29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İsviçre maçından sonra herkes kendini kurtardı Olaylı Türkiyeİsviçre maçının üstünden neredeyse 1 yıl geçti. O maçı hatırlarsak, neden bu kadar agresiftik? M.Ö: İlk maçta aldığımız 20’lık yenilgi sonrası rövanşa hazırlanmak için az bir zamanımız vardı. Buna karşın iyi oyunumuzun üstüne dört gol atıp elenmek bizi değişik bir ruh haline soktu. Maç bitince İsviçrelilerin koşarak soyunma odasına gitmesiyse bizi çok tahrik etti. Kime sahada birşey olmuş da onlara olacak? Bu planlı bir hareketti. Bizi kışkırtmak için yaptılar. Peki sizin attığınız çelme? M.Ö:Yaptığım hareket doğru değildi. Bunu tekrarlıyorum. O anki ruh hali içinde bulunduğum yer ve zaman yanlıştı. Bu bana yakışmayacak bir hareketti. Zaten ben de bu nedenle hemen istifamı verdim. Bu dönemde herkes cezasını aldı. Ancak Tahkim Kurulu cezaları bir bir indirirken sizin cezanız kamuoyunda tartışılmadı bile... M.Ö: Evet... Bana tekme atan futbolcunun cezası 3 maça indirilirken benim cezam 12 ayda kaldı. Burada kimsenin dikkat etmediği bir nokta var. Maç Kasım’da oynandı ve benim cezam Şubat’ta yürülüğe girdi. Yani cezam 12 ay değil 16 ay oldu. 4 ayımı boşu boşuna cezalı olarak geçirdim. İstifa ettiğim için ulusal takımdan da uzak kaldım ve bir başıma FIFA’yla mücadele etmek zorunda kaldım. Beni günah keçisi ilan ettiler. Yalnız bıraktılar. Fatih Terim veya o dönemki Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı sizi hiç savunmadı mı, size destek çıkmadı mı? M.Ö: Hayır, bu tip konuşmalar hiç olmadı. Sanırım biraz kendimizi kurtaralım piskolojisinde hareket ettiler. Kırgın mısınız? M.Ö: Kırgınlıktan da öte hissetiklerim. Çok üzüldüm. Ben, yargısız infaza maruz kaldım. Bazı insanların maskesinin düştüğünü gördüm. Beni en çok üzen nokta ise ceza aldığımı bile kimsenin bilmemesi. Bana teklifler geliyor. Ben onlara cezam olduğunu söyleyince şaşırıyorlar. İnsanlar bu kadar duyarsız. C SPOR FUTBOL EKİM SALI BAKINCA Bir Gün Mutlaka... SERDAR KIZIK Tel tel dökülen Macaristan’ı kötü bir futbolla yendik. Böyle bir oyun anlayışıyla 2008’e gidilir mi, gidilirse ne yapılır, kuşkulu... Terim’in sahadaki tercihlerini, oyun yöntemini izledikçe doğal olarak çağdaş, bilimsel futbol ve onların uygulayıcıları geldi. Örneğin bu isimlerden biri Ersun Yanal... Ligin zirvesindeki Yanal’ın adı, milli maçlarda, işlerin iyi gitmediği üç büyüklerde ister istemez anılıyor. Yeri gelmişken değinelim. Milli takımdan nasıl uzaklaştırılmıştı, anımsayın. Bu sürece, dolayısıyla futbola ve milli takıma, biraz politikada olduğu gibi “güçler dengesi” açısından bakalım. Hangi güçler var, kimler, ağırlıkları ne, dengeler nasıl oluşuyor? Soruları geniş bir bakış açısıyla değerlendirmek, farklı yorum ve sonuçlara varmak olası. Bizim bakış açımız, durduğumuz zemin belli. Bilimi esas alıp, bu çerçevede konuyu incelemeye çalışacağız. Yoksa endüstriyel ve çağdaş futbolda yeri olmayan, ancak ne yazık ki, şu an için Türkiye’deki geçerli imparatorlardan, krallardan, baronlardan yola çıkıp, söyleyecek sözümüz olamaz. Böyle bakınca bilimi, bilimsel yöntemi, aklı temel alan Yanal’ın, milli takımdan belirli güç odaklarının elbirliğiyle uzaklaştırıldığının altını bir kez daha çizelim. Operasyonun baş aktörlerinden biri, spor basınındaki etkili güç odaklarıydı. Nitekim Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, önceki hafta, “Yanal, Fener’e geliyor” manşetleriyle ilgili olarak, Zico’yla yola devam edeceklerini belirtti, ardından da “Bu basın, Daum’u göndermek için her şeyi yaptı. Ersun Yanal’ı milli takımdan gönderdi” dedi... Saptama eksik, ama doğru. Yanal’ın gönderilişinde, spor yazarlarından bir kesim etkili oldu. Ancak diğer güç odakları da devredeydi. Örneğin, federasyonun içindekiler ve “mevcut düzenin sürmesinden nemalananlar”... Senaryoda iş dünyası ve tarikat güçleri de devreye girmişti. Bugün yaşı geçkinlerle, “iddia sahtekarlığı” ortaya çıkanlarla ve devşirmelerle 2008 hayalleri kuran, İsviçre maçındaki olayların, dolayısıyla dünya kupasına katılamayışımızın asıl sorumlusu Fatih Terim’in baş tacı ettiği Hakan Şükür de bir aktör olarak yer almıştı. Milli takımlardaki 12 antrenör ve teknik adam arasında bilimsel futbol ve spor eğitimi almış tek bir kişiye bile görev vermeyen Terim’in, Macaristan maçı öncesi düzenlediği basın toplantısında en “baba raconunu” takınarak bu konulara ilişkin soru yönelten gazeteciyi azarlamasını anımsayın. “Bana nasıl böyle bir soru sorma cüretini gösteriyorsunuz” diyen Terim’in maşallah, Recep Tayip Erdoğan’dan geri kalır yanı yoktu. “Yok”ların arasına “Sormak bizim görevimiz ve en doğal hakkımız” diyebilen, meslektaşlarının düştüğü durumu seyreden “spor gazetecilerini” de ekleyelim. Bu “ilkel karizma” tutkusunun altında yatan bağırma, çağırma, azarlanma ve imparator tavrının günümüzde bir yönetim anlayışı olarak geçerliliği söz konusu bile edilemez. Elbette gün gelecek, güçler dengesi farklılaşacaktır. O zaman futbolun içindeki tüm unsurlar ister istemez değişecektir. Yılmaz Yücetürk ve Tevfik Eroğlu gibi bilimsel yöntemi ve çalışmayı esas alanların çeyrek asır önce başlattıkları, daha çok spor akademilerinde filizlenen anlayış olgunlaşacak, etkili olacaktır. Kimileri bu kanlı futbol arenasında Ersun Yanal, Behiç Funda, Giray Bulak, Hayri Zabun gibi bin bir tertibe karşın mücadeleyi sürdürse de, Fenerbahçe’nin zirvelerinde teknik direktörlük yapan Tevfik Eroğlu, Sakaryaspor’u UEFA’ya taşıyan Nedim Kurtiş, ulusal takımda antrenörlük düzeyine ulaşan Haluk Saçaklı, Metin Tükenmez, Mustafa Acar gibi kimileri üniversitelere sığınmak zorunda kalsa da, Yılmaz Yücetürk ve Tevfik Lav gibi kimileri bugün aramızda olmasa da mücadele sürüyor. Gün gelecek, ellerindeki bilimsel eğitim anahtarıyla kapıları açmaya çalışanlar, tarikat egemenliğinde, ağalaşmış ve yarı mafyalaşmış futbol dünyasındaki dengeleri değiştireceklerdir. O zaman ne imparatorlar olacak, ne de krallar... ANADOLU’YU YEN ŞAMPİYON OL Anadolu takımlarının Süper Lig’deki çıkışı devam ediyor. Vestel Manisa ve Kayserispor ise en göze çarpan takımlar... M.Ö: Evet, ama önemli olan bu 8 haftalık performansı 34 haftaya yayabilmek. Ben Malatyaspor’u bir dönem çalıştırdığım için oradaki zorlukları biliyorum. Maddi sıkıntılar var ve teknik direktörler bu nedenle transfer listesinin başındaki isimleri kadrolarına katamıyorlar. Buna karşın Kayserispor’un Avrupa’daki başarısı çok önemli ve alkışlanmalı. Onları kutlamak gerekir. Tarihlerinde ilk defa bu arenada mücadele edip bu kadar yükselmek büyük başarı. Keşke oradaki statlar da dolsa da bu takımlar daha da ileri gidebilse. GUNUN BiRiNDE BEŞiKTAŞ Beşiktaş’ın şampiyonluk şansını nasıl değerlendiriyorsunuz? M.Ö: Beşiktaş 22 gol yiyen K.Erciyes’i yenemiyorsa bir şeyler oturmamıştır. Eğer şampiyon olmak istiyorsanız Anadolu takımlarını yenmelisiniz. Derbiler o kadar da önemli değildir. Orada kazanılan puanlar moral, motivasyon ve bütünleşmeyi beraberinde getirir. .Beşiktaş’ın durumu hiç içaçıcı değil. Bir gün Beşiktaş’ta görev yapmak istiyor musunuz? M.Ö: Tabii ki... Orası benim yuvam. Bir gün mutlaka Beşiktaş’a hizmet edeceğim. Bu ister teknik direktörlük olarak olsun isterse menajerlik ya da başka bir alan... EPosta: [email protected] 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle