02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8/MART 2011 Herkes İçin Sağlık Besin endüstrisi ve obezite ilişkisi: Sağlığımız tehlikede Fruktozla ilgili tartışmada belki de en masum olan fruktozun kendisidir. Sorun tamamen “en ucuz üret, en çok tükettir, en çok sat, en çok kar elde et ve başka şeylere aldırma” olarak özetlenebilecek küresel besin endüstrisi politikalarından kaynaklanmakta, hükümet de uluslararası şirketlerin istediklerini yaparak başta çocuklar olmak üzere ülkemizde şeker ve fruktoz tüketiminin artmasına neden olacak süreçleri kolaylaştırmaktadır. Şükrü HATUN Prof. Dr., Kocaeli Üni., Tıp Fak. Geçen haftalarda bazı basın yayın organlarında önemli bir yer tutan ve ülkemizdeki politik tartışmaların “şablonu”na uyan motifler kazanan fruktoz tartışmalarına bir yerinden katılayım mı diye tereddüt ettikten sonra, bildiklerini, aklına gelenleri söyle diyen iç sesimin baskısı ile söz almaya karar verdim. Benim konuyla ilişkim çocuklardaki şişmanlık sorunu ile uğraşan öğretim üyesi olmamdan kaynaklanıyor; dolayısıyla kendimi şekerli içecek/yiyecek tüketiminin artması, çocuklardaki şişmanlık artışı ile besin endüstürisinin politikaları ve fruktozun diğer şekerlerden farklı etkileri ile sınırlandıracağım. Çocuklarda şişmanlık niçin artıyor? Bundan 30 yıl önce ABD’de bile çocuklarda obezite nadir bir sorunken ve çocuklarda Tip 2 diyabet hemen hiç görülmezken günümüzde bazı şehirlerde çocukların üçte birinin obez veya fazla kilolu olduğu, bazı bölgelerde çocuklarda görülen diyabet vakalarının beşte birinin Tip 2 diyabet olduğu hayretle ifade ediliyor. Benzer bir durum ülkemiz için de geçerli. Yakın zamanda Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof.Dr. Abdullah Bereket ve arkadaşları İstanbulda’ki okul çocuklarında şişmanlık sıklığının son 8 yılda % 5’den % 10’a yülseldiğini, bu artışın yüksek ekonomik düzeydeki grupta % 16,2 olduğunu bildirdiler. Biz de 4 yıl önce Kocaeli’deki çocukların % 7’sinin obez, % 12’sinin ise obezite riski taşıdığını göstermiştik. North Caroline Üniversitesi Beslenme Bölümü Profesörü Barry Popkin,obezite sıklığındaki bu artışın neredeyse tamamen kızarmış patates, ‘Cola’ benzeri şekerli içecekler, dondurma, patlamış mısır, hamburger gibi ‘abur cubur’ besinlerin (Junk Food) çocuk menülerini istila etmesine ve çocukları ev içlerine ve servis araçlarına tıkan yaşam tarzı değişikliklerine bağlı olduğunun altını çiziyor. “Junk food” bağımlılığının gerisinde ise bu besinleri oluşturan şeker, tuz, yağ üçlüsünün “opioid” olarak bilinen “haz” sinyali ileticilerini güçlü bir şekilde uyarmasının yattığını ve besin endüstrisinin stratejisini bu bilgi üzerine kurduğunu ve bağımlılık manipülasyonu için en önemli hedef grup olarak çocukların seçildiğini biliyoruz. Bu sürecin sonunda çocuklar bir taraftan çabucak doyuran ama mutlu olmadan yenen yiyeceklerle şişmanlarken öte yandan yüzeysel ve çoğu zaman sanal ilişkilere dayalı yaşam pratikleri nedeniyle “daralan” ruhlara sahip oldular. Tütün endüstrisi gibi besin endüstrisinin de daha çok kazanç için etik, bilimsel, sosyal kısıtlamaları tanımayacağını tahmin etmek zor değil.Çocukların ve ergenlerin yaşamında bedenin payının büyüklüğünü dikkate alırsak, obezite sorununu çocuk bedenlerinin “ ruh ve akıl çelici” devasa reklam kampanyaları karşısındaki çaresiz kalması olarak da düşünebiliriz. Şeker pancarı yerine mısır... Yazının esas konusu olan fruktoz konusuna dönersek; sorun bir şeker türü olan fruktozun kendisinden çok, “yüksek fruktozlu mısır şurubu” HighFructose Corn Syrup (HFCS) sayesinde “eklenmiş şeker” içeren besinlerin ve içeceklerin ucuza mal edilerek şeker, dolayısıyla fruktoz tüketiminin artmasından kaynaklanıyor. İnsan beslenmesinde şekerden alınan enerjinin % 10’dan düşük olması ve bunu sağlamak için de “eklenmiş şeker” içeren besin alımının azaltılması gerekiyor. Yani sorun öncelikle doğal besinlerle alınan şekerler ve fruktozdan değil bu “eklenmiş şeker”den kaynaklanıyor. Fruktoz doğada başta meyveler olmak üzere bir çok besinde bulunuyor;örneğin bal neredeyse tamamen fruktozdan oluşuyor ama bu besinlerin tüketimi doğal olarak sınırlanmış durumda. Fruktozun bir şeker olarak en önemli özelliği karaciğer hücreleri içine girmesi için insülin hormonuna ihtiyaç olmamasından kaynaklanıyor. Bu durumda vücudumuza ne kadar fruktoz girerse karaciğer içindeki fruktoz miktarı da o kadar yüksek oluyor. Kaliforniya Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Profesörü Robert H Lustig ve diğer araştırmacılar fruktozun alkol benzeri etkilerine dikkat çekerek, alkol gibi karaciğerde yağ sentezini uyardığını, fruktozla reaksiyona giren proteinlerin karaciğerde iltihapa yol açtığını; fruktozun beyindeki besinlerle ilişkili haz nöronlarını güçlü bir şekilde uyararak bağımlılık oluşturduğunu ve bunun daha çok şeker yeme isteği ile sonuçlanan bir “kısır döngü” oluşturduğuna dikkat çekiyorlar. Ülkemizdeki tartışmanın gerisinde besin endüstirisinin şeker kaynağı olarak şeker pancarından üretilen sakkaroz yerine daha ucuz olduğu ve kristalleşmediği için mısır şurubunu (buna nişasta bazlı şekerNBŞ denmektedir ) tercih etmesi bulunmaktadır. Hükümet de mısır şurubu kotasını % 15’e çıkartarak nişasta bazlı şeker üretiminin önünü açıyor. Bu durumda bir taraftan şeker pancarı üretimine bir darbe vurulurken, öte yandan eklenmiş şeker içeren besinler ve içecekler ucuza mal edilerek şeker ve dolayısıyla fruktoz tüketimi özendirilmiş oluyor. Bütün bu süreçlerin uluslararası şirketler tarafından manipule edildiğini tahmin etmek zor değil. Başta şekerli içecekler olmak üzere eklenmiş şeker içeren içeceklerin insan sağlığına hiç bir yararı olmadığı gibi, bu tür besinlerin daha ucuza satılmasının da insan sağlığına bir yararı yoktur. Tam tersine daha önce anlatılan mekanizmalarla yoksullar daha çok bu ürünlerin bağımlısı haline getirilmektedir. Sonuç olarak fruktozla ilgili tartışmada belki de en masum olan fruktozun kendisidir. Sorun tamamen “en ucuz üret, en çok tükettir, en çok sat, en çok kar elde et ve başka şeylere aldırma” olarak özetlenebilecek küresel besin endüstrisi politikalarından kaynaklanmakta, hükümet de uluslararası şirketlerin istediklerini yaparak başta çocuklar olmak üzere ülkemizde şeker ve fruktoz tüketiminin artmasına neden olacak süreçleri kolaylaştırmaktadır. Bu durumda hükümetin mısır şurubuyla ilgili politikalarının Sağlık Bakanlığı’nca yakında başlatılan “Obezite önleme programının” başarısızlığı için önemli bir faktör olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu ekin tamamı advertorial bir ilandır. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle