Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 EKİM 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Hem polis oluyoruz, hem savcı, hem yargıç... Hatta cellatlığı bile kimseye bırakmıyoruz İnfaz toplumuna doğru... ASUMAN ABACIOĞLU Şuranın Ardından ÜNAL BENLİALPER Toplum olarak hukuk sisteminden, adaletten umudumuzu kestik; artık kendi adaletimizi kendimiz sağlıyoruz. Hem yargıç oluyoruz, hem savcı, hem de polis; hatta bazen cellat bile olabiliyoruz. “Suçluları” hemen oracıkta yargılayıp cezasını veriyoruz. Adaleti sağlamanın “araç gereçlerini’’ de ne olur ne olmaz, her an gerekebilir diyerek yanımızda taşıyoruz; bunlar cop, biber gazı, bıçak, tabanca ve benzeri olabiliyor. Gaziantep’te bir markette hırsızlık yaptığı gerekçesiyle bir çocuk, marketin görevlileri tarafından tuvalet temizleme cezasıyla cezalandırılıyor; bu da yetmiyor dört saat süresince karanlık odada tutuluyor. Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde ise “çocuk kaçırmaları’’ ndan kuşkulanılan sokak satıcıları öfkeli kalabalığın elinde linç edilmekten son anda kurtuluyorlar; bu arada kamyonetleri parçalanıyor. Sanatçı Tarık Akan ise “tam teçhizatlı adalet savaşçıları’’nın elinde buluyor cezasını. Suçu ise trafikte yol vermemek. Ünlü sanatçı yüzüne biber gazı sıkıldıktan sonra bir de copla dövülüyor. Bütün bunların hepsi hemen hemen aynı günlerde meydana geliyor. Bu olaylar, Türk toplumunun hukuk ve adalet sistemine olan inançsızlığını, yavaş işleyen hukuk sistemine karşı sabırsızlığını mı gösteriyor? Türk hukuk sisteminde yıllar hatta nesiller boyu süren davalara bakıldığında bu sabırsızlık ve inançsızlığa hak vermemek mümkün değil. Ancak adaletin bireyler ve öfkeli kalabalıklar tarafından sağlanmaya çalışılması da son derece tehlikeli. Öte yandan Viranşehir’de çocuk tacizcisi olduklarına inandıkları kişilerin kendilerine verilmesi için karakolun önünde yumrukları havada bağıran öfkeli kalabalığa şöyle dikkatli bir şekilde bakın. Özellikle de kadınlar için söylüyorum; bu öfkeli kalabalıkta gördüğünüz yüzler size de tanıdık gelmiyor mu? Bu kalabalıktaki yüzler sizi sokakta, otobüste, sinemada, en azından sözleriyle ya da gözleriyle taciz eden yüzlere benzemiyor mu? Hani onları karşıdan görünce anlarsınız tacizin yaklaştığını? Ya da Tarık Akan’ı cezalandıran kişiler hiç mi trafik kuralı çiğnemediler; önlerinde yavaş gittiğini düşündükleri bir aracın dibine kadar sokulup farlarıyla, el kol işaretleriyle onu taciz edip kendilerine yol vermesini sağlamadılar mı? Kamera kayıtlarında hırsızlık yapmadığı ortaya çıkan çocuğa ceza vermeye kalkanlar, kendileri de bir çocukken pazarda hiç mi meyve aşırmadılar? Benim sorgulamak istediğim, ortalıkta “pir ü pak’’ gözüküp de başkalarını hem yargılayıp hem cezalandıranların ikiyüzlülüğü. Ne yazık ki, toplumumuzun bireyleri “eğitimli ya da eğitimsiz olsunlar’’ çifte standartlarla yaşamayı bir ilke haline getirdiler. Toplum, tüm kural tanımazlığıyla kendisi için “en kolay, en rahat, en karlı’’ olanı uygulama hakkını kendinde görürken, bir başkasına “yasal olan hakkını’’ bile tanımaktan kaçınıyor. Üstelik, fırsat buldukça ikiyüzlü bir “adalet sağlayıcı’’ rolünü de oynamaktan çekinmiyor. Bunu yaparken, vuruyor, kırıyor, dövüyor, hatta öldürüyor. Kuralların herkes için geçerli olduğunu, bu kurallara aykırı hareket edenlerin o ülkenin hukuk sistemi içinde, yasalar çerçevesinde cezalandırılacağını topluma yeniden hatırlatmak gerekiyor. Tabii önce devlet görevlilerinin bunu hatırlaması gerekiyor. Malum, balık baştan kokuyor. Ulaştırma Bakanlığı tarafından düzenlenen ve sloganı “Hedef 2023” olan “10. Ulaştırma Şurası”nın ardından, denizcilik sektörümüze ilişkin heyecan verici ve umutlandıran kararlar çıkmamıştır. Bu şurada denizcilik sektörünün özlemle beklediği ve artık zorunluluk olan Denizcilik Bakanlığı'nın kurulacağı kararı alınmalıydı. Ancak bu gerçekleşmedi. Şurada alınan kararlardan birisi, yeni liman projeleri ile transit ülke konumuna gelinmesinin sağlanmasına ilişkindi. Ben bu kararı samimi bulmadığım gibi, pişkinliğin bu kadarına da pes diyorum. Sayın şuracılar bırakın yeni projeleri de daha önceden alınmış olan yatırım kararlarını uygulayın. Yıllardır denizle bakanlık arasında gidip gelmekten yorgun düşmüş ve bürokrasi canavarının kollarında yıpratılarak motivasyonu bozulmuş, Kuzey Ege Çandarlı Limanı'nın ihalesini artık gerçekleştirin. Çanakkale’den başlayıp İskenderun’a kadar uzanan kıyı şeridimizde, Türkiye’yi Ege ve Akdeniz’de güçlü yapacak tersane yatırımlarının önünü açın. Yıllardır sürüncemede kalıp, halen belirsizliğini koruyan Alsancak limanının özelleştirilmesine ilişkin alınan kararlarda etkin ve ulusal politikalar sergileyemediniz. İzmir’in şirin bir beldesi olan Mordoğan’da, yapımı on yıl dan fazla süren limanı, gereksinim olmamasına ve yöre halkının da tepkilerine karşın yine de balıkçı barınağına çevirdiniz. Şimdi gidip görün orasını, ne durumda bir bakın. Belki şurada aldığınız kararları bir kere daha gözden geçirirsiniz! On beş yıl gibi uzun süredir bitirilmeyen Sığacık yat limanının bu yıl açılması bekleniyor. Geçen bunca zamanın zararını yine Türkiye görmüştür. Şurada konuşulup yazılanların hepsi boşuna, başardığımız tek konu, limanlarımızı yabancılara peşkeş çekmek. Uluslararası denizlerde etkili olabilmek için öncelikle saygınlık kazanmalıyız. Sahip olduğunuz bu değer yargıları ve yaklaşımlarla ne ARGE çalışmalarındaki payı yüzde 2'lere yükseltebilir, ne de gemi inşa sanayinde hedeflediğiniz yüzde 80 yerli katkı payına ulaşabilirsiniz. İç sularımızın etkin kullanılması için öncelikle denizlerimizi doğru kullanmayı öğrenmelisiniz şuranın değerli bürokratları. Katma değeri yüksek ileri teknoloji gemilerin inşa edilebilmesi için, öncelikle çok uluslu tekelci güçlerin pençelerini denizcilik sektörümüzün üstünden çekmesi gerekir. Denizciliğimizin evrensel kimliğine bürünebilmesi, ulusal denizcilik politikalarımızın özgürce uygulanmasına bağlıdır. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B