Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com Okur Hakkı Var mı? S ıcaklar giderek artıyor, kafamızda kazan kaynıyor ama yine de çalışmak, bir şeyler üretmek zorundayız. Okur elbette ki bizlerden son olaylarla ilgili bir yorum bekler. Çünkü akıllar iyice karışık. Belki de böyle olması isteniyor, neyse... Siyaset bizim işimiz değil, bizim alanımızda evrensellik var. Her olaya evrenselliğin gerektirdiği gözle bakarız, olayları fair play çizgisi içinde değerlendirir, etik değerleri ön planda tutarız. Olaylara bir objektifin tarafsızlığıyla bakarız, yorumlarımızı ise olayların ardındaki nedeni çeşitli kaynaklarımızdan analiz ve sentezlerimizle değerlendiririz. Gazete TV’ye benzemez. Beyaz camdaki görüntüler, konuşmalar akan sular gibi gelip geçici... Yazılı basın ise yıllarca saklanan birer belgedir. Örneğin 5 günlük birikmiş gazeteleri okurken okurların akıllarının karıştırıldığını görüyorum. Kimi goygoycuların pembe haberlerle yazdıklarını bir gün sonra yine kendi kalemleriyle yalanladıklarını da görüyorum. Aynı olayın çeşitli gazetelerin bakış açılarına ve politikalarına göre değiştiğini de gözlüyorum. Nedendir bu kandırmaca, böyle gazetecilik olur mu? Evet kulüpçülük var ama kulüp tutmak, kulübün renklerini sevmek herkesin, hepimizin hakkıdır ama amigoluk yapmak hele gazetecilik mesleğini amigo düzeysizliği içinde kullanmak son yıllarda gazete patronları tarafından da teşvik edilir hale geldi. TV’lerdeki düzeysiz açık oturumları izlemek zorunda değiliz. Kumandaya dokunduğumuz anda başka kanallara geçmek ne kadar kolaysa yıllarca okuduğumuz gazeteleri bir anda bırakmak olanaksız. Ama ben bir okur olarak okuduğum gazetelerin objektif, yansız ve ahlâklı yayın yapmasını istemek hakkına sahibim. İnsan hakları, çocuk hakları, hasta ve çocuk hakları varken okur haklarının da olduğunu sanıyorum. Genç gazeteci arkadaşlarımın mektup yazar gibi haber ve yorum yapmalarını kabul edemiyorum. Belki gençler bize dinozor gözüyla bakıyor ama soruyorum. Dinozor olmak mı yoksa sürüngen yaşamak mı? Önce kaleden başlamalıyız G loballeşen dünyada ne yaptığımızı iyi bilmek ve sonucunu iyi hesap etmek şartken, tam tersi bir teslimiyetçilik içinde her teklife imza atmak bizim ulus olarak geleceğimizi riske sokmuştur. Dayatmaların önce nedenlerini araştırmak, sonra da o teklifi yapanların kendi ülkelerinde yaptıklarına iyi bakmak şartken, geçmişte acılar çekerek elde ettiğimiz edinimlerimizi satmak ülke ekenomisini bitirme çizgisine getirmektedir. Çünkü sadece satmakla borç faizi dahi ödeyemez noktasına gelmeye çeyrek kaldı. Tıpkı geçmişten bu yana önce 1 numara olan kalelerimizi yabancılara teslim edip ulusal karşılaşmalarda çektiğimiz sıkıntıları unuttuğumuz gibi... Geçmiş dönemlerde üç yabancının kulüplerde oynadığı süreçlerde birinci lige çıkardığım genç kadroma hiç bir yabancı almayarak devam kararım taraftarlarca sahiplenildiği ve takımım çok başarılı olduğu halde görevimden alınmıştım. Veda yemeğinde çok üzülen bir görevli bana açıkça “Halkın çok sevdiği kişi olduğun için siyasi olarak görevden alındın hocam” demişti. Cumhuriyet’te olmak ve yazmak daha o zamanlardan siyasi olmakla bir tutuldu. Yani 20 yıl önceden... Hayatımda bir kez kalecilik yaptım. Oynadığım takımda o dönemlerde oyuncu değişikliği olmadığından kalecimiz sakatlanmış ve yerine geçme cesaretini göstermiş, yaşayarak kaleciliğin zorluğunu hissetmiştim. Kaleci takımın en son bekçisi olan kişidir. Bir çok takım iyi bir kaleci sayesinde kazanır ve alkışlanır, ama o tek hata yapsa sürekli en kötü olarak vazgeçilen kişi olur. Rüştü’nün son dönemde başına gelen en net olay olan son dakikada hatalı çıkışı ile yediğimiz golle BosnaHersek faturasının ona kesilmesi ve F.Bahçe’den koparak Beşiktaş’a transferi gelecekte çok önemli bir değişim olarak konuşulacaktır . İyi bir futbol takımı kurmanın ilk gerçeği süper bir kaleciden geçer. Bu nedenle bir çok genç kalecimizin gelişiminde ve ortaya çıkışında izlerim olmuştur. Çünkü kalenin iyi kaleci ile korunmasının takımın kazanması olduduğuna inanırım. Eser, Hayrettin, Erdinç, Fikret, Ayhan, Şevki, Adem, Metin Mert, Cenk, Adnan, Ferhat, Oğuzhan ve Orkun gibi kalecilerle çalıştım. Birlikte olduğumuz veya ortaya çıktıkları süreçte hep iyi bir form ve başarı yakalamışlardır. Bir kaçını da kurak kaleci ülkesinde futbolumuza kabul ettirmişimdir. Bunu Rüştü istisnası ile burada hatırlatırken, her anlamda hem ümit ulusal ve hem de kazadan sonraki çalışmalarım ve “Raporla futbol oynayamaz” gerçeğine boyun eğmeyerek kefil olup F.Bahçeye transferindeki yaptırımlarımla katkım olmuştur. Daima Türk kalecilerine inandım, çalıştım ve çalıştırdım. Hiç mahçup olmadım. Şimdi bunu kişisellik olarak yazmıyorum. Çünkü Rüştü’nün Beşiktaş’a geçmesinden rahatsız olanların ne kadar mahçup olacaklarını hep birlikte görürken, diğer Türk kalecilerine de görev verilirse başarılarını yaşayacağımızdan eminim. Futbolda kaos vardır. Çünkü bizim tarzımızda hatalar hukuk kurallarını ve kişisel rant peşinde koşanları karşı karşıya getirmiştir. UEFA kriterleri nasıl AB ile çatışmaya başlamışsa, bizim kulüplerin de Federasyon ile olan ilişkileriyle kulüp yapılarındaki tutumlar ve yönetim keyfiliği futbolumuzu bitirmektedir. Hiç emek vermeyen ahkâmcılara bir kez daha hatırlatıyorum; dünya futbolunda oyunun kuralları bizim seçtiğimiz tarz değildir. Futbolun demokrasisi ve herkesin özgür hizmet hakkı anayasamızda belirtilmiştir. Roberto Carlos, Linderoth ve Lincoln gibi yıldızlar transfer edilirken, CAS mahkemesine kadar uzanan ihtilaflı dosya rekorlarımızı ortadan kaldırmalıyız. Bu arada yine bir kez daha, özellikle bu yıl Türk kalecileri ile işe başlamalı ve onların önünü kapatmayacak kadar insani olmalıyız .. OFTAŞ mı? Offf Of!.. O FTAŞ 2. Lig’de şampiyon olarak Süper Lig’e yükseldi. Bu takım G.Birliği Kulübü’nün yan kuruluşu. Yani G.Birliği’yle OFTAŞ sanki ikiz birader. Babaları da İlhan Cavcav. İyi güzel de aynı ligde iki kardeş takımın oynamasının sakıncaları şimdi kulüplerin gündeminde. Kulüpler böyle şey olmaz diyorlar ama çözüm üreten yok. Olayı masaya yatıralım. OFTAŞ şampiyon olarak Süper Lig’de oynamayı hak etmişse bu hakkı onlardan kimse alamaz. Ortada bir emek ve alınteri vardır. Aynı ligde oynasalar da hukuken bu iki takımın yapacağı maçların anlaşmalı olacağını daha şimdiden kimse iddia edemez. O zaman OFTAŞ yani G.Birliği yönetimi bir karar verecek ve OFTAŞ’ın şampiyonluğu tescil edilmeyecek. Buna da OFTAŞ’lı futbolcular ve teknik adamlar itiraz edebilecek. Kime? Futbol Federasyonu’na ya da ‘’Şampiyonluğumuzu elimizden aldılar” diyerek FIFA’ya hatta AİHM’ye başvurma hakları doğacak. FIFA ya da AİHM’nin vereceği karar çok daha tuzluya patlayacağı için federasyon daha sezon başındaki ihmalinin karşılığı olarak G.Birliği Kulübü Başkanı İhan Cavcav’la anlaşmaya varıp bir tazminat karşılığı OFTAŞ’ın ligden çekilmesi sağlanabilse de futbolcuların AİHM’ye gitmelerini nasıl önlenir bilemeyiz. Bildiğimiz şu... OFTAŞ düşürülürse seçim fırsatları için kollar sıvanır. Ben bunları yazıyorum ama şeytanın avukatı bir yandan dürtüyor... ‘’Bu oyun daha önceden planlanmış olabilir mi?’’ Futbol Okullarına Dikkat Şampiyonlar Kep Attı yıl üst üste Tükiye şampiyonu oldular. 2 yıl önce Polonya’da Dünya Liselerarası Basketbol Şampiyonası’nda ikinci, geçen ay da İspanya’da da dünya beşincisi oldular. Geçen gün de Arkeoloji Müzesindeki Oguz Kaan Koleji’nin mezuniyet töreninde kep atarak lise yaşamına veda ettiler. Antrenörleri Alper Duru, ‘’Bundan sonra onlar üniversite şampiyonalarına devam edecek. Biz de arkadan gelen öğrencilerimizle yeni şampiyonluklar peşinde olacağız’’ diyor... M 4 evsim nedeniyle tatilden yararlanan bir çok uyanığın, bir halı saha yanında bir kaç belgesiz ya da bu alanda yetersiz kişilerin eline çocuklarımızı teslim ettiği bir sömürü hortlamıştır ve tehlike teşkil etmektedir. Fakir insanların umut kapısı olan futbol 100 ile 150 YTL aylık ve haftada iki saatlik antrenmanla küçüklerimizi ailelerinin elinden alan tehlikeli bir futbol okulu aldatmacası vardır. Bu durum son yıllarda futbolumuzun umudunu tehdit etmektedir. Bunun önüne geçecek yetkili kuruluşlar Futbol Federasyonu ve kulüplerdir. İyi imkân ve eğitim standardı gerektiren, pedagojik gelişimi önde tutan gerçek, yerini bu düzende kapkaççılara terk etmiştir. Yarınımız olan çocuklarımız ve onların masum ailelerinin beklentileri ile oynamak kimsenin hakkı değildir. Bu eğitimi ciddi biçimde veren kurum ve kulüpleri yorumumuzun dışında bırakmamıza karşın, ülkemizde futbol eğitiminde ihtisas sahibi bir çok teknik adam varken anlamsız soygunun önüne geçmeliyiz. Bu konuda şikayetler ve bana yapılan başvuruları değerlendirmeleri adına ilgilileri göreve davet ediyorum . SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14