Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR FUTBOL 24 MART 2009 SALI BAKINCA F.BAHÇE’DE ALİ İSMET URAL em altı hem de üstü karışık bir lig yaşıyoruz. Yani diz boyu stres. Fikstüre bakın, bitime 9 hafta kala sadece Bursaspor, Kayserispor, G.Antepspor ve Ankaraspor artık rahat. Ne uzarlar ne kısalırlar. Ancak bazı takımlar anlaşılır gibi değil. Şartlar onları heyecanın içinde tutmaya devam ediyor. Şaka gibi yani. Bunların içinde en şakacı olanı da F.Bahçe. Ne kadar cömertçe davranıp rakiplerine puanlar hediye etse de lider Sivasspor’la arasındaki puan farkı sadece 6. Lider Sıvasspor’un şu ana dek 3, takipçisi Beşiktaş’ın 4 yenilgisi var. G.Saray ve F.Bahçe’nin 7 yenilgiyle bu ikiliyi 6 puan geriden takip etmesi tam bir şaka. Şampiyon olur mu peki? İddia ediyorum. Tüm Avrupa liglerine bakın. Bu durumu başka yerde göremezsiniz. Ulusal yapımıza uygun, karmançorman, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir sezon yaşıyoruz. Şimdi; marka değeri olarak çok yükselen, dünyanın en çok gelir elde eden futbol kulüpleri sıralamasında 111 milyon Avro’yla 19. sırada yer alan F.Bahçe’ye geniş bakalım biraz. Neden mi? Mali dengeyle sportif denge bu kadar zıt ve çarpık ilerliyor. Bütün mesele bu durumu iyi anlayabilmekte... Samandıra’yla başlayan, Şükrü Saracoğlu’yla doruğa çıkan, ardından İstanbul dışına taşan tesis şampiyonu F.Bahçe... Başta Aziz Yıldırım, sonra kesinlikle Nihat Özbağı ve Nihat Özdemir’in payı büyük. 2000’li yıllara yani 20. yüzyıla endüstriyel alanda iyi başladı F.Bahçe ve iyi de gidiyorlar. Ama bakın 20. yüzyılın F.Bahçe’sinde ‘sportif bilanço’ tepetaklak... 1. 9 sezonda 7 teknik adam görev yaptı. Mustafa Denizli kulübe ‘yüzbaşı’ unvanı kazandırdı. Sonraki sezon gönderilmesi için her türlü tezgaha yönetim de katıldı. Bazıları “Yüzbaşı apoleti 3 milyon dolara maloldu” diyecek kadar pişkin çıktı. 2. Hadi Mustafa hoca gönderildi. Ya sonra?.. Bari arkasından daha kaliteli birini getirseler. Werner Lorant geldi. Ortega gibi bana göre gerçek bir yıldız oyuncu getirip diğer iyi transferlerle ‘FB Üniversitesi’ kurulurken başına ‘lise müdürü’ transfer etmek gibi bir şeydi bu. Aslında Ortega hazır gelmişken yine aynı kıtadan hoca ve 2 futbolcu alınsa çok daha iyi günler yaşanmaya adım atılmış olunurdu ama nerede? ‘Kaos’ böyle başladı işte. Lorant’ın F.Bahçe’ye tek ve tarihi hediyesi ‘6 Kasım’ oldu. Ardından Oğuz Çetin... Sonrası Tamer Güney. Aslında bu dönemde tatsız bir durum da yaşandı. Dönemin futbol şube sorumlusu Sadettin Saran, yanına asbaşkan Hakan Bilal Kutlualp’i alarak Paris’e Luis Frenandez’in transferini bitirmeye gitmişti. Ancak bu arada başkan Aziz Yıldırım, menajer Bayram Tutumlu ve dönemin hocası Tamer Güney’i Portekiz’e oyuncu bakmaya yollamıştı. Bu durumdan haberi olmayan şube sorumlusu Sadettin Saran, Portekiz haberini medyadan öğrenince son derece onurlu bir hareketle istifa etmiş ve sonrası olanlar olmuştu. 3. Geçmişe sünger çekip 200304 sezonuna iyi bir başlangıç yapmak isteyen yönetim, Türk futbolunu yakından tanıyan Christoph Daum’la anlaştı. Başkan ve yönetim Daum’un uyuşturucu davası yüzünden camiadan ve rakiplerden medya kanalıyla gelen tüm tepkilere karşı başarıyla savaşırken güzel günler için hazırlık yapıyorlardı. Hooijdonk gibi, Appiah gibi, Marco, Alex hatta Anelka gibi yıldızlarla 3 sezonda 2 şampiyonluk yaşadı F.Bahçe. Futbolda Doğru Karşılaştırma S ER D AR KIZIK Futbol coşkusunda sorular bitmez. Geçen hafta UEFA’da Hamburg’a 20 öndeyken elenen Galatasaray’da suçlu kim? Gazeteciler, spor yorumcuları soruyu irdeliyor. Teknik direktör Bülent Korkmaz mı, futbolcular mı yönetim mi? Değerlendirmeler farklı. Kimi genç teknik direktör Korkmaz’ı suçluyor, kimi futbolcuları. Oysa konu bütünsel. Futbolun asli öğelerinden birini alıp, onu günah keçisi yapmanın anlamı yok. Avrupa şampiyonluğunu kazanan İspanya’nın Teknik Direktörü Aragones’in Fenerbahçe’deki durumuna ne diyeceğiz o zaman? Soru şöyle olmalı aslında. Galatasaray nasıl futbol oynuyor, Avrupa düzeyinde sergilediği futbolun yeri ne? Bu soru salt Cim Bom için değil, Türkiye Süper Ligi’nin üst düzey gösterilen takımları içinde ortaya konulabilir. Gerçek şu ki Avrupa liginin üst sıralarında yer alan takımların gücü, futbol anlayışı ve uygulaması en azından Türkiye’deki takımlara göre farklı. Farklı bir futbol anlayışı ve yapılanmasından söz ediyoruz. Avrupa futbolundaki tempoyu, hızı, gücü, kapasiteyi görmek gerekiyor. Futbol dünyada giderek hızlanıyor, temposu yükseliyor. Bizim tempomuz ne yazık ki geride. Burada itirazlar gelebilir, Türk futbolu Avrupa şampiyonasında 3. olmadı mı denilebilir? Elbette anlamı var ancak turnuva gerçekleri, farklı. UEFA’da ilk sekize kalan takımların arasında Galatasaray’dan tekme tokat kovulan iki teknik adam yok mu? Lucescu ve Gerets takımlarını ilk sekize soktular. Ancak bu durum Korkmaz’ın GS’nin elenmesinden tek başına sorumlu olduğunu göstermez. Dönelim lige Cim Bom geçen hafta Eskişehir’e yenildi. Göstergelere bakılırsa Fenerbahçe ve Galatasaray’ın şampiyonlukta şansları azaldı. Havlu attıkları bile söylenebilir. Bu durumda ibre Sivasspor’dan bir puan alan Beşiktaş’tan yana. Mustafa Denizli haklı çıkacak görünüyor. 4 suçlu Aragones mi? Ama bu kez de Avrupa’da başarı arzusu akılları karıştırdı. 3. sezon sonunda Daum’la yollar ayrıldı. Yani istikrar geldi derken yeniden eskiye dönüş oldu. 4. ‘Stajyer’ Zico dönemi çok güzel giderken tam bir yönetim fiyaskosuna dönüldü. Önce ilk sezon sonuna dek arkasında durup şampiyonluk yaşayınca tam bir ‘zafer’ elde edildi. Sonra 200708 sezonunda Zico baktı ki yönetim ille de Avrupa diyor, oda alın size ‘çeyrek final’ dedi. Ama bu kez de lig güme gitti. Tabii ki bu çok önemli değildi. Ancak Zico’nun ağabeyiyle Aziz başkan arasında yaşanan tatsızlık sonu oldu. Yönetim Zico’ya “Sen kal ama ağabeyini istemiyoruz” deyince o da son derece onurlu bir şekilde camiaya veda etti. Başkan daha kimlerle tartışmamıştı ki? Mehmet Aurelio neden gitti sanıyorsunuz. Yok menajeri çok istemiş yok başkana ukalalık yapmışmış... Bir lig maçı sonrası soyunma odasına girip takımı azarlayan başkan söylemleri sonunda, “Hiç biriniz adam değilsiniz” diyerek odadan çıkarken duruma çok üzülen Aurelio ayağa kalkıp “Başkan ben adamım” diye yanıt verince film kopmuştu zaten. Bu durum Tuncay için de geçerli. Ya da Samandıra’da herkesin içinde “Tesislerde köpeğinle oynayacağına sahada top oyna” fırçası yiyerek ipleri koparma kararı alan Serkan Balcı için de geçerli. Takım şampiyon olmuş, kutlamalar yapılacak. Neşet Yalçın ve Ömer Temelli tören öncesi Rüştü’nün yanına gelip, “Zico seni seneye neden istemiyor, anlayamadık” diyebilecek kadar tecrübesiz davranınca hatırlayın; Rüştü o üzüntüyle törene bile katılmadan evine gitmişti. Bu durumu sonra Zico’ya sorduğumuzda, “Ben Rüştü’yü bırakacak kadar futbol fakiri değilim” demişti. Adamı kullanıp Rüştü’den kurtuldular herhalde. 5. Şimdi gelelim bu birikimlerin patladığı son sezona... Adam İspanya’yı Avrupa şampiyonu yaptı diye 1012 yıldır kulüp takımı çalıştırmamış olması riskini ciddiye almayıp Aragones’le anlaştılar. Bu isim nedense ‘Armageddon’ filmini getiriyor Zico. aklıma. Dünyaya çarpmak üzere olan ve imha edilen göktaşı hikâyesi... Bizim göktaşı da fena bir şekilde çarpmak üzere F.Bahçe’ye. Saygı duyulacak engin futbol birikimi olabilir ama yıllardır kulüp takımı çalıştırmamış olması, kulüp yapıları futbolcular olsun Türk Futbolu hakkında yetersiz oluşu (burada yanlış olan ona hızlı yol alacağı Türk yardımcı bulamayanlarda) aynı zamanda yaşı dolayısıyla ‘inatçı’ oluşu bu günlere getirdi F.Bahçe’yi. Bakın, uzun vadeli planlar yaparsanız ve bu yolda mantıklı kararlar alarak ilerlerseniz başarılı olursunuz. Ama yukarıdaki gibi bir tabloda her şey gelip geçicidir. Luis Van Gaal, 2006’da F.Bahçe’yi UEFA Kupası’ndan elediğinde AZ Alkmaar’ın başında ilk yılıydı. Kendisine maç bitimi “Türkiye’den teklif gelirse çalışır mısın” diye sorulduğunda “Gittiğim kulüplerin önce yapılarını inceler, vizyonlarını ölçer ve sonra en az 5 yıllık kontrat şartı koşarım. Bu nedenle Alkmaar’la daha uzun işlerim olacak” demişti. Yaş ortalaması 19 olan bir takım kurmuştu Van Gaal. Geldik 2009 sezonuna, bakın Hollanda Ligi’ne?.. Alkmaar, takipçisine 1012 puan takmış şampiyonluğa gidiyor. İşte Avrupa’da bu ve buna benzer şeyler olurken biz ligin bitimine 9 hafta kala 7 maç kaybeden, 5 karşılaşmayı berabere bitiren ama hâlâ liderin 6 puan gerisinde olan ‘F.Bahçe şampiyon olur mu?’yu tartışıyoruz. Olsa ne olur ki... Bu ülke yapısına uygun bir gündem oluşur, o kadar... Olan F.Bahçe’nin sonraki yıllarına olur... H