Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 İNSANLAR Şeker Ağabey'le sonunda tanıştım... Ruhi Su'ya hapiste, artık tahtalardan saz imal eden Faik Şekeroğlu bu hafta dergimizin konuğu. Şekeroğlu'nu bize tanıtan Halim Spatar'ın kızı Deniz Spatar babasının hapishane arkadaşıyla Bolu'da konuştu.... RÖPORTAJ: DENÎZ SPATAR FOTOĞRAFLAR: RUJHAT AVŞAR abamdançokdinledim. 1951'de, biz Harbiye Cezaevindeyken... diye başlar cümleler. Yarım asır geçmiş üstünden. Babam hep anlattığından belki de, hepsı 1951 'de kaç yaşındalarsa, o yaştalar imgelemimde. Abdiilkadir Demirkan, Arif Barikat, Hilmi Artan, Cazım Aktimur (Giritli şivegenç delikanhsı...Bana deniz kabuklarıgetirdi geçen yıl, dizeleri kadar gıizel deniz kabukları... Kimse kırılmasın, Vecdi Özgüner başka, Sevinç Ozgüner de... Onlar beniın Vecdi Amcam, Sevinç Teyzem her şeyden önce. Onları çokozlüyorum. Sonradan kavradımki, 51 tevkifatı denilen kara günler, onca baskıdan sonra, aile bağları şu veya bu nedenle zayıflamış kocaman bir sülale haline gelmiş... manlarda bir kaşım havada, çok bilmiş edalarlabirdahadinledim... Yirmilerimin sonlarına doğru babamı deli edecek kadar ham bir dille eleştırdim. Şimdi otuz beşimi geçtim, yaşamaya dair çözülmesi gereken bir sır var o hikâyelerin içinde... Babama kızardım bazen, neden hep aynı şeyleri anlatıyor diye... Doğrusu unutmanın erdem haline getirildiği bu günlerde hatırlamak.inadınahatırlamaklazımelbette. Bir de yine babamın müzik öğretmeni bam Cumhuriyet Dergi'ye "Ruhi'nin Sazı"nıyazdığındaöğrendik. Bolu'danbirtelefon gelmiş. Hiç tanımadığımız genç bir erkeksesi "FaikŞekeroğluyaşıyor" demiş babama." Bolu'da, huzurevınde..." "Huzurevinde..."Sevindibabam. "Bakılıyordurorada..." dedi. Ben gidip bulmahyım Faik Şekeroğlu'nu. Gecikmeden, hemen. Oysa yarım asır geçmiş üstünden. Babamı arayan "arkadaşın" adı, Ahmet 1950'de Cibali Tekel fabrikasında çalışan bir kıza aşık olmuş. Kız da onu sevmiş. Altı ay uğraşmış evlenmek için. Evliliğinin sekizinci akşamı çahnmış kapı. Gelip götürmüşler Faik Şekeroğlu'nu. Gelenlerin en çok kızdıklanysa kırmızı kaplı kitaplar. Halbuki hepsi eşinin kaplattığı Hayat mecmuaları. siyle Cazîm), Şiikran Kurdakul, Orhan Suda... Hepsini tanıdım sonradan. Vedat Türkali'yle tanıştığımda edebiyat meraklısı genç ne hissederse onu hissettim... Orhan Suda'yla arkadaş oldum. Şükran Kurdakul'unsesini duyduğumda babamın hikâyelerindeki sesin gerçeldiğini kavrayıverdım. SonraArifBarıkat...Engüzelşiirlerinen Faik Şekeroğlu... Hiç görüşmediğimiz, epeyce ihmal edilmiş bir akraba ama çocukluğumdan ben biliyorum. Ruhi Su'ya saz yaptı o. Ruhi Su 51 'de o saz olmasaydı... Babam hepsini yazdı. Yazamadıklarını ben anlattırıp teybe kaydettim. Çocuk aklımla masal gibi dinledim o hikâyeleri, büyüyiip onlar gibi olmaya karar verdim on yedimegeldiğimde. Yirmıliyaşlarımda,her şeyi herkesten iyi bildiğimi sandığım zaNaci Hoca'nın sözünü unutmamalı: "Toprak gibi olmah insan." Toprakgibi... Geçer akçe değil artık ama, ne mutlu bana ki, toprak gibi olabilen ınsanlar tanıdım... *** Bolu 'yu pek bilmem. Iş nedeniyle bir iki kere gittiğim bir kent. Faik Şekeroğlu Bolu'daymış. îzzet Baysal Huzurevi'nde. BaCantürk. Nasıl bulacağız birbirimizir1 Bolu'da, otobüs durağında bekliyorum. Arabalar, minibüsler duruyor dıırakta. Adamlar inıyor, biniyor araçlara. Hayır, hıçbiri değıl, biliyorum. Sonunda karşıdan gelen üç kişi görüyorum. Iki adam ve bir kadın. Yürü yüşlerinden tanıyorum. Bir de (adını sonradan öğreneceğim) Şeyda'nın boynundaki oyalı yazmadan. ünlar olmalı. Evet onlar.