02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 KANADA KANADA 13 GEZEKALIN Mustafa Balbay [email protected] PEKİN OLİMPİYATLARI 8 Ağustos’ta olimpiyatlara ev sahipliği yapacak Pekin’den gelen haberler geleneksel Çin haberlerinden farklı. Çok da makyaja gereksinimi olmayan Pekin’in daha da güzelleştirilmesi için her şeyin yapıldığını duyuyoruz. Biz de bu hafta Gezekalın’da dilimiz döndüğünce Pekin’den kareler aktarmaya çalışalım. Çin kültürü geleneksel batı kültüründen çok farklı. Dileriz medyamız olimpiyatlar sürecinde Çin’in kültür derinliğinden de söz eder ve Türk toplumunun bakış açısına yeni genişlikler kazandırır. Nüfusundan başlarsak Çinliler 1 milyardan biraz fazla diyorlar. Birazı da 300 milyon. Çin’in dışında yaşayan Çinli sayısı da Türkiye nüfusundan biraz fazla, 80 milyon. Çinliler dünyada yerleşik kültürün en eski olduğu toplum olmakla övünüyorlar. Çok da haksız sayılmazlar hani. 4 bin yılı aşan kültürden bugüne kalan pek çok eser var. Çinlilerin uygarlık tarifi şöyle: Uygarlık gelini binlerce yıl önce Çin’den yola çıktı, Önasya’ya geldi. Mezopotamya uygarlığını Anadolu izledi. Antik Yunan derken Avrupa, sonra Amerika. Dünya yuvarlaksa Amerika’dan sonra Çin. 21. yüzyılda uygarlık gelini Çin’in konuğu olacak! 90’lı yıllarda iki kez Çin’e gittim. Birisi sırt çantasıyla sürüne sürüne, öteki de resmi bir gezi için. Resimde gördüğünüz yer başkent Pekin’deki Yazlık Saray. Kışlık Saray’ı herkes biliyor. Dünyada tanınan adı şu: Yasak Şehir. Yüzlerce yıl Çin imparatorlarına ev sahipliği yapan Kışlık Saray’a halkın ziyaret etmesi yasakmış. Ta ki Mao’nun gerçekleştirdiği Çin devrimine kadar. Bu nedenle Çin halkı da saraya yakışan bir isim bulmuş; Yasak Şehir. Yasak Şehir’de insanı şaşırtan bir mimari ve görkem var. Yazlık Saray’da ise bunların yanına sanat ve tabiat eklenmiş. İçindeki büyük göl suni ama doğal gibi duruyor. Göl kıyısındaki üstü ahşapla kapatılmış gezme mekanlarının abartısız her santimetrekaresi görsel zenginliklerle dolu. Çin resim sanatı yazılı edebiyat ürünleriyle kardeş çocukları sayılır. Çünkü Çin edebiyatının öyküleri, hatta romanları resimlenerek başta Yazlık Saray olmak üzere Pekin’in başlıca mekanlarında görselleştirilmiş. Çin deyince akla Çin Seddi geliyor. Türkçeye set olarak çevrilmiş ama, Çinlilerin bu uzun yapıya verdiği ad şu: Büyük Duvar. Çin Seddi’nin sağlam kalan bölümlerinden biri Pekin’e 70 kilometre kadar uzaklıkta Badaling bölgesi. Burada duvar üzerinde yürümeye başladığınızda kendinizi aynı zamanda tarih içinde bir yolculukta hissediyorsunuz. Küreselleşme deyince akla ısınmadan teröre kadar bir dizi olumsuzluk geliyor. Çin Olimpiyatları‘nın küresel barış ve heyecan getirmesi dileğiyle... Gezekalın... Yazı ve fotoğraflar Müge Çalışkan Özçakır aris aktarmalı olarak geldiğimiz Kanada’ya, Montreal ile başlıyoruz. P Rusya’dan sonra en büyük ikinci yüz ölçümüne sahip olan Kanada’da yoğun olarak İngilizce ve Fransızca konuşuluyor. Kanada’ya iner inmez yemyeşil güzelliklerin etkisine kapılıyorsunuz. Fransızca konuşulan Montreal’den başlıyoruz ilk günkü gezimize. Montreal; Vikingler tarafından milattan sonra 1000’li yıllarda keşfedildikten sonra İngiliz ve Fransız ticaret gemilerinin savaşlarına yüzyıllarca tanık olmuş. İki ülkenin uzun yıllar yönetiminde olan ülke 1982’de kendi anayasasını oluşturup bugünkü şeklini almış. Kendi doğal kaynaklarıyla beslenen Kanada son yıllarda oldukça zenginleşen ülkeler arasında. Her köşesinde sanat evleri, müzeler, tiyatrolar, festivaller, sinemalar ve kültürel etkinlikleri görebilirsiniz. Yılın büyük kısmını soğuk ve kar altında geçiren Kanada halkı için zaman yer altında da devam ediyor. Yer altındaki metrolarda binlerce alış veriş merkezi ve kafeteryaları var. Kışın özel ısıtma tesisi ile hayat burada kaldığı yerden devam ediyormuş. Bu kültür kentinde dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini siz de benim gibi anlayamayacaksınız. Sabahın erken saatlerinde rehberimizin yönlendirmesiyle birlikte Fransız kültürünün etkili olduğu Quebec City’e hareket ediyoruz. Tipik Fransız köy ve kasabaları arasından geçerek kente ulaşıyoruz. Kentin en eski antik surlarını, Battlefields parkını görüp, uzun ve yorucu geçen bir günün ardından otelimize yerleşiyoruz. Gezimizin dördüncü gününde dünya kültür mirası listesinde yer alan kenti daha iyi tanımak için turu serbest bırakan rehbere teşekkür edip kendimi bu güzellikler şehri Quebec City’e bırakıyorum. Son derece modern olan şehirde eğitimden sağlığa her şey vatandaşlarına ücretsiz. Bu sebepten olsa gerek ki dünyanın bir çok yerinden göç alıyor. Kuzey Amerika yolculuğunda beklediğim kentleşme yapısı Amerika’dan çok Avrupa sokakları hissini uyandırıyor. Alış veriş için girdiğiniz dükkanlarda Fransızca bilmiyorsanız işiniz biraz zor gibi. Kent sokaklarında dolaşırken dinlenmek ve şaraplardan tatmak için mola veriyorum. Fakat şarap yerine herkesin bira içmesi beni biraz hayal kırıklığına uğratıyor. Rehberimizin bizim için seçtiği turlardan ilki St. Lawrence Nehri. Ku zey Amerika’nın ilk yerleşim yerlerinden olan nehir kıyısı olağan üstü doğal güzelliklere sahip. Özellikle balinaları da görebildiyseniz çok şanslısınız demektir. Ardından teknelere binerek nehirde kısa bir gezinti yapıyoruz. Yorucu günün ardından ise otele dönüyoruz. Kahvaltımızın ardından Kanada’nın başkenti ve en büyük dördüncü kenti olan Ottowa’ya hareket ediyoruz. Tur boyunca parlak gölleri ve engin ormanlar ile doğa güzelliklerini görüyoruz. Algonquin parkında doğal güzelliklerin anlatılması güç olan güzelliklerinin arasından yürüyüş yaparak ardımızda bırakıyoruz. Tur bitiminde Midland’a doğru yol alıyoruz. Sabahın erken saatlerinde otelden ayrılarak St. Marry Nehri üzerinde kurulu şehirde kahvaltımızı yapıyoruz. Kahvaltı sonrasında beni buralara sürükleyen Niagara’ya doğru yola çıkıyoruz. Yol boyunca meyve bahçeleri ve üzüm bağları arasından geçerek sonunda Amerika Birleşik Devleti ve Kanada doğal sınırı olan dünyanın en büyük şelalesine geliyoruz. Eşsiz manzarayı görünce anlatılanların ne kadar eksik olduğunu anlıyorsunuz. Nehir kenarında ekstra turlar da organize ediliyor. İsterseniz Niagara üzerinde helikopter turu yapabilirsiniz. Burada yapılması gereken en önemli şey şelalenin üzerinde oluşan gök kuşağı önünde bir fotoğraf çektirmek olacaktır. Ertesi gün bir kere daha bu eşsiz manzarayı görmek isterseniz Skylon kulesine çıkmanızı öneririm. Tur güzergahına devam etmek zorunda olduğumuz için istemeye istemeye yolumuza devam ederek 18. ve 19. yüzyılın karakteristik özelliklerini taşıyan tarihi bir köye geliyoruz. Genellikle bu köyde üzüm festivalleri, çeşitli kültür etkinlikleri olurmuş. Ancak bizim geldiğimiz dönemde bunlara rastlayamadık. Kanada turizminde oldukça etkili olan bu köyde Bernard Shaw adına yapılmış bir de tiyatro var. Öğlen yemeğimizden sonra Toronto’ya doğru hareket ediyoruz. Otele yerleştikten sonra belki de dünyanın en fazla göçmenlerin yaşadığı bu kenti tanımak için otelden ayrılıyorum. Toronto da diğer geride bıraktığımız şehirler gibi aslında. Müzeler, festivaller, konserler, tiyatrolar, kütüphanelerle dolu. Şehri gezmek için bir tam gün yetmiyor tabi insana ama ne yazık ki dönüş zamanı geldi. Hava limanına dönerken bir sonraki tatilde tekrar kaldığım yerden devam etmek üzere uçağımıza biniyorum… [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle