Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BIR ZAMANLAR NÜVİT TOKDEMİR “Dünyaya Yeniden Gelsem Hakem Olurdum” Diyor: Talat Tokat utbol oyununun vazgeçilmezi hakemler... Oyunun kurallarının sahadaki uygulayıcısı, denetçisi onlar... 11 kişiden kurulu bir takımın her oyuncusunun yaptığı her harekette gözleri olan ve 90 dakikanın en iyi şekilde tamamlanmasını sağlayan kişiler olarak da değerlendirebiliriz onları. Büyüyen ve bugün ‘bacasız fabrika’ olarak niteleyebileceğimiz futbolun en önemli aktörleri de diyebiliriz onlara. Çaldıkları her düdük, gösterdikleri her kart tribünleri ayağa kaldırıyor, tartışmalara neden oluyor, TV ekranlarından ve gazete manşetlerinden hiç inmiyorlar. Belki ülkemize özgü bir görüntü olsa gerek. Çünkü Avrupa sahalarında da aynı hatalı düdükleri çalan, kart gösterenler de onlar gibi birer insan. Ama bizde sahadaki futbolcunun kendi yanlışlarını görmeksizin bir hakem kararına tepkisi değişik oluşumlara neden olabiliyor. Peki onlar yanlış yaptıklarını bilmiyor mu? Tabii ki biliyorlar. Ama bir futbolcunun 90 dakika içindeki yanlışları ve beceriksizliklerini gözönüne aldıklarında kendi yanlışlarının oranının daha düşük olduğunu, bunun doğal sayılması gerektiğini söylüyorlar. Sonuçta yönetmeye çalıştıkları mücadelenin bir oyun olduğunu, sporun geneli içindeki temel ilkeler çerçevesinde ‘dostluk barış kardeşlik’ olarak değerlendirilmesi gerektiğini, her düdükte art niyet aranmamasını düşünüyorlar. Futbolun büyüyen ekonomisiyle bugün dünyada ‘1’ numaralı olgu olmasında hakemlerin yerinin unutulmaması gerektiğini vurguluyorlar doğal olarak. İşte onlardan biri de Talat Tokat... Türkiye liglerinin en çok maç yöneten, bunlara 3 Cumhurbaşkanlığı, 3 de Başbakanlık Kupası maçlarını ekleyerek kendi alanında rekor kıran Tokat, bu nedenledir ki övüncünü gizlemeden diyor ki: “Dünyaya bir kez daha gelsem yine hakem olmak isterdim...” 1937’de Siirt’te doğan Talat Tokat, hakemliğe de rastlantısal olarak başlıyor. Hava astsubay olarak görev yaptığı Diyarbakır’da futbol oyun kurallarını öğrenmek için kursa gidiyor ve 1960’ta hakem oluyor. Türkiye 1. Ligi’nde ilk olarak 1972’de İstanbulspor Karşıyaka maçını yöneterek göreve başlıyor. 1986’daki Beşiktaş G.Saray Cumhurbaşkanlığı Kupası karşılaşmasında noktaladığı hakemlik yaşamında ilginç anıları oluyor elbette ki. 26 yıllık süreçte başından geçenlerden bazılarını anlatırken hakemin olması gereken noktada durması gerektiğini özellikle vurguluyor. İşte örnekler... “Gençlik yıllarımda Ankara’da toprak sahada sabah 09.00’da başlayan bir maç yönetiyorum. Şeref tribününden 2 kişi bağırmaya başladı: ‘Hakem hakem, çölde ağzına...’ diye.... Maç bitti, giyindim ve dışarı çıktım, ‘Gel o işi burada yap’ dedim. Ayrıca ‘Neden çölde’ diye de sordum. Yanıt ilginçti: ‘Hocam çölde yıkayacak yer bulamazsın...’ Bu hikâyeyi Kurthan Fişek anlatmıştı...” Talat Tokat’ın hakemlik yaşamı içinde Türkiye Ligi şampiyonluğunu etkileyecek maçlar da bulunuyor. 1982’deki Eskişehirspor Beşiktaş maçı bunlardan biri... “Ligin bitimine 1 hafta var ve beraberlik iki takıma da yaramıyor. O zaman Sıkıyönetim Komutanı Hava Korgeneral Yusuf Özer. Maç 21 Beşiktaş lehineyken tatil ettim. Komutan ‘Çıkın’ diye talimat gönderiyor. Tabii ki hiçbir güç beni çıkaramaz, çıkmadım da. Bu kez Yücel Seçkiner’le talimat gönderdi, ‘Yücel emret, çıksın’ diye. Karşılığım, ‘Ben Yücel beyin memuru değilim’ oldu. O maç Beşiktaş için de bir dönüm noktasıydı.” 1985’te bu kez Trabzonspor Beşiktaş maçında durum 10 Siyah Beyazlılar lehineyken yine Talat Tokat çıkan olaylar nedeniyle karşılaşmayı tatil eder ve şampiyon belli olur. Bu anı da Tokat için önemliler arasında yer alıyor. 12 yıl aralıksız FIFA kokartı taşıyan ve uluslararası 47 maç yöneten Tokat’ın unutamadıkları arasında San Siro’da yönettiği ve 100 bin kişinin izlediği Inter Real Madrid ve Dinamo Kiev B.Krakov karşılaşmaları da yer alıyor. En sorunsuz il olarak İzmir’i gösteren Talat Tokat, “Atatürk Stadı’nda maç yönetmek benim için bayramdı. Ama Giresun, Ordu, Trabzon ve Rize maçları bir felaketti. ‘Hamama giren terler’ derler ya, bu iş böyle... Korkuyorsan bu işi yapmayacaksın. Bu nedenle korkusuzca çıkardım her maça” diyor... Hakemliği bıraktıktan sonra 7 kez değişik federasyonların hakem kurullarında görev alıyor Talat Tokat ve Hakem Atama Komitesi başkanlığı görevlerini üstleniyor. Çalıştığı kişiler arasında Erdenay Oflas, Ali Uras, Halim Çorbalı, Kemal Ulusu, Şenes Erzik, Cemal Saltık, Güngör Sayarı, Doğan Andaç, Erdoğan Ünver, Haluk Ulusoy var. O günlere ilişkinse şunları söylüyor kısaca... “Hiçbir hakem çıkıp diyemez ki taraf olmuştur. Örneğin oğlum Metin, atama beklerken ilgilenmedim bile... Eve geldim, eşim ağlıyor. Şaşırmadım bile. Çünkü ne yaptığımı biliyordum.” Bülent Demirlek olayı için de bir değerlendirmede bulunurken, “Federasyon yönetiminden kaynaklanan sorunlar var. Herkes üstü kapalı konuşuyor ve değişik yorumlar yapıyor. MHK bunu biliyor. Futbol aleminde gizli hiç bir şey kalmaz” diyor Tokat... Tokat’a göre yaklaşan TFF seçimleri için de şimdiden bir değerlendirme yapmak yanlış. Ve son söz de hayli ilginç geliyor Talat Tokat’tan... “Bana göre federasyon başkanlığı için son sözü yine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan söyleyecek. O işareti verecek ve o kişinin etkinliğinde bir MHK oluşacak...” Ne dersiniz? Sizce de tarih tekerrür mü edecek? F L E S R MA İLHAN Şimdiki hedefiniz nedir? M.İ: Biz ilk olarak sıralamada 300’ü hedefliyorduk. Daha sonra bu hedef 200 oldu. Şimdi ise 100… Amaç iki haneli rakamlara düşürmek. Bu yıl ABD Açık’ta mücadele edeceğim. En az Wimbledon kadar büyük bir organizasyon. KORTLARIN genç gezgini << CENGİZHAN ÇELİK Ö eposta:n.tokdemir?hotmail.com ykü, Taç Spor Kulübü Başkanı Mahmut Naibi’nin Özbek Marsel’deki kazanma hırsını, sporcu ruhunu ve karakterli yapısını görüp onu Türk vatandaşı yapmasıyla başlıyor. Şu anda kulüpte 100’lerce genç sporcu Marsel gibi başarılı bir tenisçi olmak için çalışıyor. Naibi’nin söylediği gibi önümüzdeki yıl içinde Marsel’i tenis dünyasında ilk 50’de görebiliriz. Öyle ki bir yıl içinde 1447. sıradan 117. sıraya yükselerek inanılmazı gerçekleştirmiş... Başarılı raketin şu anki tek düşüncesi ABD Açık’ta (USA Open) sürpriz yapmak. Taç Spor desteğini alarak sürekli yurtdışındaki turnuvalara katılan ve sıralamadaki yerini yukarılara çeken, bu yıl Wimbledon’da mücadele eden genç yıldızla kariyeriyle ilgili konuştuk. Wimbledon’da mücadele eden bir sporcu olarak turnuvada yaşadıklarınızı bizimle paylaşabilir misiniz? Marsel İlhan: Tarihi gelenekleri olan bir ülkede, tarihi bir organizasyon Wimbledon... Bildiğiniz gibi birçok turnuvanın aksine çim kortta mücadeleler oluyor. Organizasyon geleneklere bağlı işliyor. Öyle ki seyirciler bile tek renk kıyafetlerle maçları izliyor. Bir de bu turnuvaya gelen sporcuların dünyanın en iyileri olduğunu düşününce çok farklı duygularla mücadele ediyorsunuz. Marsel İlhan’ı tanımayan spor severlere kendinizi anlatabilir misiniz? M.İ: Ben 20 yıl önce Özbekistan’da dünyaya geldim. Çocukluğumda bana gelen bir hediye oyuncak sonucu tenisle tanıştım. Oyuncak bir raket ve top benim her şeyim oldu. Annem de bunun farkına vararak beni bir kulübe yazdırdı. Ardından sonrası geldi. Turnuvalar, maçlar, şampiyonluklar…Türkiye ile tanışmam da tenis sayesinde gerçekleşti. Türkiye serüveniniz nasıl başladı? M.İ: Ben uluslararası bir turnuva için Türkiye’ye geldim. Ancak çalışmalarımı yapabileceğim bir kulüp bulmam gerekiyordu. Mahmut bey ve Taç Spor’un hayatıma girişiyle kariyerimde bir kırılma noktası gerçekleşti. İlk başlarda yabancı statüsünde mücadele ediyordum. Ben uluslararası turnuvalarda mücadele etmek istiyordum, devreye yeniden Mahmut Naibi girdi ve Marsel İlhan doğmuş oldu. Türkiye’ye alıştınız mı? Antrenman sonrası neler yapıyorsunuz? M.İ: Türkiye çok güzel bir ülke. Burada kendimi Türk gibi hissediyorum. Zaten birbirine yakın kültürlerin insanlarıyız. Tenis dışında neredeyse hiçbir şey yapamıyorum. Zamanım olmuyor. Sinema ve internete girerek zaman geçiriyorum. Sıralamada bir yıl içinde inanılmaz bir yükseliş gösterdiniz. Bu nasıl oldu? M.İ: Bu başarı kulübümün beni kimseden destek almayarak sürekli yurtdışındaki turnuvalara yollamasıyla oldu. 1 yıl içinde seyyah gibi dolaştım. Sırtımda çantam ülke ülke turnuvalara katıldım. Sıralamada üstümde olan sporcuları yenerek buralara geldim. 14