22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

c 19 MAYIS 2010 ÇARŞAMBA Gençlige armagan 5 Atatürk her şeyi planladı ALEV COŞKUN Atatürk, Nutuk’a şu cümle ile başlar. “1919 yılı Mayıs’ın 19’uncu günü Samsun’a çıktım.” Atatürk’ün Anadolu’da yaptığı ilk büyük girişim Amasya ihtilal bildirgesinin yayınlanmasıdır. Bu bildirgede şunları söylüyordu: “.Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. . Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. . Sıvas’ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır.” Aslında Ulusal Kurtuluş savaşı böylece başlatıyordu. Milli kurtuluşun hazırlık döneminde Mustafa Kemal’in İstanbul’da kaldığı 6 ay içinde planlanmıştır. “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” kitabımız bu planlamanın aşamalarını belgelere dayanarak adımadım açıklar. Son günlerde TV’lerde kendilerini tarihçi olarak tanıtan kimi kişiler yine o meşhur şarlatan iddiaları öne sürüyorlar. Ne imiş? Atatürk’ü Vahdettin göndermiş... Yok, Atatürk İngilizler’le temastaymış... Yok, Vahdettin aslında Milli Mücadeleyi başlatmış. Amaç, son Osmanlı Padişahını korumak, tarihi ters yüz etmek, “hain” damgasından Vahdettin’i kurtarmaktır. Önce çok sorulan bir soru: Mustafa Kemal neden Mayıs ayının ortasına kadar İstanbul’da bekledi? Madem, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak istiyordu, neden daha erken bir tarihte Anadolu’ya geçmedi? Atatürk, Samsun’a çıkışından 8090 yıl sonra bu soruların ileriye sürülebileceğini öngörürcesine, bu özel konuyu ele almış, 1920 ve 1926 yıllarında bu soruyu yanıtlamıştır. “Verilmiş Bir Kararım Varken Niçin Uygulamıyorum?’ 1926 yılında gazeteci Falih Rıtkt Atay ve gazeteci Mahmut Soydan’a anılarını anlatırken, Mustafa Kemal bizim burada incelemekte olduğumuz soruyu kendi kendine sordu. Şimdi izleyelim: “Bu dakikada siz de. düşünürsünüz ki, verilmiş bir kararım varken onu niçin tatbik etmiyorum? Ben de hemen söyleyeyim ki, ağır ve kati bir kararın doğruluğuna inanmak için vaziyeti her köşesinden mütalaa etmek (düşünmek) lazımdır. Ağır ve kati karar tatbik edilmeye başlandıktan sonra ‘Keşke şu tarafını, bu tarafını da düşünseydim... Belki bir çıkar yol bulurduk. Yeniden bunca kan dökmeye, bunca can yakmaya ihtiyaç kalmazdı!’ gibi tereddüdete yer kalmamalıdır. Böyle bir tereddüt, karar sahibinin vicdanında kanayan bir nokta olur ve onu yaptığının doğruluğundan da şüpheye düşürür. Bundan başka, beraber çalışacak olanlar, yapılandan başka bir şey yapılmak ihtimali kalmadığına inanmalı idiler, işte benim mütareke sırasında dört beş ay İstanbul’da kalışım, sırf bunun içindir.” Hazırlık davul zurna ile olmaz; alçakgönülle çalışmak gerekir... Mustafa Kemal, düşünce modelini şöyle sürdürüyor: “Bu geçirdiğim zamanın bir kısmını da hazırlıklara ayırdım. Tahmin edersiniz ki fikir hazırlıkları, seferberlikte (savaşta) asker toplamak için olduğu gibi davul zurna ile temin edilemez. Fikir hazırlıklarında tevazu ile (alçakgönülle) çalışmak, kendini silmek, karşısındakine samimi bir kanaat ilham etmek lazımdır.” Mustafa Kemal, İstanbul’da altı ayda yaptığı çalışmayı bu iki paragrafta birkaç cümle ile özetliyor: • Ağır bir kararın doğruluğu için vaziyeti her köşesinden düşünmek gerekir. • Keşke şu tarafını da düşünseydim, belki çıkar yol bulurduk, yeniden bunca kan dökmeye ihtiyaç kalmazdı gibi tereddütlere yer kalmamalıdır. • Düşün hazırlıkları, davul zurna ile sağlanamaz • Düşün hazırlıklarında, alçakgönülle çalışmak, kendini silmek ve karşısındakine içtenlikli bir düşünce ilham etmek gerekir. Mustafa Kemal İstanbul’da işte bu geniş çerçeve içinde sabırla çalışıyordu. İşgalin ilk günü İzmir ve çevresinde 57, ilk 48 saatte 2000 Türk şehit edildi. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne ‘Mustafa Kemal’i derhal geri çağırın!’ Lord Kinross, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi bu geçişin zamanı ve hazırlıklarla ilgili olarak şöyle bir yargıya varıyor: “Mustafa Kemal, böyle bir kararı aceleyle verecek adam değildi. Tehlikeli bir oyuna girişecekti. Durumu her açıdan, her şeyi tartarak incelemek gerekiyordu. Planını yapmak, arkadaşlarını kendi görüşüne inandırıp kararlarını sağlamlaştırmak ve direnmenin dayanacağı ideolojik temele hem kendi hem de onların kafasında belirli bir biçim vermek için daha zaman gerekiyordu. Hâlâ padişahtan, İtilaf devletlerinden, Tanrı’dan ya da buna benzer başka bir kaynaktan bir şeyler uman kişiler çoktu. Düşmana kuvvetle karşı koymaktan başka çıkar yol olmadığının anlaşılması için olayların ve kafaların daha gelişmesi gerekiyordu.” (8) Lord Kinross’un değerlendirmeşinde, “Hâlâ padişahtan, İtilaf devletlerinden, Tanrı’dan... medet uman kişiler çoktu” cümlesi birçok noktayı açıklamaya yeterlidir. Mustafa Kemal İstanbul’da sabırla, alçakgönüllülükle, çalışmıştı. Yetkin bir kurmay subay olarak, bir hamle sonrasını değil tüm olasılıkları düşünerek planlarını yapıyordu. Bir ipekböceğinin sabırla ördüğü koza gibi... Doğan Avcıoğlu’nun belirttiği gibi: “Eğer İngilizler Atatürk’ün mütarekenin daha ilk günlerinde İngiltere’ye karşı koyduğunu, hatta sadrazama İskenderun’da İngilizlere ateş açmaya karar verdiğini resmen yazdığını bilselerdi, onun ordu müfettişi olarak Anadolu’ya gönderilmesine kesinlikle izin vermezlerdi.” Ancak Mustafa Kemal Yıldırım Orduları komutanlığı görevinden alınıp İstanbul dönünce, mütareke İstanbul’unda İngilizlerle ilişkilerini hep sıcak tutmuştur. Ancak, Samsun’a ayak basar basmaz, planladığı gibi milli örgüt kurma yoluna gitti. İki hafta gibi çok kısa bir sürede onun bu tutumunu belgeleyen Anadolu’nun çeşitli kesimlerindeki İngiliz irtibat subayları Mustafa Kemal hakkında İstanbul’a raporlar göndermeye başladılar. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, Samsun’a ayak basmasından sadece 20 gün sonra, Mustafa Kemal’in derhal geriye çağrılmasını Osmanlı hükümetinden resmen istedi. büyük devletlerin temsilciliklerine etkili telgraflar çekilmesini” istedi. Mustafa Kemal, aynı gün (28Mayıs 1919) 3, 15 ve 20. Kolordu komutanlarına gönderdiği yazıda şöyle diyordu: “...Ulusun tutsaklıktan kurtuluşu, egemen ve bağımsız olarak topraklarımızda yaşayabilmesi ancak kararlı ve namuslu ellerin kısa ve doğru yoldan, ulusun hukukunu ve bağımsızlığını savunmaya yönlendirmesi ile mümkün olacaktır. Doğu bölgesinde yabancı işgallerine, jandarma ve askeri birliklerle karşı koyacağız; köylüler de ellerindeki silahlarla köylerini savunacaklardır. Gerekli hazırlıklar yapılmalı, birlik mevcutları fazlalaştırılmalı, mevcut silahlar birleştirilmelidir,” diyordu. Tarih 29 Mayıs 1919’dur, on gün gibi çok kısa bir sürede, protesto amacıyla yapılan mitingler, Osmanlı hükümetine, işgal devletlerine çekilen protesto telgrafları üzerine Savaş Bakanlığı kaygılandı ve “Ne oluyor?” diye Mustafa Kemal’e sordu. Mustafa Kemal’in yanıtı çok açık ve yalındı: “...İstanbul’a çekilen telgrafların tamamen milletin göğsünden fışkıran üzüntünün birer yankısı olduğunu arz ederim. Bu heyecan memleketin en ücra (uç) köşesine kadar geniş alanlıdır, geneldir.” Bu gelişmeler üzerine İngiliz Yüksek Komiserliği, Savaş Bakanlığı’na resmi bir nota gönderdi, Anadolu’da yapılan mitingler konusunda önlem alınmasını istedi. Aynı tarihte Savaş Bakanlığı da Mustafa Kemal’den mitingler konusunda önlemler almasını istedi. 3 Haziran 1919 Salı Anadolu’ya çıkışının üzerinden henüz 15 gün geçmiş... Mustafa Kemal hükümete verdiği yanıtta dik duruşunu sergileyerek şöyle diyordu: “...Düşmanın yurda girişi, cana kıyması ve her türlü saldırıları gibi İzmir yörelerinde görülmekte olan eylemlerin ortaya çıkışı sonucu benzerlerinin baş göstermesine karşı ne ulusun heyecanını ve iç acısını ve ne de buna dayanan ulusal gösterileri yasaklamak ve durdurmak için kendimde ve hiç kimsede güç ve direnç göremeyeceğim gibi, bu yüzden doğacak olayların karşısında da sorumluluk yüklenebilecek ne komutan ne sivil görevli ve ne de hükümet düşünürüm.” Mustafa Kemal 5 Haziran 1919 Perşembe günü Savaş Bakanlığı’na bölge hakkında bilgi verdi ve Rum çetelerinin Türk çetelerinden fazla olup siyasi amaç güttüklerini, İngiliz ve Amerika’nın bölgede bulunan memurlarıyla bu Rum çetelerinin içli dışlı olduklarını ve bunlar tarafından teşvik edildiklerini bildirdi. Tüm bu durumlar, telgraflar, yanıtlar Mustafa Kemal’in düşünce ve tavrını açıkça ortaya koymuştu. Anadolu’ya geceli henüz 18 gün olmuştu ve 6 Haziran 1919 Cuma günü, müttefiklerin Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne Osmanlı hükümetine bir yazı göndererek “Mustafa Kemal ve yanındaki kişileri derhal İstanbul’a geriye çağırmanızı talep ederim,” dedi. Bu yazıda, Mustafa Kemal’in yurtiçinde dolaşmasının kamuoyunda tedirginlik yarattığı belirtiliyor ve “askeri açıdan onların çalışmaları için bir gereksinme göremiyorum” deniliyordu. İngilizler, “‘Karışıklık çıkaranların başını Mustafa Kemal Çekiyor” diyorlardı. Bu baskılara karşı çıkamayan Osmanlı hükümeti de Mustafa Kemal’i geriye çağırıyordu. Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçeli henüz bir ay olmuş ama emperyalist güçler onun yapacaklarını anlamışlar ve onu geriye çağırıyorlardı. Mustafa Kemal’in bundan sonraki destansı öyküsünü biliyoruz. Milli Mücadele destansı bir başkaldırıdır. Başlangıç tarihi 19 Mayıs 1919’dur. Nice 19 Mayıslara... (Bu yazı Alev Coşkun’un Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay kitabından özetlenmiştir.) Mustafa Kemal hakkında ilk İngiliz raporu İstanbul’da birçok İttihatçı tutuklanırken, İngiliz haberalma örgütünün Mustafa Kemal hakkında da bir rapor düzenlediğini ve Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Kâzım Karabekir ve İsmet İnönü’nün tutuklanarak İstanbul’dan dışarıya çıkarılmalarının istendiğinin belgeleri vardır. İngilizlerin Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, Mustafa Kemal ve arkadaşlarından ciddi olarak kuşkulanan ilk üst düzey İngiliz yetkili olmuştur. Ne kadar ilginçtir ki 19 Mayıs 1919 Pazartesi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı gün, General Milne, Harbiye bakanlığına gönderdiği yazıda: “Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal ve kurulunun Samsun’a gönderilme sebebi nedir? Bu geniş kurul Sivas’a doğru yönelecekmiş, 9. Ordu feshedilmedi mi? (kaldırmalı mı?)” diye resmen sordu. Havza’da birinci gün kendisini ziyaret eden, Havza’nın ileri gelenlerinden bir gruba yaptığı konuşmada “Hiçbir zaman umutsuz olmayacağız, çalışacağız. Uçurumun kenarındayız. Bizi canlı canlı mezara atmak istiyorlar. Son bir cüret (yüreklilik) bizi kurtarabilir” dedi. Mustafa Kemal, 28 Mayıs 1919’da Havza’dan Anadolu’daki tüm vali, mutasarrıflık ve kolordulara bir genelge göndererek “yurt bütünlüğünün korunması için ulusal tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesini, üç gün süre ile diğer tüm işlerin ertelenerek büyük ve coşkulu miting ve toplantılar yapılmasını, hükümete ve C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle