Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C 10 KASIM yu saygıyla anılıyordu. Gerçekten de, çağdaşı devlet adamları olarak örneğin Hitler, “Kavgam” kitabında, iktidara gelirse nasıl kavga edeceğini tüm dünyaya ilan ederken, Alman ulusundan kendisini iktidara taşımasını istiyor; bu gerçekleşince de milyonlarca insanın ölümüne yol açacak bir savaşı başlatmaktan çekinmiyordu... Tam da bu sırada bir diğeri, Mussolini, Akdeniz için “Bizim Deniz” (Mare Nostrum) diye seslenerek, eski Roma İmparatorluğu’nu ihya etme hayallerini güdüyor, emperyalist ve saldırgan tutumunu sürdürüyordu... İşte tam da bu sırada, bütün bunlara karşılık olmak üzere Anadolu’nun bozkırındaki ıssız bir kentten, Ankara’dan Atatürk, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diye yanıt veriyordu. Sadece söylemekle de kalmıyor, bu söylemi eyleme dönüştürüyordu: Batı’da kurduğu Balkan Paktı ile (Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya), Doğu’da kurduğu Sâdâbad Paktı (Türkiye, İran, Irak, Afganistan) sayesinde, Avrupa’nın ortasından, Çin’e kadar bir barış çemberi oluşturuyordu. Her iki paktın kurucusu ve önderi Türkiye, mimarı Atatürk idi ve O’nun zamanında bu ülkelerde ne kan vardı, ne gözyaşı. Bir de aynı ülkelerin şimdiki haline bakın... Sadece bu iki dönemi kıyaslayarak bile, Atatürk’ün tüm insanlık için ne denli önemli olduğunu kolayca anlayabilirsiniz... Anaların yüreklerinde ‘Beni hatırlayınız’ İ. Gürşen KAFKAS 1934 yılında, Çanakkale Şehitleri için yapılacak bir anıtın açılış töreninde okuması için İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya verdiği metin, bugün Şili’den Montreal’e kadar birçok ülkedeki Atatürk anıtlarının kaidelerine olduğu gibi, tüm dünya analarının yüreklerine de kazınmıştır: “...Bu memleketin toprakları üzerinde canlarını veren kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen anneler, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır...” Yüreği bu denli insan sevgisi ile dolu, gerçek bir barış adamına bugün tüm dünyanın her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var. O geri gelmeyeceğine göre, tek çıkar yol, O’nun izini kaybetmemek, en büyük eseri olan Cumhuriyet’e sonuna kadar ve sonsuza kadar sahip çıkmak. O halde; Hepimiz nöbet başına.. ki, KAR İZLERİ ÖRTMESİN... ramızdan ayrılışının 70. yılında içinde bulunduğumuz buruk bu “manzarai umumiye”de Atatürk’ümüzü saygıyla anıyorum. Osmanlı’da halkın yokluk, yoksulluk içinde, yenilgilerin, çöküşün, geri çekilmelerin yaşandığı yıllarda Selanik’ten geldim. Güçlükleri aştım. Okullarda basamak basamak yükselip subay oldum. Çocukluk ve gençlik yıllarımın sıkıntılarını katık, ülkemin içinde bulunduğu durumu azık edip yarınlara umutla baktım. “Mustafa’ydım / Mustafa Kemal oldum” İlk Anafartalar da duyuldu sesim. Bir cehennemi andıran boğaz harbi... Tepeler dolusu ölüler, gözyaşı, kan ve acı!.. Onlar kovaladı, biz karşı durduk. Cesaret tanrısı yüreğime işlemişti. “Savaşmayı değil, ölmeyi istiyordum vatan uğrunda”. “Yaşamın devinimini yakalayan Platon” gibi çözüm arayışındaydım. Özgürlük ulusumun hakkıdır diye isyan ediyor, haykırıyordum. “Işığın izindeki Zerdüşt’ü oynuyordum”. Bir kurtuluş umudu arıyordum... Düşman çoktu. Ordu ve para yoktu. Ordu kuruldu. Çetin savaşlar, tepeler dolusu ölüler, özgürlük uğruna akan kan, gaziler ve yanıp yıkılan vatan! “Geldikleri gibi giderler” dedim; “Geldiler, yenildiler, gittiler”. Bugün onların ölüleri Mehmetçikle koyun koyuna vatan toprağımızda yatıyor. Onlar vatanımızda bizim konuğumuz oldular. Barışık devletler, Sevr Antlaşması’yla parçalamayı, bölüşmeyi düşündükleri vatan toprağımızı savaşarak alamadılar. Bu yenilgiyi de unutmadılar!.. Lozan yeni bir devletin kurtuluş umuduydu. Vatan özgürlüğe ulaşmıştı. Ancak, halk yoksuldu, eğitimsizdi, çaresizdi. Victor Hugo Sefiller’de: “Taş iseniz mihenk taşı olunuz, bitki iseniz ilaç olunuz” der. Yeniden huzur ve güven duyulacak yaşanır bir ülke yaratmaya çalıştık. Amacım, ülkeme mihenk taşı olmak, kanayan yaraya ilaç olmaktı. Kurtuluş savaşında ordumuz, inançlı ve güvenli bir “köylü ordusuydu” Nüfusun yüzde 85’i köylerde yaşıyordu. Köylü; asker, ver A gi ve vatan uğruna can veriyordu. Kurtuluş sonrası Türk köylüsüne önem verildi. Artık kul olma, maraba olma yerine onlar özgür bir birey ve vatandaş oldular. Halkım beni sevdi. “Mustafa / Mustafa Kemal Paşa / Mustafa Kemal Atatürk” olmaya yücelttiler. Türk ulusu cehaletin yerine bilgiye, nefretin yerine sevgiye, karanlığın yerine aydınlığa ulaşmalıydı. “Eğitim sorunları çözümlenmelidir” diye zorlu uğraşlar verildi. Harf devrimi, Tevhidi Tedrisat (eğitimde birlik), Halk Mektepleri karanlıkları aydınlığa taşıyacak yeni düzenlemelerdi. Halkın sosyalleşmesi adına eğitimde, hukukta, kültürde, sanatta yenileşme, gelişme ve çağdaşlaşma içerikli yasalar çıkarıldı. Her şey halk içindi. Halkın yüzde 95’i okumaz yazmazdı. Eğitim sorununa öncelik verildi. Yabancı uzmanlarla araştırılarak neden/niçin/nasıl olması gerektiği tartışılıyordu. Birinci hedefimiz halkı eğitilmiş, akıl ve bilgi toplumu yapmaktı. İlke ve devrimler uzun soluklu bir emeğin Halkım kölelikten kurtulmuş, özgür bir toplum olsun istedim. Cumhuriyeti kurduk. “Cumhuriyet Benim Karakterimdir./Cumhuriyet En Büyük Eserimdir. / Cumhuriyet Kimsesizlerin Kimsesidir” diyordum. Diktatör değil geniş yetkilerle donatılmış bir otoriteydim. Cumhuriyeti laiklik ve demokrasiyle taçlandırdım. Karanlık gecelerde uykusuzluğu, açlığı, umudu soludum, başardım. Ülkemin kısa bir süreçte Cumhuriyet’e, laik ve demokratik yönetime başarıyla ulaşmasını içlerine sindiremeyen ülke içinde ve dışında çokça kişiler vardır. Dahası ülkemin ulusal bütünlüğü tartışılırken, maddi desteklerle hazırlanan “Mustafa” adlı filmimi zamansız, yanlı, önyargılı olduğunu izledim. Ülkemin ulusal bütünlüğü tartışılıyorken laiklik, Cumhuriyet, Tevhidi Tedrisat yıpratılıyorken, yüksek sesle “İslam Cumhuriyeti” söylemleri yaygınken benim eleştirel boyutta gündeme taşınmam anlamlıdır. Dine saygım unutulmuş, ancak dinci geçinip ülkemin sömürülmesine, çıkar adına dinin kullanılmasına hep karşı oldum. Laiklik o nedenle bütünleştirici ve önemlidir. Amaç maddi çıkar ürünüdürler. Halkımın aydınlanması amaçlanmıştı. Bu ulus asırlardır bilgisizlikten çok çekti. Onları ışığa, aydınlanmaya ulaştırmak istiyordum. Eğitilmiş bir toplumun tüm güçlükleri aşacağına inanıyordum. Doğayı çok seviyordum. Çocukluğumun Mustafa’sının doğa aşkı hep içimde yaşadı. Çankaya’ya çıkılan yoldaki “iğde ağacının kesilmesine” tepkim ondandı. Bir insan olarak eleştirilecek yönlerim ve zaaflarım da olmuştur. Ancak, ülkemi bir baştan bir başa dolaştığımda halkımın hep sevgisiyle karşılaştım. Ben hiç “yalnız olmadım”. Halkımın, kader arkadaşlarımın desteği ve sevgisiyle yaşadım. Çocukları, gençleri çok seviyordum. Onlar bizim geleceğimizdir. Cumhuriyeti onlar yaşatacaktır diyordum. Ülkem karanlıklardaydı. Yaşamım süresince ülkemin karanlıklarından hep korktum. Hep aydınlığa, ışığa, yenileşmeye koştum. Son zamanlarda Cumhuriyete, laikliğe hakaret edenlere, kutlamayanlara özgürlükçü deniliyor. Bana karşı çıkanlara yandaş ve demokrat; belgesellerle son yıllarımı yalnız, çaresiz etkin günlerimi de diktatör gösterenler övgü alarak maddi çıkar sağlamaktadırlar. Aranızdan ayrılışımın 70. yılında ülkemin paramparça olmak üzere olduğunu buralardan izlemenin burukluğu içindeyim. Özet: Çağdaş ve uygar bir ülke olup, tüm bireyleri eğitilmiş, insanca yaşamayı bilmiş, akılcı, bilimci ve deneyci dünya görüşünü benimsemiş olması özlemimdi. Ölümümün 70. yılında beni tartışmak, gündem yaratmak, çarpıtarak çıkar sağlamak yerine aydınlığa koşun. Aydınlık, birlik ve bütünlük yolda “Beni Hatırlayınız!” Büyük önderimiz bugün yaşıyor olsaydı, ülkemiz için anlatacakları ve karşı duracakları bunlar olacaktır diye düşünüyorum. Işığı bol olsun. Yüce Atatürk’ü sevgi ve saygıyla anıyorum. 3