Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Aylar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
l Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhcu: Gezi Türkiye’yi değiştirdi umutluyuz ÖZLEM GÜVEMLİ Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhcu, Gezi Direnişi ile Türkiye’nin ve toplumsal algının değişmeye başladığını düşünüyor. Muhcu’ya göre ortaya çıkan “Gezi duyarlılığı” ile birlikte artık hiç kimse kendisine sunulanla yetinmiyor. Sorunlar, hukuksuzluklar karşısında toplum itirazını ortaya koyuyor ve kendini asıl güvence olarak görüyor. Muhcu, başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde son yıllarda şiddeti gittikçe artan kent yağmasına karşı yürütülen mücadelenin önde gelen isimlerinden. Taksim Meydanı ve onun bir parçası olan Gezi Parkı’nın korunması için başlayan eylemlerin Türkiye genelinde toplumun “özgürlük ve demokrasi” talepleriyle buluşarak bir isyana dönüştüğünü belirtiyor Muhcu. Muhcu bunun nedenlerini de şöyle sıralıyor: “11 yıllık AKP iktidarının izlediği kentleşme, ekonomi, kültürel, sosyal ve siyasal politikaların biriktirdiği sorunlar toplum tepkisinin açığa çıkması ve çığ gibi büyümesinde önemli rol oynadı. Gezi sürecinde Başbakan Erdoğan’ın ve hükümetin emriyle şiddet uygulanması ve nefret söylemi; topluma meydan okuması ve hakaret etmesi... 3. köprü ve Kuzey Marmara otoyolu, Kanal İstanbul, İstanbul’a 3. havalimanı, İstanbul’un kuzeyindeki orman alanlarının yapılaşmaya açılması, AOÇ’nin betonlaşması, HES’ler yapılması ve nükleer santral girişimi gibi birçok yağma kararının dayatılması insanların dayanma sınırlarını aştı ve eylemliliğe dönüştü.” Gezi Direnişi ile Türkiye’nin ve toplumsal algının her bakımdan değişmeye başladığını vurgulayan Muhcu, “Artık, yeni bir süreçten, yeni bir Türkiye’den söz etmek gerek. Türkiye tarihinde bir ‘milat’ olarak değerlendirilen Gezi Direnişi ile 2013 Haziran ayı boyunca meydanlara, kamusal alanlara çıkan milyonlarca yurttaş bütün dünyaya asla susmayacağımızı açıkça gösterdi. Gezi Direnişi ile sorunlar, demokrasi karşıtı uygulamalar ve hukuksuzluklar karşısında toplum itirazını ortaya koydu. Milyonlarca insanın coşkusu, demokratik talepleri ile ‘Gezi Duyarlılığı’ ortaya çıktı. Yurttaşlar artık, ‘kendisine rağmen hakkında karar verilemeyeceğini’ ilan etti. Her türlü ayrımcılık reddediliyor, farklılıkları içeren barış içinde bir arada yaşamayı benimsiyor. Rüyası ve özlemi demokrasi, barış, insan haklarına dair. Bunun için kendisini asıl güvence olarak görüyor ve bugün her bakımdan dünden daha fazla umutlu” değerlendirmesinde bulunuyor. 4 bakanın “asrın soygunu” suçlaması nedeniyle istifa etmek zorunda kaldığı 17 ve 25 Aralık 2013 soruşturma ve operasyonları Gezi’nin yarattığı iklim ortamında gerçekleştiğine dikkat çeken Muhcu, bu soruşturmaların iktidarın operasyonları ile kesintiye uğratılmış olsa da sorumluların mutlaka yargılanması yönünde beklentilerin güçlendiğini ifade ediyor. “Rant, yolsuzluk, şiddet” sarmalına dolanan hükümetin, halkın “Gezi” ile toplumun verdiği mesajı anlamamakta ısrar ettiğini vurgulayan Muhcu, “Kentsel dönüşüm, şiddet, baskı sindirme politikaları hız kesmiyor ve Gezi Direnişi sonrası başlatılan ‘cadı avı’ artarak sürüyor. AKP iktidarın bütün bu ‘otoriter ve yağmacı’ dayatmalarına rağmen bugün dünden daha fazla umutluyuz. Toplum kendi taleplerinin takipçisi olmaya kararlı bir şekilde devam ediyor. ‘Toplum direnişi’ farklı şekillerde, özgün ve yaratıcı yöntemlerle kendi yolunda ilerliyor” diyor. daha Dünden l Gezi duyarlılığı Diriliş anıydı HAZAL OCAK Gezi Direnişi’nde aktif rol alan ve ön plana çıkan isimlerden birisi de hiç kuşkusuz Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı’ydı. 8 Temmuz günü darp edilerek gözaltına alındı ve çıplak aramaya maruz kaldı. 1 yıl sonra o günleri anlatan Yapıcı, Gezi Direnişi’ni “toplumun diriliş anı” olarak yorumluyor. Yapıcı, diriliş sürecinin devam ettiğini vurgulayarak “Aklımdan Berkin’in kara kaşları, Ali İsmail’in güzel gözleri hiç çıkmıyor. Onlar için meydanlarda olmaya devam edeceğiz” diyor. Gezi Direnişi sürecinden bugüne dek yaşadıklarını gazetemize anlatan Yapıcı, beynindeki zaman yarılmasından bahsederek söze başlıyor: “1 yıl geçmiş gibi de gelmiyor bana. Zaman anlamını yitirmiş gibi. Bazen çok uzun zaman geçmiş gibi, bazense sanki dünmüş. 1 yıla o kadar çok şey sığdı ki. O kadar çok acı, ölüm, şiddet...” Geriye dönüp baktığında Gezi Direnişi’nin başlama anını kendisi için Başbakan’ın konuşmalarında bahsettiği çılgın projeler olduğunu anlatıyor Yapıcı: “Aklıma ilk olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’a dair çıgın projelerini anlattığı konuşma geliyor. Doğa felaketi kanal projesiyle birlikte Taksim konusundaki basmakalıp görsellerle ilan ettiği proje. Sanki direnişin başlangıcı bu anmış gibi kafamda.” Yapıcı yasal olmayan bir şekilde 27 Mayıs gecesi ağaçların kesilmek istendiğinin altını çizerek o geceyi kendi sözleriyle şöyle anlatıyor: “Gece 23.30, 24.00’te yetkili olmadan giriyorlardı Gezi Parkı’na. Ruhsatlarını sorduğumuzda bir tek yetkili çıkmadı. Herkesi aradık. ‘Suç işliyorsunuz’ dedik. Dozerler çekilmedi. Bekleyişimiz sürdü. Polis sert müdahale etti. Amaçları ne yapıp edip, gerekirse öldürüp orayı bitirmekti. Bitirdiler de. Ben de son çare ağaca sarıldım. 2 tüp bitirdiler beni almak için, sonrasını hatırlamıyorum.” Gezi Parkı’nda her kesimden insanların olduğunu ve barış içinde geçirdikleri günleri de şöyle anımsıyor Yapıcı: “O barış halini o dayanışmayı hatırlayın. ‘Mis gibi empati kokuyor’ diye bir slogan vardı. Mütfiş bir barışma haliydi toplumun. Taksim böyle bir şeyi ifade ediyor. Forumlar çıktı. Düşünün foruma katılanların yarısı sivil polisti. Onlar da katıldı karar alma sürecine. Zaten biz hep meydandayız. Bunun üzerine iktidar inanılmaz şeyler inşa etti. Hâlâ Başbakan ‘Bana yapılan birinci darbe Gezi’dir, ikincisi ise 17, 25 Aralık operasyonudur’ diyor.” l Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Yapıcı: Kadınlar daha da yükseltti l Gezi ve yolsuzluk operasyonu Gezi’de başlayan Toplumsal bir özgürleşme pratiği olarak okuyabileceğimiz Gezi Direnişi’nin üstünden bir yıl geçti. Kazanılmış alanlarımızın yasaklanmasına, polis şiddetine, hükümetin muhafazakâr politikalarına ve özgür yaşam hakkımızın gaspına karşı diğer toplumsal hareketlerle beraber büyük bir dayanışma içinde örgütlediğimiz Gezi Direnişi, bir yılın soğukkanlılığı içinden baktığımızda gördüğümüz üzere, daha önce kompartıman usulü ayrı ayrı yürüttüğümüz mücadelelerin ortaklaşabileceğini ve bu ortaklıkta aidiyetlerimizi/kimliklerimizi/ kültürlerimizi yaşayabileceğimizi öğretti. Direnişin “erkeklere” ait olmadığını; bilakis eril olmayan bir mücadele pratiğinin mümkün olduğunu ve buradan doğru homofobik, transfobik ve cinsiyetçi olmayan bir dille mücadele edilebileceğini Gezi Direnişi boyunca ve sonrasında deneyimledik. Bu deneyimin ortaya çıkmasındaki en önemli etken, kuşkusuz LGBTİ hareketinin özne olarak Gezi Direnişi boyunca orada var olması ve 21 senelik mücadelesini alanda görünür kılmasıydı. Gezi’den sonra LGBTİ hareket açısından gerçekleşen en önemli şey kanımca insanların LGBTİ’nin anlamını öğrenmeleri oldu. LGBTİ açısından toplumsal meşruiyet perçinlenirken diğer toplumsal hareketler LGBTİ alanına dair söz söyleme ve birlikte eyleme geçme ihtiyacını giderek daha çok hissettiler. Gerçekleştirilen 11. Onur Yürüyüşü’ne elli binin üstünde insanın katılması, homofobi ve transfobinin birçok sol/sosyalist örgütlenmede disiplin suçu sayılması ve LGBTİ komisyonlarının bu yapılar içinde kurulmaya başlanması bunun en somut göstergesi. Keza merdiven boyama eylemlerinde gökkuşağı renklerinin tercih edilmesi, geniş kitlelerin LGBTİ mücadelesini kendi özgürlük alanlarının da genişlemesinin ifadesi olarak gördüklerinin, bir diğer önemli göstergesi. Ayrıca bu süreçte LGBTİ öz örgütlülüğü açısından önemli gelişmeler yaşandı ve ondan fazla yerelde yeni LGBTİ oluşumları ortaya çıktı. Bu görünürlükten ana akım siyaset de elbet nasibini aldı. Farklı partiler içerisinde LGBTİ’lerin belediye meclisi için aday gösterilmesi ve LGBTİ dostu belediyecilik protokolünün belediye başkan adayları tarafından imzalanması, kuşkusuz 21 senelik mücadelenin ve hareket açısından dönüm noktası sayılabilecek Gezi Direnişi’nin kazanımlarındandı. Ancak Gezi Direnişi ve o alanın sadece bir temas alanı olduğu ve esas meselenin nefret cinayetleri sürerken beraber mücadele etmekten geçtiği, yani Gezi’de başlayan temasın çoğullaşması gerektiği aşikârdır. Yapıcı, gözaltına alındığı 8 Temmuz gününü ise “Vali parkı açtı. O gün de Taksim’de forumlar yapılacak. Makina Mühendisleri Odası’ndan çıktık. Birden önümüz kesildi. 3 kere kızımı almaya çalıştılar. 3 çemberde gözaltına alındık. Çıplak aramalar oldu. Tuvalet ihtiyacınız var hakarete uğruyorsunuz. Kameralı tuvaletler. Korkunç şeylerdi. İktidar bize şunu demek istedi: ‘Bu kadar göz önünde son derece yasal, legal, kazık kadar insanlara ben bunu yaparsam garibana ne yaparım. Korkun oturun.’ Bu sistem toplumu bizim üzerimizden sindirmeye çalışıyor. Hâlâ da devam ediyor. Her geçen gün de şiddet artıyor. Dünyanın neresinden bir park ya da bir meydan sanki başka ülkenin işgal kuvvetleri gelecek gibi korunur” sözleriyle anımsatıyor. l ‘Kameralı tuvaletler’ sesini ÖZNUR SUBAŞI Sosyalist Feminist Kolektif temasın çoğullaşması LEVENT PİŞKİN LGPT AKTİVİSTİ l ‘Suç işliyorsunuz’ Haziran’dan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyleyen Yapıcı, ekliyor: “Destansı bir hal olan toplumsal diriliş anı gibiydi. Toplum tarihine dünyada bile çok derin kazandı. Türkiye’de çok şey değişti. Can cana dokundu. Halk kentsel yağmanın yaşam alanlarının ortadan kalkmasının bire bir kendi yaşamıyla ilgili olduğunu kavradı. Birlikte söz söyleme, hesap sorma terbiyesini öğrenmeseydik, Soma faciası bile çok çabuk geçiştirilmişti. Bugün toplum her yerde hesap soruyorsa haziranın ortaya çıkardığı değerlerdir. Tabii ki bastırılacak. Şiddetten beslenir hale geldi iktidar. Haziran bir süreçtir. Halk artık haksızlıklara karşı bütün baskıya, bütün bu şiddete karşın bir şekilde yolunu bulup itiraz etmeyi öğrendi.” l ‘Can cana dokundu’ Feministlerin, Gezi Direnişi süreciyle daha da görünür olan çift yönlü bir mücadelesi söz konusu. Süreci kadınlar açısından değerlendirecek olursak, bu çift yönlü mücadelenin sebebi olan çift yönlü saldırıları görürüz. Bir tarafta toplumsal muhalefetin topyekun bir arada durup, başkaldırdığı neoliberal ve muhafazakâr politikaların savunucusu AKP hükümeti, artan baskısı, şiddeti bitmeyen patriyarkal baskı, diğer tarafta ise feminist hareketin nerdeyse tarihi boyunca mücadele ettiği muhalefet içerisindeki cinsiyetçilik, temsiliyet sorunu. Bir yanımızda devlet şiddetiyle hayatlarını kaybeden arkadaşlarımız, sermayenin ve AKP’nin işbirliğiyle katlettiği madenci işçiler, diğer yanımızda tribünlerden eylemlere taşınan ahenklerde atılan küfürlü sloganlar… Geçen bir yıl içerisinde, bazı konularda bir iyileşme, bazılarında ise kötüleşme oldu diyebiliriz. Örneğin, direnişçiler arasında kadına yönelik erkek şiddetinin küfür ve taciz boyutları Gezi süresince ve sonrasında kısmen geriledi. Bu feministlerin örgütlü mücadelesi ile mümkün oldu; yapılan atölyeler ve eylemlerle. Ancak şunu da gözardı etmeyelim, ‘sıradan’ erkeklerin küfrü ve taciziydi görünür olan. Daha önceleri olduğu gibi sol içerisinde isim yapmış, mevki ve güç kazanmış erkeklerinki değil. Yine Gezi süreciyle yaygınlaşan ve aslında biz feministlerin uzun yıllardır savunduğu forum tarzı, yatay ilişkiler üzerinden hareket eden örgütlülükler, bizim için farklı bir tecrübe oldu. Yaklaşık bir senedir düzenli olarak Yoğurtçu Parkı Kadın Forumu’nda birçok konuyu konuşma fırsatı bulduk ve birbirinden farklı birçok kadınla yan yana geldik. Özellikle seçim sürecinde Kadıköy’de yürütülen “Cinsiyetçi Adaylara Oyumuz Yok” söylemi çok yaygınlık kazandı. Kadınların nasıl bir kent istediği, sığınağın, kreşin, aydınlık sokakların, kadınların söz sahibi oldukları bir yerel yönetimin önemi seçim sürecinin gündemi oldu. Şüphesiz Gezi’den feministler olarak dersler çıkardık, gerek kendi örgütlenmemize gerek toplumsal muhalefetin haline dair. Tüm artı ve eksilerimizle birlikte patriyarkaya, kapitalizme, heteroseksizme karşı sesimizi Gezi’den aldığımız güçle yükseltmeye devam ediyoruz. C M Y B