10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C SPOR FUTBOL SPORIUM EKİM SALI NİHAT: Finalleri özledik N E V Z A T D İ N D A R ugün dünyanın en zor ligi olarak gösterilen La Liga ’da 4 yıl gibi uzun süre başarıyla forma giymek her futbolcuya nasip olmayacak bir şey. Ama Nihat Kahveci zoru başaran bir isim. John Benjamin Toshack tarafından keşfedilen Nihat, yine Galli teknik adamın çabalarıyla 2001 yılında Real Sociedad’a transfer oldu. San Sebastian’da gösterdiği üstün performansla taraftarın gönlünde taht kuran genç futbolcu, Raul, Zidane, Ronaldo gibi futbolcuların içinden sıyrılarak La Liga ’nın en iyi oyuncusu ünvanını kazanan bir yetenek. Şimdi ise yıldızlar topluluğu Villarreal’de forma giyiyor. Forma Şahane İçi Bahane! LEVENT DONDURAN B T Ü R K İ Y E ’ D E K İ B A S K I BİR GÜN DÖNERSEM TERCİHİM BEŞİKTAŞ Y Nihat’la ilk olarak ulusal takımı başlıyoruz konuşmaya. Sürekli olarak forma giymemekten dolayı biraz üzgün. Ama finallere katılmanının da çok önemli olduğunu vurguluyor...”2008’e mutlaka gitmek zorundayız. Çünkü bizler için son iki şampiyonaya katılamamanın faturası ağır oldu. Bugün Türk futbolcusunun önünün açılması için finallere gitmek zorundayız. Türkiye olarak bu tür finalleri özledik. 2008’e kalınamaması durumunda bu futbolcu kadrosunun hayatında derin yaralar açacak.” Golleriyle kendini dünyaya tanıtan Nihat, bu sezon başında futbola önemli yatırımlar yapan ve son dönemde önemli başarılara imza atan Villarreal’a transfer oldu…Uzun yıllar La Liga gibi Avrupanın en gözde liginde forma giymek kolay olmasa gerek. Ama O, istikrarlı çizgisiyle bunu başardı. Türkiye’de de forma giydiği için kıyaslamayı daha kolay yapabilir. İşte Nihat’ın Türkiye’de futbolcuların yaşadığı sıkıntılarla ilgili önemli sözleri… “İspanya ile Türkiye arasında dağlar kadar fark var. Her şeyden önce Türk futbolcusunun en büyük sorunu saha dışı problemler. Ülkemizde ne yazık ki futbol sevilmiyor! Hep diğer unsurlar ön plana çıkarılıyor. İspanya’da ise bu kesinlikle insanları ilgilendirmeyen bir durum. Bu problemler yüzünden Türkiye’deki oyuncuların üzerinde büyük stres oluyor. Bunda herkesin suçu var. Basın, yönetici ve taraftar ortamı gereğinden fazla geriyor. Rahat olmayan futbolcuların bu durumu futbolları V na olumsuz etki ediyor. Evet, İspanya’da da stres var. Hem de her takımın kendine özgü yaşadığı bir stres. Ama bu kadar değil. Türkiye’de üzüntüler de sevinçler de hep abartılıyor. Bunu aşabilirsek başarı gelecek. ” TEK FARK YAĞMURLU HAVA! Kolay değil elbette Villarreal gibi Avrupa’nın dev bir kulübünde forma giymek. Ama Nihat bunu başaran ender oyuncularımızdan. Ne var ki sezonun ilk haftalarında takımı gibi O da iyi bir grafik çizemedi. Nihat ise kendisine yönelik özellikle Türkiye’de yapılan eleştirileri anlamsız ve abartılı bulduğunu söylüyor.. “4 yıl Real Sociedad’ta forma giydikten sonra yeni bir takıma geldim. Sonuçta yeni bir yer, yeni bir oyun sistemi, yeni oyuncular ve yeni bir heyecanla karşı karşıyayım. Son iki maçta sakatlıklarım nedeniyle forma giyemedik. Yoksa kesildiğim falan yok. Villarreal son 45 sezondur lige kötü başlangıç yapıyormuş. Bu yıl da öyle oldu. Oynadığım 3 maçta kötüydük.” Nihat büyük bir takıma geldiğini söylüyor ve öncelikli hedefinin burada kalıcı olmak olduğunu belirtiyor.. “Şu an oynadığım takım geçen yıl büyük başarılara imza attı. Son yıllarda da futbola önemli yatırımlar yaptı. Takımda yıldız futbolcular var. Hedefi de yukarlara oynamak. Ben iyi Sociedad’tan sonra Villarreal’e gelerek çok doğru bir karar verdim. Tabii ki Villarreal ile Real Sociedad arasında büyük farklar var. Ama benim için şuan en önemli fark iklimi. Özellikle Villarreal’de hava sürekli güneşli. Yağmurlu günleri özlüyorum. Yeni takımımın oyun sistemi de farklı. Sociedad’ta oynarken Kovacevic’le iyi bir ikili oluşturuyorduk. Şimdi hücum hattında 4 tane dünya çapında yıldız var. 20 kişilik kadroda herkes çok kaliteli. Bu takımda oynamak ya da yedek kalmak önemli değil. Benim için önemli olan eski başarıları burada da tekrarlayıp daha üst seviye de performans göstermek.” YİTİRDİĞİMİZ ÇOK ŞEY VAR N ihat Kahveci, Ulusal Takım’la ilgili olarak önlerinde önemli hedefler olduğunu söylüyor..“Türk Futbolu’nda bir düşüş söz konusu. 2002’deki başarıdan sonra devamını getiremedik. Bizim kaybımız çok büyük. En verimli olduğum dönemde iki büyük organizasyonda forma giyemedik. Belki bu turnuvalara katılmış olsaydık Türk futbolcusuna bakış açısı da farklı olurdu. Bu yüzden bu kadronun tek hedefi 2008’de Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılabilmek. Buna çok ihtiyacımız var. Bu yüzden önümüzdeki bütün maçlara final havasında çıkıyoruz. Macaristan’dan sonra Moldova’yı da geçmek istiyoruz.” illarreal’de her takımın kadrosunda görmek isteyebileceği yıldızlar mevcut. Riquelme, Forlan, Somoza, Senna bunlardan birkaçı. Nihat takım arkadaşlarıyla ilgili olarak ise şu yorumu yapıyor..“Bu futbolcuların hepsi birer yıldız. Kendi milli takımlarında da forma giyiyorlar. Özellikle benim bulunduğum hücum hattında önemli ayaklar var. Yeni takımıma gelirken hiç yabancılık çekmedim. Zaten 4 yıldır La Liga ’da oynadığım için birbirimizi tanıyorduk. Dünya çapında olan bu futbolcular saha dışındaysa çok insancıllar. Villarreal için kasaba takımı yorumu yapılıyor. Ancak bu takım dünyanın önde gelen ekiplerinden biri. ” Villarreal formasıyla çıkacağı iki maçın çok önemli olduğunu da belirtiyor.. “Bunlardan birincisi 29 Ekim’de oynayacağım Real Sociedad karşılaşması. San Sebastian’a tekrar gideceğim için çok mutluyum. Anoeta Stadı’nda taraftarların beni iyi karşılayacağını umuyorum. Sociedad belki şu an ligin dibinde ama yukarlara ilerleyen haftalarda hızla tırmanacaktır. Benim için 2. önemli karşılaşmaysa kuşkusuz Valencia mücadelesi olacak. Çünkü Villarreal ile Valencia arasında önemli bir rekabet var. Bu maçta derbi olarak değerlendiriliyor.” Genç yeteneğe bundan sonraki durağının neresi olduğunu sorduğumuz da ise şaşırtıcı bir yanıt alıyoruz…“Villarreal’de kalıcı olmak öncelikli hedefim. Bir Real Madrid ve Barcelona forması giymek öyle kolay değil. Oralara gitmek için başka unsurların olması gerekiyor. Yani sadece yetenek yetmiyor. Türkiye’ye bir gün döneceğim. Ancak yaşamak için yoksa futbol oynamak için mi onu bilmiyorum. Elbette öncelikli tercihim Beşiktaş olacak…” olculukları severim... Yeni yerler, yeni şeyler görmenin ötesinde birçok şeyi tanır, hatta yeniden keşfedersiniz... Kendinizi tanırsınız, yol arkadaşınızı, hatta arabanızı yeniden tanır, yeniden keşfederseniz... Mutlu ediyorsa bu yeni buluntular sizi, olumlu geliyorsa, özgüveniniz artar, arabanıza sevginiz ve güveniniz artar.... Macaristan karşısında AyYıldızlı ekibimizi izlerken bu geldi aklıma... Dünya üçüncüsü apoletine karşın, gidilememiş bir Avrupa Şampiyonası Finalleri ve kan değişiklikleriyle yeni bir hedefe açılan yelkeni dolduran hoş esintiler gördüm sahada... Tabii bir o kadar eksik de... Ama hedefi vuran her atış, iyi bir atıştır... Bazen eliniz titrese bile... Budapeşte’de de vurulmuş bir hedef görmek, takımımızın bu yolculuğunda bize verdiği keyifti doğrusu... Ligimiz; starı çok olanın, kişisel yetenekleriyle sonuca varanın alkışlandığı bir Broadway sahnesi olunca, ister istemez uzak kalmışız futbolun temel ilkelerinin sergilenmesine... Macaristan karşısında öyle takımı alıp sırtlayan bir starımız yoktu... Kişisel yetenekleriyle sonucu avuçlayıp koparan bir “one man show” da izlemedik... Ama takım olmanın gereklerini gördük... Bir bütün içinde sabrın, ekip ruhunun ve bunda inatlı direnişin ne getirebileceğini de gördük... Fatih Terim de maçtan sonra farkındaydı bunların... Göze hoş gelen, artistik varyasyonlar üreten ve bunun sonucunda görkemli ve yıldızı parlayan bir galibiyet almadığımızı o da biliyordu.... Ama bilmeyenler içindi anlattıkları... Takım olduklarını, takım gibi oynadıklarını, herkesin birbirine kardeş gibi bağlılığını, bunun getirdiği yeni ulusal ruhu anlattı uzun uzadıya... Her önüne gelenin şuursuz eleştirilerinden bıkmıştı anlaşılan... Önlem alıyordu kendince. Takımımızın kendini yeniden bulma ve bunda kalıcılığı yakalayabilme uğruna çıktığı yolculuğu özetledi kısaca... Dediğini yapan, ama kendisini öne taşımayan futbolcularından ne denli memnun olduğu, gözlerinden okunuyordu... İkisi de deplasmanda, üstelik biri seyircisiz iki maçı geride bırakmış ve bırakın puan yitirmeyi, kalesinde gol bile görmemişti bu takım... “Nesi eleştirilecekti!..” diyemiyordu... Korkusu, kurduğu düzene çomak sokulmasıydı... Aman ha bu asla yapılmamalıydı. 4321 düzeni, bu takıma yakıştı... Sahada olanlar, tarihte o güne dek başarılamayanı başarıp, Budapeşte’de Macarlar’ı teslim alırken aksayan yönler yok muydu?.. Mesela Hakan Şükür... Ne yaptı?.. Ve daha vahimi, neler yapamadı!.. Tuncay onca kıpırdaklığına karşın Fenerbahçe’deki kadar başıboş olabildi mi!.. Hamit, kanat üretimlerinde kullanıldı mı!.. Gökdeniz, önünde boş tarla bulamayacağına göre, bu maçın adamı mıydı!.. Terim, oyunun akışına göre, atak kanatlarımızı kıvraklıkla değiştirebildi mi?.. Tüm bunların yanıtı ne yazık ki olumsuz . Amma.... İşin bir de amma’sı var... Macarlar dize getirilirken, Tümer Metin’in, Fatih Tekke’nin, Nihat Kahveci’nin yokluğunu kaçımız hissetti... Bunları da düşünmek gerek. Sahadaki malzeme, eldeki malzemenin en iyisi olmadığı halde galibiyet gelmişse, ortada bir tek gerçek var demektir... O da takım ruhu... Bu onbir forma, içinde kim olursa olsun, planlanan rotanın otomatiğe bağlanmış halini sahaya yansıttı... Geçmişlerini arama yolundaki Macaristan’ın korkak futbol mantığıyla bu yolda daha yiyeceği kaç fırın ekmek olduğu, bizi ilgilendirmez... Ama korkulan Türkiye takımının, korkulan olma özelliğini sahada gördük. İşte bu tabloyu Norveç maçında, Yunanistan maçında da görebilirsek, rahatlayacağız. Çünkü korkulan takım, kendi özelliklerini bilen ve bunu uygulayan olduğu kadar, rakibin eksiklerini de belirleyip, ikisinin arasındaki matematiksel dengeden sıyrılan takımdır... Macar maçı, bu açılardan bakıldığında kendini yeniden bulma yolculuğundaki Ulusal Takımımızın doğru yolda olduğunu gösterdi. Ama önce yolculuğun gelinen bu noktasını sabitlemeli, ardından bunun üzerine yeni keşifler eklemeliyiz... Başarı, kalıcı olmadıkça gerçek başarı olamıyor çünkü... Terim ve öğrencileri, derslerini iyi çalışıyorlar. Bu görünüyor. Yıl içi sınavlarında da iyi notlar alıyorlar. Önemli olan, mezuniyet sınavını geçmek... Bunun için de final biletini almaları gerekiyor. Ben sevgili Fatih Terim ve onu dinleyen öğrencilerine inanıyorum. Siz de inanın... 12 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle