Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com NEYMİŞ / ABDÜLKADİR YÜCELMAN Futbolun Köşeleri Futbolumuzda neler oluyor? H erkes futbolda kazanmak istiyor. Kazan da nasıl kazanırsan kazan. Sistem bu oldu. Bu temeli atanlar utanmalıdır. Suçlu onlardır. Yıllardır kurdukları düzene uymayanları saf dışı ederek sadece kendi takımlarının galip gelmesine şartlanmış bir ortam yaratanlar saha içini yok etti. Futbolun tüm çirkinliklerini içinde barındıran bu gelişmişlik önce ulusal takımda kendini gösterdi. Canımız yandı, ulusal boyutta dışlandık ve cezalandırıldık ama hiç etkilenmedik. Sonra kalitesiz yabancıları ülkemize pompalayan ve çağdaş futbol için başarılı eğitim veren birkaç futbol adamını saf dışı eden lobiler oluştu. Devamında siyaseti futbolun içine sokarak kendi oy çevresine hizmet veren tekelleşme gerçekleşti. Futbol için uygun ve kaliteli gençlerin yetişmesine bilimsel açıdan bakılmadan sadece reklama yönelmek yetersiz kaldı. Günlük ve kısa süreli başarıları uzun süre sömürdük. Endüstriyel futbolu yanlış uygulayarak kaliteyi ön plana almadık. Piyasa belgesiz ve yeterliliği olmayan tüccar kişilerin eline teslim edildi. Futbol kriterlerine uymayanların İSMET Dernekler Yasası’na göre yönetimlere gelmesinin çaresini bulmadık. Sportif tesislerin gelişmesi için yapılan çalışmalarda sağlığa zararlı olan zeminlerde görüntüye önem verildi. Suni çim sahalarda gençler eksik şartlarda oynamaya zorlandı. Sponsorların yatırımları sadece futbolculara akınca kuru rekabet toplumsal bir gerginlik yarattı. Yani sadece kendi takımlarının kazanmasına yönelen fanatik ortamın büyümesine yönelen rekabet medyayı da etkileyince reyting ön plana geçti. Eleştirilerin boyutu değişti. Söylemler, tarzlar kırıcı ve RTÜK boyutuna ulaştı. Kimse bundan şikayetçi olmadı. Futbolun ana konusu olan oyun ve futbolcular değil, maçı yönetenler birinci adam oldu. Yıllardır hakemlerin futbol adına oynadığı rol ve pozisyonların tartışılmasının getirisi adına program yapan medya, kendi eğitim işlevini ikinci plana atarak gergin ve kavgacı bir insan tipi yarattı. Fanatikliği tahrik eden söylemler beyinsel ön yargıyı yarattı. Sistem dışı futbola ihanet anlamı taşıyan bu tarz futbolumuzu sahanın dışına çıkardı. Paralar uçuşan bu endüstride cepleri delik gezenlerle milyon dolarlar zenginleri çatışması var. Oysa sponsor desteğin verdiği güç iyi kullanılmazsa bir süre sonra kaybedeceğimizi kimse düşünmüyor. “Felaket geliyorum” işaretini dünya üçüncüsü olduğumuz ve Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazandığı günden sonra almadık. Bu satırların sahibi hem uygulamacı hem de hatırlatan olarak köşesinden yırtındı yıllardır. Çok bilmişlerin hepsi zamanı kendilerine çevirmeyi uyanıklık olarak algıladı ve karşılarındakini resmen aptal yerine koymaya devam etti. Futbol bizi mutlu edecekken bizler futbola kurban veriyoruz. Çünkü tüm iyi niyetine karşın “temiz futbol” için bir araya gelmiyoruz. Şark kurnazlığını kullanırken neleri kaybettiğimizi önemsemiyoruz. Gelecek nesillere bıraktığımız en acı gerçek “kazanmak için her yol geçerlidir” ortamı oluyor. Gerek meslek gerekse yorumlayan ve topluma mesaj veren düzeyde asla hakemlerin sahada oynanan futbolun önüne geçmesine tahammül edemedim. Çağdaş futbolun sahadaki uygulamacılarına yöneticilik yapan 90 dakikanın A R Z U M A N düdüklü kralları futbol kurallarını zorluyorlar bazen!.. Bunu artık futbol yaşamının bir parçası olarak algılamaya başladık. Ama uluslararası arenada küçük bir vücut mücadelesinde faul bekleyen futbolcularımızın sorumlusu olduklarını unutuyorlar. Futbolun kendi içindeki kurallara uygun mücadeleye izin vermeyen bazı hakemlerin yanlı düdük çaldıklarını ve kart uygulamalarındaki duygusallıklarını (!) izah etmek çok zor. Ligimizin değişen tansiyonu, yaklaşan Norveç maçı, sürekli kovulan teknik direktörler ve aynı adamların görev değişimi yapması “Yaprak dökümü” dizisini anımsatıyor. Gelişen şartları, imkânları iyi değerlendiremezsek yakın gelecekte futbol dahi konuşma şansımız olmayacak. Bu önce tribün, daha sonra da ulusal yetersizlik olarak sahaya yansıyabilir. Aklımızı başımıza toplamalıyız. Çünkü futbolu seviyoruz ama temiz olması şartıyla... B aşlığı görünce isyan edeceksiniz biliyorum... “Top yuvarlaktır” lafı sadece futbolun gözle görünen şeklidir ama şamatasıdır, esprisidir. Oysa araştırmacı gözüyle bakılırsa futbolun da köşeli bir oyun olduğu görülür. Futbolun köşelerinde sosyallik, ekonomi, ahlaki, psikolojik değerler vardır ve bunların futbol oyunu içinde değerlendirilmeleri gerekir. Bu değerler ayrı ayrı birer araştırma ve uzmanlık konusudur. Sosyal bilimciler, ekonomistler, psikologlar ve spor bilimleri akademisyenleri onlarca yüzlerce kitap yazmışlardır ama futbolun felsefesi hâlâ tartışılıyor. Bu da futbolun karakteri. Futbol özellikle de dünya kupaları, yuvarlak kürenin dört bir yanından gelmiş; gelirken geleneğini, alışkanlıkları, yemek kültürünü de beraberinde getirmiş, ülke insanlarının bir meşin yuvarlağın peşinde koşması anlamından çok daha uzak ve çok daha anlamlıdır. Ve tabii bu değerlerin yanında her ülkenin futbolu da farklı sonuçlar ortaya çıkarır. Farklı değerlerin, farklı kültürlerin, farklı alışkanlıkların kapıştığı arenadır dünya kupaları. Birbirinin dilinden anlamayan, renkleri farklı bu topluluğun kapışmasını futbol akademisyeni ve futbol yorumcusu Metin Tükenmez analiz etmiş. Geride bıraktığımız 2006 Dünya Kupası’nın analizinde favori Brezilya’nın neden şampiyon olamadığını, favoriler arasında gösterilen İtalya’nın kupayı nasıl kazandığını, Avrupa futbolunun sıkıntılarını ve futbolcuların karakter yapısını analiz etmiş. Ayrıca kendisine sorulan sorulara öylesine açık yanıt vermiş ki... Kimi eleştirmenler gibi ‘’ne şiş yansın ne kebap’’ dememiş, açık açık eleştirilerini yapmış, gerçek futbolu dillendirmiş. Gerek ABD gerekse Avrupa’da da futbolun neden kan kaybettiğini analiz eden Metin Tükenmez’in araştırması, futboldan ekmek yiyenlerin okuması gereken bir yapıt. Akademisyen Metin Tükenmez’in araştırmasında bir takım tespitler de var. Örneğin insanlığı tarih boyunca motive eden güçlere bakıldığında, (inanç para) ortaklığında futbolun dünyadaki popüler olmasının yadırganmayacağını söylüyor. Ve özetliyor görüşünü...”Futbol evrensel ama kendine özgü, asla tükenmeyen, her türlü reforma açık bir umut kaynağı; zaman zaman mucizevi ve herkesin izleyebileceği, basit, birbiriyle çatışmayan, kurallarla yönetilen bir spor. Futbol türlü çeşitli farklılıklar arasında köprü kurma ve ulusal önyargıları alaşağı etmek gibi eşsiz bir özelliğe sahip bir oyun.’’ MİSYONERLERİN OYUNU Futbola ülkeleri bir araya getiren “misyonerlerin oyunu” demek daha doğru olur. Dil, din, renk ayırmaksızın insanları birleştiren, bir araya getiren özellikleriyle futbol evrenseldir. Uluslararası olmakla kalmayıp uluslarüstüdür. Savaşları durduran, düşmanları birbirine yakınlaştıran, düşman kardeşleri barıştıran, ezeli rekabette ‘’sen olmazsan ben de olmam’’ dedirten bir sentezdir futbol. Metin Tükenmez futbolu bir başka dille bir başka tatlılıkla anlatırken beton üzerinde ayva koçanının peşinde koşan, ayakkabısı patladığında babasından azar işiten çocuksu günlere götürdü beni de... ‘’Futbolun evrenselliği sadeliğinde, futbolun her yerde her şeyle oynanabilir olmasında. Kentli çocuklar beton üstünde meşrubat kutularıyla, köylü çocuklar toprak üstünde çıplak ayakla birbirlerine dolanmış çaput parçalarıyla oynuyor. Benim çocukluğumda da taştan kaleler diker, futbol oynardık. Futbol artık bir inanca dönüştü. Dolu değil ama başka herhangi bir şeyin yerine de geçmiş değil. Dünya Kupası’nı en güzel yapan şey 5 kıtadan seçilmiş insanların bir arada olması, 32 ülkenin 17 kurala uymasını izleyen biri olmanın hazzıdır belki.’’ Dünya Kupası analizi (Logos yayınları 0212/252215699) Eposta:ayucelman?cumhuriyet.com.tr SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14