23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İskoçya’da düzenlenen kimi eylemde, “AB içinde kalarak bağımsızlık” talepleri dile getiriliyor. 3 1 ŞUBAT 2021 Londra’nın yeni bir referandumu reddetme olasılığı, İskoçya’nın birlik içerisinde marjinalleştiği ve küçük düşürüldüğü fikrini güçlendiriyor... Sturgeon ile selefi Salmond arasındaki açık çatışmanın da gösterdiği üzere, bağımsızlık hareketi büyük bir krizden geçiyor. Bu kriz, hareketin başarılarına rağmen değil, tam tersine, başarıları yüzünden çıktı. Aşamalı yaklaşım, stratejik planda, İskoç Ulusal Partisi’nin projelerine uygun toplumsal bir tabanı şekillendirmek konusunda çok iyi işliyor. Fakat biçimsel seçim meşruluğu üzerine girdiği bahis aynı zamanda onun en zayıf noktası: Londra’nın izni olmadan, yararlanılan desteği politik değişime dönüştürmek imkânsız. BREXIT SONRASINDA İSKOÇYA’DA HER ZAMANKINDEN DAHA POPÜLER BIR ÇAĞRI HALİNE BÜRÜNÜYOR Bağımsızlık rüzgârı eserken RORY SCOTHORNE * B irleşik Krallık, kimi zaman bir mikado oyununu andırıyor: “Avrupa Birliği” çöpü yerinden oynatılırsa her şey genel bir çöküş tehdidiyle karşı karşıya kalacakmış gibi. 2021 başında onaylanan Brexit, Edinburgh’daki özerklik umutlarını yeniden canlandırdı. İskoçya, artık arzu etmediği Britanyalı bir gelecek ile henüz hak iddia edemediği bir bağımsızlık arasında kapana sıkışmış durumda. 6 Mayıs 2021’deki yaklaşmakta olan seçim takvimi yeni tip koronavirüs (Covid19) nedeniyle aksaklığa uğramazsa, Birleşik Krallık’ın birkaç yıldır dünyaya sergilediği bitmez tükenmez anayasal tiyatro oyununda, İskoçya kendini yeniden sahne ışıklarının altında bulacak. Senaryo şimdiden belli: İskoçya’daki altıncı genel seçimler, pandemiye rağmen eskisinden daha da fazla bağımsızlık konusu etrafında geçecek. Referandum olasılığı İskoç Ulusal Partisi’nin (SNP) üst üste dördüncü kez seçimleri kazanmasına kesin gözüyle bakılırken art arda on yedi kez yapılan bir kamuoyu yoklaması serisinde bağımsızlık en üst sıralarda yer alıyor. Eğer SNP, 2011 yılında olduğu gibi yeniden çoğunluğu kazanırsa, konuyla ilgili bir referandum yapılmasını talep edecek; aksi durumda referandum için İskoç Yeşillerinin desteğini alacak. Ne var ki bağlayıcı sonucu olan bir oylamaya sadece Londra izin verebilir. SNP’nin kararlılığı bu nedenle Britanya egemenliğinin garantörü olan Westminster Sarayı’nın duvarlarında ezilebilir. 2019 genel seçimlerindeki zaferi İskoçya’daki ayrılıkçı duyguları alevlendiren Başbakan Boris Johnson, 2014 yılındaki referandumdan sonra ülkenin bu konuda kırk yıldan önce yeni bir oylamaya gitmeyeceğini açıkladı. Böylece, bir tarafta SNP ile birkaç küçük partinin (Yeşiller ve İskoçya Sosyalist Partisi) yanı sıra çok solda yer alan Kökten Bağımsızlık Kampanyası veya Yes Alba koalisyonu gibi pek çok örgüt bulunuyor. Kültür dünyasından sanatçılar ve yazarlar da siyasi oluşumların bağımsızlık yanlısı gri tonlu manifestolarına biraz pırıltı, hatta protest bir şıklık katıyorlar. Bu tema ayrıca sosyal ağlara ve alternatif medyaya da hâkim. Amerikalı bir şirket olan NewsQuest, büyüyen bir pazardan yararlanmak üzere 2014 referandumundan sonra The National günlük gazetesini çıkarmaya başladı. Johnson’ın ‘milliyetçiliği’ Karşı tarafta ise Britanya hükümetiyle ülkenin büyük siyasi partileri yer alıyor. İskoçya’daki meşruluklarının kaybettiği zemin karşısında onların da parlamentonun anayasal üstünlüğünü sürekli olarak hatırlatmaktan başka verebilecekleri bir cevapları yok. Muhafazakârlar, İşçi Partililer, liberal demokratlar, 6 Mayıs seçimlerinin sonucu ne olursa olsun, ikinci bir referanduma karşı çıkmayı vaat ederek sayıları gittikçe azalan “birlik yanlısı” seçmeni kazanmaya çalışıyorlar. İskoçya’yı krallık bünyesinde tutma yanlısı akım, bu yönde faaliyet yürüten örgütleri aynı hizada buluşturmak söz konusu olduğunda yetersiz kalıyor; hatta daha da kötüsü yazar J.K. Rowling dışındaki ünlü isimleri bir araya dahi getiremiyor. Yazılı basının bağımsızlıkla ilgili geleneksel şüpheciliği artık Brexit ve Johnson hükümetine karşı duyduğu hor görüyle dengeleniyor. 2014 yılındaki oylamayı ele alış biçimiyle bağımsızlık karşıtı tarafını belli eden BBC dahi, SNP karşısında aşırı hoşgörülü olduğunu düşünen birlik yanlılarının eleştirilerine hedef oluyor. BBC’ye yöneltilen şikâyetlerden biri de, Covid19 krizini yönetim biçimi kendi halkının çoğunluğu tarafından onaylanan İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon’a (SNP) kanalda yer veriliş biçimi. Sturgeon’ın popülerliği SNP’nin seçim başarılarını büyük ölçüde açıklıyor; ayrıca Sturgeon’ın ölçülü ve teknik tarzı ile Johnson’ın kafası karışık milliyetçiliği arasında yapılan mukayeseler de pandemi zamanında bağımsızlığa verilen desteği besledi. Ülkenin dinamiği bu yüzden boşanmaya elverişli görünüyor; bu durum, 1990’lı yıllardan beri SNP’nin peş peşe gelen yöneticileri tarafından benimsenen aşamalı stratejiyi geçerli kılmışa benziyor. Bu aşamalı strateji, manevraları Britanya devleti kurumları içerisinde yürütmeyi hedefliyordu; bu hedefe 1997’deki yetki devrinin ertesi yılında ilk İskoçya Parlamentosu’nun başına geçerek ve ardından ülkenin kendi kendini yönetebileceğini göstermek için idari mekanizmayı kullanarak ulaşacaktı. Kötümser kâhinler o dönemde İskoçya’nın ayrılışının bir kargaşaya ve nüfusun bir bölümünün değer verdiği kutsal sembollerin kaybedilmesine yol açacağını söylüyorlardı. Bunlara karşılık SNP’nin her zamanki cevabı, bağımsız bir İskoçya’nın Avrupa Birliği’ne üyelik için başvuracağı (ki Madrid kuşkusuz Katalan ayrılıkçıları cesaretlendirmemek için buna karşı çıkacaktır), sterlin para birimini koruyacağı, tahta bağlı (1) ve NATO üyesi olarak kalacağı şeklinde oluyordu. Bu aşamalı mantık yürütmesine göre, seçimlerin sağladığı meşruluk giderek büyüyerek Londra’yı SNP’nin taleplerini karşılamak zorunda bırakacaktı. Bu mantık, muhafazakâr Başbakan David Cameron’ın 2014 yılında bağlayıcı bir referandum düzenlenmesi kararıyla da güçlenmiş oldu. Gelgelelim Londra, bağımsızlığın çok daha fazla popüler göründüğü bir bağlamda, aynı bahsi yinelemek konusunda tereddüt gösterebilir. Londra’nın yeni bir referandumu reddetme olasılığı, hem İskoçya’nın birlik içerisinde marjinalleştiği ve küçük düşürüldüğü fikrini güçlendiriyor hem de aşamalı stratejiye yöneltilen eleştirileri kamçılıyor. SNP’nin bazı yöneticileri (hatta bazen sıradan üyeleri), partinin ün salmış katı disiplinini alenen kınamaktan artık çekinmiyorlar. Ocak 2021’de, Parti’nin Westminster Parlamentosu’ndaki kırk yedi üyesinden biri olan Kenny MacAskill, Sturgeon’ın bir “B planını” tartışmayı reddetmesini eleştirdi: Londra’ya karşı dava açmak, Londra’nın onayı olmadan bir referandum düzenlemek ve hatta tek taraflı bağımsızlık ilan etmek. Oysa mayıs ayı seçimlerini kazanmadan önce daha radikal bir stratejiyi tartışmaya açmak SNP’nin istikrarlı ve risk almaya karşı bir parti olarak zorlukla elde ettiği itibarı tehlikeye atabilir. Sturgeon da bunu biliyor. Sahip olduğu destek, büyük ölçüde, İngilizBritanya milliyetçiliğinin İskoçya muadilinden daha fazla istikrarı tehdit ettiği ortak duygusundan kaynaklanmakta. Öte yandan, Sturgeon ile selefi Alexander Salmond arasındaki açık çatışmanın da gösterdiği üzere, bağımsızlık hareketi büyük bir krizden geçiyor. Bu kriz, hareketin başarılarına rağmen değil, tam tersine, başarıları yüzünden çıktı. Aşamalı yaklaşım, stratejik planda, SNP’nin projelerine uygun toplumsal bir tabanı şekillendirmek konusunda çok iyi işliyor. Fakat biçimsel seçim meşruluğu üzerine girdiği bahis aynı zamanda onun en zayıf noktası: Londra’nın izni olmadan, yararlanılan desteği politik değişime dönüştürmek imkânsız. Keza, bu yol kurallara, kanuna ve prosedürlere titizlikle saygı gösterilmesini gerektirirken, diğer yandan, birçoğunu da yasaklıyor. İşçi Partisi kaygılı Bazı eylemcilerin bundan sonrası için önerdiği gibi Birleşik Krallık’ın elini zorlayacak şekilde İskoçya’yı “yönetilemez” kılmak, en hafifinden riskli görünüyor. Yetki devrinden bu yana, İskoç ulusu neredeyse yalnızca SNP tarafından kontrol ediliyor. Ancak ortada Londra’dan gelecek farazi bir yeşil ışığı beklemekten başka bir seçenek kalmadığında, içerde bazıları sabırsızlanmaya başlıyor... SNP açısından ideal senaryo, mayıs ayında ezici bir zafer kazanmak olurdu. Londra böylece bağlayıcı bir referandum düzenlenmesi için onay vermek zorunda kalırdı; ne var ki bu referandumun sonucunu şu aşamada hiç kimse öngöremez. Muhafazakârların kimi ağır topları Westminster’dan gelecek bir ret kararının bağımsızlıkçıların yelkenlerini biraz daha şişirmesinden korkuyor. SNP’nin içerisindeki tartışmaların gösterdiği zihinlerdeki kızışma, güneydeki birlik taraftarlarının uzlaşmaz tavrını güçlendiriyor: SNP dışarda aşılmaz bir duvarla karşı karşıya kaldığında içerden parçalanabilir; bu durum da statükoya dönüşü kolaylaştırır. İskoçya politikasına uzun süre hâkim olan İşçi Partisi durumu kaygıyla izliyor. Muhafazakârlar İngiltere’ye dağılmış seçim bölgeleri sayesinde oyçoğunluklarını kazanabilirken, İşçi Partisi bunu ancak rüyasında görebilir. İskoçya’nın Westminster’daki elli dokuz koltuğu her zaman İşçi Partisi açısından çok önemli olmuştur (1983’den beri muhafazakârlar on üçten fazla koltuğu ele geçiremedi). İşçi Partisi çoğunluk olmadan iktidara gelebilirse, SNP’nin kalesini (47 koltuk) aşındırmasına gerek kalmadan programının büyük bölümü için onların desteğini almayı ümit edebilir. Ne var ki böyle bir durumda, ödenmesi gereken bedel referanduma gitmek olacaktır, ki bu da hükümetin düşmesine yol açabilir. Başka bir deyişle, İşçi Partisi’ni iktidara taşıyacak şartlar aynı zamanda onun başarısızlığını da getirecektir. İşçi Partililerin son bir umudu ise yeni bir referanduma karşı olan muhafazakâr muhalefetin, birliğin kendisinden ziyade SNP’yi zayıflatması. ‘Demokrasi açığı...’ Krallık içerisindeki siyasi krizin gidişatına bakınca, bu yapısal aksaklıkların yakın bir zamanda ortadan kalkması pek olanaklı görünmüyor. Çünkü İşçi Partisi, İskoçya’nın birlikten ayrılmasından korkmadan iktidara gelebilse dahi, derin eşitsizlikler yaratan bir ekonomide büyük ihtimalle bir dönüşüm gerçekleştirmeyecektir. İngiltere İşçi Partisi’nin lideri Keir Starmer’ın (2) şimdilik parti için çizdiği yeni ufku belirleyen özellikler şunlar: Partinin eski yöneticisi Jeremy Corbyn’in iddialı ekonomik programının terk edilmesi, “bütçe sorumluluğu” üzerinde ısrarcı olması ve “bölgesel anlaşmazlıkları” bir “anayasal komisyon” içerisinde bastırmak istemesi. Starmer, Kuzey İngiltere’deki seçmenleri yeniden kazanmak ümidiyle Johnson’ın Brexit anlaşmasını desteklemişti. Ne var ki böyle yaparak İskoçyalıların yakındığı demokrasi açığını artırmış oldu. Büyük ölçüde Avrupa yanlısı olan İskoçyalılar, Krallık içerisindeki iki ana partide fiilen temsil edilmekten mahrum kaldılar. Ülkenin farklı politik kültürleri giderek birbirleriyle daha az bağdaşırken İngiltere’de ise etkisi sınırlarını aşan militan bir milliyetçilik ortaya çıktı. İskoçya için birlik içerisinde kalmak, yirmi yıl kadar önce İskoçya Parlamentosu’nun kurulmasından sonra ülkeyi gitgide ele geçiren siyasi, kültürel ve ekonomik durağanlık durumunu uzatmak anlamına gelebilir. Siyasi itidal, bağımsızlık yanlısı istikrarlı bir koalisyon oluşturmak için faydalı ancak İskoçya’yı turizm, finans, fosil enerji ve kamu istihdamı sektörlerine bağımlı kılan sanayideki gerilemeye çare bulmak için etkin araçlardan mahrum bırakıyor. İskoç İşçi Partisi bu alanda daha iddialı bir stratejiyi öne sürmeye çalıştı ama birlik yanlısı olmaktaki ısrarı ona zarar veriyor ve onu büyük bir seçmen çoğunluğundan uzaklaştırıyor. Eğitimde, basında sorunlar Politik planda felce uğrayan İskoç toplumu, pek az kişinin farkına vardığı başka bir kriz daha yaşıyor. Sosyal ağların baskısı altında kalan veya çokuluslu şirketler tarafından satın alınan ulusal yazılı basın çöküyor; önemli sayıdaki İskoç üniversitesi, Birleşik Krallık’taki en istikrarsız ve en fazla özelleştirilmiş üniversiteler arasında yer alıyor. Aralarından çoğu sübvansiyonlara bağımlı olan çok sayıda hükümet dışı örgüt, artık kaynakları tükenmiş kamu hizmetlerindeki gerilemeyi umutsuzca telafi etmeye çalışıyor. Siyasi yöneticilerin büyük birer gösteriye dönen kavgalarının üstünü örttüğü bu kaygılar buna rağmen arka planda kalıyor. Bağımsızlık bu manzaraya biraz can katabilecek mi? Bağımsızlık sayesinde, İskoç işçi hareketi ve parlamentodaki kanadı ya da geriye kalan kısmı birlik yanlısı yüklerinden kurtulabilir. Böylece, halk sınıfları için siyasi ve kültürel mücadelelerinin yerindeliğini yeniden teyit edebilir. Gelgelelim sağ da aynı olgudan faydalanacaktır. Yenilgiye uğramış ancak yine de önem arz eden birlik yanlısı bir azınlık, gelecekte İskoç milliyetçiliğinin sağ kanadıyla yakın bağlar kurarsa, bu durum ilericiler açısından kaygı verici olabilir. SNP’nin bağımsızlıkla ilgili ekonomi alanındaki yol haritası hiç şüphesiz neoliberaldir. Ülkeyi sterlin para biriminin korunması yoluna sokacak olan bu harita, en azından on yıl boyunca çok ciddi biçimde bütçe açığının azaltılmasını öngörüyor, kısacası halk için kesin bir felaket söz konusu. Yabancı sermaye yatırımları “ulusal sermayedar” sınıfına yönlendirilecektir; onların da doğal eğilimleri sonucunda işgücünün, doğal kaynakların ve kamu hizmetlerinin metalaşması artacaktır. Üstelik Avrupa Birliği’ne katılım ki bu SNP’nin bir vaadi İskoçya’nın egemenliğini otomatik olarak sınırlayacaktır; ancak “Avrupa Birliği içerisinde bağımsızlık” fikrine eleştiri getirenler de aynı anda hem Londra’dan hem de Brüksel’den boşanmanın getireceği maliyetin büyüklüğünü hafife alıyorlar. ‘Büyüklük düşleri’... Öte yandan İskoçya’nın birlikten çekilmesi, kendi sınırlarını da aşan sonuçlar doğuracaktır. Birleşik Krallık’ta, İşçi Partisi ve genel anlamda sol, ilk defa kendi ulusal kimlikleriyle karşı karşıya kalacaktır. Topraklarının üçte birinden mahrum kalan krallık, jeopolitik alan da dahil olmak üzere gerçek gücünü ölçebilecektir. “Büyüklük” düşlerini bırakmak zorunda kalacak olması illa ki kötü bir şey olmayabilir. Ne var ki kendi bölgesel ve kültürel eşitsizlikleriyle yüzleşmek, Batı dünyasının en merkezi devletlerinden birini biraz daha fazla bölünmeye sürükleyebilir. İskoçya örneği, Galler Ülkesi ve Kuzey İrlanda’nın gözünden kaçmayacaktır. En nihayetinde, bağımsızlık radikal olmaktan ziyade kuşkusuz daha çok liberaldemokrat bir projeyi oluşturuyor. Bağımsızlık, gitgide daha az demokrat ve liberal olan İngiliz Britanya rejiminden dışarı çıkmak için bir fırsat sunacaktır; bu rejimin sürekli olarak yaşadığı kimlik krizi İskoç hükümetinin genellikle pek can sıkıcı kendine özgü sorunlarını da maskelemektedir. Bağımsızlık en azından yerel solun içerisinde hareket edeceği siyasi alana açıklık getirecektir. Ama bunu yaparken siyasi alanın idaresini mutlaka daha kolay bir hale getireceği de söylenemez. Yine de burada tüm ormanı ateşe verecek bir sav söz konusu değil. Bağımsızlık yanlısı cephedeki birçok kişi açısından, özellikle de bu mücadelede aktörlük yeteneklerini sergileyecekleri bir sahneye kavuşan, uzlaşmaz ve kısır bir radikallikte olanları içinbir muhafazakâr eliti daha liberal başka bir elitle değiştirmek fikri yeterli değil. Onların bu katı tutumu birliğin güçlenmesi sonucunu doğurabilir. “Bazı milliyetçiler, İskoçya tarihinin daha melodramatik bir kalıp içerisinde şekillendirilmemiş olmasından yakınmakla çok vakit kaybediyor” diye yazmıştı 1981 yılında milliyetçi aydın Stephen Maxwell (3). Geleceğin geçmişten daha coşku verici olacağına dair duyulan umut birçok kişide heyecan yaratıyor. Ne var ki ulusal kimliğin karanlık ormanı, heyecan peşindeki herkes için tehlikeli bir yerdir. (*) Yazar, Edinburgh. “Sert Rüzgârlar: İskoçya Devleti İçin Aldatıcı Bir Rehber” kitabının (Cailean Gallagher ve Amy Westwell ile birlikte) ortak yazarı (Luath Press, 2016). Çeviri: Zeynep Peker (1) Referans makale: Lucie Elven, “Paslanmaz Britanya Monarşisi”, Le Monde diplomatique, Aralık 2020. (2) Referans makale: Owen Hatherley, “Birleşik Krallık’ta İşçi Partililerin tasfiyesi”, Le Monde diplomatique, Ocak 2021. (3) Stephen Maxwell, “Sol kanat milliyetçiliği savunusu”, SNP 79 Group Paper, n° 6, Aberdeen People’s Press, 1981.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle