01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 TEMMUZ 1990 Özal Gözükara Gidiyor HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU öza), gerçekten gözükara gidiyor. Hiçbir eleşti- riye katlanamıyor. Bütun icraatının doğru olduğu- na inanıyor. Belki inanmıyor ama keyfi öyle isti- yor. Eleştiride tam can alıcı noktaya dokunan ya- zarlar için de "gelsin 158'inci madde" diyor. Savcı- lıklar, mahkeroeler harekete geçiriliyor, ifadeler alı- nıyor. Adalet Bakaniıgı sanki Özal'ın buyruğunda. Bu bakanlığın ünlü (!) müsteşarını, nedense, kim- se yerinden oynatamıyor. Bakanlar değişse de müs- teşar değiştirileıniyor. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısımn değiştirilemediği gibi. Bun- lar hakkında yapılan hakh eleştirilerin, yüksek kat- lara başvuruların hiç etkisi yok. Parlamentoda hükumetin denetlenmesi de hep ANAP çoğunluğunca önleniyor. Oysa bu çoğun- luğun halk tabanında desteği yok. Ama ne sakın- cası var; bir kez seçimlerde yüzde otuz beş oy al- mışlar ya, bu yeter. Geçen yılki 26 Mart yerel se- çimlerinde bu oy oraıu yüzde yirminin altına düş- müş, şimdi belki daha da duşük. Parlamentodaki ANAP çoğunluğunun halk desteği havada kalrruş. Ne önemi var!.. "Bir kez halktan 1992'ye kadar ve- kâlet aldık" deniyor. Halk bu vekâleti geri aldığını açık seçik belli etse de onlarca önemi yok, "Biz bu vekâleti sonuna kadar kullanacağiz" düşüncesi ege- men. BİT de buna çağdaş demokrasi, Batı demok- rasisi diyorlar. Oysa çağdaş demokrasilerin hiç bi- rinde böyle bir dunım görülmez. Halk desteğinden yoksun kalrna kuşkusu doğar doğmaz genel seçi- me gidilir. tktidardaküer bunu ya kazanırlar, ya da, kazananlara iktidarı teslim ederler. Demokrasi de- diğimiz mekanizma böyle işler. Butun bu tutumlarda en kötü olan yön, yapılan kanunsuz işlerin hep "milli irade" adına olduğu- nun ileri sürülmesidir. Bu sütunlarda birkaç kez be- lirtmiştim, bir daha belirterek ANAP milletvekil- lerinin kafalanna sokmayı gerekli göruyorum. Ana- yasa profesöru rahmetli Ali Fuat Başgil, milli ira- de kalkanı ardında gizlenen çoğunluk diktasını şöyle anlatmıştı: "Tarih veraukaye&elihukok gösleriyor ki, zor- balık ve tutsaklık rejimi, ber zaman giiciin ve yet- kinin sayılı birkaç elde ve bir başta toparlanmasın- dan doğmuştur. Eski rejimlerde egemen olan zor- balık ve baskı politikası, yogunlaşan kuvvet tekeli- nin iirunüdür. Ancak bu dunım, yalnız diktator- lüklere ozgii değildir. Bir tek noktada loplanan, ka- bına sıgraaz bir gnç, ber zaman hakkın ve özgür- luğün en biiyiik duşraamdır. Bu kurala demokra- siler bir istisna oluşturmaz. Demokrasilerdeki ço- ğunluk da denetirasiz bir kuvvel merkezi durumu- na gelince, aynı sonucu verebilir; yani o da zorba- lık yoluna sapabilir. Terasil ettiğine inandıgı ulusal istencin (iradenin) kutsallığına dayanarak, en kıyı- cı diktatörlere rahmet okutacak bir yolda bartket edebilir. Bir hükiundardan veya bir diktatörden ge- len bak ve özgnrtük düşmaniığı ile (parlamentoda- ki) bir çogunluktan gelen hak ve özgurliık düsman- lığı arasında hiçbir nitelik ayrımı yoktur. Kotulük kimden gelirse gelsin, kötulüklür. Kötüluğu yapan çoğunluğun deraokratik olması ve ulusal egemen- liğe dayanması, yapOgı kötüluğu katlanılmaz bir du- ruma sokar. Çünkü çoğunluk, uyguladıgı zorbalı- gı yasaOaşbrmak için ulusal Lstence dayandığına ve böylecc zulüm yapmakta hakh olduğuna inanır. Şu halde, çogunlugun yönetimi demek olan demokra- si, efsanelerdeld, kuyrugunu ısıran canavara ben- zememek için kendi iç yapısında sakladığı bu teh- likeyi karşılamak ve önlem almak, vatandaş hak ve özguriüklerini güvenceye bağlamak zonındadır. An- cak bu guveoce kunımlan savesindedir ki demok- rasi, özgürlok ve baklılık rejimi durumuna gelebi- lir." Bunu okuduktan sonra işin başka bir kötu yanı- nı da gözönüne koymak isterim: Iktidar milletve- killeri kendi partilerine egemen değildirler. Egemen olan yalruzca liderleri Özal'dır. Her şey onun dedi- ği gibi olur. Muhalefetin son seçimlerden beri ver- miş olduğu gensoru önergeleri hep reddedilir. Mu- halefet partileri Meclis'teki seçimlere katılmasa da, özal kendisini ANAP milletvekiUerinin oylanyla cumhurbaşkaru seçtirir. O halde görünürde, düşün özgürlüğüne dayalı ve demokratik geleneklere bağlı çağdaş bir demokra- si olmadığı gibi, ANAP iktidan da yoktur, yalnız- ca Özal ve (basında yerleşmiş olan bir deyişle) ha- nedan iktidan vardır. Hanedan üyelerinin de ne den- li etkin ve yasadışı işlere ne denli yatkın olduklan- nın bir örnegini, Istanbul büyük kent eski Beledi- ye Başkanı Bedrettin Dalan'ın açıklamaları gösterdi. Elmalı Barajı sınırlan içinde yaratılan yasak kente su verilmesi için özal kardeşlerden Korkut Özal1 ın, ağabeyi Turgut özal aracılığı ile yaptığı baskı- yı, Dalan apaçık bir biçimde dile getirdi. Ne önemi var. Böyle habcrlere özal aldjrmaz, ya- nıt bile vermez. Çünkü, sıradan yasalara şöyle dur- sun, anayasaya bile sırt çevirir. Çıkartmış olduğu yasa kuvvetinde kararnamelerden bir kısmı Ana- yasa Mahkemesi'nce iptal edilmedi mi? Edildi ama ne çıkar! Meclis'teki ANAP grubu özal'm elindedir. Devletin televizyonu Özal'ın buyruğundadır. Günde birkaç kez ekranda görunmese olmaz. Ne- rede bir okulun, nerede bir sağlık yuvasırun ya da beş yıldızlı bir otelin açılışı olacaksa Özal, kurde- leyi kesmek için oradadır. Emrindeki ekranın bü- tün bunları ayrmtılanyla görüntülemesi, önde ge- len görevlerindendir. Sanki bu açış törenleri için dev- letin milli eğitim, sağlık, turizm ve tanıtma bakan- ları yokmuş gibi. Gerçekten de yoklar! Başbakan'dan itibaren bütün bakanlar Özal'ın şahsında temsil edilmektedirler. O, Türk halkına her türlü iktidarın kendi elinde olduğu imajım vermek istiyor ki, 1992'de halk yine kendisini seçsin. Bu ta- rihe kadar kim bilir daha kaç köyü ilçe, kaç ilçeyi de il yapacak?! Bir ülkenin orurmus düzenini bir tek kişinin na- sıl altiisl edebileceginin örneklerinden biridir Sa- yın Özal; kendisinin iktidarını hazırlamış olan Ev- ren'in izindedir. Güya yeni bir anayasa hazırlandı, genel seçimler yapıldı, parlamento kuruldu ama 12 Eylül'ün hukuksuz, olumsuz ve zararlı etkirüiğı su- rüp gidiyor ülkede. Turgut özal gözükara gidiyor. Durum böyle iken bir de tutmuş kendisinin sivil bir cumhurbaşkam olduğunu, ulkede sivil ıktida- nn kurulduğunu zaman zaman ileri sürüp duruyor. Celal Bayar ilk sivil cumhurbaşkanıydı, bu anlam- da Özal da ikincisi imiş. Bayar -cumhurbaşkanlığı asası gibi kullandığı- bastonuna Demokrat Parti iktidanrun simgesi olan DP harflerini kazdırmışü; böylece "tktidar, Ben'im" demek istiyordu. Şimdi özal'ın "Devlet Ben'im" de- mediği kalıyor. Bunun karşısında ANAP mületve- killeri, ufak tefek ve etkisiz bir iki örnek dışında, suspus. özal, ülkedeki geniş boyutlu irticanın hızla yay- gınlaşmasım küçümseyerek de ateşle oynuyor. trti- ca bir kez azgınlaşırsa, kendisini ve refikalanm ne hacılıkları ne de küçük birader Korkut özal'ın ta- rikatçıları kurtarabilir. Öte yandan halkın büyük bir bölümü, emekçi- ler, kamu görevlileri, emekli memur ve işçiler kan ağlıyor, lanet okuyor. özal'ın aldırdığı yok. Düşün- müyor ki, kurnazlık ve türlü kcmbinezonlarla uzun süre iktidarda kalınamaz. Bilmem tarihte okumuş mudur? Sultan Ikinci Mahmut'u yülarca avucunun içine alan, rakipkrini acımasızca yok ettiren, askerin ve feodallerin hatırını hoş ederek halkı ezen bir Ha- let Efendi vardı. Yıllar sonra onun tutum ve davra- ruşlarını öğrenen îkinci Mahmut, kendisini saray- dan uzaklaştınp sürgüne yolladı; bir süre sonra da idam ettirdi. Dönemin şairlerinden biri Halet Efen- di'nin ölümünü öğrenince şu dizeleri söylemiş: "Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi hnzûr / Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubûr" Sayın Özal için Halet Efendi'nin yazgısı gibi bir yazgı dilemem; zaten rahmetli babamın vasiyetine uyarak, hiç kimsenin ölümünü istemem, ama he- pimiz gibi o da bir gün bu dünyadan aynlacak, ar- dından böyle lanet okunmasını istemiyorsa, Sayın özal, gözükara gitmekten vazgeçmeli, hemen seçim- lere gitmenin ve partilerarası uzlaşmanın yolunu aç- malıdır. Ceza Yasası'run 158. maddesini işletmekle ulkenin hiçbir sorunu çözüme bağlanamaz. Sansürün kaldırılmasımn yıldönümü nedeniyle turlü kuruluşlann gazetelerde yayımlanan bildiri- sinden anlaşitdığına göre, yalnız özal ailesinin ba- sına açüğı davalann sayısı 41'e ulasmış. Vaktiyle De- mirel çok eleştirildi; dahası, hakaret derecesine va- ran yazılı saldırılara uğrayan bir başbakan oldu. Ama özal gibi davranmadı, hoşgörülü olmayı yeğ- ledi. Eğer Türkiye'de bir gün gerçek demokrasi ola- caksa, o demokraside özal zihniyetindeki politika- cılara hiçbir zaman yer olmayacaktır. Bugun, yasal olarak, sözde bir hukuk devletiyiz. Parlamentomuz, iktidar ve mubalefet partilerimiz, bir anayasaraız, yargı organlanmız var. Ancak, ey- lemli olarak, bir polis devleti göninâmündeyiz. Özal gozukara gidiyor! EVET/HAYIR OKiaYAKBAL \ Yaşlı Bir Kaplumbağa Sırtını ezmişler. Çekiçle mi, taşla mı? Ama kıramamışlar büsbû- tün. Çocuklardır bunu yapan. Başka kim olabilir? Nasıl bir duy- gudur yaşlı bir kaplumbağanın kabuğunu kırmaya delmeye kal- kışmak? Ne isterler, rteyi kanıtlamak, kendilerinin yaşlı bir kap- lumbağadan daha güçlü olduklarını mı? Alçak bir bahçe duvarına tırmanmıştı. Kaç saatte kimbilir! İki ayağı aşağıdaydı. Gücü tükenmiştl. Duvarı atlayıp bahçenin ot- ları arasına girecekti. Ama güneşin altında öyiece duruyordu. Alttan ittim ayağımla. Kendinı duvarın üstünde buldu. Başını iki yana çevirdi, sonra içeri çekti. Süslü bir yuvarlak kutuydu şim- di. Bekledim, kıpırdamadı. Orada bir saat iki saat dursam yerin- den ayrılmayacak, öyiece duracak duracak!... Yüz yaşındaydı, yüz elli, iki yüz yaşındaydı. Kaplumbağalar insanların yaşam süresini iki üç kez katlarlarmış. Sultan Aziz, Sultan Hamid gûnlerini görmüştü! Duvar diplerinde, otlar ara- sında, yol kenarlarında, bahçelerde, ormanlarda yaşamıştı. Bu yerlerin çok çok eski durumlarını biliyordu. Zaman sonsuz bir boşluktu onun için! Aceleye, koşmaya, coşku duymaya gerek- semesi yoktu. Gittim kahvede oturup kaplumbağayı izlemeye koyuldum. Ba- kalım ne kadar sürecek bu duvar üstündeki bekleyişi? Bir saat göçti. Biralar içtim, dostlarla söyleştim, güneş alçaldı. Bakıyo- rum, yerinde duruyor. Kendi içine kapanmış, yüz yıl, iki yüz yil nasıl sürdürdüyse zamanlar yarışını. Derken lafa daldık. Belki beş dakika geçti. Bir de baktım, yerinde yok! Bir düş gibi yitmiş. Nasıl, ne zaman, tıpkı saatin akreple yelkovanının siz başka ya- na bakarken bir gizi yürüyüşü, yer değistirişi gibi... İnsanlar taşla ezılmez. kırılmaz, parçalanmaz kabukların içinde yaşamıyor. Apaçıktayız hepimız, korumadan yoksunuz. Tehlike karşısında gızleneceğimiz bir sığınağımız yok. Bu yüzden sü- rekli dikkatli. uyanık, tetikte olmak zorundayız. Bunun nedenle- rinden biri elimizdeki yaşam süresinin kısalığı, daha dogrusu belirsizliği... Bu yüzden kaplumbağanın zamanı bol bol harca- yışını bizler yaşayamayız. Elli yıl, yüz yıl, iki yüzyıllık bir zaman hiç gelir ona. Bir zaman savurganıdır kaplumbağa. Bir mirasye- di gibi harcar yıllan... Hele eskiden. Yollar yokken, kamyonlar, otobüsler, taşıtlar yokken ne rahattı! İstediği gibi gider gelirdi ça- lılar, otlar, ağaçlar arasında. Ezılmek korkusu duymadan. Ya in- sanlar! Onlar da çoğaldıkça çoğaldı, kentler, kasabalar, köyler doldu. Kaçabilen. yani koşabilenler kurtuldu insanoğlunun elin- den. Otların içine gizlendiler, zaman yanşını gizlice yaptılar. Ku- şaklann eskidiğini, yitip gittiğini gördüler. Bir zamanlar kabuğu- nu taşla ezmeye, kafasını kabuktan çıkarır çıkmaz bıçakla kes- meye davrananlann torunlarını onların da çocuklarının torunla- rını gördü kaplumbağa... Şimdi arasam, bulamam. Koca bahçenin kimbilir neresinde- dir? Geçen yaz minikleriyle tanışmıştım. Evin bacasından içeri düşmüş, ya da kuşlarca atılmış yavru kaplumbağalardı onlar. Mi- nik birer oyuncak gibiydiler. Masanın üzerine koydum ikisini. Baş- larını içlerine çekip öyle dumyorlardı. Yüz yaşındaki büyük de- deleri gibi! Ama bir an başka yana dalıp gidin, bir daha bula- mazsıntzo mınik şeyleri. Kendilerini masadan yere bırakıvermış- ler, oradan da bir ağacın altından, bir gül fidanının dibinde sakla- nacak yer bulmuşlardır. Tolstoy'un anılarında okumuştum, bir gün dayısının büyük bah- çesinde dolaşırken bir kayanın üstünde duran bir kertenkele gör- müş. Yakıcı sıcakta kertenkele baygın durumda imiş. Yalnız ve yaşlı bir kertenkele!.. Kendisine benzetmiş onu, yaşlı yazar. Ai- lesinden, çevresinden, hatta o güne dek yarattığı romanlardan kopmuş, dünyadan bezmiş bir yazarın kertenkeleyle dostluk kur- masının acı bir anlamı yok mu? Ben ise ihtiyar kaplumbağayı seyrederken, hatta onun duvara tırmanmasına yardım ederken hiç de bir özdeşlık kurmadım onunla... İnsanoğlu apayrı bir ya- ratık, hiçbir yaratığa benzemiyor, kendi başına bir anlamı, bir bü- tünlüğü var. Yüzyıl, iki yüz yıl yaşayan bir kaplumbağanın zekâ- sı, belleğı, gözlem gücü varsa neler neler bildiğini, gördüğünü, anladığını düşündüm bir an. Yok mudur belleği, gözlem gücü, yaşamdan edindiğı bilgi? Yoktur derler, ama ya varsa? Tasarruf Önlemleri ve KfFler ÇAĞDAŞ YAYINLARI OKTAY AKBAL ANI DEĞİL YAŞAM 2. BASI 500C Lıra fKDV içinde) Ödemeli gönderilmez ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağı Cad 39-41 Cjğaloğlu-ISTANBUL Gözlemlerimiz odur ki yapılması istenilen tasarrufun gerekliliği kurumda çalışan personel tarafından inançla benimsenmediği takdirde, o tasarruf kaleminden kurum pek fazla bir yarar sağlamamaktadır. BURHAN ÖZBEY SEKA Müfettişi Kamu kesiminde savurganlığın önlenmesi ve gereğinden fazla harcamalara meydan verilme- mesi amacıyla, Başbakanlıkça 1989 yılında 12.4.1989tarih6sayılı,18.5.1989tarih8sayıh ve 24.11.1989 tarih 12 sayılı tasarruf önlemle- rine yönelik genelgeler çıkanlarak kamu kuru- luşlanna gönderilmiş bulunmaktadır. Başbakanlığın son olarak yayımlanan 24.11.1989 tarih 12 sayılı genelgesi hükümleri- ne göre resmi kuruluşlar; "yiyecek, giyecek, yakacak, kırtasiye, akaryakıt, elektrik, su, ha- vagazı,PTTgideri,yangındankorunmavete- mizlik malzemesi, ilaç, tıbbi ve laboratuvar malzemeleri ile mahkeme harçları ve diğer ta- rifeye baglı odemelerle ilgili harcamalan, tasar- rufa azami ölçüde riayet edilmesi kaidesi ileya- pacaklar. Bunların dışında kalan mal ve hiz- metler için hiçbir şekilde alım yapmayacak ve taahhütteteulunmayacaklardır." "Resrai gö- revliler dışında taŞifkuirâtnlmasma imkân ve- rilmeyecek, bunun aksine hareket edenler hdc- kında237 sayılı TaşıtKanunu'nun 16. madde- sine göre işlem yapılacaktır." "Güvenlik hîz- metleri ve askeri ihtiyaçlar dışında her türlu dö- şeme ve demirbaş alımlan sadece yeni hizme- te girecek birimlerle smırlı tutulacak ve bu har- camalar için Başbakanhktan izin alınacakur." "Periyodik yayınlann alımında azarni tasar- rufa riayet edilecek, satın alınan tum periyo- dik yayınlann miktar ve tutarlan Başbakan- lığa bildirilecektir." Araştırma gerekli... Her tür harcamada israfa kaçılması, tasar- ruf bilincinden uzak aşırı ve lükse yönelik har- camalarda bulunulması, pek tabii ki olumlu bir davranış olarak algılanamaz. Hele ki bu dev- let malı ve parası yönünden olursa hiçbir şekil- de onaylanamaz. Ancak v erilen bu kararların kurum ve kuruluşlarda ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan ne gibi oluşumlar yarattığı, arzulanan hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının ve- ya ne derecede başarıh olduğunun, üzerinde de özenle durulması gerekir. Acaba bazı kalemler- de akçalı olarak lehte gelişmeler görülüyorsa da bu tasarrufun uzun vadede kurumun çalışma- smı zorlaştıncı olumsuz etkileri de oluyor mu? Tasarruf, maddi açıdan bir şeyler kazandınyor görülürken sosyal ve psikolojik açıdan çalışan- lar üzerinde verimliliği düşürucü etkiler yara- tılıyor mu? Bunların araştırılması gerekir. Gözlemlerimiz odur ki yapılması istenilen ta- sarrufun gerekliliği kurumda çalışan personel tarafından inançla benimsenmediği takdirde, o tasarruf kaleminden kurum pek fazla bir ya- rar sağlamamaktadır. Bir örnek verilirse, res- mi arabaların özel amaçlarla kullanılmaması ku ralına, kurum üst yöneticileri tarafından uyul- maması halinde, alt birımlerde çalışan perso- nele resmi arabaların özel amaçlarla kullanıl- raayacağı emri, caydırvcı bir etki yapmamak- tadır. Eşini, çocuğunu, akrabalarını kurum otoları ileçarşıya, pazara, okula, berbere, hatta piknik yerlerine göndermeye devam eden ve bunu alışkanlık haline getiren bir kurum veya birim yöneticisi, alt kadrolarmdaki çalışanla- nn da ellerine fırsat geçtikçe devlete ait araba- lan özel amaçlarla kullanmasına engel olamaz. Aynı şekilde, yöneticilere ait lojmanlann her turlü gereksinimi hiç aksatılmadan ve lüks öl- çülerde yerine getirilirken kurumun diğer per- soneline ait lojman veya vazifeevlerinin bakım- sızlıktan heı tarafı, tasarruf genelgesi ileri su- rülerek harabe hale getirilirse o kurumda tasar- ruf genelgesinin yapıcı değil, yıkıcı sonuçlan ile karşılaşılması kaçımlmaz olur. Kitap, gazete, dergı gibi basılı yayınlann azaltılması ya dahiç alınmaması şeklindeki bir düşuncenin ve böyle bir uygulamanın sağlay'a- cağıçok kuçuk tasarrufun, milyarhk bütçeler ve SAYIN DOKTOR VE ECZACILARA Kronik böbrek yetmezliği tedavisinde kullanılan EASORAL 100 ve 300 tabletlik blister ambalajlarda ı kullanıma sunulmuştur. g ,m% KlI\ T VET IL\Ç SANAYII i^.'* İTllALA'I VK İHILU'A'' I • '*• ŞTİ Tel: 585 20 18 - 585 56 45 - Fax: 587 73 36 İST. 30 ciltlik Encyclopedia Americana ihtiyaçtan dcğerinin altında. Tel: 131 72 61 ÇAGDAŞ YAYINLARI ASM BE2İRCİ ÇOK KAPILI ODA 3. BASI 7000 Lıra (KDV Içındej Ödemeli gönderilmez ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağı Cad. 19-41 CağaioğtuISTASBUL 1961-1987 Sevgili ÇİÇEK Acılannla sevgilerinle hep kalbimizdesin AÎLEN ÇİÇEK ABBAIN SOYLU Sevgi ve Özlemle SADRİ SOYLU Seni Özlüyoruz SERPÎL-ERCAN ELELE ÇOCUK KULÜBÜ Yaz okulu 6-12 yaş 9 ağustos - 9 eylül dönemi kayıtları başlamıştır. Tenis, yüzme, buz pateni, Istanbui gezileri, /ngilizce ve satranç dersleri Halimağa Sok. 22/5 Zümrüt Ap. Suadiye 373 53 30 sarf kalemleri yanında, kuruma getirebileceği kazanç yönünden, atılan taşın ürkütülen kur- bağaya değip değmediği tartışmasını da her za- man gündemde tutacaktır. Kuruluşlarda, her konuda başanya giden yo- lun, önce örgütün başında bulunan üst düzey yöneticilerin tutum ve davranışlanndan geçe- ceği gerçeğinden hareketle, israf ve savurgan- hğın da önlenmesi ve tasarruf bilincinin yerleş- mesinde en büyük pay ve sorumluluğun kurum yöneticilerinde olacağım kabul etmek gerekir. Kamu tktisadi Teşebbüsleri mal ve hizmet üret- mek, ticaret ve sanayi alanında serbest rekabet kurallarına göre faaliyet göstermek üzere ku- rulmuş, resmi kuruluşlardır. KİT olarak kısal- tılmış ifade ile tammlanan devlete ait bu kuru- luşlardaki tasarrufa yönelik bazı kısıtlamala- nn; rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisi ve anlayışıyla bağdaşmadığını belirtmekte yarar görmekteyiz. Kınlan bir sürahinin, bozulan, hurdaya ayrılan bir yazı makinesinin yenisini almaktan yoksun bırakılmış, uzun süre güneş görmekten solmuş, kışın kalorifer sıcağından kavrulmuş, üme lime olmuş perdeleri, aynı pe- rişanlıktaki misafir koltuk takımı ile haciz gel- miş bir evin odası görünümüne döndürulmüş bir fabrika müdürünün, birmuhasebe, pazar- lama, saaş müdürünün calışma (makara) odası ile hangi KİT kurüluşu, hangi dış ülke müşte- risi (alıcısı)üzerinde ilk nazardaolumlu tesir bı- rakabilir, söyler misiniz? Pek tabii böyle bir or- tamda KİT'lerin, diğer benzer öğeler de eklen- diğinde özel sektörle rekabet gücünün kalma- yacağım, ulus ekonomisinin bir kamburu oldu- ğunu söylemek daha kolaylaşacaktır. Sonuç Sonuç olarak tasarruf ilkelerine uyulmasın- da, örgütkrin üst düzey yöneticilerinin, astla- rına örnek olacak tutum ve davranış içinde ol- malan, KlT'ler için, tasarruf genelgesindera- hatlık sağlayacak bazı yeni düzenlemeler geti- rilmesi, uygulamada görülen verim düşurücü tasarruf kalemlerinden belli ölçülerde vazgeçil- mesi, sanırız her şeyi yakından ve içinde yaşa- yarak gören ulusuna ve görevine sevgiyle bağ- lı, birçok kamu görevlisinin inançla destekle- yeceği bir karar olacaktır. PENCERE Gözdağı!.. SHP'nin basvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi 424 ve 425 sayılı kararnameleri "esastan" incelemeye aldı. SS Kararnameleri bunlar... İçişleri Bakam'na sansür, bölge valisine sürgün yetkisi veren SS kararnameleri yalnız Güneydoğu'ya değil bütün yurda yay- gın bir içerik taşıyor; anayasayı rafa kaldırıyor; yargıyı dışlıyor; Bakanı ve Valiyi ceza yargıcının yetkileriyle donatıyor; tüm ülke- de uygulanan "kararname re/imi" kuruyor; basın özguriüklerini sıfıra indirgiyor. Anayasa Mahkemesi'nin SS kararnamelerini ele alışına kaıy. Cumhurbaşkanı Özal 25 Temmuz 1990 çarşamba günü Yozgat'ın Sorgun ilçesinde şu konuşmayı yaptı: — MemlekeOmizin Güneydoğu bölgesinde devlete karşı bir ha- reket var.(...) Türk milletinin devletiyle bölünmez bûtûnlûğünü sağ- lamak üzere KHK (kanun hükmünde kararnameler) çıkanldı. Be- nim başkanlığımda toplanan Bakanlar Kurulu'nun çikardtğı bu KHK'lann esas hedefi memleketimizin bölünmez bûtûnlûğünü ye- rinde tutmak, herhangi bir düşmana bu konuda adım atmasına dahiizin vermemektir. (...) Çıkardığımız KHK'larkim ne derse de- sin, fevkalade müspet tesir etmiştir ve bu ülkenin bölünmez bû- tünlûğünün teminatı haline gelmıştir. Bunun değişmesine, bunun yanlış yorumlanmasına hiçbir şekilde imkân verme/eceğiz. Bu ko- nuda kansrlı olduğumuzu cümle âleme burada ilan ediyorum." Görülüyor kı Özal, anayasayı hiçe saymakta, cumhurbaşkan- lığının yasal çerçevesini kırarak ve anayasayı çiğneyerek konuş- maktadır. Cumhuriyet devletinin hukuk düzeninde ne ölçü kalmıştır, ne de endaze... • Türkiye'de demokrasiye açılışı engellemek isteyenler, bir "tehlike" gerekçesi bulmak zorundadırlar. Vaktiyle "komünizm tehlikesi" ileri sürülürdü; artık modası geçti, gündemden kalktı; şimdi "bölücûlük tehlikesi"n\ ileri sürerek ülkeyi "kararnameier- le yönetmek" isteyen TÖ, gerçek bir soruna dönüşmüş bulunu- yor ve Güneydoğu'daki PKK terörü bahanesiyle Türkiye bütü- nünde demokrasiye açılan kapıları kilitlemek çabasına kendini kaptırmış görünüyor. PKK'nın da istediği bu değil midir?.. Güneydoğu'daki bir avuç terörist, bütün Türkiye'ye yaygın de- mokrasi ipoteğinin gerekçesini oluşturduklannı ileri sürerek; yerel güçlerini şişirmek için aradıkları propaganda malzemesini Özal'm konuşmasından çıkaracaklardır. Özal tehlıkeli bir oyuna girmiştir. Ateşle oynuyor. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı, Büyük Millet Meclisi'yle vermiş bir ülkede, PKK ile savaşmak için parlamentoyu, başbakanı, hükü- meti, yargı gücünü, anayasa mahkemesini, muhalefeti hiçe sa- yan ve dışlayan "kararnameler re)imi"ni yürütmeye çalışmak ne anlama geliyor? • Model ve program 12 Eylül askeri darbesiyle oluşturuldu; c güçlerin desteğinde uygulamasına girişildi. Özal'ın özetiyle: "Bir buçuk parti..." "İki buçuk gazete..." "Dört eğilımı birleştiren merkez partisi..." "Ucuz emek cennetı..." Programın kimi maddelerınin uygulanmasında başanya doğ- ru yürünür gibi oldu; ama, çoğu zaman işler aksadı. Ne var kı bugün bile Vaşington ve blzim büyük işadamları özal'dan umut kesmediler, "basanr mı?" diye izliyorlar... Başaramaz! Çünkü enflasyonu birazcık düşürse de ekonomiyi düzeltemez; gelir dağılımını dengeleyemez; basın İngiliz tekelcilerine satılsa da bayraklaşan gazeteler savaşımı sürdüreceklerdir; "Birbuçuk parti" modeli Demirel'in olağanüstü direnişiyle kâğıt üzerinde kalmıştır; "ucuz emek cenneti"nde toplum büyük bir gerilime itil- tniştir; patlamalara gebedir. Özal'ın Evren'den devraldığı 12 Eylül emanetini ve modelini sürdürebilmesi için "merkez partisi"m oturtabilmesi, ANAP'ın halk tabanını korumast gerekiyordu; başaramadı. Şimdi yapay zor- lamalarla ayakta durmaya çabalıyor; anayasayı ve yasaları dur- madan çiğniyor. Yurttaşa, muhalefete. halka soylediği şudur: — Demokrasi mi istiyorsun? Kararname rejimine karşı mı çıkh yorsun? Öyleyse "devlefe karşı çıkıyorsun demektir... Gözdağının bu türlüsüne başvurmak temcit pilavını kaşıkla- maktan başka şey değildir. Değerli varhğımız Aktör AGAH HÜN'ün kaybı nedeniyle başta Başbakan Sayın YILDIRIM AKBULUT, Kültür Bakanı Sayın NAMIK KEMAL ZEYBEK, SHP Genel Başkanı Sayın ERDAL fcNÖNÜ, SHP Genel Sekreteri Sayın DENİZ BAYKAL, tst. Anakent Belediye Başkanı Sayın NURETTtN SÖZEN, İst. Şişli İlçesi Belediye Başkanı Sayın FATMA GÎRİK, Devlet Tîyatroları Genel Müdürti Sayın BOZKURT KURUÇ, İst. Devlet Tiyatrosu Müdürü Sayın TOMRİS OĞLZALP, İst. Belediyesi Şehir Tiyatrolan Genel Sanat Yönetmeni Sayın GENCAY GÜRÜN ile bizleri yalnız bırakmayan; cenaze törenine katılan; çiçek gönderen; hayır kurumlanna bağışta bulunan; telefon telgraf aracıhğıyla başsağlığı dileyen ve bü> r tik acımızı paylaşan tüm derneklere, akraba, dost ve yakınlarımıza sonsuz teşekkür ve şükranlarımızı sunarız. ZEYNEP-AHMET HÜN ITU VAKFINDAN DUYURU İTÜ Vakfı tarafından periyodik olarak çıkarılan tTl Vakıf Dergisinde okuyuculara teknik yayınlar hakkında özet bilgi verilecektir. Yayınianması istenen, teknik konulardaki araş- tırma, makale, bildiri, kitap v.b. şekilde yapılan çalışma ve yayınlann iki nüsha halinde Vakfımıza gönderilmesi gerekmektedir. L ÎTL VAKFI YAYIN KOMÎTESİ İTL Maçka Kampusu 80394,Teşvikiye-ISTANBLL Tel: 143 72 47-143 31 00/2182-2187 Fax:144 22 02 1 ÖZEL BORA 1 SURUCU KURSU 1 LÜTFEN, bana uzak- pahalı derrieyin. DERSANEMİZİ ve pistlerimizi görün. KARARINIZI ona göre verin. Ûtködar 343 67 82 Kozyatafı: 361 81 63 Tarabya: 162 08 18 StLİVTll BASINKKST 4'de SAHtBİNDEN SAT1L1K Denizeyakın, 85 nv triplex DAİRE (K Ada 13 Blok Daıre 7) Tel: 164 87 95 (Salı - Çarşamba - Perşembe - Curfla günleri)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle