Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
oldukları tek bir görüş açıklamaları beklenirbu aslında tüm bilgi alanlarını kapsayan bir sindirme mantığı. Burada söz konusu olan mutlakiyetçi bir ifade özgürlüğünü savunmak, yabancı düşmanı komplo teorilerini ya da üniversite eğitimine yönelik saldırıları haklı çıkarmak değil. Söz konusu olan Demokrat Parti’nin ve Amerikan solunun geleceğidir. Demokratik bir topluma, en temel sorunlarından birisinin geleneksel elitlerin otoritesine karşı başkaldırması olduğu defaten tekrarlandığında o toplum ancak kaygı hissedebilir. Daha da kötüsü; bu elitler, yüksek mevkilerde bulunmalarının dürüstlüklerinin teminatı olduğunu açıklayıp, imtiyazlarını meşrulaştırmak için benzeri görülmemiş bir birlik sergilediklerinde; yalana karşı yeni bir soğuk savaşa girdiğimizi açıkladıklarında; medyalar tarafsızlıklarını bir kenara bırakıp kendilerini süper kahramanlar gibi sunduklarında ya da gerçeğe bağlı olduklarını açıkladıklarında; üstüne üstlük bütün bunları yapıp bir de son on yılın en yanlış haberine akın ettiklerinde, bizimkisi gibi bir toplum böylesine bir ikiyüzlülüğü görmezden gelmemesi gerektiği gibi tepkisiz de kalmamalıdır. Sonuçta, bu vaazlar ters etki yapıyor. Trump destekçilerini azarlayarak geçen dört yıl görünüşe göre, destekçilerin yozlaşmış ikonlarına bağlılıklarını ikiye katlamaya yaramaktan başka bir işe yaramamış. Şahsi kalite standartlarınıza erişemeyen insanları utandırmaya çalışmak, onların davranışlarını değiştirmeleri için asla en iyi strateji değildir. Roosevelt örneği Yine de Amerikan solu, ihtar politikasının vasat sonuçlar doğurduğunu tarihsel olarak bilecek konumda. 1936 başkanlık seçim kampanyalarında, yönetici sınıflar (basın patronları, iktisatçılar, şirket avukatları…) Roosevelt’in ikinci kez başkan seçilmesini önlemek için ahlaki ürkü ile birleşmişlerdi. Ülkedeki gazetelerin yüzde 85’i mevcut başkana karşı idi. Roosevelt’e diktatör çırağı, komünist ya da faşist yakıştırmaları yapıyorlardı; Roosevelt en kızgınları harekete geçirmekle, yetkili uzmanları görmezden gelmekle ve Sovyetlerin kuklası olmakla suçlandı. Bu kampanya başarı ile sonuçlandı. Roosevelt “ekonominin kralcılarına” karşı savaşarak seçimi rahatça kazandı. Trump’ın aksine Roosevelt gerçek bir “popülist” olduğu kadar gerçekten de popülerdi. Dönemin çok sayıda yorumcusunun da yazdığı gibi, elitlerin Amerikasının Roosevelt’e karşı oluşturduğu cephe onun popülaritesini daha da artırdı. Eğer otuz yıl sonra hâlâ meslekleri geçerliliğini koruyorsa tarihçiler bu yaşadığımız dört aylık döneme nefret ve şaşkınlık ile bakacaklar. Covid19 salgını ülkede on binlerce kişinin ölümüne neden olurken Beyaz Saray’da hamburgerleri yalayıp yutan, Twitter üzerinden en çılgın komplo teorilerini sallayıp duran cahil, gürültücü kendini beğenmişin gösterisine karşı duyulan bir nefret. Ama tarihçiler, ilericilerin davranışlarını incelerken de inanmadan kafalarını sallayacaklar. Peki ama zamanımızın büyük ekonomik ve kültürel güçlerini Silikon Vadisi’nin efendilerini rakiplerini sansürlemeye ikna etmenin akıllıca olduğuna nasıl inanmış olabilirler? Glasser, solcu akademisyenlerin, üniversiteler tarafından taciz durumlarını engellemek adına öne sürülen katı “ifade kuralları”nı (speech codes), “bu kuralların kime karşı kullanılacağını kontrol edebileceklerini inandıklarından” nasıl memnuniyetle kabul ettiklerini anlatıyor. Ancak bu iyi niyetli ilericilerin anlayamadığı bir şey var diye devam ediyor Glasser: “Dil kısıtlamaları göz yaşartıcı gaz bombası gibidir. Elinizde tuttuğunuzda ve hedef yakın olduğunda görünüşte çok etkili bir silahtır, ancak rüzgâr yön değiştirir değiştirmez özellikle de siyasette kendinizi gazın içinde buluverirsiniz.” Bu karşılaştırmanın da işaret ettiği gibi, böyle bir hikâyenin mutlu bir sonu olamaz. Kongre Binası’na yapılan saldırı hepimizi dehşete düşürdü. Ancak Demokratlar, sansürün sorunu çözeceğini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Son otuz yıldır işçi sınıfına karşı küçümsemesini ve üst sınıfın otoritesine duyduğu saygıyı gizlemeyen bir partinin eylemini tanımlayan çok sayıda sıfat var. “İlerici” ise onlardan biri değil. (*) Gazeteci, “The People, No: A Brief History of AntiPopulism” kitabının yazarıSt Martin’s Press, 2020. Çeviri: Sedef Atam (1) Aaron Zitner ve Dante Chinni, “2020 seçimi Amerika’nın beyaz / mavi yakalı ayrımını nasıl derinleştirdi?”, The Wall Street Journal, New York, 24 Kasım 2020. (2) Eli Watkins, ‘Hillary Clinton: ABD Trump’ı hak etmiyor’, CNN, 12 Mart 2018. (3) Mark Muro ve diğerleri, “Biden’a oy veren ilçeler ABD ekonomisinin yüzde 70’ine eşit”, Brookings Enstititüsü, Washington, DC, 10 Kasım 2020. (4) Philip Rucker ve diğerleri, “Kavgadan Sesler: Donald Trump’ı yenmek için dört yıllık hareketin sözlü tarihi”, The Washington Post, 8 Kasım 2020. (5) Matt Taibi, “Neden Günümüz Medyası Bizi Birbirimize Küçümsetiyor”, OR Books, New York, 2019. (6) Adam B. Ellick ve Adam Westbrook, “Operation Infektion. Rus dezenformasyonu: Soğuk Savaş’tan Kanye’ye”, The New York Times, 12 Kasım 2018, www.nytimes.com (7) Nick Gillespie, “ACLU, Nazilerin Skokie’de yürüyüş hakkını hâlâ savunur mu?”, Reason, Los Angeles, Ocak 2021. (8) Jonathan Rauch, “Amerikan siyaseti nasıl çıldırdı”, The Atlantic, Washington, DC, TemmuzAğustos 2016. 5 1 ŞUBAT 2021 UKRAYNA’DA 20142017’DEKİ ‘BANKACILIK REFORMU’ ELEŞTİRİLERİN MERKEZİNDE Fatura yine vatandaşa LAURA DIAB GUILLAUME PTAK * U krayna, 2014’ten bu yana ulusal bankacılık sisteminden 100’den fazla bankayı saf dışı bıraktı. Donbass bölgesinde yer alan silahlı çatışmalar nedeniyle pek ses getirmeyen bu ekonomik savaş, yolsuzlukla mücadele adı altında yapıldı. Bankacılık sektörünü ilgilendiren reformun hedefi mevcut oligarşiyi sarsmaktı. Fakat yeni düzene de uyum sağlayan oligarşi, kendi bünyesinde kartları yeniden dağıtırken binlerce mevduat sahibi mağdur oldu. “Paramız nereye gitti?” Nerede şu an?” diye yakınan 65 yaşındaki Maria Klimenkova’nın sesindeki çaresizlik dikkat çekiyor. Emekli muhasebeci olan Klimenkova, çoğunlukla üst orta sınıfta yer alan ve Ukrayna Merkez Bankası (NBU) tarafından 20142017 yılları arasında yürütülen bankacılık sisteminin yeniden yapılandırma sırasında birikimlerini kaybeden 160 bin Ukraynalıdan sadece biri. 2015’te Finans ve Kredi (Finance and Credit) Bankası tasfiye edilirken, Maria Klimenkova ortalama on iki yıllık maaşına denk gelen 64 bin dolar kaybetti. Ukrayna bankacılık sektörü, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden kalma onlarca yıllık kötü uygulamalar biriktirdi. Bunlardan aktifin pasifi karşılamama durumları, şeffaf olmayan mülkiyet yapıları, ilgili taraflara krediler, finansal raporlarda manipülasyonlar, bankacılık ve adli makamların ihmallerini sayabiliriz. 2014’te Kırım’ın kaybedilmesi ve Donbass bölgesindeki çatışmalar, Ukrayna’ya sanayi kapasitesinin yüzde 25’ine mal oldu. Ülke aynı zamanda en büyük ticaret ortağı olan Rusya’dan da koptu. Milli para birimi olan Grivnası, art arda üç devalüasyona uğradı. Zorla ayakta duran bankacılık sistemi bugünlerde çökme tehdidi altında. Paravan bankalar Ülkenin finansal sisteminin hâlâ ayakta kalmasını sağlayan Batılı ortakların emriyle, 2014’te seçilen Devlet Başkanı Petro Poroşenko hükümeti bankacılık sektörünü radikal bir şekilde yeniden yapılandırıyordu. Yaklaşık 100 bankanın tasfiyesiyle, ülkedeki bankacılık kurumlarının yarısından fazlası yok oldu. 2015’in başında 158 banka varken 2017’nin sonunda bu sayı 90’a düştü. Bunların arasında, genellikle yurtdışı kaynaklı yasal olmayan kazançları gizlemek için kullanılan paravan bankalar veya hesaplarında sadece borç barındıran kurumlar var. Tasfiye edilen bankalar grubunda son olarak güçlü iş insanların sahip olduğu ve iflası ilan edilmiş bankalar bulunuyor. Listede madencilik ve metalürji sektörünün önde gelen ismi Konstantin Jevago’nun sahip olduğu Finans ve Kredi Bankası onuncu sırada yer alıyor. Mykola Lagun’a ait olan Delta Bank dördüncü sırada yer alırken Nadra Bank ise servetini Rusya ile olan gaz ticareti üzerine inşa eden Dimitro Firtash’a aitti. Firtash 2014’te gerçekleşen tasfiye sonucu ülkenin servet sıralamasında yirmi dördüncü sıraya geriledi. Reform adı altında yürürlüğe konulan tasfiyeler, Firtash’ın servetinde küçük bir düşüşe yol açarken sıradan vatandaşları tam anlamıyla mahvetti. Tasfiye sonucu çıkan yasada, devlet tarafından garanti altına alınan maksimum mali tazminat 200 bin Grivnası olarak belirlendi (yaklaşık 7 bin dolar). Bireysel mevduat sahiplerine tazminat ödenmesinden ve tasfiye edilen bankaların varlıklarının satışından Mevduat Garanti Fonu (DGF) sorumlu olarak atandı. Yaklaşık iki milyon mevduat sahibine ödenen kısmi tazminatlar ve iflası kaçınılmaz olan bankaları yeniden finanse etme çabaları ülkenin gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 14’üne mal oldu. Bireysel mevduat sahipleri ve işletmeler tarafından kaybedilen asıl tutarları hesaba katarsak, toplam para kaybı ülkenin GSYİH’nın yüzde 30’una ulaşıyor. Yetkiliye tehdit Bankacılık sisteminde yapılan bu temizliğin arkasındaki isim Haziran 2014 ile Mayıs 2017 arasında Merkez Bankası’na başkanlık eden Valeria Hontaryeva. Mart 2017’de Financial Times’a verdiği bir röportajda, üst düzey yetkili inanılmaz bir baskı altında olduğunu ve adını gizli tutmayı tercih ettiği bir oligark tarafından fiziksel tehditlere maruz kaldığını söyledi (1). Bankalar “çoğunlukla bireysel mevduatlardan oluşan ve ellerinden gelen her türlü manevra ile para topladılar ve bu paraları kendi şirketlerine yatırdılar” diye ekledi. Valeria Hontaryeva ve tavsiyelerini uyguladığı uluslararası finansal kuruluşlar için, yürütülen bu temizlik operasyonu sektör için zorunlu açık kalp ameliyatı niteliğinde. Mevduat Garanti Fonu’na (DGF) teknik ve mali destek sağlayan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) bünyesinde Ukrayna mali işlemler müdürü olan Alexander Pavlov’a göre, yaşanan krizde halk da kendi payına düşen sorumluluğu almalı. Ukraynalılar, daha önce Yunanlılar gibi, bankaların kendilerine sunduğu şüpheli derecede avantajlı koşullar hakkında endişelenmeden kolay paranın tadını çıkarmadılar mı? Alexander Pavlov, “Size yüzde 25 faizle kredi teklif edildiğinde bankanın uygulamalarının muhtemelen dürüst olmadığını anlamalısınız. Ve sonuç olarak eviniz yandığında itfaiyeyi suçlamazsınız” diye ekledi. Lviv’de bulunan Ivan Franko Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Sofia Lobozynska da aynı fikirde olduğunu şöyle açıklamıştı: “Hastayı kurtarmanın tek yolu buysa, gecikmeden uygulanmalı.” Sermaye kaçtı Şimdilerde Ukrayna Merkez Bankası dahil olmak üzere, bazı yetkililer yapılan seçimi sorgulamaya başladı. Reformun yürürlüğe girdiğinden itibaren iki yıl boyunca boş bırakılan ve bir iç gözetim organı olan Merkez Bankası Konseyi Başkanlığı’na, PoBankacılık sektöründeki yapılandırma çok sayıda küçük mevduat sahibini vurdu. Kaybettikleri birikimlerini geriye almak isteyenler eylemlerini sürdürüyor. roşenko Ekim 2016’da Bogdan Danilişin’i atadı. Eski ekonomi bakanı (20072010) olan Danilişin’e göre, “Çoğu banka, sahiplerinin eylemleri sonucu değil, savaşın yarattığı eşi görülmemiş ekonomik kriz ve Grivna’nın devalüasyonu yüzünden sıkıntıdaydı”. Çözüm olarak bankalara kapitalizasyon oranlarını eski konuma getirmeleri için zaman tanınmasını ileri sürdü. Fakat bu çözüm uygulanmadı ve daha da kötüsü, tasfiye duyurusu banka yetkililerini işkillendirerek sermayelerin kaçırılmasına sebep oldu. Devlet yetkilileri bu durumun karşısında güçsüz kaldı. Tasfiyelerden birkaç gün önce çoğu bankanın varlıklarını çektiğini Mevduat Garanti Fonu’nun şu anki genel müdür yardımcısı Viktor Novikov da doğruluyor. Siyasi nedenli kararlar Ayrıca Merkez Bankası’nın belirli bankaları tasfiye etmesindeki tarafsızlığı da sorgulanıyor. İnternette yayımlanan bir iş dergisine verdiği röportajda Merkez Bankası bünyesinde baş uzman ekonomist Andrey Blinkov, “Sayıca az olsa da bazı bankalar siyasi nedenlerden dolayı kapatıldı ve Merkez Bankası’nın reformu kullanılarak eski rejime yakınlıkları ile bilinen bu bankalar piyasadan dışladığı kimse için bir sır değil” dedi (2). Tamamen kapatılamayacak kadar önemli ve ülkenin ilk bankası olan PrivatBank’ın 2016’da kamulaştırılmasının ardında da siyasi motivasyonlar var. Bu kamulaştırma işlemi PrivatBank’ın sahibi olan milyarder Igor Kolomoisky’nin Poroşenko’ya karşı aktif bir muhalefet yaptığı zamana denk geliyor. Peki devlet tasfiye edilen bankaların varlıklarını adil bir şekilde sattı mı?.. Bazıları bundan şüphe ediyor. Eski Bakan Danilişin’e göre, “tasfiye edilen varlıklar Mevduat Garanti Fonu tarafından krizden önceki nominal değerlerinin yalnızca yüzde 1 ila 5 oranında sınırlı sayıda belirlenen finansal şirketlere satıldı. Bu varlıkları satın alan şirketler daha sonra onları yüzde 50 ila 80 arası daha pahalı sattılar”. Şüphesiz ki devlet yetkilileri varlıkları değerlerinin çok altında fiyatlara sattı. Buna karşılık olarak fon genel müdür yardımcısı Viktor Novikov, “Maalesef, varlıkları zaten finansal durumu kötü olan bankalardan aldık” diyerek düşük satış fiyatlarını savundu. Garanti Fonu tarafından yapılan açıklama ise Ukrayna’nın 2014’te yaşadığı ekonomik kriz, topraklarının bir kısmının işgalinin yanı sıra milli para biriminin devalüasyonu, bankaların varlıklarında önemli bir değer kaybına yol açtığının altını çiziyor. ‘38 kişi intihar etti’ Kiev’in banliyösünde bulunan gürültülü bir alışveriş merkezinde buluştuğumuz 47 yaşındaki Oleg Doroshenko, hikâyesini yorgun bir sesle anlatmaya başlıyor. Ailesi ve kendisi Finans ve Kredi Bankası’nın müşterileriydi, banka kapatıldığında 400 bin dolar kaybettiler. Eylül 2015’te, yüksek mühendis olan Doroshenko, kendisi gibi dolandırılan banka müşterilerini bir araya getirmek ve tazminat talebinde bulunmak için Ukrayna Bankalar Mevduat Sahipleri Derneği’ni kurdu. Maria Klimenkova da dahil olmak üzere, derneğin üye sayısı 140 bine ulaştı. Kuruluştan beri Doroshenko günlerini duruşmalarda, dernek üyeleriyle yapılan toplantılarda, hükümet ve kurumlara dilekçe yazmakla geçiriyor. Bu çabası 2018 yılında yetkili idare mahkemenin Merkez Bankası’nı Finans ve Kredi Bankası’nı iflasa sürüklemekten suçlu bulmasıyla sonuçlandı. Ancak, mevduat sahiplerine herhangi bir ödeme yapılmadı. Doroshenko’nun hesaplamalarına göre bu şekilde bütün mal varlığını kaybeden otuz sekiz kişi intihar etti. Ayrıca mağdurların öfkesini kullanmak isteyen bulanık oluşumlar da mevcut. Bu konu ile ilgili Doroshenko, Yulia Timoşenko’dan mali ve lojistik destek aldığını kabul ediyor. 2019’da gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üçüncü sırada yer alan eski Başbakan, seçim kampanyasında mevduat sahiplerinin davasına dahil oldu. Şimdilerde, Merkez Bankası’nın eylemlerini araştırmak için parlamento komitesi kurulması için çağrıda bulunuyor. Doroshenko’nun derneğini destekleyenler arasında, Devlet Başkan Volodimir Zelenski’nin Halkın Hizmetkârı Partisi etiketi altında milletvekili olan ve yolsuzluklara karşı mücadele eden gazetecisi Alexander Dubinsky de yer alıyor. Merkez Bankası’nı eleştirilen isimlerden olan Dubinsky, desteğini tam olarak karşılıksız bir şekilde verdiği söylenemez. Çok yakın olduğu bilinen eski işvereni 2016’da kamulaştırılan PrivatBank’ın sahibi Igor Kolomoisky’den başkası değil. Kendisi 2016’dan beri PrivatBank’ın kontrolünü yeniden kazanmak için mücadele ediyor. Mayıs 2020’de, “Kolomoisky karşıtı” olarak bilinen bir yasa, kamulaştırılmış bankaların eski sahiplerine iade edilmesini yasakladı. Bu yasanın aslında daha geniş bir uygulama alanı var. Örneğin Merkez Bankası’nın kararlarına itiraz etme olanaklarını büyük ölçüde sınırlıyor. Sözde rüşvet vakalarının önüne geçip kurumu korumak için çıkarılan bu yasa, Merkez Bankası’nı neredeyse dokunulmaz kılıyor. Böylece Maria Klimenkova ve Oleg Doroshenko gibi mağdurların dava yoluyla tazminat alma umutlarını yok ediyor. Yasanın kabul edilmesi, Haziran 2020’de Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) 5 milyar dolarlık yeni bir kredinin ilk diliminin ödenmesi için temel bir koşul olarak ileri sürüldü. Mağdurların baskılarıyla karşı karşıya kalan Merkez Bankası’nın Finansal İstikrar Kurulu, IMF’den 2020 yılının eylül ayında kredinin garanti tavanını üç katına çıkarmasını istedi (200 binden 600 bin Grivnaya). IMF, 300 bin Grivna olarak kabul etti (3). Çok sayıda finansal aracıların bulunması nedeniyle tasfiye edilen bankaların varlıklarının sonuç olarak hangi ceplere girdiğini bilmek zor olsa da bankacılık sisteminin tasfiyesi çıplak gözle görülebilen bir sonuç doğurdu... Bankacılık faaliyetlerinin yoğunlaşması, Danilişin’e göre bankacılık sektörünü bir “oligopole” çevirdi. Sonuç olarak, kredi faiz oranları ile mevduat faiz oranları arasındaki banka marjı önemli ölçüde arttı: 2012 ile 2014 arasında yıllık yüzde 4.5’tan 2015 ve 2019 arasında yüzde 6’ya ve koronavirüs krizi ile 2020’de yılda yüzde 8’lik bir rekor orana ulaştı. Komşu ülke Polonya ile karşılaştırırsak, bu marj 2020’de yıllık yüzde 3.5 (4). Bu durum, sıralamada ilk dörtte yer alan kamu bankalara ve yabancı bankalara fayda sağladı. Ülkedeki banka sayısı 180’den 74’e düşerken, 1 Kasım 2020 tarihinde ülkedeki yabancı banka sayısı 22’ye yükseldi (3). Maria Klimenkova, Kiev merkezindeki bir hostelin loş mutfağında ellerini sıkıyor. Tüm birikimlerini kaybettiği için ayda 2 bin 600 Grivna (yaklaşık 700 TL) değerindeki emekli maaşı ile yaşamak zorunda. Dolayısıyla çocuklarının yardımına bağlı halde geldi. Gözü yaşlı bir gülümsemeyle “çocuklarım bizim için kenara para koyuyorlar ve bize hediyeler alıyorlar. Böyle harika çocuklara sahip olduğum için şanslıyım” diyor. Görüşmenin sonunda kapıya arkasını dönerken “Bu parayı bize kim geri verecek?”, “Yapılan bu hırsızlık için kim cezalandırılacak?” diye söyleniyor. Bu sorulara hâlâ bir yanıt bulunamadı. (*) Gazeteciler. Çeviri: Elvan Akansu Kara (1) Neil Buckley ve Roman Olearchyk, “Valeria Gontareva: Ukrayna’nın merkez bankası reformcusu”, Financial Times, Londra, 26 Mart 2017. (2) “Toprak için yaklaşık yarım trilyon. Gontareva’nın ekibi bankacılık krizinde ne kadar kazandı?” (Ukraynaca), UBR, 3 Ağustos 2020, www.ubr.ua (3) Garanti Fonu Genel Müdür Yardımcısı Andrey Olenchik’in Financial Club gazetesi tarafından düzenlenen sanal yuvarlak masa toplantısında yaptığı açıklama, Kiev, 27 Ekim 2020, www.finclub.net (4) Bogdan Danilişin, “Bankacılık Reformu Hakkında On Beş Gerçek” (Rusça), DS News, 16 Ekim 2020, www. dsnews.ua