Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ce yazmıyorsanız siz yoksunuz. Edebiyat dünyasında birtakım ki şiler eserlerinin çevrilmesini sağlayabiliyorlar ama böyle bir istemin Türkiye'de özgün felsefe yapmaya çalışan kişilerle bağlantılı olarak ortaya çıktığını göremiyorıız. Ille de birkaç isim vermek gerekirse, başta Arda Denkel olmak üzere adını anacağım kişiler var. Takiyettin Mengüşoğlu, Nermi Uygıır, loanna Kuçuradi, Önay Sözer, Teo Grünberg, Giirol Irzık... Bir deTürkiyedışındakitaplarıyla 11ham Dilman adı var... Siyasi gelişmeler başka kültürleri, kendi coğrafyamız içindeki kültürleri, dilleri tanımatnızı, görmemizi sağlıyor, bufelsefeye nasıl yansıyor? Son zamanlarda en çok üzerinde çalışılan alan kiiltiir felsefesidir. Bıı sadece felscfenin kendi birikimiileolmuyor. Isterbütündiınyadaki çalış,malaraeklemlenen felsefi birikim olsun, ister Türkiyegerçeğinden yola çıkılarak ele alınan sorunlar olsun, ben bunun kiireselleşmenin bize kazandırdığı bi r ivme olduğunu düşünüyorum. Küresellikleevrensellik arasındaki farklılıklar ister istemez insanların önüne en çok kiiltiir sorunlarını koydıı. Yapılan çalışmalarda, kongrelerde ister istemez konu hep kiiltiir konulanna gelip dayanıyor. Bu yıl Kocaeli Üniversitesi Felsefe bölümii "Egemenlik" kavramı ile ilgili bir çalışma yaptı, bildirilere baktığımızda hemen herkesin iizerinde durduğu konu kültürle ilgili olarak yaşadığımız sorunlardı. Bu sorunlar egemenlik kavramının kendisini nasıl etkiledi ? Egemenlik kavramımızbile yeni kültürel karşılaşmalarla eskisi gibi değilartık.tster istemez değişiyor. Ama bu değişimin neye dayalı olduğunu bir felsefecinin sahip olduğu gözün keskinliği ile vermek gerekiyor. Zaten Kongre'nin logosu da bir bakış. felsefe nin gözü ile bakmayı anlatıyor. Söyledikleriniz toplumsal dinamiklerle felsefenin birbirini yakaladığını gösteriyor. Yakalayamayan siyasal iktidarlar mı ? Neyazık ki öyle! Olııp bitenleri görmek ve çözüm yolları üretmek bakımından siyasetçilerimiz yetersiz. Burada toplumun bütün kesimlerinin ortak paydasını/paydalarını görememek gibi bir sıkıntı söz konusu. Ama yine de bundan 20 sene öncesine, 25 sene öncesine göre durum çok farklı... Felsefe dört duvar arasından çıkıp toplumaulaşmayabaşladı... Bunun topluma yansımasıne? Aslında bıçak sırtı gibi bir durum. Yerelle evrensel arasındaki gerilimleri felsefeciler, bilim adamları, sanatçılargörüyor. Sorunlaracevaplaroluşturmaya,çözümler üretmeye çalışıyorlar... Ben umutluyum.gerçekanlamda sivil toplum kuruluşlannın, insanların kafalannda oluşmaya başlayan sorulara daha evrensel (bilimsel, felsefi) cevaplarbulma çabasındaolduklarınıgörebiliyorum. Bugün, dünyadaki en biiyiik tehlikesizcene? Kğer bir insana sadece bir tek özelliği açısından bakıyorsam, o insanıörneğin sadece cinsiyetine, milliyetine, inancına indirgiyorsam ben özcü davranmış olııyorum. Bir insanı.örneğin, toplum sal statiisü ile özdeşleştirip ona sadece o açıdan bakıyorsam, arkasından gelecek olan nokta yine ayırımcılıktır. Bence dünyada en biiyiik tehlikdbu. Savaşlar, yoksulluk, ayırımcılık... Yaşadığımız dünyayı adlandırmak, tanımlamak adına felsefeye her zamankinden daha fazla mıihtiyacımızvar? Çokihtiyaç var. Çünkü ilişkiler öylesine çeşitlendi ve çoğaldı ki, artık çok daha sofistike olmamız, çok daha ayrıntıya inmemiz gerekiyor. Bir haber, bir bilgi diinyanın birucundanöteki ucunabirdakikalık, hatta daha kısa bir zaman dilimi içerisinde ulaşabiliyorsa, bizi yerimizden edecek, harekete geçirecek çok fazla şey var demektir. Daha mı kuşkucu olmak gerekiyor? Tetikte olmamız gerekiyor gerçekten, çünkü bilgi adı altında akan, yayılan şeyler gerçeği yansıtıyor mu, emin olmalıyız... Bu noktada felsefi bakış açısı çok daha önem kazanıyor. Hâlâ son yıllara damgasını vuran postmodern düşiincenin baskısı altında mıyız? Sadecedünyadeğil, Türkiyede eskisi kadar baskısı altında değil bence. Ayaklarının altındaki toprağın kaymaması için çabada bulunan kişiler var veonlarithalgörüşlerle işin yürümediğinin farkındalar. Ben de ithal görüşlerle bir şey yapılamayacağını düşünüyorum. Postmodern düşiincenin diinyanın bu son siirecindeyaşananlarda bir suç ortaklığı var mı ? Bu kadar etkili olabileceğini zannetmiyorum. Postmodernizm bu kadar çok şeyin bir aradaolmasını yansıttı o kadar. Ama hep böyle mi devam etsin, böyle mi olsun ? Kendi ayakları üzerine durabilmek, kendi bütünlüğünü koruyabilmek, hem de değişimlere açık olarak bunu yapmak hiç de kolay bir şey değil. Felsefeyi bir öznenesne ilişkisine dayandıracak olursak, farklılıkların belirgince ortaya konulmasından ve sınırlannın çizilmesinden yanayım. Postmodern düşüncesınırkavramını yok eden bir düşünme biçimi, ama sınır kavramının tümünü yok ettiğimiz zaman nasıl yaşayacağız? Sınırlar daima var, önemli olan sınırların sağlıklı çizimi. Sorumluluklarımız çok. Sırtımızda çok yük var açıkçası. Kongrede bunların iizerinde dıırıılacak. Orneğinoturumlardanbirisi, kriz durumunda, siyasi bunalımlarda, çatışmalarda ne yapılabilir sorusunayanıtarıyor."Felsefefildişi kulesinde midir" başlıklı yuvarlak masa toplantısı var. Bence, felsefe artık kesinliklefildişi kulesinde değil. Günlük hayatmı felsefeyi fildi şi kulesinden indirdi ? Bir defa hayat zorladı, bu kadar çok çe^itlenme, bu kadar çok iç içe geçme, insanların bu kadar hareket halinde olması zorladı her şeyi. Ama felsefenin de bu anlamda bir geleneği var, biz, varolanı felsefe açısından sorunlaştırabiliyoruz. Mesela 1997 yılında lstanbııl'da uluslararasıbirtoplantıdayolsuzluga karşı stratejiler tartışıldı. Ilk oturıımu felsefeciler işgal ediyordu.BunlarönemligelişmelerTür " * kiye açısından. Felsefe dünyaya, kendileri aracılığıyla baktığımız kavramlarla ilgili. Gerçekten dünyaya hepimizkavramlarlabakıyoruz. Yeterkibunııfarkedelim. Biz bu kavramlan kültür ortamında ediniyoruz. Ohaldekültürsorunları ile uğraşmak galiba en önemli sorunlardan biri. Burada yine o çatışmanoktasınageliyoruz, "evrensel kavram", "tümel"diyebir şey var mı, yoksa tekillikler içinde mi yaşayıp gidiyoruz? Yani bütün dünya insanlarının üzerinde uzlaşabileceği kavramlarvarmı? Felsefede bazı görüşler var diyor, ben de var olduğunu düşünüyorum; ama bu varlığın/varolanın nasıl bir varlık/varolan olduğunu açıklamak gerekiyor; kuşkusuz bu, ayn bir araştırmanın konusu... Tekilliklerden yana bir yanıt verdiğimizde söz de bitmiyor mu? Bitiyor tabii, o zaman biyolojik hayarımızı sürdürelim gidelim sadece... Kongrede felsefenin önemli isimleri var, sizin dikkat çekmek istediğiniz isimler ve konuları neler? Büyük oturumların ve sempozyumların konuları gerçekten çok ilginç, bunlar mutlaka izlenmeli. Siyaset felsefesiyle ilgili oturumların, genç felsefecilerin etkin oldu ğu oturumların da çok ilginç olacağını düşünüyorum. Bu Kongre, yerel, küresel ya da evrensel çerçevede hayatımızı bizim düşünme etkinliğimizin önüne koyacak; bizi, bize tanıtacak. Belki de daha yoğunbirbiçimdekavramlarımız, değerlerimiz ve eylemlerimiz üzerine düşüneceğiz. Bu röportajın sınırları içinde son kez felsefe diyecek olursak... lonia uzağımızda değil, felsefe bu topraklarda; Anadolu'da doğdu. Bizim bütün bu kültürel değerlerle bütünleşmeyi öğrenmemiz, yeniden hatırlamamız gerekiyor. Sadece 11. yüzyılla birlikte içine girdiğimiz kiiltiir dünyasının öğeleri ile değil bütün temellerle de uğraşmamız; onları içselleştirmemiz gerekiyor. Türkiye; kiıltiirlerin, uygarlıklann birbirinegeçtiği.karıştığı bir coğrafyadabııkı . nuyor. Buda bizim için eğeriyi değerlendirebilirsek çok büyük bir avantaj...# beratguncikan@tnn.net