22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C SPOR FUTBOL ALİ İSMET URAL utbolun endüstriyel tarafına baktığımızda kulüplerimizin büyüme yolunda kendilerine Avrupa’da başarılı bazı kulüp modellerini örnek aldığı ortada. Örneğin Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazandıktan sonra üstlendiği ‘Avrupa yarışçısı’ modelini bir üst kimliğe taşıyıp ‘küresel yarışçı’ yani Manchester United modelini uygulamaya çalışması gibi. Ya da F.Bahçe’nin ‘geniş tabanlı, üye yapısı yüksek’ modeli benimseyerek başarılı olan ve ‘küresel marka’ Barcelona’yı örnek alması gibi. 1999’da dibe vuran, borç batağı içinde yüzen Katalan kulübünü 2003’te 170 milyon Avro borçla alarak 3 sezonda 2006’da 17 milyon Avro kâra taşıyan Joan Laporta ve arkadaşlarını sizlere aktarırken F.Bahçe’yle karşılaştırmak zor olmayacaktır. Yanlışlar varsa nerede ve nasıl çözümlenir ya da kimler F.Bahçe’nin ‘Barca’ modelini yakalamasına destek verir, siz değerlendirin. Mayıs kongresi öncesi az da olsa fikirlere ışık tutar sanırım. Paragraf sonlarındaki soruların yanıtı size ait!.. Joan Laporta... Onu ilk Rüştü’den dinlemiştim. 2002 Dünya Kupası Joan sonunda yakaladığı ‘en iyi kaleci’ Laporta. unvanı sonrası Barcelona’ya transfer olduğunda sık sık Laporta’yı anlatıp ne kadar saygın, güvenilir ve çalışkan olduğunu anlatıyordu. “Sanki Katalonya Cumhuriyeti kurulmuş da Laporta Devlet Başkanı” şeklinde cümleler sarf ediyordu Rüştü. Aslında yanlış da değildi söyledikleri. Barcelona, resmen olmasa da Katalonya olarak isimlendirilen ve İspanya’dan ayrı bir devlet oluşturulmaya çalışılan bölgenin başkenti. Katalan dili ve kültürünü sadece İspanya değil, dünyaya yayıp kabul ettirme yolunda en büyük silah ise Barcelona Kulübü. Laporta’ya da devlet başkanı muamelesi yapılması son derece doğal (F.Bahçe’de durum nedir?) Henüz 41 yaşındayken Barcelona’ya başkan seçildi. Hem de kulübün kalesi olarak bilinen ve eski başkan Nunes’in destekçisi, seçimlerde etkin rol oynayan 600 kişinin oluşturduğu ‘Mavi Fil’ Grubu’nu ikna ederek. Diğer taraftan da rakibi, medya devi gazeteci Luis Bassat’a karşı Bush’un seçim danışmanını yüksek paralar vererek getirtip kazandı seçimleri (Başkan Aziz Yıldırım’ın tek oy farkla kazandığı ’98 seçimleri ve devamında grupları bir bir eritmesini hatırladınız mı?). Laporta, David Beckam’ı alma sözü vermişti. Olmadı. Beckam, Real Madrid’i tercih etti. Ardından o genç ve hırs dolu dinamik yapısıyla Ronaldinho ve Rüştü’yü transfer etti. Kısa bir süre 24 S¸UBAT 2009 SALI BAKINCA F 10 Dakika Futbol!... S ER D AR KIZIK İran’da dinin belirliyici etkisi günlük yaşamın her alanına yansıyor, spora da... Geçen ay Tahran’da bayanların erkeklerle futbol oynaması, neredeyse bir rejim sorununa dönüşmüştü. Kadınları toplumsal yaşamda ikinci sınıf gören bir anlayış, ülkenin en köklü iki kulübünden biri İstiklal’in stadının kapalı kapılar arasında kısa süreli oynanan bu maçı soruşturma kapsamına aldı. İran’da kadınların maç seyretmesi bile yasak. İstiklal’in antrenörü Ali Rıza Mansuryan, bu karşılaşmanın düzenleyicisi olarak rejimin hedef tahtasında. Şimdilik görevinden alındı; yarın başına ne gelecek, bilinmiyor. Özellikle İstiklal’in ‘rejimin takımı’ olarak adlandırılması, konunun çerçevesini büyütüyor. Mansuryan, bu tarihi maçı yalanlasa da bütün İran gerçeğin farkında. Mollalar topu topu 10 dakika süren bu karşılaşmanın dinen caiz olmadığını belirterek soruşturmanın sonunda suçluların cezalandırılacağını söylüyor. Özellikle kadınları kıskaca alan siyasal İslamın özgürlük anlayışı böyle. Peki İran’da böyle manzaralar yaşanıyor da Türkiye’de durum ne? Anadolu’da adım adım ilerleyen benzer zihniyet, tıpkı İran’da olduğu gibi spor alanında da kendisini hissettiriyor. Birçok ilde basketbol, voleybol oynayan, piste mayolarıyla koşan genç kızlar mahalle baskısı nedeniyle spordan el ayak çekti. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü her ne kadar bu durumu yalanlayıp “Lisanslı bayan sporcuların sayısı artıyor” dese de gerçekler gün gibi ortada. Birçok bakanlıkta etkin görevlere getirilen imamlar ve imam hatip kökenliler, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü kadrolarına da yerleştirildi. Bu anlayış sporda da yüzünü gösteriyor. Geçen gün Hıncal Uluç, ‘Korkunç’ başlığıyla bir haber duyurdu. O da Ercan Güven’in yazısından almış, “Gözümle görsem inanmazdım” diyor. Olay şöyle; Başkanlığını İstanbul Milli Eğtim Müdürü Ata Özer’in yaptığı Türkiye Okul Sporları Federasyonu, kendi bilgisunar ortamında Dünya Liseler Şampiyonası’yla ilgili bir video yayımlıyor. Ercan Güven, siteye girmeden önce ‘aptes alın’ uyarısı yapmış. Çünkü bu şampiyonanın tanıtımı ezanla başlıyor. Gençler maç oynuyor, arka planda ezan okunuyor, “Allahüekber” sesleri eşliğinde... İnsanların kutsal ininaçları böylece sporda bir dünya şampiyonasının tanıtımında kullanılıyor. Bu anlaşılmaz ve kabul edilmez tutum niçin?.. Toplum bunu düşünedursun aslında en büyük zararı gerçek inananlar, dinin alet edilmesini, sporda da kullanılmasını istemeyenler görmüyor mu? JOAN E V A T R O LAP E Ç H A B R E FEN sonra da Frank Rijkaard’ı takımın başına getirdi. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta da Laporta’nın futbol adına attığı her adımın arkasında 1999’da futbol kariyerine son verdikten sonra kulüpte futbol direktörü olarak çalışmaya başlayan ve halen bu görevini sürdüren Txiki Begiristain var. (Fenerbahçe’de Aziz başkan bu soruna hiç eğilmiş midir sizce?) Laporta’nın önemli başarılarından biri de taraftarı stada yani ‘Camp Nou’ya çekmek oldu. Önce ‘Boixos Nois’ (çılgın çocuklar) olarak bilinen taraftarları sindirdi. 6 yılda gelinen son nokta şaşkınlık yaratacak durumda. Stat adeta para basıyor. 98 bin kişilik Camp Nou’da 90 bine yakın kombine satılmış durumda. İşin ilginç yanı ise sizin kombineniz var ama o gün maça gidemiyorsunuz. Kulübü arayıp maça gidemediğinizi bildirince yerinizi hemen sadece o maç için satıp parayı sizinle paylaşıyorlar. Böylece stat hep dolu oluyor. (F.Bahçe Başkanı GFB, KFY ya da diğer taraftar gruplar için ne mücadeleler vermiş ve ne kadar etkilidir?) Teknik patron Rijkaard döneminde başlattıkları altyapı çalışmaları başarıyla ilerliyor. Rijkaard sezonda 7 milyon Avro kazanırken bu parayı eski futbolcuların çalıştığı 56 kişilik altyapı hocalarına ödüyordu. Çünkü onlar Puyol, Xavi, Valdes, Iniesta gibi ya da 9 yaşında Barcelona altyapısına başlayan Bojan Krkic gibi. Yeni teknik patron Josep Guardiola’nın 13 yaşından itibaren Barcelona ruhuyla büyüdüğü için Laporta tarafından takımın başına getirildiği de konuşuluyor. (F.Bahçe’de Semih ve Can dışında altyapı oyuncusu var mı? Ya da eski futbolcular neden başka takımlarda çalışıyor?) 2006 Şampiyonlar Ligi finali için (Barcelona Arsenal) Paris’e gitmiştim. UEFA’nın Paris Belediye Sarayı’nda maçtan 1 gün önce verdiği yemekte konuşan Laporta’yı hayranlıkla izlerken, o ayakta alkışlandığı bir şey söylemişti... “Formamız bizim için çok kutsaldır. Şu ana dek hiç reklam almadık. Ancak bu geleneği sadece ve sadece hayırlı bir iş için, UNICEF’e destek vermek amacıyla bozma kararı aldık” demişti. Dünya kulübü olmak böyle bir şey olsa gerek. Şimdi F.Bahçe bu yolun neresindedir? Model aldığı Barcelona’da yaşanan gelişmeler net bir biçimde gözler önündeyken Aziz F.Bahçe bunları ne kadar Yıldırım. uygulayabiliyor, siz karar verin. Ama bilinmesi gereken bir şey var ki mayıs seçimlerinde Şadan Kalkavan’ın adaylığı konuşuluyor (ki Şadan Ağabey’in ağzından duymadık). Dünya iyisi bir insan. Ama ‘küresel marka’ olma yolunda ilerlemeye çalışan F.Bahçe için camiadan önce Şadan Ağabey durumu iyi değerlendirmelidir. Ne dersiniz? Camiadan bir Laporta çıkacaksa bu kim olmalıdır? 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle