21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLER CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2013 PAZAR M. Koray Eryaşa 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevi Müdürlüğü Hadımköy/İstanbul ‘Hukuk sahte Kamu vicdanı yaralandı İLHAN TAŞCI GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Hükümetin yargı paketleri adaleti sağlamadı delillerle hiçe sayıldı‘ Ben, Deniz Kurmay Albay M. Koray ERYAŞA, hem Balyoz, hem de Fuhuş, Şantaj ve Casusluk davasında yargılandığımı ve her ikisinden de ceza aldığımı size yazmıştım. Askeri Casusluk davasında kızımın “feryasa” adlı bilgisayarını, Balyoz davasında “M. Koray ERYAŞA” adlı kendi bilgisayarımı kullandığım iddia edildi. Suçlandığım tarihte kızımın yaşı, eğitim durumu ve benim maddi durumum kendisine ayrı bir bilgisayar alabilecek durumda değildi. Suç tarihinde şahsıma ait bilgisayar olmadığını, görevim gereği Genelkurmay Başkanlığı’nca tahsis edilmiş bilgisayarı kullandığımı ve bu bilgisayarın da benim ya da kızımın adını taşımadığını mahkemeye bildirdim. Artık Allah beni yeni bilgisayar isimlerinden korusun diye dua ediyorum çünkü “her yeni bilgisayar adı benim için yeni bir iftira davası anlamı taşıyor.” Askeri Casusluk nedeniyle 25 Ekim 2010 tarihinde evim arandı. Evimde el konulan harddisklerin içinde 1999 yılından, aramanın yapıldığı tarihe kadar 11 yıldır yazdığım yazı, mail ve kullandığım bilgisayarlarım tarafından oluşturulmuş milyonlarca dosya mevcut. Polis tarafından yapılan incelemelerde bir tane bile dosyanın “feryasa” ya da “M. Koray ERYAŞA” adlı bir bilgisayarda hazırlanmadığı tespit edildi. Yani Balyoz ve Casusluk davasında iddia edilen adda bir bilgisayarım hiç olmamış. Bunun yanında evimden el konulan bilgisayar dosyalarından hiçbirinin içinde davaların suç delilleri arasında bulunan dosyalardaki yazılardan bir satır bile yok. Sözde suç delilleri ele geçirilen kişiler veya örgütteki liderim ile hiçbir telefon, mail, yüz yüze görüşme ya da mektupla haberleşmem de tespit edilememiş. Dava başlarken büyük sansasyonlarla Fuhuş, Şantaj ve Casusluk adı verildi, bütün gazetelerde bizler ve sözde yaptıklarımız yazıldı. Ama duruşmalar ilerledikçe şantaja uğrayan hiç kimse çıkmadığından şantaj düştü. Fuhuş yaptırıldığı iddia edilen tek bir hanımefendi mahkemeye bekâret raporunu sununca fuhuş da çöktü. Casusluğa aracılık ettiği iddia edilen kişilerden birinin sınır dışı edildiği, diğerinin de Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin vatandaşı olduğu ortaya çıkınca casusluk da kaldırıldı (davadan kaçırıldı). Ancak bizler düzmece deliller ile suçlandık ve cezalandırıldık. Size hakkımdaki suçlamalarla ilgili kısa bilgi vermek isterim. İddianameye göre gizliliğe çok önem veren bir suç örgütü olduğumuzdan hiçbir şekilde birbirimizle telefonla konuşmuyor, mail göndermiyormuşuz, bu nedenle aramızdaki haberleşme tespit edilememiş. Suça karıştığım iddia edilen tarihte ben Malezya’da Askeri Ataşeyim ve görev sürem boyunca ben ya da ailemden hiç kimse Türkiye’ye gelmedi. Direkt uçuşla Türkiye ile Malezya arasındaki mesafe 11 saat sürüyor. Ben Türkiye’deki örgüt üyeleriyle hiç haberleşmediğim halde 37 Türk Silahlı Kuvvetleri personelini fişlediğim iddia edilen dijital dosyadaki bilgileri nasıl elde edebildim ve hazırladığım dosyayı nasıl Türkiye’ye yolladım? Bu dijital dosya hakkında ‘Polis Tespit Tutanakları’ndaki kayıtlar sahtekârlığı açıkça ortaya koyduğu halde, mahkeme heyeti hiç dikkate almadı. Bizler de bu kayıtlar ile suçlandık ve ben 5 yıl ceza aldım. Bu kayıtlara göre; 4 Ağustos 2008 dijital dosyayı oluşturmuşum (2006 yılından beri Malezya’dayım), 19 Kasım 2009 tanımadığım örgüt lideri son kez kayıt etmiş, 3 Ağustos 2010 polis ev aramasında (başka birinin evinde) el koymuş. “Ancak polis tarafından 3 Ağustos 2010’da adli emanete teslim edilen bu dijital dosyanın içinde Ekim 2010 tarihinde gerçekleşen olaylar yazılı.” Adli emanete 3 Ağustos 2010’da teslim edilen bir dijital dosyanın içine ‘adli emanet’e teslim edildikten 2 ay sonra yani Ekim 2010’da gerçekleşen olayları ve gönderilen mailleri ben 4 Ağustos 2008’de yani tam 2 yıl önce nasıl yazabilirim? Ya da ‘adli emanet’teki bir dijital dosyaya yeni bilgileri kim yazabilir? Gariplikler bununla sınırlı değil. “Ne savcının, ne mahkeme heyetinin, ne de polisin açıklayamadığı garip bir durum daha var.” Polis 3 Ağustos 2010 tarihinde yapılan aramada bir harddiske de el koymuştur. Mahkemeye sunulan Polis Tespit Tutanaklarına göre bu harddiskin kopyası (imajı) 8 Mart 2010 tarihinde alınmıştır (polis harddiske el koymadan 5 ay önce kopyasını çıkarmış). Tutarsızlıklar bu kadar değil, harddiskin içinde delil olarak sunulan maillerden ve gerçekleşen olaylardan bazıları Ekim 2010 tarihlidir “yani harddisk adli emanete teslim edildikten 2 ay sonra gerçekleşen olaylar ve gönderilen mailler de harddiskte kayıtlıdır”. Mahkeme heyeti suçsuzluğumuzu ortaya koyan tüm delillere, adli emanetteki harddiskin içine yeni dosyaların yüklenmesi ve benim hazırladığım iddia edilen dosyaya adli emanette yeni olayların yazılmasına rağmen, hakkımızda ceza hükmü verdi. Ancak basında bazı köşe yazarları hâlâ hukuki yolların tükenmediğini yazıyor. Yargıtay’da bu karar temyiz edilebilecektir(!). Bugüne kadar dava Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına saygılı olarak yürütüldüğüne göre korkulacak bir şey yoktur(!). Yargıtay da kararı onaylarsa daha Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vardır... Bu deliller ile hangi vicdan sahibi insan bir ceza hükmü açıklayabilir? Bu mahkeme heyeti hükmünü Türk milleti adına verdiğini beyan etmektedir. Bütün bu hukuksuzluklar karşısında takdiri yüce milletimize bırakıyorum. Saygılarımla. ANKARA Hükümetin, gözaltı, tutuklama ve yargılamalar konusundaki toplumdan gelen tepkiler üzerine art arta çıkarttığı yargı paketlerinden “umutlar” her geçen gün yitirilirken kamu vicdanını kanatan uygulama ve sonuçlar çıktı. Öyle ki, yargının hızlandırılması hedefiyle yaşama geçirilen paket, ülkücü katillerin “affıyla” sonuçlandı. Yapılan tek tümcelik değişikliklerle de on binlerce adi suçlunun tahliyesinin önü açıldı. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in tutuklu vekiller konusunda “Umarım mesajımızı almışlardır” dediği yargının da “mesajı” almadığı süreçte anlaşıldı. Tutuklamalar için getirilen “somut gerekçe” şartı ise kâğıt üstünde kaldı. Hükümet, ÖYM’leri kapattığını savunsa da bu yalnızca bir tabela değişikliğiydi. KCK, Ergenekon, Balyoz gibi davalarında ÖYM’lerin sürmesine olanak tanındı. Art arda çıkarılan paketlere karşın uzun tutukluluklar sorunu çözülemedi. Öyle ki, tutuklu milletvekillerinin tahliyesinin önünü açabilmek için Meclis, adli kontrol uygulanacak suçlarda 3 yıl üst sınırını kaldırdı. TBMM Başkanı Cemil Çiçek de tutuklu 8 milletvekili konusunda yargı için, “Ümit ederim yargı, yasamanın verdiği bu mesajı iyi anlamıştır” dedi. Ancak yargı yine TBMM’nin mesajını almadı. Başbakan Erdoğan, “Tutuksuz yargılamayı mümkün hale getirdik. Başta Genelkurmay başkanım olmak üzere generallerimize terör örgütü mensubu demek affedilemez” diyerek yaptıkları düzenlemelerin dikkate alınmamasından yakınmasına karşın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması üzerine çerçevesi çok net çizilmiş somut yasa değişikliğini yaptı. Denetimli Serbestlik Yasası’yla da kadına karşı şiddet kapsamında suç işleyen ve çoğu eşini kasten yaralama, hakaret ve tehdit gibi birkaç yıl ceza alan dayakçı eşlere de tahliye yolu açılmış oldu. Taksirli suçlarda 5 yıl, diğer suçlarda ise 3 yıl ve daha az hapis cezası alan hükümlülerin, doğrudan açık cezaevine gitmelerinin de önü açıldı. Dayakçı kocaya yaradı ‘Mağduriyet sürüyor’ u TÖBDER’liler, geçen hafta TBMM’de siyasi partilerin grup yöneticileri ile görüşerek mal varlıklarının iadesi için yasa çıkarılması talebinde bulundu. AYŞE SAYIN 12 Eylül mağduru TÖBDER’liler mal varlıklarının iadesini istiyor ANKARA 12 Eylül darbesiyle kapatılan “Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği” yöneticileri, (TÖBDER) mal varlıklarının iadesi için Meclis’ten yasa çıkarılmasını bekliyor. 12 Eylül darbesinin büyük mağdurları arasında yer alan TÖBDER’liler, mağduriyetlerinin giderilmesi ve mal varlıklarının iadesi için başlattıkları girişim çerçevesinde geçen hafta TBMM’de siyasi partilerin grup yöneticileri ile görüşerek mal varlıklarının iadesi için yasa çıkarılması talebinde bulundu. Bu kapsamda kapatılan TÖBDER’in Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yalçınkaya, Genel Sekreter Yardımcısı Seyfettin Bican ve Ankara Şube Başkanı Tahsin Doğan, MHP dışındaki siyasi partilerin grup başkanvekillerini ziyaret etti. Dernek yöneticileri, 12 Eylül darbesinin kapattığı birçok kurumun mal varlığının iade edilip faaliyetlerini devam ettirmelerine izin verilmesine karşın, sadece TÖBDER’in mal varlıklarının halen devletin elinde olduğuna işaret etti. Bugünkü birçok öğretmenevinin eski TÖBDER binaları olduğunu belirten dernek yöneticileri, 100’ü aşkın binanın bugün çeşitli kamu kurumları tarafından kullanıldığına dikkat çekti. İ ‘Okullar ‘dindar nesil’ saldırısında’ zmir’de Konak Meydanı’nda toplanan veliler ve öğrenciler, kılık kıyafet serbestliğinin çocuklar arasında bölünmelere neden olduğunu vurguladı. Topluluk adına konuşan Öğrenci Velileri Derneği İzmir Şube Başkanı Orhan Yüce, okulların ve eğitim sisteminin Başbakan Erdoğan’ın dindar nesil isteminin saldırısı altında olduğunu söyledi. Yüce, bu saldırının önemli bir parçası olan 4+4+4 eğitim sisteminin itirazlara karşın yürürlüğe konduğunu vurgulayarak, “Şimdiyse bunun gereği olan kılık kıyafet uygulaması değişim, esneklik, serbestlik ve özgürlük adı altında getirildi. Yürürlük tarihinden önce uygulamaya konan bu yönetmeliğin kısa uygulamasında velilerin yükü arttı” dedi. TÖBDER’in kapatılmasıyla eğitimcilerin ilerici ve mücadeleci damarını kesmenin hedeflendiğini vurgulayan dernek yöneticileri, bu nedenle darbenin ilk hedeflerinden birinin TÖBDER ve kurumsal olarak ilk sonuçlanan davanın TÖBDER davası olduğunu söyledi. Bu “ilerici damara karşı” dini öğelerin yükseltildiğini ifade eden yöneticiler, bu nedenle TÖBDER’in haklarının iadesi konusunda siyasal iktidarın adım atmadığını vurguladı. Haklarının iadesi için CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ile BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la görüştüklerini ve destek aldıklarını belirten dernek yöneticileri, daha önce Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’la da görüştüklerini ve destek sözü almalarına karşın, adım atılmadığını ifade etti. tamamen çökmüş güven duvarında büyük bir çukur daha açtı. Saldırı yeri iki tarafın da her şeyi söyleyebileceği bir noktada. Böyle bir patlamanın doğuracağı başlıca sonuçlardan biri ne olur, sorusunun yanıtı şudur: Türkiye ile Suriye arasındaki gerilim daha da artar. Saldırının amaçlarından birinin bu olduğu açık. Bu amacı boşa çıkartacak en önemli adım, saldırının aydınlatılması olur. İlk bilgiler gösteriyor ki, bomba yüklü araçla bağlantılı kişiler saptansa, yakalansa bile bunun ilerisine geçmek zor. HHH Başbakan’ın, Dışişleri Bakanı’nın Suriye’deki rejime günlerle, haftalarla ömür biçtiği zamanlarda, bu planın tutmayabileceğini pek çok kişi gibi biz de vurgulamıştık. Bunu görmek için derin analiz gücüne, çok özel bilgilere sahip olmak gerekmez, Suriye’yi biraz tanımak ve dünya dengelerini izlemek yeterli. ABD ve Avrupa’nın bir tarafta, Çin ve Rusya’nın karşı tarafta olduğu sorunlar uzun vadeye yayılıyor. Bunların çözülmesi de sorunun kendisine değil, iki tarafın çözüm üzerinde anlaşmasına bağlı oluyor. İran bunun örneklerinden biriydi, şimdi Suriye de eklendi. Tunus’la başlayıp, Libya ve Mısır’da devam eden Arap baharının ardından Suriye’nin de payını alacağı düşünülürken Esad rejiminin daha farklı bir dokuya sahip olduğu da hep vurgulanıyordu. Arap baharındaki buzlanmalar, büyük devletlerin Suriye’de frene basmasına, işi seyrine bırakmasına neden oldu. Bizim hükümetimiz ise hız kesmedi. Her fırsatta Esad’a ömür biçti. Öyle ki, muhaliflerle Esad anlaşsa, buna belki de ilk ve tek karşı çıkan biz olacağız! Cilvegözü’ndeki patlamadan iç karışıklığa kadar Suriye’de olanlara tarih perspektifinden baktığımızda şunları görüyoruz. Suriye kurulduğu günden beri iç ve komşu çatışmalarıyla nefes alıp vermiş bir ülke. 1946’da bağımsız bir devlet olarak dünya sahnesindeki yerini aldı, ertesi yıl kendisini Arapİsrail çatışmasının ortasında buldu. Mayıs 1948’de İsrail’in kurulmasının ardından Filistin’e ilk giren silahlı güçlerin başında, Suriye’de kurulmuş olan “Arap Kurtuluş Ordusu” geliyordu. 1967’deki Arapİsrail savaşının önemli cephelerinden biri Suriyeİsrail sınırındaki çatışmalardı. Suriye, Filistin mücadelesine desteğin bir parçası olarak 1970’te Ürdün’e girdi. Suriye’nin zaman zaman Mısır’la ittifak kurarak İsrail’le savaşı 70’li yıllar boyunca devam etti. Lübnan, bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürüyor. Pek çok ülkenin de doğal olarak büyükelçiliği var. Ancak Suriye’nin yok! Çünkü Suriye, Lübnan’ı kendi topraklarının doğal bir parçası sayıyor. Oysa bunu büyük devletler saymıyor! Bedeli de bol suikastlı, çatışmalı olaylar... 14 Şubat 2005’te eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin, konvoyuna düzenlenen bir saldırı sonucu beraberindeki 15 kişiyle birlikte öldürülmesi, en çok Suriye’nin başını ağrıttı. HHH Güneyinde, güneybatısında bu sorunlarla yaşayan Suriye’nin Türkiye ile ilişkilerini de en çok terör ve su konuları belirledi. Terör örgütü PKK, etkinliğini artırdığı günlerde lojistik desteğinin ortalama yüzde 60’ını Suriye üzerinden sağlıyordu. 21 Ekim 1998’deki Adana Mutabakatı’ndan sonra TürkiyeSuriye ilişkileri iyileşerek devam etti. AKP hükümeti de bunu sürdürdü. Öyle ki Başbakan’ın, “Bizi Şengen’e almazlarsa biz de Şamgen kurarız” diyeceği noktaya geldi. Bugünse başta vurguladığımız gibi, bambaşka bir noktada. Cilvegözü patlamasının bilançosu şöyle: 14 kişi öldü, 30’a yakın yaralı var, Türk dış politikası komada ve tedavi kabul etmiyor! Santrala süpürgeli protesto NEFRET SUÇLARI f TİPİ PROTESTOSU ‘Düzenleme Meclis’ten geçmeli’ İstanbul Haber Servisi Sosyal Değişim Derneği’nin düzenlediği “Uluslararası Nefret Suçları Konferansı”nda nefret suçlarının önlenmesi için öncelikle yasal düzenleme yapılması istendi. Konferansa CHP’li vekiller Melda Onur ve Aykan Erdemir de katıldı. Onur “Hrant Dink cinayeti, nefret suçundan çok bir organizasyon halidir” dedi. Erdemir ise “Nefret suçu yasasının dört partinin oylarıyla Meclis’ten geçmesini istiyoruz. CHP, MHP ve BDP olarak anlaştık, ancak iktidar partisi ikna edilemedi” diye konuştu. Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanı avukat Fikret İlkiz ise, TCK’nin halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunu düzenleyen 216. maddesine dikkat çekerek “Devlet insan onurunu korumak zorundadır” dedi. ‘Hasta tutuklular bırakılsın’ İstanbul Haber Servisi İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu’nun, F tipi cezaevlerindeki hasta tutuklulara dikkat çekmek için düzenlediği “F” oturma eyleminin 50’incisi dün Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirildi. Sanatçı Nur Sürer, şunları söyledi: “Bu hafta, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalan ve patlayan bağırsaklarındaki dışkının kana karışması sonucu felç olan Serap Şimşek ve HIV pozitif hastası Güney Afrikalı Angel Mtsweni’nin durumunu gündeme taşıyacağız. Üvey babası tarafından tacize uğrayan ve 16 yaşında evlendirilen Şimşek’in hayatı 7 yıl önce adının gasp ve öldürme olayına karışmasından sonra karardı. Şimdi Serap Şimşek sol tarafını kullanamıyor ve bakımını tek başına yapamıyor. Tahliye edilmesini istiyoruz.” n İstanbul Haber Servisi Çeşitli sivil toplum kuruluşu üyeleri, Ünye’deki Akçay doğalgaz çevrim santralı çalışmalarını protesto etti. Ellerindeki süpürgelerle Maslak’taki bir akaryakıt firmasının genel müdürlük binası önünde toplanan gruptakiler, çeşitli sloganlar attı. Grup adına yapılan açıklamada, santralın zararsız olduğu söylentilerinin gerçeği yansıtmadığı savunuldu. Açıklamada, Danıştay tarafından 4 kez verilen yürütmeyi durdurma kararının uygulanmadığı belirtildi. n ADANA (Cumhuriyet) Adana merkezli Ankara, Mersin, Hatay, Şanlıurfa ve Şırnak’ta, çıkar amaçlı organize suç örgütüne yönelik eşzamanlı operasyonda, 40 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Vali Hüseyin Avni Coş, “Şüpheliler yakalanarak savcılığın gözetiminde İl Emniyet Müdürlüğü’nce haklarında gerekli işlemlere başlanmıştır” dedi. 40 kişi gözaltına alındı ‘Katiller aramızda’ G alatasaray Meydanı’nda 412. kez toplanan Cumartesi Anneleri, 20 Şubat 1995 günü gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan Rıdvan Karakoç’un akıbetini sordu. Karakoç’un ağabeyi Hasan Karakoç, “Katiller aramızda dolaşıyor ve onlara insan muamelesi yapılıyor. Katilleri yargılayın, kemiklerimizi verin ve artık acılarımıza son verin” dedi. Rıdvan Karakoç’un gözaltında kaybolduktan sonra her başvurdukları devlet kurumundan “bizde yok” yanıtını aldıklarını anlatan Hasan Karakoç, kardeşinin işkenceyle öldürüldükten sonra 2 Mart 1995 tarihinde Beykoz’da ormanlık alanda bulunduğunun, Adli Tıp Kurumu’nda 20 gün bekletildikten sonra Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda gömüldüğünün ortaya çıktığını belirtti. Karakoç “Biz kendimizi şanslı sayıyoruz, çünkü bir mezarımız var” dedi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) Express’ten şaşırtan eleştiri n Dış Haberler Servisi İngiliz Express gazetesi, Brüksel’in, İstanbulAnkara hızlı tren projesi için 100 milyon sterlin tutarında bir hibe vermeyi kararlaştırmasını “üçte ikisi AB’ye katılmak istemeyen Türk halkının bu fikrini değiştirmesi için rüşvet” olarak niteledi. Gazete “Türkiye’ye bu dev nakit rüşveti vermek deliliktir” görüşünü savundu. Express, Türkiye için “Fazla büyük, fazla yoksul ve fazla Müslüman” ifadelerini de kullandı. n ANKARA (AA) Sayısal Loto’da numaralar “1, 9, 15, 20, 32, 33” olarak belirlenirken 6 bilen 1 kişi, 1 milyon 524 bin 248 TL kazandı. Çekilişte 5 bilenler 2 bin 480’er TL, 4 bilenler 35’er TL, 3 bilenler 5’er TL kazandı. 6 bilen talihlinin kuponunu Siirt/Merkez’den yatırdığı bildirildi. Bir kişiye 1 milyon 524 milyon
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle