Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 24 Eylül 2013 Salı Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sungur Bursa: o ÖZLEM YÜZAK Sürdürülebilir geleceğin anahtarı “bilinçli toplum” “S l Sürdürülebilirlik son dönemlerin en moda kavramlarından biri. Peki söylemde olduğu kadar uygulamada da yaşama geçebiliyor mu? Aslında giderek artan bir farkındalığın oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak henüz iş yapış modellerini kökünden etkileyecek bilinç yaygınlaşmadı. Doğal kaynakları doğru kullanarak, enerjide verimliliğe dikkat ederek, yeşil işi bir çalışma biçimi haline getirerek, bu alandaki araştırma ve gelişmeleri destekleyerek ve maliyetleri mümkün olduğunca aşağıya çekerek nihai tüketicinin yeşil ürünü satın almasını teşvik edecek bir mekanizmanın oluştuğunu ve tabana yayıldığını söylemek mümkün değil. Türkiye’de kritik unsurlardan birisi de; ürünlerin maliyeti, fabrikadan çıkışından, yaşamımıza girişine ve hatta atık haline gelene kadar olan süreçteki maliyetine gerçekten uygun olup olmaması. Doğal ya da çevreci diye tanımladığımız ürünler daima diğerlerine kıyasla daha pahalı. Örneğin kepekli, tam buğdaylı ekmeğin neden normal beyaz ekmekten daha pahalı olduğunun yanıtı yok. Bu yüzden Kamu kuruluşlarının bu işi izleme, denetleme, yasaklama politikalarını daha sıkı tutmaları gerekiyor. Günümüz tüketicisi artık sürdürülebilirlik adı altında reklamlarla allanıp pullanarak sunulan ürünlerin ne derece gerçeği yansıttığı konusunda haklı olarak tedirgin oluyor. Bu konuda güvensizlik mevcut. l Peki sistemdeki sorunlar nasıl aşılabilir? Bir numaralı çözüm olarak ‘bilinçli toplum’ diyebiliriz. Ne istediğini bilen ve taleplerinin peşinde koşan bilinçli ve örgütlü bir toplum. Ancak iş dünyasının da sorumluluğu var tabii. Bir yatırımcının yatırım yaparken, çevreye zarar vermemek, gerçekten sürdürülebilir bir yatırım yapmak için ‘şöyle bir ilave yatırım yapmam gerekiyor’ ya da ‘şöyle bir duyarlılık göstermem gerekiyor’ diye düşünmesi gerekiyor. Ne yazık ki bu bilinç oluşturulamadı tam olarak. l Bu bilincin Dünya’da ve Türkiye’de yasalarla oluşturulması gerekmez mi? Tabii ki öyle. Sadece toplum değil, aynı zamanda devlet de bilinçli olmak zorunda. Devletin organlarının, çalışanlarının da vatandaşın da bilinçli olması gerekiyor. Devletin bu konuda çifte sorumluluğu oluyor. Vatandaş bilinçli olmadığında bunun zararını sadece kendisi görür. Ancak devletin bilinçsizliği bütün ülkeye zarar verir. Bu anlamda önemli olan, sadece kamunun “ ürdürülebilirlik’’ tek başına düşünüldüğünde dahi içerisinde pek çok şeyi barındıran bir kavram. Doğal kaynakların düşüncesizce tüketilmesi, hızlı kentleşme, tüketim odaklı ekonomik büyüme gibi unsurlar yerkürenin geleceği üzerinde soru işaretleri yaratınca toplumların gündemine yerleşti. Yerleşti yerleşmesine de sürdürülebilirlik ya da sürdürülebilir kalkınma kavramlarını içine ne kadar doldurabiliyoruz? Sürdürülebilirlik kavramı iş modellerini, düşünce biçimlerini değiştirebiliyor mu? Nereden başladık nereye geldik? Ve Türkiye sürdürülebilirliğin neresinde? Tüm bunları 5 yıldan beri Yeşil İş konferanslarını düzenleyen Sürdürülebilirlik Akademisi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sungur Bursa ile konuştuk. “Bugün artık hep birlikte bir şeyler yapmak zorundayız. Nesiller arası sorumluluğu ihmal edemeyiz. Her birey kendi yaşamında sürdürülebilirlik anlayışını maksimize etmek zorunda... Sürdürülebilir iş modellerini benimsemeliyiz. Çünkü bugün, gelecek nesillerin sofralarından bir şeyler çalar durumdayız. Artık ülkemizde de sürdürülebilir iş modellerinin, tüketime dayalı iş modellerinin yerini alacağına inanıyorum” diyen Bursa’ya göre sürdürülebilir geleceğin anahtarı bilinçli toplumu yaratmaktan geçiyor. bilmesi değil, bildiğini uygulayacak mekanizmalar oluşturması gerekir. Kamuoyunun da birkaç türlü çalışma enstrümanı vardır. Birincisi mevzuat düzenlemeleri yapar. Burada da neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyler. Yanlışı cezalandırır, doğruyu da destekler. Basite indirgenince devletin görevi budur. Peki biz burada şunu görebiliyor muyuz? Yatırım, üretim, pazarlama alaninda sürdürülebilirliği göz önüne almayan yanlış bilgilendirmeyle ilgili olarak kamunun ne kadar düzenlemesi var? Bu konuda yeterince düzenlemesi yok. Var olan düzenlemesini de yeterince etkin kullanamıyor. Cezalar da caydırıcı değil. l Sürdürülebilirlikle ilgili olarak yapılan çalışmalarda kime sorumluluk düşüyor, bir sıralama yapmak mümkün mü? Sıralama yapmak gerekirse; en önemli rol devlete düşüyor. İkinci olarak halk ve üçüncü ayak olarak özel sektör diyebiliriz. Bu üç ayağın birlikte hareket etmesi gerekiyor. Ancak bu konuda sürdürülebilirliği sözcük olarak ele alan maalesef sadece özel sektör oluyor. l Sürdürülebilirlik konusunda özel sektörün nasıl bir politika geliştirmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Öncelikle bu konuda bir şeyler yapmak için geç kalınmamalı. Yani, özel sektörde bir markaya olmusuz damga vurulduğunda harekete geçmek için artık çok geçtir. Kısa vadede karlı gibi gözüken ve bu yüzden işin çevresel boyutunu göz ardı eden yatırımlar tercih edilirken bunların sonuçları bir noktada yatırımcıya pahalıya da mal olabilir. Normal kurallarına göre işletilen bir firmanın çevreci bir ürün üretiyor olması her zaman yüksek maliyetler getirecek diye de bir şart yok. Aksine bunların bir kısmı üretene de orta ve uzun vadede avantaj sağlıyor. Ancak bu konuda devletin teşvik edici olması gerekiyor. Özel sektörün davranış değişikliğinde bulunması gereken ilk konu, yaptığı yatırımların karşılığını çok hızlı almaya çalışmamalı, ikincisi ise yanıltıcı bilgiyle insanların bilincini suistimal etmemelidir. l Çok uluslu, yabancı şirketler ve Türkiye’de kurumsal kimliğe sahip şirketler çevresel konularda ve sürdürülebilirlik açısından daha bilinçli ancak, KOBİ’ler hakkında ne düşünüyorsunuz? Şu anda ihracatımızda KOBİ’lerin payı giderek artıyor. Dolayısıyla onlar da bu rekabet avantajını görebiliyorlar. Ya doğrudan doğruya kendileri ihracatçı olabiliyorlar. Ya da büyük firmaların tedarikçileri ya da yan sanayi oluyorlar. Büyük ihracatçı küçük işletmeciden aldığı mal veya ürünü uluslararası standartlara uyum sağlayabilmek için bu doğrultuda ürettirmek zorunda. Dolayısıyla tedarik zinciri içinde KOBİ’lerin sürdürülebilirlik anlayışı ile ürettiği ürünlere yer açılıyor. Önemli olan bunun yaygınlaşması ve küreselbir iş yapış biçimi haline gelmesi. “ Günümüz tüketicisi artık sürdürülebilirlik adı altında reklamlarla allanıp pullanarak sunulan ürünlerin ne derece gerçeği yansıttığı konusunda haklı olarak tedirgin oluyor. Bu konuda güvensizlik mevcut.