23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sayfa 10 Söyleşi Ya kısa vadeli sermaye kaçarsa! ESRA YENER C umhuriyet yazarı Prof. Dr. Öztin Akgüç, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarda büyük bir döviz sorunu yaşamayacağını, ancak dış ticaet açığındaki büyümenin tehlikeli boyuta vardığını söyledi. Türkiye'nin uzun vadeli dış kredi almamasına karşın, kısa vadeli dış sermaye ve kaynağı bilinmeyen büyük bir döviz girişiyle beslendiğini vurgulayan Akgüç, en büyük sorunun bu sıcak para diye adlandırılan bu kısa vadeli sermayenin kaçması durumunda yaşanacağını vurguladı. Türkiye'nin asıl sorunun, yüksek faizle beslenen rant ekonomisi olduğunu vurgulayan Akgüç, Hazine'nin iç borçlanmadan doğan kaynak gereksinimi ve bütçe açıkları nedeniyle oluşan enflasyonust ortamın gelir dağılımını bozucu etki yaptığını, ekonominin üretim ve yatırım yerine ranta dayalı nhale geldiğini söyledi. öncelikle verginin tabana yayılarak, daha yapısal önlemlerle bütçe açıkları ve kemunun borç gereksiniminin azaltılması gerektiğini belirten Akgüç, bira na önce üretim ve yatırımı artırıcı önlemler alınmasının şart olduğunu belirtti. Akgüç, Türkiye'nin dış borç sorunu ve ekonominin genel yapısı hakkındaki sorularımızı şöyleyanıtladı: Ekonomi yüksek dış ticaret ve cari açıkla, dış borç yükümlülükleriyle yeniden 1993 dönemine mi döndü. Bir kriz ortamı mı oluştu? Ekonomide şu anda yaşanan en büyük sorun dış ticaretteki gelişmeler. Ithalatın artışının önüne mutlaka geçilmesi gerekiyor. Geçen yıl hem kur politikası hem de kısa vadeli sermaye girişindeki artışla tüketim malı ithalatı arttı. Bu doğal olarak ithalat yükselişini oluşturdu. Hem ithalat artışı hem de kısa vadeli dış sermaye girişi yüksek oranlı yapay büyümeyi oluşturdu. öncelikle tüketim malı ithalatının önüne geçilmesi, ihracatın arttırılması gerekiyor. Bu dönemdeki en büyük sorun bence bu. Dış ticaret geçen yıl sonu itibarıyla 20 milyar dolara ulaşıyor. öncekle ihracatın arttırılması için üretim ve yatırımın arttırılması bunu sağlayacak önlemlerin alınması gerekiyor. Sanıyorum geçen yılın ikinci döneminde Türkiye'ye bilinmeyen bir kaynaktan giren neredeyse ihracat kadar bir döviz girişi olduğu da gerçek. Tabii Türkiye uzun vadeli dış borçlanmaya gidemediği için kısa vademli dış sermayeye zorunlu. Sanıyorum sıcak paradan gelen kısa vadeli dış borç miktarı şu günlerde 2324 milyar dolara kadar çıktı. Asıl sorun kısa vadeli dış kredinin kaçırılmaması. Bu koşullarda Türkiye'nin döviz sorunu olmaz. ithalattaki artış da yavaşladı. Ekonomi bu yılın başında da daralma sürecine girdi. Üretim de düşüş başladı. Ithalatın bu yıl çok yüksek oranda artacağını sanmıyorum. Ancak dış ticaret açığının yüksek olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Düşürülmesi gerekiyor. Bu açık yeni bir krizi beraberinde getirir mi? Ben ekonomide 1994 yılında yaşanan gibi bir krizin olacağını düşünmüyorum. öncelikle artış iş aleminin ve bankaların daha tecrübeli olduğunu düşünüyorum. Açık pozisyonları 1993'den daha az, daha tecrübeliler, açılmıyorlar. Daha önlem alarak hareket ediyorlar. Merkez Bankası da, diğer bürokrasi de daha tecrübeli. Daha ihtiyatlı davranıyorlar. Merkez Bankası'nin rezervleri de 1993 sonunda olduğu gibi 56 milyar dolar seviyesinde değil, 16 milyar dolar gibi yüksek bir rakamda. Bu büyük bir avantaj. Ayrıca Merkez Bankası'nin pozisyon açığı da yok. Şu günkü ortamda büyük bir kriz olacağı yönündekı beklentilere tam anlamışla katıldığımı söyleyemem. Hükümet hiçbir önlem almıyor? Bu koşullarda, bürokrasi veya iş aleminin davranışlan yeterli olacak mı? Hükümetin önlem almadığı ortada. Yılsonuna ertelenen borç ödemeleri var. Bu yıl kredi notlarının düşmesi nedeniyle uzun vadeli dış kredi alınamayacağı açık. Ancak Türkiye'ye bilinmeyen bir kaynaktan giren neredeyse ihracat kadar bir döviz girişi olduğu da gerçek. Tabii Türkiye uzun vadeli dış borçlanmaya gidemediği için kısa vademli dış sermayeye zorunlu. Sanıyorum sıcak paradan gelen kısa vadeli dış borç miktarı şu günlerde 2324 milyar dolara kadar çıktı. Asıl sorun kısa vadeli dış kredinin kaçırılmaması. Bu koşullarda Türkiye'nin döviz sorunu olmaz. Ancak hükümetin önlem almaması durumunda 1998 yılına zor bir pozisyonda girileceği açık. Eğer bir erken seçim olursa ya da 1998'de erken seçim ortamına girilirse zor bir yıl geçirilir. önlem alınması şart. Ya da seçimin ardından gelecek hükümetin çok ciddi önlemler alması zorunlu olur. Bu siyasi istikrarsızlık ortamında, kredi notlarının da arka arkaya düşürülmesi kısa vadeli dış sermayenin kaçışına etkili olur mu? Böyle bir tehlike var mı? Kısa vadeli dış sermaye riski bilerek gelir. Kredi notu bu önçüde düşürülen bir ülkeye riski alarak gelir. Ancak büyük bir siyasi istikrarsızlık ya da rejim değişikliği gibi etkenler olursa, risk yükselecektir. Ya da Türkiye'nin döviz borçlarını ödeyemeyeceği gibi bir olgu, kısa vadeli sermayeyi kaçıracaktır. Ancak kısa vadeli dış sermaye yüksek faize gelir. bu nedenle Hazine yüksek faizle borçlanmayı, yeni kaynaklar bulamassa sürdürmek zorunda. Hazine yalnızca iç borç yükümlülükleri için değil, dış yükümlülükleri için de borçlanmak zorunda. Borçlanmaya gelecek müdahaleler kısa vadeli dış sermayeyi kaçıracaktır. Ancak eğer, kısa vadeli dış sermeye kaçacak olursa işte o zaman büyük bir krizin patlak vermesi kaçınılmaz olur. Bu Güney Amerika'da da yaşanan bir örnektir. Kriz beklemiyorum dediniz. Sizce ekonomi şu koşullarda istikrarda mı? Aslında ben "daha ağır bir krizin" yaşanmasını beklemiyorum Çünkü yüzde 80 düzeyinde enflasyonun olduğu bir ortamda zaten sorun vardır. Yüksek ithalat var. Yüksek faiz oranları ve yüksek enflasyon ortamında, gelir dağılımındaki bu büyük oranlı bozulma ortamında kriz yok denemez. Ancak asıl sorun, dış açık veya yüksek faizler değil. öncelikle kısa vadeli çözümler yerine, vergi gelirlerinin tabana yayılmadan, kamu harcamalarında verim ve kamusal yarar sağlanmadan kalıcı bir iyileşmeden söz edilemez. Bu hükümetin de ciddi bir önlem almayacağı ortadadır. "Denk bütçe" iddiasının komik olduğu, gerçekçi olmadığı artık herkes tarafından biliniyor. Bütçenin yılsonunda 2 katrilyon liradan aşağı açık vermeyeceği ortada. Maaş artışlan da bü yüke eklendi. Maaş artışlarının bütçede çok büyük bir yük oluşturacağını sanmıyorum. Çünkü oluşacak yüksek enflasyon ortamında zaten çalaşınların da reel getirisi artmayacaktır. Dolaylı dediğimiz vergi gelirleri de enflasyon doğrultusunda yükselecektir. Ancak bütçeye çok yük getirmeyeceği gibi çalışanların refahını da çok artırmayacaktır. Bütün bunlar kısa vadeli çözümlerle oluşmaz. Bütçe açıklan, özelleştirme gibi anlam ifade etmeyen çözümlerle kapatılamaz. Daha önce de söylediğim gibi verginin tabana yayarak gelirini artırmak zorundasınız. Faiz oranlarını düşürücü, ekonomiye rant yerine üretime yatırıma kaydıracak önlemler alınmalı. Rant sistemindeki artış hem gelir dağılımını hem de ülkenin üretkenliğini yüksek oranlarda bozuyor. öncelikle bunun önüne geçilmeli.i&
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle