28 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 SİYASET 84 Zülfü Livaneli'nin son plağı "Ada" kent duygularını işliyor: Müzikte birinci ilkeııı CELAL ÜSTER ülfü Livaneli yaklaşık on yıldır mUzik çalışmalarını, yurt dışında, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde sürdürüyordu. Bu süre içinde birçok plak yaptı, çok sayıda konser verdi, film ve oyun müzikleri hazırladı. Harry Belafonte ve Joan Baez'le, Maria Faranduri ve Haris Aleksiyu ile, Angcl Parra'yla, tnti lllimani topluluğuyla, François Rabbath, Julos Beaucarne ve Ivry Gitlis ile ortak konserlere katıldı, plak yaptı, birlikte çalıştı. Kuşkusuz, bu kısa deniİemeyecek süreç içindeki çahşmaları Türkiye'deki müzikseverlerce yakından, doğrudan ve sağlıkh bir biçimde izlenemedi. Oysa Livaneli'nin bu aradan sonra, geçtiğimiz günlerde Türkiye'de yayımlanan ilk uzunçaları "Ada", daha önceki yapıtlarından gözle görülmesc bile kulakla duyulur bir farklılık içeriyordu. Neydi bu farkhlık? Livaneli'nin müziği başlangıcından bugüne nasıl bir gelişim süreci izlemişti? Bunları öğrenmekte yarar vardı, çünkü sözünü ettiğimiz süre içinde Türk dinleyicilerin karşısına korsan kasetlerle ve plaklarla, üstelik bambaşka kişilcrin fotoğrafları, kimi zaman da sesleriyle çıkarılmıştı. Sayın Zülfü Livaneli, ilk plagınızdan bugüne belli bir degişimin içinde oldugunuz görülüyor. İsterseniz, buradan başlayalım söze... LtVANELİ Müziğimin başlangıçtan bugüne değişiklikler içerdiği doğru. Bunu şöyle de deyimlendirebilirim: Geçenlerde Andre Gide'nin bir sözünü okudum. "Benim her kitabım bir öncekine lepki oluştunır", diyordu Gide. Ashnda ben de böyle bakıyorum soruna. Her plağım bir öncekine tepki oluşturuyor. Hatta bu o kadar ileri gidiyor ki, bir plağı hazılamam altı, ya da bir yıl sürüyorsa, bu süre içinde o plak bende eskiyor. Daha çıkmadan önce bile bende plağa karşı bir tepki oluşuyor. örneğin, şu anda "Ada" plağı benim için bitmiş durumda. Şimdi bambaşka ınüzikalitede bir plak dUşünüyorum ve onun çahşmaları içindeyim. Belki de bilinçli olarak yapılan birşey değil bu. öncelikle içimden gelen birşey, öyle bir duygu. Tek bir blçime bağlanmama kaygısı mı? LtVANELİ Geçende, Cumhuriyet'in "Siyaset 84" ekinde Anthony Burgess ile yapılmış bir konuşma vardı. Burgess, "Benim için sanatçı vardır; sanatçı kendini bir biçimde ifade eder, keşke kendimi her biçimde ifade edebilsem", diyordu. Benim için de böyle1. Hem yazı yazıyorum, hem müzik yapıyorum, ama müzikte de çeşitli tarzları deniyorum. Yapabileceğimi hissettiğim şeyi yapmak istiyorum. Folk müzikten yola çıkılarak yapılan denemeler de güzel, caz da güzel, modern mUzik de güzel. Bir de, ben enstrümantal müzik yapmadığım için, muziğim içerikle yakından ilişkili. Seçtiğim ya da yazdığım şiirIeri ifade edecek müzik yapısı, o müziğin içeriğini de belirliyor. İlk plaktan yeni çıkan " A d a " y a kadar, müzik açısından bir göz atabilir miyiz? LtVANKLİ İlk palak, tek sazla yapılmış bir plaktır. Daha sonra, "Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz" plağında, ikinci plakta, bunun bana yetmediğini gördüm. 1 ki üç sazı, yani cura, saz ve bağlamayı armonik olarak kullanmak ve yanlarına bir de flüt koymak gibi bir deneye yöneldim. Ardından, " M e r h a b a " plağında, bir kontrbas kullanmayı denedim ve bir koro denemesi yaptım. Ama "Nâzım Z Türküsü"nde çok büyük bir değişiklik oldu, çünkü burada Istanbul Devlet Operası Orkestrası'nın elemanlarıyla çalıştık; çoksesli bir topluluğun yanında sazı kullanma durumu oldu. Sonra, "Atlının Türküsü" gene aynı çizgide gitti. Paris'te François Rabbath'la yaptığımız plakta, bu kez kontrbas ile sazın kimi yerlerde caza yaklaşan bir yorumunu denedik. Maria Faranduri'yle Yunanistan'da gerçekleştirdiğim plak, küçük bir orkestranın müzikalitesini yarattığı anda yakalama amacına yönelikti. Az sayıda çalgıyı yegiiyor musunuz? LİVANELİ Çağdaş müzikte ekonomi çok gündemde bir olay. Hafif şarkılarda ya da halk müziğinden gerçekleştirdiğimiz şarkılarda, çok fazla enstrümanın kullanılması, daha çok Ortadoğu Ulkeleri, Türkiye, Yunanistan ve bazı Akdeniz Ulkelerini kapsayan bir süsleme ihtiyacından doğuyor. Evin içini biblolarla doldurmaya da benzetebiliriz bunu. Çok süs, çok efekt... Müzik açısından bir işlevselligi yok "Ada" plağına atladı. Arada hiçbir şey yok. Bu bir kopukluk gibi gelebilir. Oysa çok doğal bir gelişimdir. Bir sanatçının imgesinin oluşumunda kendi dısındaki etkenler de rol oynamıyor mu? LİVANELİ Eğer bir sanatçı araştırıyorsa ya da çeşitli dallarda okuyor, yazıyor, resim izliyor, film seyrediyor ve bunların sonucunda ortaya bir yapıt çıkıyorsa ve bütün bu birikimi mUzik kalitesinde yansıtıyorsa, o zaman eline sazı alıp çıkmış adam imgesi ile sürekli bağdaşması şart değil. Burada biraz spekülatif bir olay söz konusu. Çünkü özellikle Türkiye gibi ülkelerde, ortaya çıkan insana bir etiket yapıştırılıyor. Kim olduğuna ve ne söylediğıne değil, kimlerden olduğuna bakılıyor önce. Sonra da buna uygun bir kişilik ve hafif bir mit yaratılıyor. Ama o insanın bu mite uygun olmadığı, kendi arayışıyları, kendi sıkıntıları içinde bir sanatçı olduğu anlaşıhnca, kendi düşüncesine tcrs düşmüş, hatta ihanet etmiş duygusu oluşuyor. Böylece sanatçıyı kısıtlayan bir bas FARANDURÎ İLE İSVEÇ KONSERtNDE Livaneli, 1979'dan hu yana uztın süre Theodorakis'in şarkıcısı Maria Faranduri ile birlikte çalıştı. 1983'teki tsveç Konsert de bu çalışmanın ürünlerinden biriydi. "Ancak" diyor Livaneli, "Maria ile birlikte çalıştığımız yıllar, biraz da çevreden gelebllecek provokasyonları, basında çıkabilecek ters yorumları engellemekle geçti." galiba... LİVANELİ Yok. Müziği tathlaştırmak ve böylece etkilemek amaç. Ama mekanik bir üretim oluyor bu. Oysa bu işlevi dört beş enstrümana yüklerseniz, dört beş akustik aletin stüdyoda yarattığı kendi tuşeleri denilen şey, müziğin yaratılışına daha yakın oluyor. Ben bu anlayışa daha yakınım. Sanıyorum, sizin müziğiniıin gelişiminde, araya giren uzıın /aınan dilimleri Türkiye'deki dinleyici açısından bir kopukluga yol açlı... LİVANELİ Türkiye'deki dinleyici, benim bugüne kadar yapmış olduğum bütün müziği izleyemedi. Bunların Türkiye'de plak olarak çıkmamış oluşundan kaynaklanıyor bu durum. Konser de olmadı. Sonra bu arada yaptığım film ve oyun müzikleri de var. Enstrümantal çahşmalar oldukları için bunlarda müzikalite daha farklı boyutlarda gelişti. Ashnda benim gelişmem doğal ve basamak basamak bir gelişme oldu. Ama Türkiye'deki dinleyici bunu izleyemedi; diyelim, 1980 yılındaki "Günlerimiz" plağından, şimdi çıkan kı mı doguyor? LİVANELİ Evet. Ve bu yalnızca müzik yaratısını değil, aynı zamanda sözü, tavrı, getirilen şiirleri de kapsıyor. Oysa ben, özgürlük dediğim zaman, bunu çok geniş anlamda kullanıyorum. özgürlük, kendi kafamızın içindeki sınırları yıkmaktan başlıyor. "Ada" plağında, örneğin Eluard, Aragon gibi şairlerden sevgi şiirleri var. Burada bazı tepkilerle karşılaşacağımı tahmin ettim. Bizim bazı önyargılarımız var. Bu önyargılar bazı şeylere izin veriyor, bazılarına vermiyor. örneğin, sevgi konusunun, aşkın anlatımının sınırları var. özellikle müzikte. Eğer söz konusu olan köylü aşkıysa kimsenin itirazı yok. Be nim "Leylim Ley" çok sevilen bir parça olmuştu. Müthiş romantik bir köylü aşkıydı bu. Ama bu olay kente getirilirse, bizim gündelik yaşamımızı da ilgilendiren bir sevgi oltırsa, sanki bu anlatılamaz, bundan söz edilemez. Herhalde bu tabulara da karşı çıkmak gerekir. Kaldı ki, içimden gelen de bu. Dolayısıyla, diyebilirim ki, benim kendi plağıma kendi tepkilerim yönlendiriyor beni; bir önceki plağımı değiştirmek için yola çıkıyorum. 1960'lardan sonra gelişen kuşagın Içfnden geliyorsunuz siz de. O döneme bu kuşagın müzik egilimi açısından bakabilir miyiz? LİVANELİ 1960'lardan sonra Türkiye'de gelişen, kitap okuyan, dünyaya açılan genç kuşaklar, müzik biçimi olarak, Anadolumüziğinin belli bir tarzını benimsediler. Âşık müziğiydi bu. Bir ara, hepimizin hatırlayacağı gibi, 1960 sonrasında çok yaygın bir hale geldi âşık müziği. Sözgelimi, evde Kafka okurken kalkıp gidiyor, Âşık lhsani dinliyorduk. Oysa bu ikisi çok bütünleşen bir olay değildi. Ama farkında değildik bunun. Ashnda, yapılan iş, türküden "tahsildar" lafını çıkartıp yerine "emperyalizm" lafını koymaktı. Çıkmaz bir sokaktı bu, nitekim çıkmadı da. Çok mekanik bir yaklasım degil miydi? LİVANELİ Çok mekanikti, onun için de bitti. Sonra gene bu kökten kaynaklanan, ama daha aydın, daha özenli, daha bilinçli işleyen sanatçıların dönemi geldi. Bu sürdü, sürüyor. Ama daha önce sözünü ettiğim anlayış bende her zaman bir yoksulluk duygusu uyandırdı. Eğer ben Türkiye'nin 1960'larından, 1970'lerinden sonra mUzik yapan bir insansam, dünyada benim üstümde etkiler varsa, örneğin ortaokulda okurken Beatles müziği beni çok etkilemişse, niye bende bunların etkileri görülmesin? Niye ben alaturka seviyorsam, bu mirasımızı yok sayayım? lşte ben, bu tedirginlikler sonucu, sazı başka hale getirmeye çalıştım. tlk plağımda olduğu gibi. Ashnda, otantik olanla modern olan çelişmiyor. Gerçekten otantik bir öz yakalanabiliyorsa, modern yapıyla çelişmiyor bu. Arada kalan kültürler gidiyor. Adam, köydeki testisini geri bulduğu için, kentte kuş sesi çıkaran plastik sürahiye geçiyor. Müzikte de modernlik adına böyle geri adımlar atılıyor. Kendi payıma, birinci ilkem özgürlük benim. Müzikte ya da söz seçiminde her konunun işlenebilir oluşu. Âşık müziginin seçilmesi ne gibi bir sonuç yarattı? LİVANELİ Bizim âşık müziğini kendirnize temel alışımız, belli bir duyguya itti bizi. Ve bu duygu o dönemdeki aydın tipiyle, öğrenci tipiyle çok bağdaştı. Müzik zaten duyguları abartan, duyguları ileten bir şey. Bir de duyguların çeşitlcrini de sınırlarsamz, iyice kısır bir hale geliyor. Biz bunu yaptık. Sözünü ettiğimiz müzik türüyle ağıt ifade edebiliriz, kahramanhk, ezilme, direnme ifade edebiliriz. Bunlar çok önemli konular, her zaman gündemimizde. Ama bu kesin çizgiler arasında bin lerce ayrıntı var. Diyeceğim, bugün Türk romanınm konusu olan her şey Türk müziğinin de konusu olabilmeli. Ama bunları ifade edebilmek de, o yapılan değiştirmeye dayanıyor. O zaman, artık son çıkardıgınız " A d a " plağından söz edebilir miyiz biraz da? LİVANELİ Plağı belirleyen şiirlerin seçimi oldu. Sait Faik'in dünyasından yola çıktım. Onun dünyasını anlatma çabasından ortaya çıkan bir "Ada" şarkısı var. Sait Faik benim gittikçe daha çok sevdiğinı yazarlardan biri. Ama.şarkıya uygun bir şiirine rastlayamadığım için onun hikâye dünyasından bir şarkı yapmaya karar verdiın. Sait Faik'in bazı sözlerini kullanarak bir şiir duzenledim ve besteledinı. "Bir insanı sevmekle başlar her şey" sözünü aldım. Bunu, gene Sait Faik'in alıııtıladığı Dosloyevski'nin "DUnyayı güzel
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle