Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:adnandincer@hotmail.com NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN eposta: ayucelman@cumhuriyet.com.tr ANNE KUZULARI BİZLER!... aşımıza gelen her türlü kötülüğün kökeninde tarihimizi iyi okumadan kendimizi hazırlayıp ders almamamız yatıyor. Annelerimizin beşiğinde ninni söylerken bize fısıldadıkları temel nağmelerin ve sözlerin dışına çıkan ve anlamını irdelemeyen bizler daha sonra pişmanlık duyduğumuz acıların içinde kendimizi bulabiliyoruz!..Pazar günü hepimiz Annelerimizin(!) gününü kutladık belki. Ama bu yıl biraz daha içimizden geldiği gibi onlara sarılma duygusu yaşandı gibi. Çevremdeki insanlara baktığımda bunu gördüm ve yaşadım. Bu geçmişe olan pişmanlık ve hatalarımızdan geri dönüş olsa gerek. Bu sadakatsiz tutum bizi son yaşadığımız uygarlık dışı katliamda daha da sarstı. Bu topraklarda hepimiz kardeşçe gülüp oynayıp acı ve tatlı geleceğimizin umudunu taşıyoruz. Çağın gereklerine ulaşmak isteyen gençlerimizin pırıl pırıl zeka dolu gözlerinden fışkıran yaratıcılıklarını başarıya dönüştürme ve dünyada yerimizi korumaya çalışıyoruz. Biz her türlü yeteneğe sahibiz. Bunu zor günlerde hep gördük. Eğitim için olanak bekleyen bir çok genç ve onlara eğitim vermek isteyen boşta kişilerin emekliliğine, kenara atılmışlığına suskun kalıp cebimize girecek günlük parasal imkanın peşinde koşar olduk. Dünya ekonomik sıkıntı yaşarken bizim belki de şansımız olan topraklarımızın verimliliği ve insanımızın yaratıcılığıdır. Bu yapı bizi asla zorda bırakmaz. Sosyolog ve psikologlar diplomalarını asmak yerine toplumun yarına hazırlanmasında durmadan çalışmalıdırlar. Bundan 30 yıl öncesine kadar futbolun günah olmadığını bunun bir eğlence ve sanayi olma yolunda en önde gelen spor dalı olduğundan verilen mücadelede mucize kabul edilen başarılara imza attım. Gariptir ki o günün senaristleri hala bu günde bir şeyin kıymetini bilmediler ve hiç utanmadan yenilere de aşıladılar! Gençlerimiz çok yetenekli olduğu halde çağdaş eğitim verilemediği için geri kaldık ve şerefli yenilgilerin üstü adeta örtüldü. Asla kariyer,başarı ve dürüstlüğe prim alamadık. Kendilerini dev aynasında görenler tarafından kuşatılan ve onların ahkamcıları ile işgal edilen futbol zihinleri sonuçta iş adamlarına terk edilmek zorundaydı.Çünkü profesyonellik para demekti. Para çekicidir. Kimde ise onun kuralı işledi. Kurumsal anlamda eğitim vermek ve gençlerimizi en küçük yaşta geleceğe hazırlamak için binlerce saat yağmur,çamur,kar,sıcak,soğuk demeden zamana karşı mücadele ettik. Ben kendi adıma hiç bir kulüp ve yer, katagori ayırmadan hizmete koştum. Kendimi geliştirmek ve onları gençlere aktarmak ve insanımıza mutluluk getirecek başarılara ulaştırmak için bir kaç arkadaş gibi eğitime adadım. Üst düzey takımların profesyonel şubelerinde dahi gençlere eğitim verecek ve onlara forma kazandıracak çalışmalar yaptım ve ortaya çıkardım.Sayılarını bilmiyorum. Hala oynayanlar var ve bir çokları da teknik adam şu anda. “Efsane adam” diye pankart asılan şehirlerde halkın sevgilisi olduk. Sonra tıkanan üniversitedeki futbol eğitimine yara yara kanal açtım o günkü yöneticilerin desteği ile ... Şimdi onlar da futbolumuzun hizmetinde. Genç minik kızlarımıza sporu sevdirmek için savaştım ve futbola kadar uzandım eğitim mücadelemde. Bir çok anneler gününü onlarla paylaştım.Her yerde çalıştım. İstanbul,Antalya;Samsun,Elazığ,Diyarbakır,Mersin,Urfa,Çorlu,Kocaeli ve daha bir çok şehirde ana kuzusu gençlere emek verdim. Onlar için tek hedef çağdaş futbolda Türkiye’nin başarılı olmasıydı.Oldular. O kadar ki tüm ülkenin Avrupa’da ki sesi oldular..Şimdi endüstriyel futbol mücadelesindeki değişimin karşısında tutunmaya çalışıyorlar. O zaman anneler çocuklarının futbol oynamasına karşı idiler.Kötü idi futbol oynayan çocuk sanki... Öğretmenler de öyle düşünüyorlardı spor öğretmenleri dışında. Hatta karnede zayıflar dizili de olabilirdi bu nedenle onlara göre! Şimdi gece gündüz demeden ışık altında futbol topunun peşinde koşan çocuklar var. Anneler artık elleri ile getiriyorlar. Kapı zilim çalınıyor. Karşımda bir anne çocuğuna eğitim istiyor.Telefonumun öteki ucunda bir baba benden çocuğu için yardım istiyor. O anne küçük kuzusunun Messi, Ronaldo, Arda, Tuncay, Rüştü olmasını istiyor.. Yine bir anneler günü ve bizler ülkemizde değerli annelerin isteklerine cevap verememenin, kuzularına yardım edememenin burukluğunu yaşıyoruz..Bunun adı olsa olsa ihanettir.Bir futbol adamına topluma sevgi ,eğitim,saygı ,dürüstlük çağdaş futbol için kendini adamışlara konulan yasaktır bu durum..Ben buradayım. Arkadaşlarım da! Sabri Kiraz, K.Halil, Ali Mortaş, Doğan Emültay ve daha bir çok hocalarımız göçtüler. Biz onları unutmadık. Boby Robson, Zico,Herrera ve daha bir çokları heykelleri ile anılıyor.Biz ise anne kuzularına dahi eğitim veremiyoruz..Çünkü ülkemin futbolu konserve başarılara programlanmış.İşte böyle kuzucukların anneleri. Hepinizin ellerinden öperim! Atıyos, Yazıyos, Okura Yutturuyos Spor medyamız pireyi deve yapar, işine geldiğini görür, gelmediğini de görmez, geçer. İşine gelmeyen bir başka şey de arşivdir. Ne yazdığını unutur, ama ara sıra olsun anımsamak açısından bakmak bile aklına gelmez. Bir yazdığını bir süre sonra yine kendi yadsır. Bu gibi yazarları okuduğum zaman hep Süleyman Demirel’in, “Dün dündür, bugün bugündür” sözlerini anımsarım. Dikkatimi çeken ve açıkçası beni de rahatsız eden bir durum da şu: Spor sayfalarında (genellikle) bir gece önce TV’lerde, hem de görüntülü şekilde verilmiş haberler ve röportajlar ağırlıkta. Ben bir gece önce gördüğüm haberi, röportajı ertesi gün gazetelerde yeniden okumak zorunda değilim, kimse de değil... Ama açıkçası sunumda, yazı dilinde bir değişim bekliyorum. Spor müdürü kardeşlerimin bunun spor okuru açısından tehlikeli bir gidiş olduğunu bilmeleri gerek. Biz geldik gidiyoruz, ama bu meslekten yıllarca ekmek yiyecek gençlerin de inovasyon (arayış) içinde olmalarını öneririm. Bugün spor medyamızda iletişim fakültelerini bitirmiş nice genç var, onların sporda bir yazı devrimi yapmalarını beklemek acaba yanlış mı? Birkaç genç kalem dikkatimi çekiyor, hatta genç kızların kalemlerini daha cesur, daha özgür buluyorum. Spor sayfaları genel yapılanma içinde teknolojinin en üst düzeyine ulaşmıştır. Ama ne yazık ki içerik ve yazı kalitesi olarak yılların gerisinde kalmıştır. Televizyonlardaki açık oturumlardan hiç söz etmemem gerekiyor, genellemeyeyim, ama çoğu kakafonik, üstelik seviyesiz. Sözüm ona Yusuf’un çalımını övecek; “Yusuf seni poponun üstüne oturtur” demenin başka yolu yok mu? Olmaz mı; ama mahalle ağzıyla popüler yazar olmak veya hafta boyu konuşulur olmak varken... nerede, Fenerbahçe adını taşıyan büyük organizasyonun hangi çarkında? Futbolcularda mı, İspanya’yı Avrupa Şampiyonu yapmış teknik direktörde mi, futbolcuları maçlara hazırlayan antrenör, masör, kondisyoner gibi teknik adamlarda mı, yoksa her şeyi bir yana bırakıp, hatta sağlığını bile düşünmeden çabasını ortaya koyan başkan Aziz Yıldırım’ı icraatında yalnız bırakan yöneticilerde mi? Ya da transfer zamanı kulübü adeta abluka altına alan aracılar, dostar, menajerler mi? Açıkçası kala kala bir kişi kalıyor, o da Sevgili Başkan Aziz Yıldırım... Kimseyi suçlamıyorum, ama başkan olarak Aziz Yıldırım’ın bu suçluyu arayıp bulması ve Fenerbahçe’deki bu sorunu tek başına çözmesi gerekir. Arayacak, danışacak soruşturacak ve suçluyu bulacak. Aziz Başkan bunu yapacak güçtedir ve yapmalıdır. B İSPANYOLLAR BİLE DUYMUŞ Geçen hafta İspanya’da yayımlanan Diaroas gazetesi Aragones ile ilgili bir iddiada bulunmuş. Milliyet’in haberine göre teknik direktör Aragones, Fenerbahçe’de Brezilyalıların ablukası altına girdiğinden dolayı stresliymiş ve rahat çalışamıyormuş. Bu her ne kadar İspanya’dan görünen olsa da İstanbul’da görünen de ne yazık ki böyledir. Kimse bana çıkıp da Alex’in geldiği ilk yıllardaki gibi olduğunu söylemesin. Benim kişisel görüşüm şudur: Alex artık devrini tamamlamıştır. Fenerbahçe’ye hizmet etmiştir ve de karşılığını almıştır. Oynadığı maçlarda takımı yavaşlatmaktadır, organizasyonu kendisi yönetmek istediği için saha içindeki ‘amir’ gibidir ve Aragones geldiği günden beri bu durumdan rahatsızdır. O nedenle de transfer konuşmalarının yapıldığı günlerde, “Fenerbahçeli yandaşlar Alex’i çok seviyorlarsa onunla maç başına anlaşma yapın” diye yazmıştım. Ama Fenerbahçe yönetimi dikkate bile almadı. Sadece Alex de değil; Edu’su da, Deivid’i de, Carlos’u da bekleneni verememişlerdir. Aragones’in huzursuz olduğu doğrudur, hem de daha geldiği günden başlayarak Alex’i karşısında bulan İspanyol, gerek konuşmaları gerek davranışları ve mimikleriyle bunu ifade etmiştir ama anlayan kim... FENERBAHÇE’DE SUÇLU KİM VEYA KİMLER? Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırm’ın ne yapacağı, ne yapmayacağı belli değil. Başkanlığa yeniden aday olacak mı, olmayacak mı? Rakipleri onun kararını bekliyor. Eğer aday olacaksa kimse aday olmaz. Bu bir Aziz Yıldırım gerçeğidir. Çünkü Aziz Başkan yıllar öncesinde kürsüde ne vaat etmişse yerine getirmiş, Fenerbahçe’yi güçlü bir ekonomiye kavuşturmuştur.Ancak sporda BİR LAFIM DA SELÇUK’A Tam 6 yıldır Fenerbahçe formasını giyiyor. Haber Türk, “Eğer 3 yıllık yeni sözleşme yapar ve 9 yıl Fenerabahçe fomasını giyerse kulüp tarihine geçecek ve Fenerbahçe formasını 8 yıl giyen Ogün Altıparmak, Oguz Çetin, Aykut Kocaman, Rıdvan Dilmen, Semih Şentürk ve Uche’yi geride bırakacak” demiş. Bu ayıp acaba kimin olacak merak ediyorum. Selçuk 6 yıldır Fenerbahçe’de oynuyor. Merak ediyorum; geldiği günden bu yana Daum, Zico ve Aragones’ten öğrendiği bir şey var mı? Futbolunun kalitesini yükseltme gibi bir çabası oldu mu? Ne yalan söyleyeyim, ben geldiği günden bu yana onun futbolunda bir fark, bir ilerleme, bir çaba göremiyorum. Ama 1 milyon doları beğenmediğine göre belki bizim de göremediğimiz gizli yetenekleri vardır. Ne bileyim... Unutmadan ekleyeyim; haberi yazan arkadaş Halit Deringör, Can Bartu, Cemil Turan, Yavuz Şimşek ve Ercan Aktuna’nın 9 yıl Fenerbahçe forması taşıdığını da bilgi olarak vermiş. demeyeyim, futbolda başarılı olamamıştır. Fenerbahçe her ne kadar futbol demek değilse de yine de Fenerbahçe denilince yıllarca şampiyonluklar yaşanmış, tarihine adını defalarca yazdırmış futbol gelir aklımıza... Peki neden futbolda başarılı olunmamıştır? Bunun analizini Fenerbahçe’yi ‘dünya kulübü’ yapmaya yemin etmiş başkan Aziz Yıldırım yapmıyor mudur acaba? Yapmadığını sanmadığım gibi uykularının kaçtığını da umuyorum. Peki o zaman yanlış 15