Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com F.Bahçe’nin Yeni Morarmış Forması enerbahçe’nin maviyle karışık renkli formasını gördünüz mü? Turkuaz mı desem yoksa mor mu? Neresinden bakarsanız bakın Fenerbahçe bukalemun gibi renk değiştirdi. Bu değişimiş nedeni neydi derseniz yeni takıma yeni forma... Yeni forma demek satış demek, para demek. Doğrusu yadırgadım. Belki daha 10 yaşımdayken Fenerbahçe Stadı’nda başlayan göz aşinalığı sonraki yıllarda sempatiye dönünce kaptan Cihat Arman’lı takımın Sarı Lacivert forması beynimize, gönlümüze işlemiştir de tepkimiz belki ondandır. Bilgisayar çağında tasarımcılarımızın yurtdışında ödül topladıkları günümüzde renklerine sadık kalacak bir Fenerbahçe forması dizayn edememek acaba kimin gafıdır bilemem de gördüğüm kadarıyla 100 yıllık gelenek bir kalemde silinmiş demektir. Fenerbahçe renklerini taşıyan formanın tarihsel bir anlamı varsa ki vardır, kendi yaşıtları Beşiktaş ve Galatasaray’ın formaları da tarihsel bir anlam taşır. Bir kulübü simgeleyen, renkleri silen her kimse acaba neden rahatsız olmuştur da Fenerbahçenin Sarı Lacivertini palyaçonun garip giysisine benzetmiştir? Fenerbahçe’nin sarısının da lacivertinin de hatta zamanla kaybolmuş beyazı, yeşili, kırmızısı da birer semboldür. Birkaç kez yazdım ama bir kez daha Fenerbahçe formasının ve logosunda taşıdığı renklerin ne ifade ettiğini açıklamayı uygun gördüm. Eskilerin “alameti farika” yani patentli arması ya da logosu diyelim... 1910’da Fenerbahçe’de sol açık oynayan Topuz Hikmet tarafından dizayn edilmiştir ve 5 renklidir. Sarı, lacivert, beyaz, kırmızı ve yeşil. Hepsinin de ayrı bir anlamı vardır. Bu renklerden (Fenerbahçe Spor Kulübü 1907) yazısını taşıyan beyaz çerçeve temizlik ve açık yürekliliğin sembolüdür. Kırmızı fon sevgi ve bağımlılık sembolüdür ki kırmızı beyaz birlikteliği ulusal kimliğimizi ifade eder. Ortadaki kalp şeklindeki sarıyla lacivertten sarı gıpta ve kıskançlığı, lacivert ise asaletin sembolüdür. Sarıyla lacivertin oluşumuyla Fenerbahçeliliğin asalet ve gıpta hasetleri kucaklaşmıştır. Sarı ve lacivert renkler arasından yükselen palamut dalı Fenerbahçeliliğin kudret ve kuvvetin ifadesidir. Yeşil renk ise yükselen değer olarak başarının simgesidir. Topuz Hikmet’in bu tasarımı Fenerbahçe Genel Kurulu’nda onaylandıktan sonra Manchester’da bulunan Tevfik Taşçı’ya gönderilmiş ve ilk rozetler İngiltere’de imal edilmiştir. Gelenekler değiştirilmez. Çünkü önüne gelen değiştirmeye kalksa gelenek olmaktan çıkar. Hele tarihi bir değeri de varsa... Fenerbahçe bu duygularla spor yaşamına girmiş bir kulüp. Diğer kulüpler de öyle. Ne Fenerbahçe’nin ne de diğer tarihe malolmuş kulüplerin değerlerini bir kenara atmak, 100 yıllık bir geçmişe sünger çekmek demektir. İnanıyorum ki Fenerbahçe’nin taihsel formasını giymiş ve patentli armasının ne anlama geldiğini bilenler, morarmış formalara yabancı gözlerle bakacaktır. BİLİŞİM ÇAĞI oyunları tehlikelidir merikalılar, Lemanların M.Ö. 600 yılında göçle gelen ve Kıta yerlilerinin ataları Kızılderililer’dir, İbrani kökenli olduklarını kabul ederler. Özellikle Mormonlar!.. Medeniyetler çatışmasının din kitapları ve tarikatlarla beslenen geçmişteki dünyamızın bir çok savaşında bu senaryolar var. Dünyaya hakim olmak isteyen Büyük İskender, Napolyon, Hitler ve şimdi de Amerika çeşitli senaryolarla savaşmaktadır. Bitmeyen bu mücadelede milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bazen din, bazen de ırkçı zihniyetleri kamçılayan ve sonuçta ulusları kapıştıran gerçeğin kökünde sömürü yatmaktadır. Uzayın fethi ve uyduların gözlemciliği askeri gücün ve savaş şeklinin değişmesine neden olmuştur. Asimetrik savaşlar başlamıştır. Ajanların daha çok etkin olduğu teknolojinin önem taşıdığı bir savaş şekli yaşanırken,etkili propaganda ile toplumlar çökertilmekte ve bölünmektedirler . Ulusların inanç, yaşam biçimi, örf ve adetlerini, kutsallarını, ulusal bilincini zedeleyen yayınların internet ve medya aracılığı ile kişilerin düşüncelerine etkileri yetmez gibi; çağın endüstrisi hiçbir anlamda sınır tanımaz bir pazar yaratmaktadır. Globalleşme diye olumlu yaklaşım olarak sunulan reçetelerin stratejisi iyi yorumlanmalıdır. Vahşi kapitalizm sınır tanımaz bir iştah içindedir.. Her alanda spor, sanat, müzik parasal ilişki ve ticarette milletler birbirlerine yakınken kendi sınırlarını koymalıdırlar. Hiçbir canlı bağlı olduğu aile, kültür, yaşam biçimi, inanç ve ulusal değerlerinden soyutlanarak yaşayamaz .O zaman bir hiçtir! Güçsüz kalır. Ruh ve madde bütünleşmesini sağlayan değerler vardır. Bayrak, aile soy sop, temsil edilen düşünce, inanç ve giyilen forma bütünleşmenin önemli basamaklarıdır. Bunlardan kopması için çeşitli senaryolarla dış güçler ince oyun ve fanteziler üretmektedirler... Örneğin sporda yıllarca temsil ettiğimiz ülkemizin forması bayrağımızdı! Bayrağımız bizim için çok kutsaldır. Asla onun yerini hiçbir şey alamaz. Bu bizim diğer uluslardan çok özel farkımızdır. Daha detaycı düşünürsek özellikle sporda giydiğimiz formanın yarattığı bir kimlikle ve motivasyonla mücadele veririz. Kendimizden çok formamız önem taşır. Bu amatör ve geçmişten gelen kutsal bir ruh olup kazanma ve önde bitirme hedefi sağlar. Formasını sevmeyen, ona bağlılık hissetmeyen, anlamını bilmeyen bir sporcu tam profesyonel olsa da ruhunda bu bağlılığı hisset F A miyorsa bir yerde mutlaka boş olduğu için amaca ulaşamaz. Son dünya kupasında liglerindeki şike kirliliğine karşın ulusal bütünleşmede tipik bir örnek veren İtalya dünya şampiyonu oldu! Aynı biçimde futbolun en iyisini oynayan futbolculardan kurulu Brezilya’nın takım bütünleşmesindeki ruh eksikliği kendini net biçimde göstermiştir. Irak’ın son Asya Kupası’nı alması ve bulunduğu şartlarda bayraklarına sahiplenmeleri çok dikkat çekicidir. Oysa Irak işgalde düşmana tek kurşun sıkmamıştı ! Şimdi yeniden bayrağına ve onun değerine daha çok sahip olmaya başladı. Butün bunlar şunu gösteriyor. Ulusları kendi içinde bütünleştiren kutsal değer ve gerçeklerle oynanmamalı, izin verilmemelidir. Bunu korumak çağ dışı olmak veya globalleşmeden uzak kalmak değil ona karşı güçlü olmak anlamı taşır. Aksi halde birlik beraberliği yok eder ve sözde var olursunuz. Son karşılaşmada Fenerbahçe’nin giydiği formanın turkuaz renkteki görüntüsü hoş olabilir; ama klasik Fenerbahçe formasının verdiği inanç ve ruhu boşalttığını 7 gün sonra herkes gördü .! 1981 yılında İnönü Stadı’nda Romanya ile oynanacak ilk ulusal maçta teknik direktörü olduğum Eserli, Mahmutlu, Rızalı,Tanjulu, Buraklı, Muratlı, Zaferli gençlere soyunma odasında şöyle demiştim: ‘Eğer oyun içinde çok koşarken yorulur kendinizi güçsüz hissederseniz göğsünüze, bayrağımıza bakın! oradan yeniden alacağınız kutsal inanç ve güçle rakibinizden daha çok koşacaksınız’. O anda beni dinleyen polisler, federasyon görevlileri ağlıyordu. Çünkü o zamanlar ulusal takımın forması göğsünde AyYıldızlı bayrağımızdı! Daha sonraları özel firma ve sponsorların istekleri sonucu değiştirildi! Ama bizler İngiltere, Almanya, İtalya, Brezilya ve bir çok ülkenin formalarını aynen giydiklerini görüyoruz .Milenyum çağında Bir sponsorluk kurnazlığı içinde toplumsal bağımızı azaltan motivasyonumuza etki yapan bu günkü formalarımızın ‘özlenen biçime’ dönüştürülerek ince propagandaların etkisine dur demeliyiz. Artık silkinip kendimize gelecek her hamlede var olup yabancıların bizlere uyguladığı Ulusal ve teolojik etkilerinin oyunlarına gelmemeliyiz .Bu gerçeğin bilincinde olup bilişim çağının tehlikeli oyunlarına da dur diyerek dev sıçramalara ihtiyacımız vardır Bu nedenle BEN DE FORMAMI GERİ İSTİYORUM. Hem de şimdi hemen! SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14