23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE << F U T B O L eposta:adnandincer@hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Anadolu Kulüpleri Nerede? vrupa kapılarında ve kendi ligimizde ‘SOS’ veren iki büyük şaşkınlıktan bez parçasına sarılarak politika yapan parti görevlilerine benzediler. Hani ayıp olmasa onlar da farklı formalarla sahaya çıkacaklar!.. İşte bu süreçte futbolumuzun iki gerçeğe ihtiyacı ve onlarla empati kurması ortamı doğdu. Ya Anadolu’dan bir şampiyon çıkmalı veya Beşiktaş şampiyon olmalı. Çünkü 3 büyüklerin içinde daha istikrarlı ve futbolu koşarak takım oyunu bilincinde oynamaya çalışan Kara Kartal... Geçmiş yıllarda büyük bir devrim geçiren ve özkaynak başarısıyla Türk futbolunda destan yazan Beşiktaş, endüstriyel futbolda en çok zarar gören takım olmuştur. Çünkü kendi öz ürünlerini inkâr ederek sıradan yabancıların da forma giydiği uzun süreçten sonra sadece Lucescu döneminde 1.5 yıllık kalite başarı elde etmiş ama adeta Hiroşima’ya atılan bomba gücündeki futbol patlamasıyla tarumar edilmiştir. Biz de gerçekten futbol ulemaları var!.. Ahkâmcı bir edayla kurdukları düzenin yeni meyveleri de aynı kafada. Yani hiç emek vermeden, saha içini yaşamadan ya da futbol gerçeklerine aykırı, doğal yetenekleriyle medya desteğinde uzun yıllar gündem işgal edenler şimdi yeniden ekranlarda... Ne güzel; hiç emek verme ve futbol pastasından en büyük payı almak için başarılı adamları yok et. Bu durumu kim dile getirdiyse yok et... Son maç bir kez daha gösterdi ki kendini iki derbiyi kazanarak kurtaran ‘Dede’nin takımı hakem takdirinin haksız kullanımıyla 10 kişi kalan Beşiktaş’a karşı 90 dakikayı zor tamamladı. G.Saray geçen yıl son 5 maç kala kovduğu Feldkamp’a dönüyor. Bu nasıl iş, birileri anlatsın A Sporun Doruğunda Neler Oluyor? T ürk sporunun doruk noktasındaki iki büyük yetki arasında anlaşmazlık Ankara’daki spor şurasında biraz daha belirginleşti. Temelde Türk sporunun direksiyonundaki Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’yle onay ve imza yetkisi taşıyan spordan sorumlu Devlet Bakanlığı arasındaki sürtüşmenin gerçek nedeni yerel seçimler öncesi “Siyasal olabilir mi?” diye düşünüyorum. Gerçi bu sürtüşme şimdilik karşılıklı küskünlükten öteye geçmemişse de anlaşmazlığın altında GSGM’nin yapısındaki olumsuzlukların yattığı belli. Duyumlarımıza göre sürtüşme ya da daha hafifiyle küskünlük, Pekin’deki bir anlaşmazlıktan mı kaynaklanıyor yoksa şu sıralarda GSGM’ye alınacak 1000 personelin seçiminde mi? Spordan sorumlu Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu, sporun mühürünü 1 yılı aşkın süredir elinde tutuyorsa ve hatta spordan sorumlu olmadan önce de sporla yakın ilgi ve merakı olduğu bilinirken şimdi mi GSGM’de işlerin iyi yürümediğine kanaat getirdi? 2004 Olimpiyatları sonrası yapılan federasyon başkanları seçiminde de nice oyunların olduğunu bilmiyor muydu, hiç sanmıyorum. Başesgioğlu, Başbakan’ın toplu sözleşmelerde en çok güvendiği kişi olarak başka bakanlıklarda da bulundu. Sayın Başesgioğlu bildiğim kadarıyla gayet sakin, yolunu önceden çizerek giden bir yapıya sahip. Bu nedenle işin içinde başka şeyler olduğunu da düşünüyorum. Özerk federasyonların çalışması ve Pekin rezaletinden sonra 2004’teki özerk federasyon seçimlerindeki oyunların yinelenmesi mi Sayın Bakan’ın aklını başına getirdi? Küskünlükten önce ikilinin bir araya geldiklerinde Sayın Bakan, genel Müdür Atalay’ın özerk federasyon seçimlerinde GSGM’den tek bir oy bile kullanmak istemediğini sanırım öğrenmiştir. O halde nedir bu sürtüşme, bu küskünlük... Genel müdür Mehmet Atalay’ın Trabzon’da belediye başkan adaylığına soyunması da bir neden olabilir mi ? Yıllardan beri tanıdığım Atalay’ın böyle bir hata yapacağını hiç sanmam; dedikodudur, bunda bir iş vardır der geçerim. Yine kuşların ‘cıkcık’larından anladığım kadarıyla gerek Bakan Başesgioğlu gerekse Mehmet Atalay’ın kurmaylarından kimilerinin kızağa çekilmesinden doğan yapay kriz eskilerin ‘şüyu vukuundan beter’ dediği gibi dedikodu boyutlarını da aşmıştır. O halde aradaki anlaşmanın mesafesi daha da büyümeden yani (öneri onay) birlikteliğini bekleyen spor dünyamızı daha fazla etkilemeden tarafların basın açıklamasıyla kamuoyunu bilgilendirmesi gerekiyor. Bu arada şunu da belirteyim ki GSGM’nin yeniden yapılanması gereklidir. Ankara’daki spor şurasına davet edildiğim halde gitmedim. Nedeni de şudur; her kesimden çağırılan konuşmacılar, konunun uzmanları (bu şura için 2 bin kişi davet edilmiş) gelirler, kimileri konuşur eteğindeki taşları döker, rahatlar. O taşlar eğer toplansaydı bugün Mısır’daki ehramlara taş çıkarırdı ya neyse... Kitaplığımda daha önceki yıllarda yapılmış sempozyum ve şuraların kitaplaşmış notları var. Acaba hangisi gerçekleşmiş, hangi öneri uygulamaya konulmuş ki şimdikilerde uygulansın? O saatlerce yapılan konuşmalar ciltlenir, kitaplaşır, yıllar sonra belki açıp okunmasa bile arşivin bir köşesini doldurur, hepsi o kadar... Yine de futbol gürültüsü içinde az bir yer tutsa da sporumuzun kronikleşmiş sorunlarının bir kez daha dile getirilmesine sıcak baktım. Umarım lafta kalmaz. Arpalık Federasyonlar bana? ‘Dede’ arıyorsanız biz de varız. Ama ille ithal mi olması gerekiyor? Topa ve rakibe değemeden müdahale edecek futbolcuların maçını yönetmek çok kolaydır. Bu baskı nedeniyle birçok takımımız yurtdışında kaybediyor. Çünkü rakip takım futbolcuları tüm pozisyonlarda vücutlarını öylesine kullanıyorlar ki? Ama bizim hakemlerimiz sahada pozisyon takip edeyim derken rakiplere pas verecek duvar olabiliyor neredeyse. Bu da işin hakemlik fiyaskosu... Ama nedense futbolcu esir, teknik adam kimliksiz hale getirilmeye çalışılıyor. Beşiktaş yenildi, F.Bahçe 10 kişilik rakibini yendi, şimdilik kurtardı. Ama bu Beşiktaş ve belki Trabzonspor, belki de G.Saray’ın bulunduğu Sıvassporlu şampiyonluk mücadelesinden şampiyon çıkamazsa Anadolu’dan bir takımın ligi önde bitirmesinin zamanı geldi. Yoksa bu alışılmış yozlanmışlık devam ederse daha çok Avrupa kupalarının tozu silkelenmiş takımı olur ve sürekli Lucescu’yu konuşuruz. Onun için tarafsız olup bu kez Beşiktaş’a düşen sorumluluğu konuşmalıyız. Çünkü en azından M.Denizli’ye kimse müdahale etmiyor ve o da belki son teknik adamlığın özgür örneğini veriyor. Bu nedenle de Beşiktaş’ı şampiyon yapmak zorunda... Yıllarca sporun devletin koltuğunun altında ezildiğini, bürokrasinin kıskacı altındaki federasyonlar ve sporcuların bir limonlu çay tahsisatı için 13 imzadan geçtiğini, bu sistemle çağı yakalamanın mümkün olmadığını bir değil, belki bin kez yazdık. Çağı yakalamış ülkelerde olimpiyatlara katılacak sporcuların sponsorlarla desteklendiğini, devletin sporu sadece denetlemekten öteye gitmediğini örnekleriyle anlattık. Önce sponsorluk yasası çıktı, çıktı ama çok eksikler ve yanlışlar vardı. Hâlâ da farklı yorumlarla istenildiği düzeye gelmiş değil. Özerklik lafı hoşumuza gitti, özellikle sporu yöneten federasyonlar özerk olmak için adeta kuyruğa girdi. Sporun temsil edildiği devlet kurumu GSGM de devletin spordan elini ayağını çekmesi için medyayı da arkasına alarak özerklik yasası için kolları sıvadı. Çıkan özerklik yasası az çok FIFA’ya benziyordu. FIFA uluslararası bir dernek. Evet, sıradan bir dernek olarak kurulmasına karşın dünya futbolunu eline almış, dilediği gibi at koşturan bir statüyle adeta imparatorluk olmuştu. Türkiye futbol federasyonları da FIFA’ya sırtını dayayıp kendi bildiğini okuyunca bizim spor federasyonları da cesaretlenerek GSGM’nin önünde özerklik kuyruğuna girdi. Hepsi de kendine güveniyordu, “Paramızı kendimiz bulalım, kaynak yaratalım, kimse bizim işimize karışmasın” dediler. Özerklik anlayışı buydu. Ama ne oldu? Hiçbirisi (birkaçı dışında) ne kaynak bulabildi ne de sponsor... Yine GSGM’nin kapısına dayandılar yani milletin cebine baktılar. Daha geçenlerde GSGM’nin spor federasyonlarına yani ‘ben özerkim’ diye mangada kül bırakmayan spor federasyonlarına 80 milyon Avro dağıttığı haberini okuduk medyada. Bu kimin parası, milletin... Bizde özerklik ne yazık ki şudur... “Sandıkta seçil, Federasyonunu kur, ne yaparsan yap. Özerksin, sıkışırsan para benden.” İşte federasyon seçimlerindeki kavga, oyun hatta tezgâh ve sahteciliğin nedeni budur. Bu oyun artık bitmeli, spor federasyonları arpalık olmaktan kurtulmalıdır. Son günlerde federasyon seçimlerinde neler olup bittiğini, özerklik ismi altında nice sahtekârlık, yolsuzluk yapıldığını spor kamu oyu her gün medyadan izliyor. Yazık!.. R A L L İ Çok zorladılar Fransızı tüm sezon boyunca… Yeri geldi umutları yeşerdi Finlilerin, yeri geldi karamsar düşüncelerle döndüler ülkelerine… Değişik ülkelerde, değişik hava ve yol koşullarında sürücülerin zorlandığı dengesiz bir şampiyona sürecinde tüm zorlukları yendi Fransız Loeb ve “En büyük benim” dedi Japonya’nın toprak yollarında Finli Hirvonen ve Latvala’nın arkasında bitiş noktasına geldiğinde… Günler birbirini kovaladı, yarışlar birbirini ve sezonun son yarışı için geldik İngiltere’ye... Cardiff’in yörekenti Swansea bekliyor sürücüleri, tarihteki en eski yarışlardan D Ü N Y A S I / Ş E V K İ G ÖK E R MAN başarıya ulaşma olasılığı her an var… Galler Rallisi bizi de ilgilendiren bir sürecin son ayağını barındırıyor bünyesinde, Ford’un patronu Malcolm Wilson’un öncülüğünde oluşturulan Fiesta Sporting Trophy. Genç yeteneklerimiz Emre Yurdakul Can Erkal ve Burcu Çetinkaya Çiçek Güney ekipleri 1 puan farkla izliyorlar birbirlerini; Emre önde, Burcu arkada… Daha önce de yarıştılar aynı yörede ve deneyimli sayılırlar zor koşullar için ve bekliyorlar rüyalarını süsleyen kupayı. Belirsiz bir geleceğe açılan kapıda yine de umut ışıkları parıldıyor… Galler’de Son Raunt biri olan Galler Rallisi için 3’ü seyirciye yönelik 19 özel etabıyla… Yağmuru var, Atlantik’ten esen rüzgârların getirdiği; sisi var, gece gündüz ısı farkının sabahın erken saatlerinde insanı ‘kör uçuş’ gitmeye zorlayan; çamuru var, ıslak ormanların virajlı yollarında otomobillere dans ettiren… Var oğlu var, ‘hangi koşulların kime, ne sürprizler yaşatacağı’ sorularıyla dolu, ‘sürücüler şampiyonu’ belli olsa da ‘markalar’ için savaşımın üst düzeye çıkacağı bir ortam içinde… Citroen ile Ford arasındaki puan farkı kapanabilir, Ford ilk 2’yi alırsa sürücülerdeki kaybı ortadan kalkar, Loeb ve Sordo’nun alacağı sonuçlara göre. Ancak Fransızlar fiişe Finlilerden kopmadan gelirse ‘markalar’ın sahibi Citroen olacak. Solberg ve Atkinson’lu Subaru’nun tepede bir iddiası yoksa da önceki yıllarda art arda 4 kez podyuma en üst sırada çıkan Peter Solberg’in yine aynı 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle