02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 C DEPREM ÖZEL EK 17 AĞUSTOS 2012 CUMA İnşaat Mühendisi Tüzen, yapı denetimi, güvenliği ve kalitesi konusunda daha hassas olunması gerektiğini vurguladı Ya denetimsizsiniz, ya da denetim sizsiniz H.ŞAHİN TÜZEN İnşaat Mühendisi / İMO İzmir Şube Yön. Kur. Üyesi yiNHBC adını alan inşaat standardının yanında aynı zamanda tüm yapıları inşaat aşamasında izleme ve denetleme görevini de üstlenen bir kurum oluşturulmuştur. ELİ GÖÇER... Ülkemizde ise; yaşanan 1999 depremleri sonrasında, fenni mesuliyet uygulamasının yeterli görülmemesi ve hükümetin karşısında Veli Göçer dışında bir sorumlu araması sonucu yatırımların farklı bir yöntemle denetlenmesi gerekliliği kabul görmüş, denetimin özel sektör temelinde, kamu idaresinin kontrolünde kurumsallaştırılması; 595 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, onun Anayasa Mahkemesi'nce iptalinin ardından 29.06.2001 tarih ve 4708 sayılı "Yapı Denetimi Hakkında Kanun" ile gerçekleştirilmiştir. On iki yıldır uygulanmakta olan kanun uygulamada çeşitli sorunlara yol açmış, yapı üretim sürecinin denetiminde istenen etkinliği sağlayamamıştır. Ülkemizde tüketicilerin kalite bilincinin yeterli düzeyde olmaması ile yapı denetim kuruluşlarının beklenen denetim standardını yakalayamamaları bu sonuçta etkili olmuştur. Özellikle 3194 sayılı İmar Kanunu ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanuna göre iki ayrı uygulamanın yürütülmesi ve 4708 sayılı kanunun uygulanmasının 10 yıl çeşitli (yüklenicilerin yapı denetimini yük olarak görmesi) nedenlerle 19 pilot ille sınırlı kalması, ülke genelinde uygulama ve mevzuat birliğine ulaşılmasını 2011 yılı başına kadar engellemiştir. Bu tarihten sonra da halen mevzuat birliğine ulaşıldığını söylemek mümkün gö Yapı Denetimi ile ilgili ilk uygulama 4.000 yıl öncesi Mezopotamya'ya gitmektedir. Hammurabi Kanunları’nın bir bölümünde yapı dayanımı kavramından söz edilmektedir. Roma dönemi yasal düzenlemelerinde de inşaat işlerinde çalışan köleler, yapım işlerindeki başarılarının ödülü olarak serbest bırakılmaktaydılar. Kaliteli yapı üretimi dünyada olduğu kadar ülkemizde de çok eski dönemlerden beri önemli kavramlardan olmuştur. Yapı denetimi, güvenliği ve kalitesi konusu Osmanlı İmparatorluğu’nun görkemli günlerinde de üzerinde durulan önemli konulardan birisiydi. V rünmüyor. Ülkenin tamamını kapsayan bir sistem birliğinin kurulması, sistemin aksayan yönlerinin doğru teşhis ve tedavilerle geliştirilmesi, sigorta sisteminin yapı maliyetini nın büyük bir kısmının fay hattı üzerinde olduğu göz önüne alınırsa, olası depremler sonucu oluşacak zarar, ziyan ve sosyoekonomik çöküntünün önüne geçilmesinin tek çözümü, Türkiye'de sağlam bir yapı denetim sisteminin oluşturulması ile mümkün olacaktır. Pek çok ülke farklı yöntemlerle kalite denetimini gerçekleştirmekte olup, Fransa ve İngiltere uygulamaları bu konuda öncülük rolü üstlenmektedir. Fransa'da sigorta şirketleri, yapılarda dayanıklılık ve işlevsellikte kaliteye yönelik olarak teminat vermektedir. Fransa'daki yapı denetim sistemi; sigortacılık teminatı verilerek yapı sağlamlığının, kalitesinin garanti edilmesi ile tasarım ve inşaat aşamalarında çok ciddi bir denetim mekanizmasının getirilmesi şeklinde özetlenebilir. İngiltere'de ise konut yapım endüstrisini belirli bir düzene sokmak, ülke çapında bir standart getirmek ve kalitesiz inşaatı engellemek amacıyla Ulusal Konut Yapım Konse ÇÖKÜNTÜ... Günümüzde de ülkemizdeki yerleşim alanları arttıran bir unsur olmasına karşın uygulamaların ayrılmaz bir parçası kabul edilmesi gerekmektedir. Hiç şüphe yok ki; mühendislik ve mimarlık hizmetlerinde teknik kaygı, ticari kaygının önünde olmalıdır. Tekniğin gerekleri yerine getirilmediği sürece, ucuz maliyetin hiçbir önemi yoktur. Kalite ve denetim, insanın güvenliğini, yaşam konforunu esas alan bir sistemin kurulmasını hedefler. Yapı üretiminde taraf olan tüm kamu ve özel sektör temsilcileri yapı kalitesi ve denetimi, üretim verimliliği konularında önceliklerin ve temel politikaların belirlenmesi ve uygulanması noktasında ortak paydada bir araya gelebilmelidir. Ülkemizde eksikliği en çok hissedilen alanlardan biri de denetim ve kalite kontrolüdür. Nite likli, kaynak israfına yol açmayan, sonuç alıcı denetim ve kaliteye dönük talep ülkemizde beklenen seviyede sağlanabilmiş değildir. Bütün bunların dışında sorgulanması gereken diğer bir konu ise kamu sorumluluğudur. Kamu sorumluluğunun mahalli idareler ve valilikler, merkezi idarede İçişleri Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na dağıtılması kamu denetiminin etkinliğini azaltmaktadır. Bu süreçte kamu adına denetimden sorumlu otoritenin net olarak belirlenmesi, sistemin bütününde söz sahibi olacak idare üzerinde uzlaşmaya varılması gerekmektedir. Ayrıca bugüne kadar, yeni yapıların denetlenmesi ile mevcut binaların güvenli olup olmadığının belirlenmesi konusunda yetki sahibi kamu otoritelerinin hizmet gereklerini yerine getirdikleri söylenememektedir. Sayısı 3324'e varan mahalli hizmet birimlerinde yeterli teknik elemanın bulunmaması, hatta çoğunda teknik eleman dahi bulunmaması, bu sonucun etkenleri arasındadır. Ülkemiz kentleri, özellikle 1950'li yıllar sonrasında planlardan bağımsız olarak ve denetimsiz bir şekilde yayılma eğilimi göstermişlerdir. taya çıkmaması için bu alanda acil düzenlemeler yapılması zorunludur. Kalitesiz yapı üretiminin engellenmesi, yapı üretenlerin yüklenicilik ve müşavirlik hizmetlerinden yararlanma biçimleri ve bu hizmetlerdeki kalite denetimi ile yakından ilgilidir. Kalitesiz yapı üretiminin maliyeti tüm toplumun ödeyeceği yüksek ve gereksiz bir maliyettir. Kalitesiz yapı üretimi bir sorun haline gelmişse bunun temelinde ciddi bir denetim eksikliği yatmaktadır. Üretim sürecinde kullanılan yapı malzemelerinin seçimi ve kullanımında teknik gereklere beklenildiği ölçüde uyulmamakta, mevcut yapı malzemesi standartlarına uygun üretim yapılıp yapılmadığı denetlenmemektedir. türünün geliştirilmesi ve kalite bilincinin oluşturulması yer almaktadır, İnşaat sektöründe kalite önemli bir sorun oluşturmaktadır. Yapı üretiminde kaliteyi güvence altına alacak önlemlerin eksikliği kısa ve uzun dönemde hem ekonomik ve toplumsal kayıplara yol açmakta hem de büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Geride kalan 100 yıllık dönem içinde ülkemizde 183 hasar yapıcı deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 110 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Olası depremlerde ve diğer afetlerde daha büyük kayıpların or K ALİTE KÜLTÜRÜ Yapı denetimi kavramının temelinde kalite kül imaj sorununun çözülmesi, kurumsal yapılanma ve bu sektörde faaliyet gösterebilme koşullarının belirlenmesi, yapının kamu ve özel kuruluşlarca denetimi, müşavirlik hizmetlerinden maksimum seviyede yararlanma, eğitim, tüketici talebinin kaliteye odaklanması vb. başlıklar altında ayrı ayrı incelenmesi gereken, önemli konuları oluşturmaktadır. Teknik müşavir kullanımı ve seçimi, işveren veya proje sahibinin vereceği en önemli kararlardan biridir. Projenin başarısı çoğunlukla uygun maliyette, güçlü, tecrübeli ve güvenilir uzmanlığın sağlanmasına bağlıdır. En başarılı projeler, işveren ve denetim arasında mutlak güvene dayanan profesyonel bir ilişkinin mevcut olduğu durumlarda gerçekleşmektedir. Dünyada yapı üretiminde önemi yadsınamayacak, yapı denetiminin ve teknik müşavirlik sektörünün ülkemizde uygulayıcısı olabilecek, yapı denetim firmalarının çalışmalarının değerlendirilmesi, denetlenmesi ve iyisiyle, kötüsüyle masaya yatırılması gerekmektedir. Bu yüzden, kaliteli yapı üretiminin, iyi denetimden geçtiğinin herkes tarafından kabul edilmesi için, 4708 sayılı Yapı Denetim Kanununun yenilenerek, uygulama ve mevzuat birliğine ulaşılmasına çalışılmalıdır. İ MAJ... Kaliteli üretimde yüklenicilik sektöründeki KENTSEL DÖNÜŞÜM Rantlar kente ve kentliye aktarılmalı HÜSEYİN MUMCUOĞLU İnşaat Yüksek Mühendisi / İzmir İl Genel Meclisi CHP Grup Başkanvekili Türkiye, dünyadaki depremlerin beşte birine kaynaklık eden AkdenizAlpHimalaya adı verilen en etkin deprem kuşağı üzerinde yer alıyor. Türkiye’yi kuzeyden, güneyden ve batıdan saran bu kuşak nedeniyle Türkiye topraklarının yüzde 92’si deprem tehlikesi altında bulunuyor.Türkiye nüfusunun ise yüzde 70’i 1. ve 2. Deprem bölgelerinde, 3. ve 4. Bölgelerinde yaşayan nüfus dahil edildiğinde toplam nüfusun yüzde 98’İ deprem tehdidi altında bulunuyor. Yine sanayi kuruluşlarının yüzde 98’i barajlarımızın yüzde 95’i deprem bölgelerinde kurulmuş ve risk taşımaktadır. Enerji kaynaklarımızın ise yaklaşık yüzde 41’i birinci derece deprem bölgelerinde yer alıyor. Depreme dayanıklı yapı üretiminin bu denli önemli olduğu bir ülkede 1950 yılından sonra uygulanan yanlış politikalar, sonucunda konu, sorunlar yumağı şeklinde önümüzde durmaktadır. Kaçak yapılaşmaya göz yumulması, sürekli olarak çıkarılan imar afları, konutta mühendislik hizmetlerine yeteri önemin verilmemesi sorunu bu denli büyütmüş ve kaynakların israfına neden olmuştur. yapı kullanma ve üretme bilinci, ilköğretimden başlayarak her vatandaşa eğitimi boyunca benimsetilmelidir. Okullara zorunlu olarak “deprem ve güvenli yapılar” dersi konulmalıdır. Hayatımızın her aşamasının aynı zamanda bir eğitim olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. TMMOB’ne bağlı meslek odalarımızın önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Topluma bu eğitimlerin yerleşmesini sağlayacak ilgili mühendislik disiplinindeki üyelerini sürekli eğitimlerle diri tutmak görevini bu kurumlar yerine getirmektedir. 2009 yılında yapılan yerel yönetim seçimlerinden sonra,her fırsatta İzmir’de depreme dayanıksız yapı stoğundan kurtulmak ve yeni depreme dayanıklı yapılar yapılması konusunu her fırsatta İzmir İl Genel Meclisi’nde vurgulamıştık. Kaçak ve denetimsiz yapılaşmanın, izinsiz tadilatların kesinlikle engellenmesi, inşaat müteahhitliği kavramının yeniden E ĞİTİM Afet sorunları, depreme dayanıklı tanımlanarak, bu meslek için oda kurulması gereğini çeşitli defalar ifade ettik. kabul edilen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da riskli alanlarda yaşayan vatandaşlarımızın bir araya gelip çıkarlarını en üst düzeyde tutabilecekleri organizasyonlar düşünülmemiştir. Bunun sonucunda, yeni düzenlemeler nedeniyle oluşacak rantlar en hafif deyimle birkaç kişinin çıkarına olacaktır. Halbuki yasada, oluşacak rantın bölgede yaşayan R ANT PAYLAŞIMI 16 Mayıs 2012 tarihinde TBMM’de yuttaşlarımıza dağıtımı için gerekli organizasyonlar yer almalıydı. Mevcut durumda ise bölgede yaşayan yurttaşlarımıza önce deprem ve afete dayanıklı yapı bilinci kazandırma yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Ayrıca kendilerine yeni düzenleme sonucu oluşacak rantların dağılımı açık ve şeffaf bir şekilde anlatılmalıdır. Bu çalışmaların öncüsü yerel yönetimler olmalıdır. İlgili yurttaşlarımızın güven duygusu mutlaka en üst düzeye çıkarılmalıdır. Hatta bölgede yaşayan yurttaşlarımızın haklarını en üst düzeyde tutmak için işlerin kooperatifleşme yoluyla yapılması teşvik edilmelidir. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle