20 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:[email protected] NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN YAŞLAR VE DE BAŞLAR! u yazıma başlarken belirtmeliyim ki pastadan payını alanlar satırlarıma karşı çıkacaklardır. Akıl yaşta değil baştadır demiş atalarımız. Büyük önder Atatürk ise “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” diyerek çok önemli bir gerçeği işaret etmiştir. Avrupa’da çalışan teknik adamlardan bir demet sunarken yaşlarını da hatırlatalım dedik... İspanya: Vicente Del Bosque 58, İngiltere: Fabio Capello 63, İtalya: Marcello Lippi 61, Fransa: Raymond Domenech 57, Almanya: Joachim Löw 49, Portekiz: Carlos Manuel Brito 59, Romanya: Victor Piturca 53, Hollanda: Bert Van Marwijk 57, Rusya: Guus Hiddink 62, İskoçya: George Burley 53, Ukrayna: Oleksiy Mykhaylychenko 46, Belçika: Rene Vandereycken 55, Çek Cumhuriyeti: Petr Rada 50, Türkiye: Fatih Terim 55, Yunanistan: Otto Rehhagel 70. Bu teknik adamların yaşlarının ortalaması 56 oluyor. Bizde futbol yorumlanırken kavgalara kadar giden ve baltalar elde teknik adam kellesi isteyen şizofren yapıların unuttukları en önemli konu, futbolu bırakma yaşı olan 35’ten hemen sonra birilerine kuralsız ve tepeden inme giydirilen yasalar uymayan tarzdaki teknik direktörlük üniformasıdır. Çünkü lobiler ve bağlı oldukları sistem öyle istemiştir. Oysa şimdi şişirilen işsizler sayısı nedeniyle yeniden ele alınan konu gelecekte daha uzun süreçte teknik direktör olma gerçeğine dönüşür. Bu da iş başındakilerin kendilerine daha fazla ömür biçmeleri için alınan bir zeki karar olsa gerektir. Çünkü zaten teknik direktörlük geçmişte 8 yıldan önce kazanılan bir ünvan değildi. Yani 45 yaşında çok başarılı bir lider olma tercih edilme ve yakalanan şansla bir teknik direktör olma hakkını elde edebilirdiniz. O zaman da size 10 yıl gibi bir Otto Rehagel. ömür biçenler ülkesinde hangi başarınızla profesyonel ortamda eşit şartlarda mücadele edebilirdiniz düşünmek lazım. Bu ülkede ben ve benim gibi bir kaç önemli teknik adam kendi öğrencilerine yerlerini severek terk ederken onlarla asla rekabete girmemektedirler. Onların daha gelişmiş ve başarılı olmalarını istemektedirler. Hatta onların adının geçtiği yerlerde konuşulmak dahi istemeyerek başarılı olmaları gururunu yaşamak istemektedirler. Ancak bizlerin de bitmeyen birikmleri duayen veya üstad olma sürecinde evde adeta sürgüne gönderilerek çağdaş futbol ülkelerinden daha yaşlı teknik adamlara teslim edilen görev ortamındaki ayıba suskun kalmak ayıp olmuyor mu? Futbol teknik adamının yaşı yoktur. Biz bu ülkede geçmişte Aragones’ten daha yaşlılarını gördük. Molnar, Cutik, Puppo Sandro, Remondini, Derwall, Stankoviç gibi üstadları saygı ve sevgiyle bağrımıza bastık ve ülke futboluna katkılarını alkışladık. Bizim günahımız Türk teknik duayeni olmak mı?.. Bu cevabın muhatabı olmalıdır çünkü dünya futbolu böyle diyor. Her şeyde batıyı örnek alırken ortalığı sözde aracılara teslim edip kenara çekilenlere soruyorum! Neden? Bu akıl ve kafa işidir. Yaş mesleği değil. Sokaklarda bir sürü genç eğitimci ve imkan bekliyor. Laf değil... Ligin ikinci yarısında görülen en önemli değişim bazı takımların özellikle üç büyüklerin istikrarsız ve form düşüklüğü gösteren futbolları. İyi çalışan takımlar nisan ayına kadar yükselmeye devam eder ve sonra fizik ve form istikrarını sürdürürler. Hakem kararları veya sakatlıklar dışında iyi çalışan kadrolar iyi yönetiliyorsa hedeften sapma göstermezler. Bu nedenle ligin ikinci yarısındaki sürpriz sonuçların nedenini iyi çözmek lazım. Futbol birlik beraberlik ve iyi çalışma ister. Bunu sahada beceremeyenlerin hali ortadadır. Artık formaların oynama süreci bitmiştir. Bu nedenle Anadolu futboluna ve gelişmesine sahip çıkmak ve daha başarılı olmak için iyi hedefler saptamak şarttır. Futbolda bilgiye tecrübeye ve dürüstlüğe ihtiyaç büyümüştür. Onun için bazı yeni yasalara ihtiyaç vardır!.. Golleri Kuşlar Atmaz B U lusal takımımız Fildişi Sahilleri’ne karşı gol ararken rakibimiz İspanya, İngiltere’yi sildi geçti. Önce ulusal takımımızdan başlayalım. Bu bir hazırlık maçıydı ve biz Fildişi’yle berabere kaldığımız maç sonrası Fatih Terim, ilkyarıdaki oyunumuzu beğenmekle yetindi. Fildişi mildişi her neyse hafife almayalım, 3 maç yapsak 2’sini kazanırlar. Fatih Terim hocamız “Eksiklerimizi gördüm” diyor maç sonrası... Hocam biz ne zaman tam olduk ki... Sen korkak futbolu sevmezsin, biliriz ama takım korkak oynuyorsa bu kimin eksiği? Açıkca söylüyorum, bu takım Fatih Terim’in aklındaki takım değil. Takımın kimyası bozuk, ayrıca kadro yetersiz; etti mi iki. Şimdi üçüncüsü de şu sevgili Terim. Sen eski futbol anlayışıyla yeni anlayış arasında futbol oynadın, teknik direktörlük yaptın; yani eski yeni kuşak farkını yaşadın. Ama sakın ola ki ‘eski sistemle şimdiki farklı’ diye WM ile 4 savunmayla başlayan günümüz sistemleri anlatma. Futbol futbol ise pas pastır, penaltı penaltıdır, şut şuttur ve gole giden de son vuruştur. Sadece senin başında olduğun ulusal takımın futbolcuları değil, ligdeki profesyonel hatta kaliteli futbolcular da şut atmasını bilmiyor. Bana diyeceksin ki eskiler biliyor muydu; hayır ama 18’i görünce patlatırlardı. Şimdi ceza alanında bile al gülün ver gülüm yaparken zaten çok adamla savunma yapan rakibe karşı başarılı olamıyorlar. Bunun nedeni de ‘ya kaçırırsam...’ korkusu. Sanki her attıkları şut garantiymiş gibi. Golü kuşlar atmaz, futbolcular atar; şut olmazsa gol de olmaz. Bir dördüncü eksik demeyelim ama bir yanlış var ki o da futbolcuların mahalle çocukları gibi hakemle oynaması. Bu saydığım 4 madde futbolu futbol olmaktan çıkarır ki futbolseverleri soğutur, futbolun heyecanını bitirir. 33 biten bir futbol maçı unutulmasın ki golsüz biten mücadeleden çok daha değerli, çok daha heyecanlı ve doyum olmaz görsel bir sanattır. Del Bosque Aragones’in Kopyası D el Bosque, Beşiktaş’tan kovulan teknik direktör. Şimdi ise İspanya Ulusal Takımı Teknik Direktörü. Son Avrupa Şampiyonası’nda İspanya’yı Avrupa şampiyonu yapan Aragones ise şimdi F.Bahçe’de. Medyada Aragones düşmanları ya da birtakım düşüncelerin kalemleri Aragones için her maç öncesi darağacı kuruyor, “Bu Aragones’in son şansı” diye kalemlerini yontuyorlar. Adam Türkçe bilmese de tercümanı var, yazılanları elbette öğreniyor. Adamın yüzü asıksa haksız mı? Del Bosque Beşiktaş’tan kovulduktan sonra İspanya Ulusal Takımı’nın başına geldi; 7 maçta 7 galibiyet aldı. Bu kimin takımı, kimin başarısı? Del Bosque’nin mi yoksa İspanya’yı şampiyon olarak meslektaşına hazır bırakan Aragones’in mi? Yoksa Del Bosque’nin elinde sihirli bir değnek mi vardı da 7 maçta tek yenilgi almadı. Eğer sihirli değnek varsa o zaman neden şapkasından şampiyon bir Beşiktaş çıkaramadı? Bugün F.Bahçe’nin başındaki Aragones’in eleştirilecek tek yanı futbolcularla samimiyet kurmamasıdır. İdmanlarda olsun maç günleri olsun her zaman ciddidir. Gol sonrası onunla kucaklaşan SarıLacivertli bir futbolcu gördünüz mü? Göremezsiniz... Bizim medya 70 yaşındaki Aragones’e ‘dede’ ifadesini kullanırken, İspanya’nın tozunu attığı İngiltere’nin 62 yaşındaki Capello’suna ‘futbolun Shakespeare’i diyor. Aragones görevini yapıyor ama saygısızlığa haklı olarak tepki gösteriyor. Bacak kadar Kâzım, Aragones’in uyarılarına burun kıvırıyor ve onu sadece R.Carlos uyarıyor. Oyundan alınan Alex soyunma odasına gidiyor; neden kızmışmış? Vay be... Şu da bir gerçek ki futbolcular da Aragones’in ciddi tavrından pek memnun değil. Onlar sanırım yalakalık, şaklabanlık istiyor; her neyse... Ama Aragones maç sonrası medyaya yine de “Alex’e ihtiyacım var” diyerek babalık yapıyor. Gelelim İspanya’nın İngiltere’yi 20’la geçtiği maça. Del Bosque de İspanya’yı Aragones’in tek santrfor sistemi ile (3421) oynattı. Ama tek santrfor Torres’in arkasında öyle bir güç ki gerektiğinde 6 adamla çoğalıyor ve İngiltere’nin savunmasını dağıtıyordu. Xavi, Ramos gibi futbolcular var mı Fenerbahçe’de... Ya da ileri gidince geri dönemeyen geride kalınca ileriye yardım edemeyen fizik gücü yüksek futbolcular var mı? Aragones ne yapsın. Ya Güiza diyeceksiniz, onu Aragones’e değil Güiza’yı getirene söyleyin. F.Bahçede şimdi ‘kim kimdir?’ diye bir yazı dizisi yapılsa tam zamanıdır. Başkandan teknik direktöre, futbolcudan masöre, yönetimden muhalefete herkes yerini ve haddini bilmeli. Belden aşağı vurmaların yoğunlaştığı, ağzı olanın konuştuğu eline kalem alanın köşe tuttuğu ortam spor sayfalarına yakışmıyor. G.Saray Türkiye Değildir .Saray Kulübü Başkanı Adnan Polat’ın kızınca gözü kararıyor, yapısı böyle. Kayseri maçından sonra yine köpürmüş “G.Saray Türkiye’dir demiş.” Sevgili Polat ne G.Saray ne F.Bahçe ne Beşiktaş ne de diğerleri Türkiye’dir. Hele takımlarımızın yarısından fazlasının yabancı olduğu bir ortamda böyle bir laf saçmalığın daniskasıdır. Türkiye “Ne mutlu Türküm” diyenlerin Türkiye’sidir . G İstanbul basketbol şampiyonu UPS Haluk Ündeğer İlkokulu. Mutluluğun Fotoğrafı İstanbul şampiyonu olmak daha yaşamın başında ise erişilmesi zor bir duygu. Hele hiç yenilmeden şampiyon olmanın mutluluğu nerede vardır dersiniz. Kadrosunu Efes Pilsen’in altyapısından oluşturan UPS Haluk Ündeper İlkokulu finalde özel Çamlıca Bilfen İlkokulu’nu 6045 yenerek İstanbul Basketbol Şampiyonu oldu. Efes Pilsen adına Engin Özerhun, Özgür Akyüz ve antrenörlerin de izlediği maçı şampiyon bitiren UPS Haluk Ündeğer İlkokulu’nun yeni hedefi Denizli’deki yarıfinaller. Başarılar... 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle