22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 08 11/7/07 15:45 Page 1 CUMARTESİ EKİ 8 CMYK ? Sıkı Aynasızlar ? Ölüm Fısıltısı Si ne ma 8 asım 2000’de Paris’te, 30 yaşındaki tanınmamış bir çizer Marjane Satrapi ilk çizgi romanı Persepolis’i yayımlar. Genç kadın çalışmasında doğum yeri İran’la bağlantılı olan özyaşam öyküsünü anlatmaktadır. Persepolis’te belirleyici, zaman zamanda acı olan deneyimlerinin izlerini sürer. Biçimsel bir yalınlıkla, siyahbeyaz bir dünyanın içerisinde 8 yaşındaki bir kızın gözünden Şah Rıza Pehlevi’nin düşüşünü, İslam devrimini, Humeyni Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, İranIrak savaşını, Avusturya’daki sürgün yıllarını izleriz. Ondört yaşındayken ASLI geldiği Viyana’da Marjane özgürlüğü, sürgünü ve ayrımcılığı tadar. SELÇUK aşkı, Kültürlü bir ailenin kızı olarak 1969’da İran’da doğan Marjane Tahran’daki Fransız Kız Lisesi’nde okur. İlerigörüşlü bir nineye, onu seven bir anneye, ütopyacı bir babaya sahip Marjane 10 yaşına bastığında kendini sarsıntılı bir dünyanın içinde buluverir: Bu dünyada rock, Punk müziği, Abba yasaktır, başörtüsü, işkence, ırkçılık, korku, yalan, ihanet, ayrılık, sürgün vardır. Viyana’dan sonra 1990’da Paris’e gelen Marjane dört Persepolis albümü çizer. Ülkesinin içine düştüğü, yakınlarının ve kendi varlığını tehdit eden karmaşayı ailesinin küçük evreninin izdüşümünde günlük ayrıntılarla birleştirerek yansıtır. İlk aşklarını, yetişkin başkaldırılarını, devrim muhafızlarınca engellenen Epikurosçu bayramlarını, tuvaletlere dökülen içkileri anlattığı çizgi romanı hem sanatsal hem de tecimsel başarı kazanır. (Hot Fuzz) Edgar Wright yönetmenliğindeki filmin başrollerini Simon Pegg, Nick Frost, Jim Broadbent ve Paddy Considine paylaşıyor. Nicholas Angel, Londra’nın gelmiş geçmiş en başarılı polis memurudur. Ancak o kadar başarılıdır ki, diğer polisler onun yanında görevini yapmıyormuş gibi kalır. Angel’in üstleri bu duruma müdahale eder ve diğer polislerin morali bozulmasın diye, Angel’i yeteneklerinin işe yaramayacağı gözden ve gönülden uzakta bir yere tayin ederler. Yeni görev yeri, sakin ve suç işlemeyen insanların yaşadığı, yıllardır hiçbir polisiye olay yaşanmayan Sandford köyüdür. Ancak bu sakin köyde, olayların göründüğü gibi olmadığını farkeder ve meydana gelen bir dizi dehşet verici olayın peşine düşer. (Whisper) Yönetmenliğini Stewart Hendler’in yaptığı filmde, Josh Holloway, Sarah Wayne, Blake Woodruff ve Dule Hill rol alıyor. Film, zengin bir İngiliz ailenin çocuğu olan 10 yaşındaki David’in kaçırılmasıyla başlıyor. Çocuğu kaçıran Max Harper (Josh Holloway) ve ortağı, yüklü bir fidye karşılığı bu olayı klasik bir kaçırma olayı olarak değerlendirirler. Ancak utangaç ve sessiz biri gibi görünen David’in gizli güçleri vardır ve bu gizli güçleri olan çocukla, başlarına pek çok olay gelir. Artık tek istedikleri bu çocuktan kurtulmaktır. ??????????????????????????????????? Keskin bir animasyon: Persepolis K metaforlarla anlatan Satrapi “Persepolis’te şunları sordum” diyor: “Nasıl çocuk, yetişkin, aşık olunur? Baskıya, saçmalığa nasıl dayanılır? Siyahbeyaz resim soyutlamayı güçlendiriyor. Amacım yalınlığı ve karmaşayı birleştirerek bir öyküyü geleneksel film tarzında resimle anlatmaktı”. Bunu da grafik biçemde, çizgi filmin elverdiği kamera hareketleriyle, dışavurumcu bir kurguyla, soyutlama ve zengin İran minyatürleri arasında dolaşarak, Alman dışavurumculuğuyla İtalyan Yeni Gerçekçiliği anlayışında gezinerek, arı bir şiirsellikten keskin söyleşiye yol alarak yapıyor Satrapi. HİÇBİR ŞEYİ UYDURMADIM Animasyonların sıkça yer almadığı, 2001 ve 2004’te Shrek’in yarıştığı, 2003’te Les Triplettes de Belleville’in (Belleville’de Randevu) yarışma dışı gösterildiği Cannes’da bu yıl, Hollywood yapımı Ratatouille ve Shrek 3’ün gösterildiği festivalin yarışma bölümündeki tek animasyon olan Persepolis Jüri Özel Ödülü’nü kazanır. İlk filmiyle böylesine önemli bir ödül alan Satrapi yedi yıldır ailesinin yaşadığı İran’a gitmemiş, ülkesi sorulduğunda Marjane’ın yüzü hüzünle doluyor: “Filmimdeki rock plakları gibi çizgi romanlarım da İran’da kaçak okunuyor. Ben ne tarihçiyim ne de sosyolog, insanlara ders vermiyorum. Genellemelerden, damgalardan nefret ederim. Bugüne dek çizgiromanlarım İranlı yetkililerin tepkisini çekmedi ama bu tür rejimlerde neler olacağı kestirilemez. İran’da her türlü yasağı çiğneyip ortalıkta serbest dolaşanlarda var, Tintin’in çarşaflı karikatürlerini çizdi diye elinden pasaportu alınan dostlarımda var. Persepolis’te herşey benim bakışımı, öznelliğimi yansıtıyor ama hiçbir şeyi uydurmadım, anlatılanlar gerçeklere dayanıyor. Sanıyorum ki filmde herkes kendinden bir şeyler görebilecek, önemli olanda bu”. Persepolis 2 Kasım’da sinemalarımızda yer alacak. Modern çağın laneti ALPER TURGUT 28 Hafta Sonra (28 Weeks Later), modern çağın lanetini ve her türden melanetini gözümüze gözümüze sokan eksantrik bir öykü… Tam anlamıyla sarsıcı, karamsar ve gizemli… Film, Rage adlı virüs (HIV, Ebola yetmedi anlaşılan) yüzünden insanlıktan çıkan Batı toplumuna (İngiltere merkez üssümüz) ve emperyalist işgal güçlerine (ABD ordusu) göndermelerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Devamında insanın kalbinin deli gibi atmasını sağlayan yüksek bir tempo… Sürekli koşuşturan ceset muadili tipler, kopan kelleler, havaya uçurulan bedenler… İnadına fışkırıp duran kan ise, filmi kızıla çeviriyor. İnanın, bu insana dair bir cinnet hali… Bahis (İntacto) filmiyle beyazperdede yer edinen İspanyol Yönetmen Juan Carlos Fresnadillo, virüs yoluyla çağımızın zombileri haline gelen zavallı insanların öyküsünü, biraz da politika katarak anlatmayı başardı. Senaryo, Rowan Joffe, Juan Carlos Fresnadillo, Jesus Olmo ve Enrique Lopez Lavigne’ye ait. Filmin görüntü yönetmenliğini Enrique Chediak üstlenirken müziklerini John Murphy yapmış. Büyüleyici bir performansa imza atan İskoçyalı aktör Robert Carlyle, Trainspotting ve Carla’nın Şarkısı’ndan (Carla’s Song) bu yana büyük bir azimle çıkışını sürdürüyor. Carlyle’le eşlik eden güzel ise son yıllarda büyük prodüksiyonlarda boy gösteren Avustralyalı genç aktris Rose Byrne… Ve diğerleri Jeremy Renner, Harold Perrineau, Mackintosh Muggleton, Catherine McCormack, İmogen Poots, Chris Ryman… Ünlü Yönetmen Danny Boyle tarafından bundan 5 yıl önce kotarılan 28 Gün Sonra’nın (28 Days Later) devamı niteliğindeki (özellikle gerim gerim gerilmeyi sevenler için) 28 Hafta Sonra dün gösterime girdi. Mikroplar, dünyanın sonunu getirmeye kararlıdır. Milyonlarca insan, Rage virüsünün kurbanı olmuş, salgın hastalık özellikle Britanya adalarını adeta esir almıştır. Virüsün delirtip zombilere dönüştürdüğü 7’den 70’e tüm insanlar, gayriihtiyarî oraya buraya saldırmaya çoktan başlamıştır. Anlayacağınız savaştan çıkmışçasına viraneye dönen koca İngiltere, adeta karantina altındadır. Virüsün yayılmasından tam 6 ay sonra ABD ordusu, namı diğer ‘dünyanın jandarması’, adeta karıkoca ilişkisi yaşadıkları İngiltere’yi istila etmiştir. (ABD’ye birlikte işgal ettikleri Irak yetmemiş anlaşılan…) Kan, dehşet ve vahşeti beraberinde getiren yenidünyanın acımasız askerleri, hastalığı kapanı da sapasağlam kalanı da temizlemekte beis görmemiştir. Sonuçta bir avuç insan hayata tutunmuş, düzen yeniden sağlanmış ve istikrar sözüm ona kazanılmıştır. Ve karantina altındaki bölgelere 15 bin mültecinin yerleştirilmesine tekrar başlanmıştır. İngiltere, ıssız bir ada görüntüsünden kurtulmak üzeredir. Ülke yeniden inşa edilirken, İspanya’dan ülkelerine geri dönen bir mülteci aile, yeniden bir olmanın, kavuşmanın sevinci içindedir. Ancak o büyük keşmekeş sırasında İngiltere’de kalan evin annesi Alice (Catherine McCormack), virüs taşımaktadır. Baba Don (Robert Carlyle), karantina altındaki karısından her nasılsa bir öpücük almayı başarabilmiştir. Adamcağız, hastalığın tekrar hortlamasına neden olacağını nereden bilsin? Üstüne üstlük virüsün yenilmeyip, hatta güçlenip daha da öldürücü bir hale geldiğini… Yetmezmiş gibi oğlu Andy (Mackintosh Muggleton) ve kızı Tammy (Imogen Poots) de tehlike altındadır. Ve nefessiz bırakan cayır cayır bir aksiyon, ritmini bulur. Kaçanlar, koşanlar, yaşamak arzusu baskın çıkanlar… Artık oluk oluk kan akacak, delirten hastalık başka ülkelere de hızla yayılacaktır. ÇİZGİ ROMANDA DÜŞ KURMAK SERBEST Persepolis ABD’de yayımlanır yayımlanmaz Hollywood Satrapi’ye çizgi romanını gerçek görüntüler ve oyuncularla sinemaya uyarlama önerisi yapar: “O bilinen Beverly Hills tarzında saçma sapan bir şey çekmek istiyorlardı. Sinema düşüm hiç olmadı. İlk çizgi romanımı bitirdiğimdeyse aklımda salt on adet fotokopi yapıp arkadaşlarıma dağıtmak vardı” diyen Satrapi hüzünle mizahı arı çizgilerle, görülmemiş bir yalınlıkla birleştirdiği çizgi romanında gerçekçi, duyarlı ve alabildiğine evrensel bir dünya yaratır. Hollywood önerisinden sonra 2003’te Persepolis’i çizgi film yapmak isteyen Marjane bu büyük çalışmanın altından tek başına kalkamayacağını anlayınca ruh ikizim dediği Fransız çizer Vincent Paronnaud’dan yardım ister. “Persepolis’i gerçek görüntü ve oyuncularla filmleştirmek öykünün evrenselliğini yitirmek demekti. Çizgi romanla sinema arasında benzerlik yoktur. Çizgi roman okuyucusu iki kare arasında geçeni düşlemek zorundadır, sinema izleyicisininse düş kurma özgürlüğü yoktur. Çizgi romanda okuyucu etkin, sinemada ise izleyici edilgendir. Bundan ötürü Persepolis’in öyküsünü sıfırdan yarattık” diyor Marjane Satrapi. Üç yıl aşırı yoğunlukta çalışan Satrapi ve Paronnaud filmin görselliğini biçemci bir gerçekçilik üstüne kurarlar. Satrapi 600’den fazla karakteri cepheden ve profilden çizer, daha sonra animatörler bu karakterlerin yüz anlamlarını, devinimlerini gerçekleştirirler. “Çekimden önce seslendirmeyi yaptık çünkü animasyonumuz oyuncuların diyaloglarına ve oyunlarına dayanıyordu” diyen Satrapi, nineyi Danielle Darrieux’nün, anneyi Catherine Deneuve’ün, babayı Simon Abkarian’ın, kendisini de Chiara Mastroianni’nin seslendirdiğini belirtiyor. İki çizer dost başka teorik ve pratik ilkeleri geliştirdiklerini açıklıyorlar, listenin en başında Persepolis’in evrenselliğine sadık kalmak vardır. İran’da yakın geçmişteki olayları Vizyona girdiği 4 günde 124 bin kişi tarafından izlenen Transformers, dünya sinemalarında gösterime girdikten sonra sadece 7 günde 262 milyon dolarlık bir hasılata ulaştı. Dönemin ilgiyle takip edilen çizgi roman ve çizgi film serisi Transformers, Optimus Pride yönetimindeki Autobotlar ile ihtiyaçları olan enerjiyi elde etmek için dünyanın doğal kaynaklarını ele geçirmek isteyen Megatron yönetimindeki Decepticonlar arasındaki savaşı anlatıyor. Robotlar gişe savaşını kazandı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle