Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘ l ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu 24 Ocak 1993’te yitirdiğmiz Uğur Mumcu, bugün tüm yurtta etkinliklerle anılacak. Haftalardır yolsuzluk ve yargıya yönelik ardı arkası kesilmeyen haberlerle çalkalanan Türkiye’de, Mumcu’yu her geçen gün daha çok özlüyoruz. Mumcu’nun yıllar önce yolsuzluk ve bağımsız yargı temalarıyla kaleme aldığı konulara baktığımızda güncelliklerini nasıl hâlâ koruduklarına şahit oluyoruz. Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi olan yolsuzluk soruşturmasında yapılan teknik takip sonucunda, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın TÜRGEV Başkanı Ahmet Ergün’e, işadamı Ali Ağaoğlu’nun arazisiyle ilgili talimat verdiği ortaya çıkmıştı. Kayıtlara göre Erdoğan, Ergün’e “Bu Ağaoğlu’nun bize bağışlayacağı araziyi takip etmemiz gerekiyor, o zaman onu sen yap” dediği iddia ediliyor. 30 Mayıs 2013’te gerçekleşen görüşmede yine iddialara göre Erdoğan, Ergün’e “Altunizade’dekinin tapusunu aldık” diyor. Ergün de “Öyle mi, tamam elhamdülillah” diye karşılık veriyordu. 24 OCAK 2014 CUMA 3 ‘‘... Bir toplum böyle çöker işte. Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Yasanın yerini Allah alır, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür. Vuran vurur, öldüren öldürür ve bütün bunlardan sonra bir ‘çete’ gelir ve devleti teslim alır. Solcuysa, vur, öldür, havan ateşi aç, yol ortasında sırtından kurşunla, işkencede öldür, hücrelere at; sağcıysa, sırtını sıvazla, parlamento kürsüsünden savun, mahkeme tutanağında öv... Devlet bu mudur? Bu mudur devlet?..” 22 Mart 1976 GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Uğur’lar Oldu! 12 Aralık Pazar günü Ankara Kitap Fuarı’nda hasretini çektiğim okurlarla söyleşip kitap imzalarken, 20 yaşlarında bir delikanlı kitabı uzattı, adını söyledi: Uğur... Yıllar önceki imza günlerinde adı Uğur olan çocuklarla karşılaşırdım. Adının nasıl konduğunu sorduğumda, tahmin ettiğim yanıtı alırdım. 24 Ocak 1993’ten kısa bir süre sonra doğmuşlardı... Aradan geçen yıllar o çocukları büyütmüş, delikanlı olmuşlar. Ankara Kitap Fuarı’nda da 20’sindeki delikanlı, yüzüne dikkatlice bakınca ne sorduğumu anladı. Şunları söyledi: “Şubat 1993 doğumluyum. Uğur Mumcu katledildiğinde annem babam çok üzülmüşler. Hatta annemin düşük yapma tehlikesi bile belirmiş. Doğumuma kısa bir süre kala önceden kararlaştırdıkları adı değiştirmişler ve Uğur koymuşlar.” 19 Ocak’taki Adana Kitap Fuarı’nda da benzer bir tabloyla karşılaştım. Çukurova Üniversitesi öğrencisi karayağız delikanlı kitabı uzatırken adını söyleyince, soran gözlerle yüzüne baktım. Derin bir gülümsemeyle “Evet doğru tahmin ettiniz. Adım Uğur Mumcu’dan geliyor” dedi. HHH Selda Bağcan’ın “Uğurlar Olsun” ağıt türküsüne gönderme yapmak gerekirse Uğur’lar oldu, büyüdüler, üniversite kapısına dayandılar, mezun olmaya hazırlanıyorlar. Uğur Mumcu’yu katlederken onun sadece bedenini değil ruhunu ve düşüncelerini de ortadan kaldırmak isteyenler başaramadılar. Uğur Mumcu’nun düşünceleri, gazetecilik ilkeleri, meslek ahlakı, Atatürk ve yurt sevgisi bugün de toplumun gönlündeki en yüce değerlerin başında geliyor. Uğur Mumcu’nun ruhu yaşıyor. Sadece ruhu mu? İşte bedeni de yaşıyor. 1993’te doğan binlerce Uğur şimdi Türkiye’nin dört bir yanında hayata atılmaya hazırlanıyor. Uğur Mumcu’yu öldürerek ruhunu yok edemeyenler 2000’li yılların sonrasında başka bir yöntem denediler. Mademki bedenler yok olunca ruhlar ölmüyor, o zaman bedeni canlı tutup ruhu öldürmek gerekiyordu. Bu nasıl olacaktı? Kumpaslarla, pusularla aydınları hapse atıp onları yargı işkencesine soktular. Yaptıkları plana göre pes edecekler, yanlış düşündük diyecekler, her şeyi reddedeceklerdi. Biz ettik, siz etmeyin diyeceklerdi. Yanlış düşünmüşüz, diyeceklerdi. Böylece aydınların ruhunu bedenleri öldürecekti. Aydınların bedenlerini ruhlarının katili yapmak istediler. Başaramadılar. Bunda bir etken aydınların direnciyse, en az onun kadar önemli bir etken de halkın sevgisiydi. Onlar er ya da geç halkla kucaklaşacaklarını biliyorlardı. Bedenlerini ve ruhlarını o güne hazırlıyorlardı. HHH Uğur Mumcu katledildiğinde 30’lu yaşların başındaydım. O bizim daha üniversite yıllarından beri ulaşmak istediğimiz hedefti. O kadar büyüktü ki, yaşı yoktu. Genç kuşaklar için yaşı da çok ileri bir ağabeydi Uğur Mumcu. Şimdi düşünüyorum... Uğur Mumcu 51 yaşında katledildi, bense 54 yaşıma girdim. Yazının başına oturmadan önce kendi kendime dedim ki; arkadaş, Uğur Mumcu’dan 3 yıl fazla yaşamışsın, meğer ne kadar genç kaybetmişiz Uğur Mumcu’yu. Enerjiyle birikimin örtüştüğü en verimli çağında aramızdan koparmışlar. Bizi mücadeleye ve hayata bağlayan başlıca güç, aşağıdan genç Uğur’ların, Uğur Mumcu’ların yetişiyor olması. Onlara selam olsun... 17 Aralık’ı ‘Muhalefet Yolsuzluk batağındaki Türkiye’de, yazarımız Mumcu’yu özlemle anıyoruz yıllar önce yazmıştı bunlardan sonra bir ‘çete’ gelir ve devleti teslim alır. Solcuysa, vur, öldür, havan ateşi aç, yol ortasında sırtından kurşunla, işkencede öldür, hücrelere at; sağcıysa, sırtını sıvazla, parlamento kürsüsünden savun, mahkeme tutanağında öv... Devlet bu mudur? Bu mudur devlet?..” ne yapıyor? Bir iki bildiri...’ Mumcu’nun muhalefete de bir çift sözü vardı aynı yazısında; “Etkin muhalefet” isteyenler için: “Ya buna karşı muhalefet ne yapıyor? Bir iki öfkeli bildiri, iki üç açıklama... Sonra? Sonrası koskoca bir hiç. Cinayetler yeniden birbiri ardından işleniyor. Yine kanlı mezar taşları çoğalıyor. 190 muhalefet milletvekiline rağmen sırtını iktidar partilerine dayamış çeteler, ülkede kol geziyor. Bu 190 kişi, 1950 yılından bu yana, CHP’nin Parlamento’da elde ettiği en büyük çoğunluktur. Bir de 1957 yılındaki CHP’yi düşünün, bir de 12 Mart sonrası CHP’yi anımsayın. Bu çoğunlukla böylesine suskunluğun amacı ne olabilir acaba?” Çek bir besmele, gelsin paralar... Uğur Mumcu’nun 1 Mart 1987’de kaleme aldığı “İmambayıldı” başlıklı yazı, “Elhamdülillah Müslümanız” sözünün nasıl kullanıldığını anlatıyordu. Mumcu, şöyle diyordu o yazısında: “... Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi, artık bu sömürünün sonu gelmez... Din ticareti ile meşgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi milyarder. Yalnızca Türk Lirası ile milyarder değil bunlar, dolar milyarderi, mark milyarderi olmuşlardır birçoğu. Oh ne kolay!.. Çek bir besmele, gelsin paralar... Finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığı ile kazanılan milyarlar... Elhamdülillah Müslümanız!.. Elhamdülillah milyarderiz!... Bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda... Bir üçgen bu... Ticaret, siyaset ve tarikat üçgeni... Bunlar dindarın sahtecileridir. Zavallı yoksul Müslüman yurttaşların kanlarını emenler de bunlardır. İnanç sömürücüleridir bunlar... Atatürk’ün laiklik ilkesinin ne kadar yararlı, ne kadar gerekli olduğunu, bu din sahtecileri ortaya çıkınca daha iyi anlıyoruz...” kimseler, devleti soymak için, politikacı kılığına girerler. Bunlar partilerde, parlamentolarda boy gösterirler. İthalat, ihracat, banka soygunu gibi işleri siyasal ilişkilerle yürütürler. Bunlar da çetedir. Çetelerin en aşağılığı da bunlardır. Bunlar yüzlerine, devlet adamı maskesi takıp halkı soyarlar. Allah’a çok şükür, memleketimizde böyle çeteler yoktur...” diyordu. Genelkurmay başkanlarına gelir’ Onlarca yazısıyla bugüne ışık tutan Uğur Mumcu’nun 26 Nisan 1989 tarihli “Hukuk Devleti” başlıklı yazısıyla bitirmek bu yazı için en ideal son olacaktır: “... Bir kişiye yapılan haksızlık bütün topluma karşı işlenen bir suç olarak görülmedikçe, bu gibi olaylarla daha çok karşılaşırız. Hukuk devleti ve yargı güvencesi herkese gereklidir. Sıradan yurttaşlara olduğu kadar, bir gün cumhurbaşkanlarına, başbakanlara, bakanlara, Genelkurmay başkanlarına ve generallere de!..” Mumcu işte bu yazıları nedeniyle ölümsüzdür... ‘Bir gün sıra Yalnız bu değil elbette... Gazetecilik yaşamını yolsuzlukla savaşıma ayırmış bir isim olan Mumcu, bugün tartıştığımız konulara ışık tutan onlarca yazı kaleme almıştı. Bunlardan bir diğeri, 22 Mart 1976 tarihli, “Çete...” yazısıydı. Mumcu, o yazısında “Bazı ülkelerde, bazı Devleti soymak için sırtını sıvazla Yine 15 Ocak 1976’daki “Bir Örnek” başlıklı yazıda, devletin nasıl devlet olmaktan çıkacağını özetliyordu: “... Bir toplum böyle çöker işte. Devletin yerini kaba kuvvet alır, susulur. Yasanın yerini Allah alır, korkulur. Yolsuzluklar, cinayetler birbirini izler, eller kollar bağlanıp götürülür. Vuran vurur, öldüren öldürür ve bütün Sağcıysa