18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 1 Kasım 2016 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ ‘Bir gün geri döneceğiz’ haber 11 KHK ile ihraç edilen Doç. Dr. Kablamacı, İstanbul Üniversitesi’nde verdiği son dersinde öğrencilerinden ‘Nürnberg Mahkemeleri’ filmini izlemelerini istedi DİLEK ŞEN KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden Doç. Deniz Morva Kablamacı, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde dün son dersini verdi. “Birgün geri döneceğiz” diyen Morva, öğrencilerinden Nazi liderlerinin yargılandığı ‘Nürberg Mahkemeleri’ filmini izlemelerini istedi. Morva, her zamanki saatinde, sabah 9’da oradaydı. Öğrencileri ve akademisyen arkadaşları, onu çiçekler, alkışlar ve sloganlarla karşıladı. 1994’te öğrenci olarak girdiği ve akademisyen olarak görev yaptığı fakülteden 22 yıl sonra ayrılmak zorunda kalan Morva’nın burada gözleri dolu, sesi ise dirençliydi. Morva, “Bugün burada üniversitelerin cenazesini kaldırıyorlar aslında. Birgün geri döneceğiz. Geri dönene kadar da bir aradayız.” Aynı KHK ile görevlerinden ihraç edilen akademisyenler Bar kın Asal ve Levent Dölek de “son dersteydi.” Dölek, “Bir istibdat rejimine giderken bizim atılmamız teferruattır”dedi. Veda vakti geldiğinde Deniz Morva, öğrencileriyle tek tek kucaklaştı. Her birine ayrı ayrı, güçlü olmalarını söyledi ve yeniden bir arada olacaklarının sözünü verdi. Hemen her öğrencisi, hocalarına ağlayarak sarıldı. Dayanışmayı büyütme kararlılığıyla yüzündeki gülümseyi eksik etmeyen Morva, “Ne yaptıysam doğru yapmışım ki meslektaşlarım, öğrencilerim ve hocalarım benimle birlikteler. Bugün burada böyle bir kalabalıkla uğurlanıyorum. Araştırma görevlisi olduğum andan itibaren birlikte aynı yerde durduğumuz arkadaşlarımla omuz omuza bugünlere geldik. Ben nasıl onların yanındaysam, onlar da benim yanımda oldular” diye konuştu ve ekledi: “Her zaman öğrencilerimle olmayı çok sevdim. Elbette döneceğiz. Onları kime bırakalım?” l İSTANBUL Son dersini verdikten sonra duygulu anlar yaşayan Kablamacı, öğrencileriyle tek tek kucaklaştı. Birçok öğrencisi ise hocalarının vedası sırasında gözyaşlarına hâkim olamayarak ağladı. ‘Nürnberg Mahkemesi’ filmini izleyin Bu zor günlerin geçeceğini söyleyen Morva, “İhraç etme gerekçelerini hiçbir şekilde kabul etmiyoruz, o nedenle kendimizi savunma ihtiyacı da hissetmiyoruz. Gün olacak, devran dönecek; amfilerimize, öğrencilerimize tekrar döneceğiz” dedi. Morva, giderken öğrencilerine bir “ödev” vermeyi de ihmal etmedi. Öğrecilerinden Nazi liderlerinin yargılandığı Nürnberg mahkemeleri filmini izlemelerini isteyen Morva, öğrencilerine son olarak şunları söyledi: “Bu konjonktürü anlayabilmeniz için size, dünyanın başka yerlerinde başka zamanlarında yaşanmış deneyimlerin anlatıldığı filmlerden birini, ‘Nürnberg Mahkemesi’ni öneriyorum. Dersimiz bitmedi, sürecek. İzleyip bana mail atın. Bu, beni güçlü kılacak. Umut dolu olmamı sağlayacak. Hoşkalın, sakın ha ağlamayın!...” Öğrencileri ve arkadaşları ise onu, “Üniversiteler bizimdir, terk etmiyoruz” sloganlarıyla uğurladı. Tutuklanma kararından önce cezaevi belirlenmiş Avukat Emin Aktar, Kışanak ve Anlı’yla ilgili tutuklama kararı çıkmadan götürülecekleri cezaevinin belirlenmiş olduğunu söyledi. Eşbaşkanlar Kandıra F Tipi Cezaevi’ne konuldu Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırak Anlı ile KJA dönem sözcüsü Ayla Akat Ata, önceki gece tutuklandı. Kışanak ve Anlı’nın avukatı Diyarbakır Barosu eski Başkanı Emin Aktar, mahkeme kararı çıkmadan Kışanak ve Anlı’nın hangi cezeavine konulacağınının belirlendiğini belirtti. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın yürütttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alına Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı “Terör örgütü üyeliği”, Kışanak ve Anlı için yapılan protesto eylemlerinde gözaltına alınan KJA dönem sözcüsü Ayla Akat Ata ise “Örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla tutuklandı. Kışanak ve Anlı’nın avukatı Diyarbakır Barosu eski Başkanı Emin Aktar, mahkeme çıkışında kısa bir açıklama yaptı. Kışanak ve Anlı’nın örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklandıklarını belirterek, mahkemeye çıkarılmadan hangi cezaevine konulacaklarının daha önceden ayarlandığını söyledi. Aktar, “Mahkemeden çıkar çıkmaz cezaevine götürdüler. Bu önceden ha Kışanak ve Anlı Kandıra F Tipi’nde Kışanak ve Anlı’nın güvenlik gerekçesiyle avukatlarına bile söylenmeden uçakla İstanbul’a, oradan karayolu ile Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde bulunan F Tipi Cezaevi’ne bugün sabaha karşı saat 03.00 sıralarında konuldukları öğrenildi. zırlık yapıldığını gösteriyor. Öğrendiğimiz kadarıyla haklarında tutuklama kararı verilmeden konulacakları cezaevi ayarlanmış. Biz müvekkillerimizin hangi cezaevine konulacağını öğrenemedik. Güvenlik gerekçesiyle bunu bize açıklayamayacaklarını söylediler” dedi. Aktar, Kışanak ve Anlı’nın polis ve jandarma tarafından yürütülen 2 ayrı soruşturmada tutuklandığını belirterek, “Politik bir tutuklamadır. İddi alara ilişkin, belediyenin faaliyetlerine ilişkin tek bir soru sorulmadı” diye konuştu. ‘Kimse kabul etmemeli’ DBP Eşbaşkanları Sabahat Tuncel ve Kamuran Yüksek ile HDP Grup Başkanvekili Çağlar Demirel, DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, DBP binasında açıklama yaptı. DBP Eşbaşkanı Yüksek, “AKP halkın gözünü korkutarak kendi rejimini ha yata geçiriyor ve ona karşı olanları da katlederek, tutuklayarak yolunu açıyor. Bu darbeyi kimse kabul etmemelidir. DBP olarak bu saldırılar karşısında direnişimizi büyüteceğiz” dedi. DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ise yaşanılan sürecin darbe süreci olduğunu, darbeye karşı direnmenin suç olduğunu söyledi. 15 Temmuz gecesi yaşanan başarısız darbenin derinleştirilerek halka uygulandığını belirten Tuncel, Kışanak, Anlı ve Ata’nın tutuklanmasının Kürt halkını cezalandırmak olduğunu söyledi. DTK: Gün mücadele günü DTK’dan yapılan açıklamada ise “Bu zihniyet toplumun tüm değerlerine el koymakta; yok saymakta, saldırmakta, her türlü toplumsal muhalefeti hedef almaktadır. Başta belediye eşbaşkanları Kışanak ile Anlı, KJA Sözcüsü Akat ve Kürt basına yönelik tutuklamaları ve basın kurumlarının kapatılmasını kınıyoruz. Bu baskı ve saldırıların bizleri yıldıramayacağını belirtiyoruz. Gün, faşizme karşı mücadele etme günüdür” denildi. l Yurt Haberleri PES GENEL BAŞKANI STANISHEV: Otokratik yönelimi kaygıyla izliyoruz Derse huniyle girdiler! ABİDİN YAĞMUR Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde bir grup öğrenci, toplumsal yaşamda gün geçtikçe artan baskıları protesto etmek için derslere huni takarak girdi. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri, akademi üzerindeki baskılardan, toplumdaki gericileşmeye, laiklik ve bilimsellikten uzaklaşılmasından kadına yönelik şiddete kadar toplumsal sorunlara dikkat çekmek için farklı bir eyleme imza attı. “Leyla ile Mecnun” dizisindeki “Erdal Bakkal” karakterinden esinlenerek “Aklın hükmüne son veriyoruz” diyen İletişim Fakültesi öğrencileri derslere hunilerle girdi. Derse huniyle giren öğrenciler den Gazetecilik Bölümü 3. Sınıf öğrencisi Mustafa Taze şunları söyledi: “Biz bu etkinliği Erdal Bakkal’dan esinlenerek yapıyoruz. Bu bir delirme noktasını gösteriyor. Delirme ne alaka diyeceksiniz. Toplumun bilimsellikten, laiklikten yoksun yönetildiği, bir kadına tecavüz eden kişinin deli raporu olduğunu, psikolojik tedavi aldığını iddia ederek tutuklanma sürecinden kurtulduğu bir ülkede yaşıyoruz. 15 Temmuz dediğimiz bir süreç geçirdik. Ve darbe girişimi bir dönem iktidarla iş birliği olan bir grup tarafından yapılıyor. İktidar da şimdiye kadar kandırıldığını söylüyor. Biz de bu olanların çerçevesinde bu ülkede yaşayabilmenin tek şartı deli olmak dedik. Derslerimize hunilerle girmeye karar verdik.” l MERSİN İKLİM ÖNGEL CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün CHP Genel Merkezi’nde Avrupa Sosyalistleri Partisi (PES) Genel Başkanı Sergei Stanishev ile bir araya geldi. Yaklaşık 45 dakika süren görüşmede CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz ve Brüksel Temsilcisi Kader Sevinç de bulundu. Edinilen bilgiye göre; Stanishev, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin geldiği noktaya ilişkin endişelerini dile getirdi ve “AB değerlerinden uzaklaşıldığı izlenimi ediniyoruz. Başkanlık tartışmaları devam ettikçe, Türkiye’nin daha otokratik bir eğilime yöneldiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. Görüşmede Kılıçdaroğlu gazetemize yönelik operasyona ilişkin “Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyon asla kabul edilemez. Artık Türkiye’de sivil diktayı çağrıştıran uygulamalara bir an önce son verilmelidir. Olağanüstü hal dönemi sona erdirilmesi ve kanun hükmünde kararnamelerle ülkenin yönetiminden vazgeçilmesi gerekmekte dir” dedi. Stanishev ise gazetemize yönelik başlatılan operasyona ilişkin olarak, “Bu operasyodan ciddi rahatsızlık duyuyoruz bu tür antidemokratik uygulamaları kaygıyla izliyoruz” değerlendirmesinde bulunarak, CHP’ye yönelik baskıların da giderek arttığını not ettiklerini belirtildi. Kılıçdaroğlu başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin olarak da, “Önceliğimiz tek adam rejimi değil, demokratik parlamenter sistemin güçlendirilmesidir. Bunun için çaba sarfedeceğiz” dedi. Dış politika eleştirisi Suriye ve Irak’taki mevcut duruma ilişkin AKP Hükümetinin dış politikası gündeme geldi. Kılıçdaroğlu, “CHP olarak AKP’nin dış politikasının 180 derece değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. An itibarıyla dış politikada bir fiyasko yaşandığını düşünüyoruz” dedi. Stanishev partiden ayrılırken basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Kılıçdaroğlu ile faydalı, yapıcı bir görüşme yaptıklarını söyledi. l ANKARA Gidişat hızlanıyor! Cumhuriyet gazetesine Erdoğan devletinin saldırması, genel gidişata uygun bir hamle. Cumhuriyet’in baskın yemeden birkaç saat önce attığı başlık, “Darbe yine muhaliflere!” idi. Gidişatı özetliyor. Bundan böyle üniversite rektörlerini YÖK’ün seçtiği üç aday arasından Reis’in atayacak olması da bu gidişatın bir parçası. OHAL’in ilan edilmesiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan bir konuda yayımlanan bu KHK tasarrufu anayasaya bariz biçimde aykırı. Ama artık ortada anayasa, hukuk devleti falan yok ki! Anayasada yer almayan, “Bütün Türkiye’yi denetleyen başmuhtarlık” kurumu var! Başmuhtarlık başta olmak üzere, bunların hepsi, gidişatın merhaleleri. Kürt sorunuyla doğrudan ilgili bir tek radyo, televizyon, dergi veya gazete kalmaması da. Türkiye’nin bir gazeteci hapishanesine dönüşmesi de. Seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması da. Eski HDP milletvekilinin tutuklanması, halen milletvekili olan HDP’lilerin etrafındaki tutuklanma çemberinin günbegün daralması da. Genel Başkan Yardımcısı’nın bacaklarına ateş ettirterek CHP’ye mafya usulü gözdağı verilmesi de. AKP milletinin silahlandırılmasına yeşil ışık yakılması da. Artık sınırları tamamen belirsizleşen FETÖ ve PKK ile ilişkili olma ithamının, hoşa gitmeyen ya da malına göz dikilen kim ve ne varsa ortadan kaldırılması, susturulması için gerekçe haline dönüşmesi de... OHAL’in en az bir yıl sürmesi gerektiğini söyleyen o sesin, idam cezasıyla ağzını sulandırdığı güruhla oluşturduğu ittifak, Türk milliyetçisi ve Sünni ümmetçi bir silindir gibi toplumun üstünden geçiyor. Önce yıkıp sonra düzlüyor. Tayfun Atay’ın yerinde tespitiyle, hafriyat kamyonları da bu Reis güdümlü AKP halkı iradesinin koruyucu surlarını temsil ediyor. Gidişatın yönü belli. Otoriterlikle tanımlamanın artık bütünüyle yetersiz kaldığı, seçimli diktatörlük gibi kendi içinde çelişkili tanımlara başvurmayı gerektiren bir geçiş dönemi bu. Başka ülkelerde demokrasi ve diktatörlük kelimelerini birleştirip bizdekine benzeyen fiili durum rejimlerini “demokratur” olarak tanımlayanlar var. Ama haldeki Türkiye’ye bakıp, demokrasiden geriye ne kaldı ki, böyle bir bileşik kelimeyi kullanmak anlamlı olsun diye kendine sormak mümkün. Yürütme, yasama ve yargının tek elden yönetildiği, eğitimden kültüre, medyadan kent yaşamına tüm politikaların, hâkim partiyi oluşturan intikamcı, fırsatçı, ihyacı, dinbaz ve milliyetçi eğilimlerin güdümünde olduğu bir yönetim bu. Putinizm nasıl Rusya’nın özellikleriyle şekillenmişse, Erdoğanizm de Türkiye toplumunun çoğunluğunun özellikleri içinde şekilleniyor. Bu gidişata karşı durmak için elimizdeki yegâne yöntem, demokrasi için birlikte olmak. Demokrasi İçin Birlik Buluşması bu açıdan son derece önemli, gerekli ve vazgeçilmez bir adım attı. Siyasal örgüt aidiyetlerine hapsedilmeyen, bu faşizan tınılı hegemonyaya karşı birlikte karşı durmayı seçen, bu amaçla SünniTürkmuhafazakâr hegemonyada yarıklar açmayı hedefleyen bir platforma, bir direniş hattına olan ihtiyacı ifade ediyor. 23 Ekim’de bu girişimi başlatanların düzenledikleri buluşmada demokrasi meclisi kurulması kararı alındı. “Demokratik ve meşru yollarla denetleme, dayanışma ve direnme hakkının” kullanılacağı ilan edildi. Yeni bir siyaset anlayışıyla demokratik mücadeleleri birleştirici bir güç odağı yaratma hedefi benimsendi. Topluma salınmak istenen korku ve teröre karşı direnmek, dayatılan ürkütücü gidişata karşı durmak için ve aynı zamanda bu amaç uğruna bugün ağır bir bedel ödeyenleri yalnız bırakmamak, unutulmamalarını sağlamak için demokrasi cephesinde birleşmek gerekiyor. Gidişatın nereye doğru olduğu açık ama bunun kaçınılmaz olduğu halen kesin değil. CHP’li Bülent Tezcan’ı vuran saldırgan: Reis hakkında düzgün konuş! CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ı yemek yediği restoranda ayağından vuran Alpaslan Sargın’ın, Aydın Cinayet Büro Amirliği’ndeki sorgusuna devam ediyor. ‘Silahla yaralama’, ’Kişiyi hürriyetinden mahrum bırakma ve zorla alıkoyma’ ve ’Çeksenet tahsilatı yapma’ suçlarından sabıkalı Sargın ilk ifadesinde, şunları söyledi: “Arkadaşımla birlikte yemek yiyorduk. Bülent Tezcan ve yanındakiler de aynı mekâna geldi. Çok yakın oturuyorduk. Bülent Tezcan, Cumhurbaşkanı hakkında konuşuyordu. O sırada aklıma HDP kongresine katıldığı ve saygı duruşunda bulunduğu geldi. Dayanamadım ve yanına gittim, ‘Reis hakkında düzgün konuş’ dedim. O da bana ters bir cevap verdi ve ben ateş ettim. Alkollüydüm.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle