Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BIR ZAMANLAR NÜVİT TOKDEMİR Hem Okudu Hem Futbol Oynadı: Hasan Elidemir... “Yaşam insanı nerelere götürür, bilinmez” diyoruz ya hani, gerçekte bunun örneklerini görüyoruz. Hele futbolumuzun içinde daha sıklıkla karşılaşıyoruz... Okuldan kaçıp futbol oynayan, yakalandığında dayağı yiyen nice arkadaşlarımız vardı. Bu yaklaşımın tersine ailelerinden destek görenler de çoğunluktaydı. Her şey çocuğun okuması, geleceğe hazırlanması içindi. Futbol geçmişte bugün görüldüğü gibi büyük paralarla oynanmıyordu. Hele ünlü bir futbolcu olamamışsanız yatırım yapmanız olanaksızdı. O nedenle de aileler çocuklarını uzak tutmaya çalışıyordu; daha çok okumalarını, eğitimlerini tamamlamasını istiyordu. Okul takımlarına girip de başarılı olanları da unutmamak gerekir tabii ki... Anımsıyorum da 1970’li yıllarda futbol dünyamızda eğitimli, belli bir kültür birikimi olan, kitap okuyan futbolcular parmakla gösterilirdi. Çocukları sokaktan kurtaran bir proje olarak nitelendirebileceğimiz “minik takım’’ çalışmaları hem okuyup hem de futbol oynama olanağı yarattı diyebiliriz. Ve o takımlardan nice oyuncular girdi futbol dünyamıza. İşte altyapı gerçeği de buydu. Altyapısını güçlendiren takımlar bugün futbolcu fabrikası gibi. 1970’li yıllarda İzmir’de altyapı gerçeğini gören bir takım olan İzmirspor, kurumsallaşmaya giden yolda yürürken futbol okullarını da zenginleştirmeyi başarmıştı. O zenginlikten çıkan bir isim de Hasan Elidemir oldu... İZMİRSPORLU BABANIN OĞLU Bankacı baba Mustafa Elidemir’in oğlu olan Hasan Elidemir de doğup büyüdüğü Eşrefpaşa’nın ayrılmaz bir parçası İzmirsporludur tartışmasız. Babadan İzmirsporlu da diyebiliriz. 10 yaşına geldiğinde İzmirspor minik takımına başlayınca artık yaşamının çizgisi de belirlenir olmuştur. Okul ve futbol birlikte yürütülecektir. İzmir futbolunda bir altyapı ustası olarak bilinen Halil Bıçakçı ilk antrenörüdür ve yetişmesinde büyük emeği vardır. Başarılı bir kanat oyuncusu olarak göze çarpan Elidemir, 18 yaşına geldiğinde ilk profesyonel sözleşmeye imza atar LacivertBeyazlı kulüpte. İzmir’in sevilen ve oynadığı futbolla sivrilen oyuncularından biridir artık. O günün takım arkadaşları sonradan G.Saray’a giden Arif Kocabıyık, İsmail Demiriz, Adnan, Sancar ve K.Muharrem gibi isimlerdir. Birçok takımdan transfer önerisi alsa da o takımına para kazandırmak istemektedir. Sözleşmesi bitip boşta kalmasına karşın o takımını seçer. O günleri şöyle anımsıyor Elidemir: “1983 yılıydı. Sözleşmem bitmişti. O dönem boşta kalan futbolcu federasyonda yapılan satıştan gidiyordu. Ama kulübün de belli bir miktar yatırması gerekiyordu. Suat Mamat beni G.Saray’a almak istiyordu, ‘Satıştan alırız seni’ dedi. Ama İzmirspor, federasyona yatırması gerekeni yatırmadı. Ben İzmirsporlu babamın sözünü kıramayıp gittim, imza attım sözleşmeye. Sonra da 25 milyon liraya Antalyaspor’a gittim.” Elidemir, Antalyaspor’a gitti ama şanssızlıklar bir türlü yakasını bırakmıyordu. Uzun sakatlık dönemleri geçirdi ve başarılı olamadı. Bu başarısızlığı da “Bir türlü toparlanamadım. Antalyaspor’dan o dönemde en büyük parayı alanlardan biriydim ama onlara gerekli performansı gösteremedim” sözleriyle dile getiriyor. TJK:Yasa dışı bahise nal toplatmak şart VOLKAN AĞIR T İZMİRSPOR’A DÖNÜŞ İstediklerini yapamamak kendisini sıkıp bir de doğduğu kent özlemi içinde büyüyünce Elidemir, 1987’de İzmirspor’a geri döndü. Takım kaptanıydı ve yeniden eski günlere dönmek güzeldi onun için. Benliğine kavuşmuştu. İkinci yılında yönetim bunalımları ve kötü gidiş futbolcuları da etkiledi. Takım 3. Lig’e düşünce Elidemir de futbolu sessizce bırakıp kabuğuna çekildi. Futbol yaşamı boyunca 14 kez genç, 2 kez de ümit ulusal formayı giydi. Doğan Emültay, Mustafa Özkula, Suat Mamat, Adnan Dinçer, Ali Rıza Şenol gibi teknik adamlarla çalıştı. Unutamadığı anıları arasında F.Bahçe’yi Atatürk Stadı’nda 10 yendikleri maç en büyük iz bırakanı. Elidemir o günü anlatırken “Deniz Kuvvetleri Kupası maçıydı. Finalde F.Bahçe geldi karşımıza. O günün futbol ustalarından Alpaslan Ağabeyi geçip yaptığım ortayı Sancar gole çevirdi ve kupayı biz aldık” diyor. Futbolu bırakınca okulunu da başarıyla sürdürdüğünden Ege Üniversitesi Dişçilik Fakültesi’ni bitiren Elidemir, mesleğini yapmaya başladı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi Diş Kliniği’nde görevini sürdürürken muayenehanesinde de özel haftalarına bakıyor. Futboldan kopmadı. Göztepe’nin Süper Lig’de olduğu dönemde menajerliğini yaptı. Daha sonra Altay’a geldi ve Ankara’da Kasımpaşa’yla oynanan ve saniyelerle yitirilen maçın en yakın tanıklarından ve yıkılan insanlarından biri oldu. Ama onun içinde hâlâ duran vefasızlıkları ve Fransızları hiç mi hiç unutmadı. “İzmirsporluyum” diyen bir insanın takımından dışlanışına karşı isyanı çok büyük. Böyle bir durumda bile, “Ruh sağlığım bozuldu yapılanlar karşısında. Ama bir gün o takımın başına mutlaka geçeceğim” diyebiliyor Elidemir... JK, at yarışlarında ‘yasa dışı’ bahisle mücadele konulu bir seminer düzenledi. Birçok ülkenin temsilcisi, bu konuda kendi ülkelerindeki uygulamaları katılımcılara aktardı. TJK Genel Müdür Yardımcısı Tuncel Aydın, bu ülkelerde at yarışlarının ülke ekonomisine katkısının 10 milyar dolar olduğunu söylerken, Türkiye’de bu rakamın düşük olmasını yasa dışı bahise bağladı. Atçılık sektöründe geleneklerimizde atın önemli bir yeri olmasına karşın neden ithal eden bir ülkeyiz? Tuncel Aydın: Safkan ingiliz atlarının atası Osmanlı topraklarından gitme. Yani toplumumuzun DNA’sında var atçılık. TJK kâr amacı gütmeyen bir dernek ve esas faaliyeti at neslini iyileştirip dünya seviyesindeki yarışlarda başarılar kazanmak. Biz de buna erişmek için at seleksiyonunu geliştirmek adına kan ithal ediyoruz. Bunu da elde ediler gelirlerle yapıyoruz. Tek gelir kaynağımız da yarışlardan elde edilen müşterek bahisler. TJK’nin gelirleri sadece yarışlardan gelen gelirle kısıtlı. Geçen yıl TJK’nin cirosu 2.1 milyar TL. Dışarıdan bakınca çok büyük bir para gibi gözükse de diğer ülkelerin yanında çok az kalıyor. TJK özelleştirilse bu gelirler daha da yükseltilebilir mi? T.A: Kolay anlaşılsın diye söylüyorum; TJK bir kasa, bir masayla çalışan bir dernek değil. Atçılık başlı başına bir endüstri. Geliştirilmesiyle ilgilendiği haralar, hipodromlar var. Bunların hepsinin gerçekleşmesi çok kolay değil. Yıllardır Milli Piyango özelleştirilememişken TJK’nin özelleştirilmesi oldukça zor. TJK’nin gelirlerini yükseltmek için ne yapılmalı? T.A: Bu sektörde her yatırımın 6 katı dönüşü var. Bunun bir varsayım olmadığını atçılık konusunda önemli atılımlar yapmış ve model alınan ülkelerin uygulamalarından görebiliriz. Nisan 2008’le Aralık 2008 arasındaki dönemde 100 TL’nin yarışsevere dağıttığımız payını 50 TL’den 70 TL’ye çektik ve TJK payını yüzde 50’den fazla arttırdık. Nüfusu 4 milyon olan İrlanda’nın bu sektördeki yıllık cirosu 2007’de 3.727 milyar Avro. Böyle olunca hükümetin de çok fazla desteğini alıyorlar. Bu sadece parayla ilişkili de değil. İnanılmaz bir istihdam sağlıyor atçılık. İngiltere ve İrlanda’da tarım gelirlerinin büyük kısmı atçılıktan sağlanıyor. Yasadışı bahis de gelirlerinizin artmasının önünde büyük bir engel. Yasadışı bahis yapan internet siteleriyle anlaşmaya varıp siteler TJK’nin kontrolüne girse ve oynanan miktardan yapılan kesinti TJK’nın kasasına gitse gelirler daha fazla artmaz mı? T.A: Buna karar verecek merci TJK değildir. İngiltere’nin seminerde yaptığı sunuma göre ‘vergi cenneti’ olarak bilinen ülkelere kaçan kurumların gelirleri, ülkenin vergiyi düşürmesiyle ülkeye geri dönüyor. Ancak bu dönüşün sektöre de bir katkı sağlaması gerek. Sadece ülkeye dönmesi yeterli değil. Öncelikli olarak yapılacak şey yasadışı bahisin cazibesini ortadan kaldıracak şekilde yarışsevere geri dönüşler sağlamak. Dünya Yarış Otoriteleri Başkanı Louis Romanet, bu geri dönüşleri sağlamak için ideal vergi kesintisinin yüzde 18’le yüzde 25 arasında olması gerektiğini söylüyor. Ancak bizde bu kesinti yüzde 50. 15