24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C SPOR EURO 2008 1 TEMMUZ 2008 SALI E Y K İ R Ü T Z Y İ E L İ N HEP SEN CUMHUR ÖNDER ARSLAN aşamdaki her saniye, insana yeni şeyler öğretir ve onu geliştirir ya; Ulusal Takım da tıpkı böyle bir mücadelenin içinden çıktı. Gururla bir o kadar da başarıyla... Avrupa Futbol Şampiyonası başlamadan önce hiçbir otorite hatta bahisçiler dahi Türkiye’nin yarı finale çıkacağını tahmin etmiyordu. Bazılarına göre Euro 2008’in en zayıf halkasıydık. Ama ekip halinde yine herkesi şaşırttık. Evet; tüm takımların bu turnuvada tek amacı olan kupayı havaya kaldıramadık. Ancak Euro 2008’i izleyen herkese futbol, dostluk, kazanma arzusu adına Fatih Terim ve oyuncuları çok şey öğretti. Futbol dostlarına renkli görüntüler sunduk. Elbette bizim de takım ve ulus olarak öğrendiğimiz çok şey vardı. Aslında bazı unsurları aynı anda hem biz öğrendik, hem de rakiplerimize bunları gösterdik. Düşünün ki bir takım oynadığı 5 maçın 3’ünü son dakikada hatta saniyelerde bulduğu gollerle çeviriyor. Bir anlamda dünya futbol tarihine geçiyor. İsviçre karşısında 90+4’te Arda’nın şutu gol olmasa belki de Ay Yıldızlılar çoktan evine dönmüştü. Ya da Çek Cumhuriyeti mücadelesinde Nihat’ın müthiş takipçiliği devreye girmese, kim bilir ne kadar üzülürdük. Üstelik skor 20 aleyhimizeyken. Böyle bir psikolojik ortamdan 32’lik galibiyete uzanmak sanırız sadece bizim futbolcularımızın gerçekleştirebileceği bir olaydır. Zaten bunun farkına varan UEFA da Y şampiyona tarihinin en iyi maçı olarak TürkiyeÇek Cumhuriyeti karşılaşmasını gösterdi. Çeyrek finalde Hırvatistan karşısında uzatmaların 119. dakikasında gol yiyip; 120. dakikada rakip fileleri havalandırmaya ne demeli peki?.. 2 dakika içinde büyük bir yıkımdan kurtulup, yeniden umuda tutunmanın adı ne olmalı? Bu 3 maçın bize ve tüm futbol kamuoyuna öğrettiği tek şey pes etmemektir. Böylesine genç ve takım halinde tecrübesiz olan bir ekip kazanma adına son saniyeye kadar tüm varyasyonları deniyorsa futbol mantığımızın geliştiğini söyleyebiliriz. Bazıları bunu ‘mucize’ ve ‘şans’ olarak tanımlasa da... Özetle; kaybetmeyi sevmeyen bir yapıya büründük. Euro 2008’in sakatlıklardan en çok çeken takımı da bizdik. Sezon bitimiyle yorgun gelen futbolculardan oluşan takımımız kritik noktalarda sakatlıklar nedeniyle ideal 11’ini bir türlü sahaya süremedi. Servet, turnuvaya sakat geldi, böyle devam etti ancak Hırvatistan maçı öncesi vücudu dayanamadı. Emre Belözoğlu, Emre Güngör, Gökhan Zan, Tümer Metin, Nihat sakatlanan diğer futbolculardı. Aurelio, Emre Aşık, Tuncay ve Arda kart cezalısı olunca işimiz daha da zorlaşıyordu. Tamam; sakatlık ve cezalı oyuncular futbolun doğasında olan şeyler... Ama böylesine önemli bir turnuvada bunlar başınıza geliyorsa çok güçlü bir sinir sisteminiz olması gerekir. Gördük ki Ay Yıldızlılar tüm zorlukları iyi hesaplamış... Güçlü rakiplere karşı, turnuva boyunca ezilmeden futbol oynamayı öğrendik. İlk karşılaşmada Portekiz’e karşı iyi direnmemize karşın 20 kaybettik. Ancak yarı final mücadelesine dek tüm oyuncularımız rakip takımla kıyasıya, dişe diş bir mücadele sergiledi. Almanya maçının yeri çok ayrı. Çünkü disiplin abidesi olarak nitelendirilen Panzerler’i adeta sahadan sildik. Bir anlamda gücün ve kalitenin, azimle nasıl bastırılabileceğini futbol severlere hatırlattık. İstatistiklerde Almanya karşısında büyük üstünlük kurduk. Ayrıca alışılagelmiş bir şekilde futbolcularımızın hakemlerle sözlü diyaloğa fazla girmediğini gördük. Maçlarımızda zaman zaman inanılmaz hatalar yapan hakemlere karşın Ay Yıldızlı oyuncularımız sadece futbolunu oynadı. Bu da artık takım olarak daha da olgun hale geldiğimizi, bir başka deyişle ‘profesyonel’ olmayı öğrendiğimizi gösterdi. 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle