazlar. Hele mahkemeye çıkarılmadan aylarca hapiste bekletilemezler...” Vize Vurgunu ÜNAL BENLİALPER Ehliyetinin ve STCW belgelerinin vizesi gelmiş olan gemi adamları bu ekonomik kriz ve işsizlik ortamında vize ve kart bedeli adı altında alınan yüksek ücretler nedeniyle vurgun yemiş gibi oluyorlar. Denizcilik Müsteşarlığı'nın vize ücretlerinin bu kadar fahiş rakamlara çıkmasına karşın hiç bir önlem almamasına ve hatta gelişmelere sessiz kalmasına bütün gemi adamları kızgın. Vize bedellerinin makul seviyelere çekilmesini istiyorlar. Zaten yaşadığımız bu ekonomik kriz nedeniyle denizcilik sektöründe yoğun bir işsizlik söz konusu. Sahip olduğumuz dokuz STCW belgesinin her biri için sınav ücreti olarak 50 TL ödenmekte. Toplam rakam 450 TL. Liman başkanlığına ödenecek 200 TL de eklenecek olursa, rakam toplam 650 TL'yi buluyor. Bu paralar neyin karşılığı, yanıt yok!Denizcilik Müsteşarlığı zaten var olan ve hak kazanılmış belgelerden bir kısmını kendi tahsil etmemiş olsa bile niye gemi adamlarını cezalandırır gibi bu kadar yüksek bedel alınmasına göz yumuyor? “Dış etkenler hariç, her iş bir saat sürer” işte Denizcilik Müsteşarlığı'nın “iş bitirici” sloganı. İzmir Liman Başkanlığı'nın kapısından içeriye girdiğinizde bu sloganla karşılanırsınız. Bu sabrınızı ölçmenize yardımcı olacak ilk testtir. Eğer önünüzde üç veya dört kişi varsa misafir koltuklarına oturup, boş vermişlik içinde sabırla, saatlerce beklemeye hazır olmalısınız. Cam üzerine yazılarak duvara asılan bu slogan, aslında bürokrasi canavarının tipik bir uygulamasıdır. Ben burada personeli suçlamıyorum. Çünkü sayıları o kadar az ki, onlar da ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Elbetteki her memurun kapasitesi belli. Çözüm ise ortada. İçerideki bu yığılmanın önüne geçilmesi için yeni memurların biran önce göreve başlamaları gerekir. Ehliyetimin vizesi için gittiğimde iki saat kadar bekledim. Eğer memurun önünde biraz problemli bir iş var ise yandınız, sıkıntıdan gerilirsiniz. Bazen işlemlerinizin saatlerce bekledikten sonra ertesi güne kalabiliyor. İzmir ve buraya bağlı diğer gemi adamlarının çektikleri bu sıkıntıya artık son verilsin. Çünkü bu tür uygulamalar, denizcilik sektöründe atılım yapmaya hazırlanan İzmirimize hiç yakışmıyor. Denizciliğimizin önündeki bu hantal bürokrasiden kurtulmaya İzmir'den başlayabiliriz. ASUMAN ABACIOĞLU Televizyon ve sinema endüstrisinin büyük bölümünü kapsayan Amerikan film ve dizilerinin çoğunda, şüpheli kişilerin evlerinin aranması için gerekli olan hukuksal prosedürün emniyet güçleri için ne kadar zorlayıcı olduğunun vurgulanması hep dikkatimi çekmiştir. Bu dizilerde izleyiciler, şüpheli kişinin suçluluğuna inandırılırken, onun tutuklanabilmesi için gerekli olan hukuksal işleyişin neredeyse adaleti engelleyecek düzeyde olduğuna vurgu yapılır. Hakimin arama izni vermesi için somut kanıtlar gereklidir ve bu arada izleyicilerde kızgınlık uyandıracak şekilde tutuklanması geciken suçlu da yakasını sıyıracak noktaya gelir. Dizi filmlerde şüpheli kişiler belirli süreleri aşacak şekilde sorgulanamaz, somut kanıt olmadan da tutuklanamazlar. Hele mahkemeye çıkarılmadan aylarca hapiste bekletilemezler. Suçluluğuna inandırıldığınız kişi sinirlerinizi bozacak şekilde şu yakıcı sözleri söyler; “Bir avukat istiyorum. Elinizde kanıt yoksa beni burada tutamazsınız’’. O zaman akan sular durur. Dedektifler, elleri kolları bağlı bir şekilde birbirlerinin yüzüne bakarlar çaresizce ve şüpheliyi serbest bırakmak zorunda kalırlar. Diziler, sanki başka ülke halklarına Amerikan adalet sistemi ve demokrasisinin pek de özenilecek bir şey olmadığını söylemek ister gibidir. Amerika Birleşik internette. Sabaha karşı evlerin kapılarının çalınıp insanların derdest edilerek gözaltına alındığı, ev aramalarında ilgili ilgisiz bir çok eşyanın alınıp götürüldüğü, telefon dinlemelerinde konuyla ilgisiz özel telefon görüşmelerinin sayfa sayfa basın ve medyada yayınlandığı günümüzde, bu haklarını dile getiren bir yurttaşın nelerle karşılaşılabileceğini düşündüm. Şüpheli olarak evinden alınan bir Türkiye Devletleri’nin bir yandan “demokrasi havariliği’’ yaparken, diğer yandan Hollywood aracılığı ile alttan alta bunun tam tersi görüşü yaymasındaki nedeni hep merak etmişimdir. Geçtiğimiz aylarda “gözaltı ve tutuklama dalgaları’’ Türkiye’yi alt üst ederken, evimizin aranması durumunda sahip olduğumuz hukuki hakların neler olduğuna ilişkin bir mail dolaşıp duruyordu Cumhuriyeti yurttaşı, “Avukatım olmadan hiçbir sorunuza yanıt vermeyeceğim’’ dese ne olur mesela? Ya da evi aramaya gelenlere arama iznini sorması ve avukatı gelene dek arama işlemini bekletmek istemesi durumunda… Yanlışlıkla kendi telefonunun dinlenmesi kararını imzalayan hakimler var mıdır gerçekten de? Biz de kendi dizi filmlerimizi yapsak ve başta Amerikalılar olmak üzere tüm dünya halklarına izletsek diyorum. Bizim Yeşilçam da yaptığı filmlerde 12 Eylül sonrasında insanların nasıl gözaltına alındıklarını, nasıl sorgulandıklarını ve mahkum edildiklerini anlatsa. Hatta çok gerilere gitmeden günümüzde aylarca tutuklu kalan insanların sağlıklarının nasıl bozulduğunu, kanser ve kalp hastalığı gibi ölümcül sağlık sorunlarına sahip tutukluların tedavilerinin aksadığını ve bazılarının hayatını kaybettiğini dile getirse. Tutuklanmasına neden olan suçlamaları onuruna yediremediği için kendi hayatına son verenleri gösterse. Türkiye’deki adalet sisteminin ağır işleyişine örnek olarak yıllarca süren davaları anlatsa. Sonra ortadaki garabetliği vurgulamak için, annesinin katili olan ve nedense salıverilen kocası tarafından şiddet gören bir kadının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açtığı ve kazandığı davayı dizi olarak filme çekse bizim yönetmenler. Amerikan dizilerindeki “bu kadar da demokrasi fazla’’ görüşüne katılmıyorum. Ben de filmlerde “Ben bir Amerikan vatandaşıyım’’ diyen o kişiler gibi olmak istiyorum. “Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ve haklarım var. Avukatımı istiyorum’’ diyebilmek istiyorum gönül rahatlığıyla. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B