22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ülkemizin gerçeği olarak depreme hazırlığın önemine dikkat çeken İMO İzmir Şubesi Başkanı Ayhan Emekli: Deprem afete dönüşmesin AYHAN EMEKLİ İnşaat Mühendisi / İMO İzmir Şubesi Başkanı Dünyamızın ve ülkemizin bir doğa gerçeği olan depremin inşaat mühendisliği hizmetini gereğince almayan yapılardaki yıkıcı etkisi can ve mal kayıplarıyla felakete dönüşmektedir. Bu nedenle binalarımızı “depreme dayanıklı yapılar” olarak tasarlamamız, inşa etmemiz ve denetlememizin önemi; İnşaat Mühendisliği mesleği ve kamusal sorumluluklar açısından hayati derecede tartışılmaz ve zorunlu olmaktadır. Anadolu’da son yüzyıl içersinde, 1903 Malazgirt Depreminden, 1999 Marmara Depremine kadar çeşitli büyüklüklerde 192 deprem hasara yol açmıştır. Depremlerde hayatını kaybeden insan sayımız yaklaşık 100 bin, yaralanan insan sayımız da yaklaşık 250 bin olmuştur. Yıkılan ya da ağır hasarlı konut sayısı ise 650 bin civarındadır. Ülkemiz, afet nedeniyle yıllık ölen 950 kişi sayısıyla dünyada üçüncüdür. Richter Ölçeği ile 5,5’in üzerinde meydana gelen deprem sıklığı ile de dünyada altıncı sırada yer almaktadır. Sadece 1999 yılı Gölcük ve Düzce depremlerinde Göçen bina yüzde 6, Ağır hasarlı bina yüzde 7 ve Orta hasarlı bina yüzde12 olmak üzere; binaların yüzde 25’i yani dörtte biri oturulamaz duruma gelmiştir. İNALARA GÜVEN Dünyanın diğer bir yanında Japonya’da canlı görüntülerini de izlediğimiz 11 Mart tarihinde 9,0 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Bu büyük felakette binalarda deprem kaynaklı yıkım yaşanmamış, buna karşın birkaç katlı yapılardaki yıkım ve can kayıplarının neredeyse tamamı tsunami felaketinden kaynaklanmıştı. Deprem sırasında insanların bulundukları konutlarını, işyer B lerini terk etmediklerini, binalarına güvendiklerini izledik. Buna karşın Japonya depremiyle büyüklüğü kıyaslanmayacak Kütahya Simav’da 19 Mayıs gecesi meydana gelen deprem; can kayıplarına ve binalarda hasar ve yıkımlara neden oldu. Üzerinden 3 ay geçmesine karşın halkın çadırlarda yaşamaya devam ediyor olması ülkemizin depreme hazırlıklı olmadığının bir göstergesidir. Simav’da şimdi deprem sonrasında yapılacaklar önem kazanmaktadır. Binaların tespitleri sonrasında ağır hasarlı yapılara yıkım kararları alınıp gerçekleştirilirken, diğerlerinin hafif hasarorta hasar tespitleri çok dikkatli bir çalışmayla uzman inşaat mühendislerince yapılmalıdır. Çok sayıdaki orta hasar tespitli binaların tekrar kullanılabilmesi için güçlendirme çalışmalarının her aşaması titizlikle yerine getirilmeli ve denetlenmeli, depremi ranta dönüştürecek girişimlere fırsat verilmemesi, bu çevrelere karşı halkın uyarılması, merkezi ve ye rel yönetimin görevleri arasında olacaktır. Bir diğer önemli konu ise “yeni binalar yapacağız, kenti başka yere taşıyacağız” yanlış söylemini bırakıp; orta hasar gören binaların ne kadarının 1999 depreminden sonra yapılmış olduğunu ortaya çıkarmak olacaktır. EPREM KUŞAĞI Ülkemiz Dünya’nın en aktif ve yıkıcı etkileri olan deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer almaktadır. "Deprem Bölgeleri Haritası"na göre, yurdumuzun yüzde 92’sinin deprem bölgesi içerisinde yer aldığı, nüfusumuzun yüzde 95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98’i ve barajlarımızın yüzde 93’ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Geçmişte birçok yıkıcı deprem olduğu gibi, gelecekte de oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir. Yaklaşık olarak 630.000 civa D rında yapı bulunduğu İzmir’de Afetlere ve özellikle de depremlere karşı yapılacakları afet öncesi hazırlık, afet sırasında ve afet sonrasında olmak üzere üç bölümde değerlendirmek gerekmektedir. Bu kapsamda afet öncesi hazırlık olarak yeni yapacağımız binalarımızın depreme dayanıklı olması için yapılması gerekenleri özetlersek: İnşaat Mühendislerine düşen görev, binaların projelerini yürürlükteki standart ve yönetmelikler çerçevesinde üretmek ve denetlemek. Yapı Denetim Firmalarına düşen görev, sorumluluklarını aldıkları binaların proje ve inşaatlarının yapımlarını yürürlülükteki yasa, yönetmelik ve standartlara uygun olarak denetlemek. Merkezi idare, Belediye ve diğer yetkili kurumların görevleri, yapı sürecinin ciddi bir süreç olduğu bilinciyle, mühendis ve mimar kadrolarını sayısal ve niteliksel olarak güçlendirmek, bu ? Devamı 3. sayfada PROF. DR. A LK U PLANSIZ YERLEŞİMLER Binalarda proje ve denetime dikkat Prof. Dr. ÖMER ZAFER ALKU Dokuz Eylül Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Başkanı GİN R E V ... A N I S ANI Kentlerimiz ve kent yenilemeye bakış HÜLYA ALTUN İMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi 17 Ağustos 1999 Körfez Depreminde resmi kayıtlara göre 17.480 kişi öldü, 43.953 kişi yaralandı, 505 kişi ise sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902 iş yeri hasar gördü. Ancak resmi olmayan bilgilere göre, Körfez Depreminin yarattığı hasarın kayıtlarda belirtilenden çok daha büyük boyutlarda olduğudur. Yaklaşık 50.000 kişinin öldüğü, 100.000 kişinin yaralandığı, 130.000 binanın yıkıldığı, 600.000 kişinin evsiz kaldığı söylenmektedir. 13 Mart 1992 Erzincan ve 1 Ekim 1995 Dinar depremlerinin hasar bilançosu bu manzaradan çok farklı değildir. Marmara’da, Doğu Anadolu’da, Ege Bölgesindeki binalarımızın durumu birbirinden çok farklı değildir. Bu nedenle Türkiye’nin neresinde olursa olsun orta büyüklükte bir depremde bile büyük hasar meydana gelmektedir. Neden orta büyüklükte bir deprem binalarımızda büyük hasar yaratıyor? Çünkü ülkemizdeki konutların yaklaşık yüzde40’ının inşaat yapım ruhsatı yok, yüzde60’ının inşaat yapım ruhsatı var. İnşaat yapım ruhsatı olan binaların yaklaşık 2/3 ünün yapı kullanma izin belgesi yok. Yani yapılmış olan her 100 binadan ancak 20 sinin hem inşaat yapım ruhsatı hem de yapı kullanma izni bulunmaktadır. 17 TAHSİN VERGİN GALİP KILINÇ İMO Yönetim Kurulu Üyesi Ağustos Kocaeli depremi ve öğretileri büyük ve geniş boyutta maddi ve manevi hasar yaratmışlardır. Resmi kayıtlara göre 17 bin 480 insanımızın kaybedildiği bu depremlerin ülke ekonomisine olan maliyeti ise 20 milyar dolar civarındadır. Her zaman dile getirdiğimiz gibi, doğal afetler ve özellikle depremler, dışımızda gelişen ve ne zaman nerede, nasıl meydana geleceği bizim tarafımızdan bilinmeyen doğa olaylarıdır. Yer hareketlerinin izlenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesi, onlar hakkında bize ön bilgiler verebilir. Ancak kesin olarak zamanını, yerini bilmemiz mümkün değildir. Sadece, yaptığımız incelemelerin, gözlemlerin ve geçmişte meydana gelen depremlerin büyüklüğünün, şiddetinin ve hasarlarının değerlendirilmesi sonucu olabilecek bir depremin yaratabileceği sonuçları tahmin edebilir ve önceden gerekli önlemleri alabiliriz. Eğer doğa olaylarını “insanoğlu açısından tanrının önlenemez” bir felaketi olarak değerlendirmeyip, her türlü kaderciliği bir kenara koyarsak, başta devletin bu konuda gerekli örgütlenmesini ve sonra biz inşaat mühendislerinin önemini ciddi bir şekilde değerlendirmemiz gerekmektedir. Çünkü depremler, bir bütün olarak toplumu ve birey olarak tek tek bizleri, oturduğumuz ko? Devamı 3. sayfada İMO İzmir Şubesi 42. dönem Şube Başkanı / 6.11.2011 tarihinde kaybettiğimiz Başkanımızın 2010 yılında Şube Bülteni’nde yayınlanan yazısı ya ait mimari, taşıyıcı sistem (örneğin bina betonarme yapılacaksa statikbetonarme) projesi, sıhhi tesisat ve elektrik tesisatı projelerinin yapılarak ilgili belediyeye verilmesi gerekir. İnşaat yapım ruhsatı olmayan binaların ya projesi yoktur ya da projesi yönetmeliklere uygun yapılmadığı için onaylanmamıştır. İnşaat yapım ruhsatı olan ancak yapı kullanma izin belgesi olmayan binalar ise projelerine uygun şekilde yapılmadığı için yapı kullanma izni alamamıştır. Yani bu binalar ya proje yapım safhasında mühendislik hizmeti almamış veya gerektiği gibi projesine uygun inşa edilmemiştir. Proje yapım ve inşaat yapım safhasında mühendislik hizmeti satın almasının bedeli bina maliyetinin yaklaşık yüzde34’ü kadar tutmaktadır. Ama insanımız toplam inşaat maliyeti içinde küçük bir miktar olan bu bedeli teknik elemanımıza ödemek istememektedir. Bu ödeme yerine bu parayla ben temelimi yaparım zihniyeti ile hasta (güvenliği olmayan) bina yapımına başlamayı tercih etmektedir. Birçok insan hastalığında hastalığın tedavisi bugün artık kolayca yapılabilmektedir. Ama hasta binanın tedavisi hem zaman alıcıdır, hem de belli bir maliyeti vardır. Bazen de çözüm ekonomik olmadığı için binanın yıkılıp yeniden yapılması tercih edilmektedir. ? Devamı 3. sayfada B U DURUM NE DEMEKTİR? İnşaat yapım ruhsatı alınabilmesi için bina 17 Ağustos 1999’da Gölcük ve Kocaeli’nde, 12 Kasım 1999’da Düzce’de meydana gelen depremler, sonuçları bakımından, son 100 yıl içinde yaşadığımız tüm deprem felaketlerinden daha 1950’li yıllar ile, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde kırsal topraklardan büyük kentlere, toplu olarak göç etmek durumunda kalan aileler, insanca yaşam ortamından, eğitim, sağlık, sosyal ve teknik altyapı gibi hizmetlerden yoksun olarak plansız yerleşim alanları oluşturmuştur, Ülkenin içinde bulunduğu kapitalistleşme sürecinde, sermayeye hizmet eden ucuz emeğin kaynağı desteklenircesine, kaçak yapılar/gecekondulardan oluşan kent parçaları görmezden gelinmiş, göçe dayalı yoğun nüfus artışının yarattığı barınma sorununu öngören ve çözen politikalar geliştiril(e)memiştir. Bu yıllarda ülkemiz bir dizi imar affına sahne olmuştur. İlk imar affı yasası 1948 yılında Ankara’ya özgü, bir yıllığına ve sınırlı bir bölge için çıkartılmış ancak, aynı yıl ülke geneline yayılmıştır. Bu düzenlemeyi 1953, 1959, 1963, 1966 ve 1970 yıllarındaki imar affı yasaları izlemiştir. Bir dizi imar affı yasası da 1980 sonrasında düzenlenmiştir. (2805, 2981, 3290 ve 3366 sayılı imar affı yasaları) Büyük tesislerin 1. derecede deprem bölgelerinde oluşu uzmanları endişelendiriyor Sanayi tehlikeli kuşakta! Her ay açıklanan rakamlara göre enflasyon ve dünyanın en pahalı akaryakıtının satıldığı ülkemizde fiyatlarda zaman zaman düşmeler görülse de, cari açıkta önlenemez yükseliş giderek artıyor. Sorun belli. Üretemiyoruz... Ürettiğimizden fazlasını tüketiyoruz ve tarım ürünleri de olmak üzere dışarıdan alıyoruz. Çözüm de belli. Üretmek zorundayız. Üretmenin önündeki engelleri kaldırmak üretim alanları oluşturmak zorundayız. Planlı, fizibilitesi tamamlanmış tarımsal ve endüstriyel üretim alanlarını çoğaltmak, plansız olanları da planlı ve düzenli duruma getirmek gerek. Bu güne kadar birçok konuda olduğu gibi kolay yolu seçtik, planlanmamış, alt yapısı olmayan, ulaşımı kolay sanılan, hafriyat giderlerinin az olması gibi nedenlerle genellikle verimli tarım alanları üzerine sanayi yapılarını kurduk. Yakın bir zamana kadar sanayi yapıları ülkemizin en verimli tarım arazilerine, dolayısı ile alüvyonlu, gevşek zeminli arazileri üzerine kuruldu. Son 30 yılda başlatılan ve 10 yıldan bu yana gelişen Organize Sanayi Bölgeleri, sanayi üretimini planlı bölgelerde, daha ekonomik koşullarda disipline eden önemli bir adım oldu. Ortaklaşa kurulan alt yapılar, kurulum maliyetinin yanında işletme maliyetinin ekonomikliği ile üretim maliyetlerini azalttığı gibi ortak lojistik projelerle de dünya pazarlarında rekabet şansı artacaktır. Ülkemizde üretim alanları Organize Sanayi Bölgeler (OSB’ler) ile planlanmaya çalışılsa da sanayi yapılarının birçoğu OSB dışı alanlarda kurulmuştur. Söz konusu bu tesisler Yapı denetim sisteminin başlangıcından önce, yine birçoğunun belde belediye sınırları içerisinde mevzi imar planları ile kurulmuş, belde belediyelerinin ? Devamı 2. sayfada alanlarından olan ve yüksek afet riski taşıyan bu yerleşim bölgelerinden oluşurken, bir bölümü de planlı ve ruhsatlı olup da, deprem dayanımı yetersiz olan binaların oluşturduğu yerleşim bölgelerinden oluşmaktadır. 1956 yılında yürürlüğe giren 6785 sayılı İmar Kanunu, 1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanununa yerini bırakmış ve bu 2 kanun günümüze kadar uygulanan planlama anlayışının ve oluşturulan yapı stokunun yasal dayanağını oluşturmuştur. 1985 yılına dek planlama ve imar yetkilerini ülke düzeyinde elinde bulunduran Bayındırlık Bakanlığı, 3194 sayılı İmar Kanunu ile yetkilerini Belediyelere devretmiştir. Ancak sisteme binalar açısından baktığımızda, yapı denetim sorumluları olan fenni mesuller ile imar planlama ve denetim yetkisini verdiği Belediyelerin, yetki ve sorumluluk tanımlarında birtakım zafiyetler olan ve günümüzde de yürürlükte olan 3194 Sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre planlanmış ve inşa edilmiş, planlı ve ruhsatlı diyebileceğimiz kentsel alanlar oluşmuştur. Ancak bugünkü deprem yönetmeliği koşullarını taşımayan bu alanlardaki binalar birçok kurum ve kuruluş tarafından yıllardır vurgulandığı gibi gereken denetim mekanizmalarının işletilememesi ve yeterli mühendislik hizmeti alınamaması, ayrıca gereken malzeme (beton, demir) ve işçilik kalitesinin yeterli olmaması nedeni ile inşa edildiği yıla ait teknik standartları dahi sağlayamamasıyla dik ? Devamı 3. sayfada Y ÜKSEK RİSK Kentlerimiz önemli bir bölümü, gecekondu C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle