21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 ağdaş Türk edebiyatının kadın Ç yazarları arasında çok iyileri de var, çok kötüleri de. Kendini eğlendirmek için yazanlar var, sıkıntısını okuyanı sıkarak pazarlayanlar var, hatta yazar gibi yapanlar var! Ama hepimizin arasında, bir de “en büyük” var. Elbette herkesin “büyüğü” kendinedir, kendincedir. İşte bu anlamda benim en büyüğüm, Leylâ Erbil’dir. Dahası, yazın dünyamda beğenisini dikkate alacağım, “olmamış” demesine üzüleceğim tek edebiyatçıdır. Yazarlık namusudur, Leylâ Erbil. Edebiyatın kadın duruşudur. Siyasal bilincidir. İnsanlık vicdanıdır. PEN 2013 Öykü Ödülü’nü Leylâ Erbil kazandı. Uluslararası P.E.N. Kulüpleri Federasyonu Türkiye Merkezi, çok yerinde bir kararla Dünya Öykü Günü etkinliğini ona adadı. Eşsiz Leylâ Erbil, elbette ki kişiliğine yaraşır türden, tanısı konulamayan, çaresi bilinemeyen bir hastalıkla boğuşuyor, uzun süredir. 14 Şubat’ta Fransız Kültür Merkezi’nde yapılan törende, yazıya döktüğü düşünceleriyle vardı: HHH “195455 yılları olmalı. Taksim’e doğru ilerliyoruz, Galatasaray Lisesi önlerindeyiz ve Onat’la yan yana düşmüşüz, Türk edebiyatını nasıl yenileştireceğimizi tartışıyoruz. Ben, insanları anlatmakta yetersiz kalan bu dili, bu kalıpları değiştireceğimi söylüyorum. Onat’sa, ‘Ben de o dili, madrigallere dönüştüreceğim...’ diyor. Bu ülkede düşünceyi doğrulukla açıklamak, gerçekleri ortaya dökmek, ‘kendi için varlık olma’ durumu, hayatını ortaya koymakla eşittir. Ataerkil dünyanın kadına biçtiği rol bilinçdışı belki, ana rahminden başlayarak algılanıyor. Cinsiyet ayrımını ilkin bilinçsiz de olsa yaşıyorsunuz. Çok yakıcı bir şey, aşağılanma! Bu durumun dışına çıkma, özgürleşme, birey olma, yoktur. Sorgulamayan, zaten yazar değildir, sevgili okurlarım. Ben çok şanslı bir yazarım. Çünkü Leylâ Erbil’in geçer not verdikleri arasındayım. 9 Aralık 2012 tarihli iletisi, diplomamdır: “Sevgili Mine, her yazını kutlamak geliyor içimden, ama buna dayanamadım artık. Kendine ‘soylu ecdaaaat!’ ararken iyi bir tokat daha yedi. Anlamaz ki; hınç, hırs ve inat boğuyor hebennekayı. Gözlerinden öperim, özlemle.” Çok yaşayın Leylâ Erbil! Bu dünya sizinle daha çekilir, aziz Yazar Namusu ‘kendi için varlık’ olma şansı, çok sayıda eril kategorileri aşmaktan geçiyor. 1960’larda televizyon evlere girdiğinde biraz daha demokrattı bilgi, şimdi ise insanlar arasındaki uçurum büsbütün derinleşiyor. Neredeyse eş dili konuşamaz oluyoruz. Medya daha da devleşip denetimsiz bir boyuta vararak, dünyamızı bir baştan bir başa, Medeia’nın alevden giysisiyle kaplayacaktır. Önerilen ödünü; ünü, gücü, saltanatı görmezden gelebiliriz, diyor gibiyim, zaman zaman. Bir yazar gücü ne yapsın ki! Gerçek yazar güçten de, ünden de utanır; nasıl bir dünyanın onu kendisine sunduğunun bilincindedir. HHH Bir yazarın yaşadıklarıyla sanatının birbirini yalancı çıkarmaması, iyi bir sanat ürününün ölçülerinden biridir. Tek ölçü olmasa da... İnsan yaralıdır. Hasta ve deli dendiğinde içine ‘demon’ olanı da alacaktır. O vakit artık sizin bu yeni insanla ne yapacağınıza sıra gelmiştir. Yeteneğinize göre, parçalanmayı, yabancılaşmayı (cinselliği de içine Fotoğraf: LEYL ERBİL Yazarımız şehir dışında olduğundan yazısını yayımlayamıyoruz. alarak) kapitalizmin nesnel gerçekliğine dayanarak anlatabilmek; asıl temelde hepimizi güden ölüm korkusuyla cebelleşerek kendi ‘ G ’ N O K T A S I dilini yaratabilmek... Yazarken asla okuyucuyu YÜREKTEN SEVENLERE düşünmedim. Kendi Hayatlar ölümler dilimi, metnini Acılar sevinçler yaratmaktan başka; Ekmek kavgaları okuru eğlendirmeyi, kaç Bir gün yok olur hepsi satacağımı, beğenilip avcumuzda sevdiğimizin gözleri beğenilmeyeceğimi, yıldızların sonsuz gölgeleri eleştirmenlerin denizler sesler umutlar hoşlanacağı gibi yok olmaz yazmayı falan hiç düşünmedim. yürekten sevgiler Ölümler gördüm: Dostlarımın, yakınlarımın ölümlerini, halkın A. KADRİ ERGİN acılarını, işkenceye dönüşen yaşamlarını, iktidarların soysuzluklarını. Seyretmekten ustam. “Ben sadece sesli tiksindiğim bir düşünüyorum, yani ya “Son bilinç ölüm zar ak.” dünyayla karşı karşıya olacağına, ölüm kaldım. İnsanlarda anındaki bilincin bilinci LEYL ERBİL doymak bilmez yazılamayacağına morarmış bir tutku, göre...”** şimdiden küçük düşmüş Siz tinsel gerçekliğin hırslar, tam bilemiyorum bir uzaklaşma, tam ortasındaki ölçü, kavşağın ta insanı açıklamak kolay mı!.. Gene de kendisi ve kalacak olansınız! duramadım, yazdım. Evet, öyküler, (*) PEN’in düzenlediği törende, Leylâ şiirler ve roman…”* Erbil’in izniyle Sabri Kuşkonmaz’ın HHH yazarın yapıtlarından derleyip okuduğu Ömrünü yazıya adayıp da bu sözlerin metinden alıntıdır. iç sesiyle titremeyecek, “doğru yolda (**) Leylâ Erbil’in romanı KALAN/İş mıyım” diye sorgulamayacak biri Bankası Kültür Yayınları, 2011 GÖRÜŞ Prof. Dr Erdener Özer Anahtar Sözcük: Liberalizm Kamuoyunda da bilindiği gibi yeni “Yüksek Öğretim Yasası” geçen yılın sonuna doğru, YÖK tarafından bir taslak halinde sanal ortamda tartışmaya açılmış ve katkılar istenmişti. Ayrıca üniversitelerde düzenlenen çeşitli toplantılar sonrasında bu 10 bölüm, 79 madde ve 58 sayfadan oluşan taslak ile ilgili görüşler ışığında değerlendirmeler yapılmıştı. Ancak katılımcı olduğu izlenimi verilen bu sürecin, ne kadar çözümcü ya da içten olduğunu kestirmek zor görünüyor şimdilik. Üstelik bu taslağın, içeriği açık olarak paylaşılmayan son halinin Milli Eğitim Bakanlığı’na iletildiği fakat çiçeği burnunda Sayın Bakan tarafından kabul görmediği söyleniyor. Anlaşılan bu sefer de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir başka yasa taslağı yeniden yazılacak ve süreç yeniden akacak. Yeni süreci tanımlayan anahtar sözcük belli: Liberalizm. Yani özü liberalizm olan bir yükseköğretim yasası önümüzdeki günlerde karşımıza çıkacak. Yükseköğretim tıpkı ilk ve ortaeğitim gibi bir toplumdaki gençlerin gelecek yıllara hazırlanmasını sağlayan önemli bir süreç. Bu açıdan bakıldığında yükseköğretim sistemini yeni bir yasa ile değiştirmek ya da dönüştürmek geleceğimiz için hiç de hafife alınacak bir konu olmasa gerek. Ayrıca kayda değer olarak 10 yılı aşkın bir süredir tek başına iktidarda olan AKP, geçmiş yıllarda, üstelik kendisi ile son derece uyumlu (ayarlı) dört yıllık bir YÖK Başkanlığı döneminde bile düşünmediği yeni yükseköğretim yasasını, yeni anayasa çalışmaları ile eşzamanlı olarak bu dönemde yapıyor. Bu durum acaba bir tesadüf müdür? Türkiye Cumhuriyeti kurulurken devletin eğitim ve öğretim kurumları için düşünülen stratejik hedefin, çağdaş bir gençlik/nesil yetiştirmek olduğu doğru bir değerlendirmedir. Bu nedenle o dönemin tarihsel politik dinamikleri göz önüne alınırsa, bilim ve akıl ile yetiştirilen genç neslin ulusal bir kimliğe sahip olması, devletin kurumsallaşması ve güçlenmesi için çok önemliydi. Bizi bugünlere getiren tarihsel politik süreçte, özellikle 1980 sonrası dönemde dünyada ağırlığını hissettiren, kapitalist/liberal (ya da neoliberal) politik sistemlerin önündeki en büyük engel, uluslaşmış devlet yapısı ve ulusal kimliktir. Uluslararası sermaye ile beslenen bu sistemlerin üniversitelerinde yetişecek olan yeni nesiller için hedeflenen kimliğin de küresel nitelikte (dünya vatandaşı gibi) olması gerektiği açıktır. Ancak yaşadığımız dönemin ve coğrafyanın gerçekleri ışığında, toplumun çimentosu olarak ulusal kimlik yerine geriye ne konabilir? Geriye kalan alternatifler, olsa olsa dinsel (hatta mezhepsel) ya da etnik kimlik olabilir. Bu amaca hizmet eden dış kaynaklı bir dizi toplumsal dönüşüm programları ile ülkelerin devlet ve yurttaşlık yapıları yeniden düzenlenirken (reforme edilirken), çoğunlukçu söylemlerin (muhafazakârlık gibi) ya da içten olmayan (demokratikleşme, normalleşme gibi) söylemlerin ortaya atılmasına, bu şekilde algıların yönetilmesine de şaşırmamak gerek. Geçen bir yıldan az bir sürede, AKP iktidarı tarafından yasalaştırılan “4+4+4 Yasası” ile henüz taslak halinde olan yeni “Yüksek Öğretim Yasası”, arka planında bu politik tarihsel sürecin izlerini taşıyor. Bu saptama üzerinden soru soracak olursak; yükseköğretim için hedeflenen bu dönüşümün, aslında bu ülkenin genç nesillerinin hangi sosyal kimlikle yetiştirileceğinin belirleneceği ve devlet yapısının yeniden düzenleneceği bir yol ayrımı olduğunun farkında mıyız? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Ertuğrul Yalçınbayır’ın ‘Sivil Toplum’a Uyarısı AKP kurucularından, Abdullah Gül hükümetinin “başbakan yardımcısı” ve dönemin TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, milletvekilliğinden önce de Bursa’daki meslek odalarının kente, kentlilere, kültürel ve doğal çevreye duyarsız imar ve yatırım kararlarına karşı “hukuk mücadeleleri”ndeki danışmanlıklarını üstlenen Av. Ertuğrul Yalçınbayır’la zaman zaman görüşürüz. Özellikle “kamu yararı” gerekçesiyle yapılan ama “toplumsal çıkar”ın asla gözetilmediği uygulamalarda, “hukuk bilgisi” desteğine gereksinim duyduğumuzda en güvenilir isimler arasındadır... Başbakan Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarında “üstat”a yer verilmediğinde için bütçeden ayrılan pay RG’de yayımlanır. Bu, hükümetlerin neyi ne kadar önemsedikleri, nereyi kalkındırıp nereyi gözden çıkardıklarının göstergesidir. Bu bakımdan çok önemlidir.” Yalçırbayır’a RG’yi izleme alışkanlığımız olmadığını söyledimse de itiraz ederek dedi ki; “Kişi olarak doğru ama özellikle sivil toplum örgütleri, meslek odaları, hatta siyasal partilerin bu listeyi mutlaka incelemeleri, ülke kalkınmasında dengeli ve adaletli bir kamu yatırım politikasının izlenip izlenmediğini açıkça görmeleri ve denetlemeleri gerekiyor.” “Haklısınız” deyip görüşmeyi tamamladıktan sonra ilk işim RG’deki Bakanlar Kurulu kararını internetten indirmek oldu. “280 sayfa”lık liste, ülkeyi yönetenlerin kamu yatırım tercihlerini ortaya seriyordu... O günden sonra rastladığım CHP ve MHP’lilere, sivil toplum örgütleri ile meslek odası yöneticisi dostlarıma sordum, benim gibi haberleri bile yoktu. Oysa “toplumsal denetim” konusunda gelişkin düşünceleri olan Yalçırbayır’a göre bir iktidarın “söylem”iyle oyalanmadan “eylem”ini milletvekilliğini bile irdelemek çağdaş istememiş olmasına demokrasi kültürünün kimileri “talihsizlik” temeliydi. derken, kimileri de olağan Bu nedenle örneğin karşılamıştı. Yalçınbayır muhalefet partileri ve ise sadece sustu ve meslek kuruluşları “hukukun üstünlüğü”ne mutlaka “kamu saygılı avukatlık yaşamını yatırımları izleme birimi” sürdürmeye devam etti. kurmalı, bu yatırımlardaki siyasi önceliklerden amu yatırımları halkın bilgi sahibi olması sağlanmalı. Geçenlerdeki Bilmem parti kurmayları görüşmemizde ve sivil toplum örgütleri “Biliyor musunuz” 12 Ocak 2013 tarihli dedi “hükümetin RG’nin mükerrer yatırım programı sayısını önemserler mi? Resmi Gazete’de (RG) Valiliklerden üniversitelere, yayımlandı”. tüm kamu kurumlarınca “Bilmiyorum” demeye gerçekleştirilmesi çekindim ama “niçin önemli” diye sormadan da planlanan yatırımlardaki “siyasi öncelikler”i edemedim. Telefondaki açıkça öğrenerek, “bilgili “ders”imiz başlamıştı: bir toplumsal denetim” “Her yıl ocak ayında sürecini başlatabilirler kamu kurum ve mi? kuruluşlarının yatırımları ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Ege yöresinde 1 salatası yapılan 2 bir ot. 2/ Belirti, ipucu... Satranç 3 ta bir taş. 3/ Bir 4 renk... Kurutul 5 muş ringa balığı. 6 4/ Uyarı... “Tek başıma olsam şa 7 ha gedaya kul ol 8 mam / Viran ola 9 sı hanede evlad ü var” (Dert 1 2 3 4 5 6 7 8 9 li). 5/ Uzun kış ge 1 K Ö R E M E Z B celerinde dost, komşu 2 A N E L E A B A ve akrabaların birlikte 3 S EMA H yedikleri akşam yeme 4 P E Y U Z K E R A T A ğine ve o gece yapılan 5 Ç E K E L E Z M eğlenceye verilen ad. E N M İ Z A 6/ Bir tür yabanmersi 6 İ N A L ni... Beygir. 7/ Hizmet 7 N A F T A DOGMA hayvanlarının ayağına 8 O T A çakılan demir... Ateş... 9 E L N İ NO R Bir nota. 8/ Osmanlı mimarlığında, çatı arasında ya da dükkânların üstünde yer alan asma kat. 9/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Çok zehirli bir yaban bitkisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alıça verilen bir başka ad. 2/ Malezya halkına özgü bir tür öldürücü delilik... Kütahya’nın Simav ilçesinde bir kaplıca. 3/ Cinsel uyarılmada ve doyumda, alışılmışın dışında davranışlara ve özel nesnelere zorunluluk duyma. 4/ Şarkı, türkü... Altın... Rubidyum elementinin simgesi. 5/ Yönetici durumda bulunan kimse... Düz ve geniş arazi. 6/ Bir yumurta pişirme yöntemi. 7/ Hasta olmama durumu... Japon lirik dramı. 8/ Bir ay adı... Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayı koruma altına alınan alan. 9/ İstanbul’un bir semti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle