25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TİMUR ÖZKAN Hint Okyanusu’na açılan Bengal Körfezi’nin güneyinde ve Hindistan yarımadasının sadece 30 km. kadar açığında yer alan küçük bir ada ülke, Sri Lanka. Asya’dan kopmuş bir damla gözyaşına benzetilen ve tarihinde savaşların, işgallerin, isyanların hiç bitmediği adada 20 milyon civarında insan yaşıyor. Bu nüfusun yüzde 75’ini (Sinhalice konuşan) Budist Sinhale halkı oluştururken yüzde 15 civarında bir nüfusa sahip (Tamilce konuşan) Hindu Tamiller ülkenin kuzeyinde yıllardır bağımsızlık mücadelesi veriyorlar. (Son zamanlarda sindirilmiş durumdalar…) Nüfusun geri kalan kısmı Malezya kökenli Müslümanlar ile küçük azınlık Hıristiyanlardan oluşuyor. Tarım (çay ve hindistancevizi) ve turizmle geçinen bir halk olan ve 1948’de bağımsızlıklarına kavuşan Sri Lankalılar, 1972’de kabul ettikleri sosyalist anayasa ile Seylan (Ceylon) olan ülkelerinin adını Sinahli, dilinde “pırıl pırıl parıldayan ülke” anlamına gelen Sri Lanka olarak değiştirmişler. Sri Lanka’nın başkenti Colombo, farklı zamanlarda adaya egemen olan Portekiz, Hollanda ve İngiliz izlerinin iç içe geçtiği bir liman kenti. Colombo’nun en merkezi yerleri; York, Chatham ve Church caddeleri, Galle Face Green Parkı, pazaryeri (Pettah). Ayrıca Ulusal Müze de gezilebilir ama yine de adanın en az turistik yeri Colombo. Colombo’da Bağımsızlık Meydanı’nı gezdikten sonra, ülkenin asıl gezilmesi gereken yerleri olan ikinci büyük kenti Kandy, ikinci başkent Polonnaruwa, kaya ve mağara tapınaklarıyla ünlü Sigirya ve Dambulla ile ilk başkent Anuradhapura’yı gezmek üzere yola çıktık. Caravaggio’nun izinde Malta ve Roma BENGİ IŞIL GÖKTÜRK Yıllar önce bir gün, yine bir klasik İtalya turu yaparken, Roma’nın her gidişinizde daha da çoğalan, labirent gibi arşınladıkça bitmeyen ve karmaşıklaşan, dinamik, davetkâr, hayat dolu, sürprizlerle dolu, tarihi ve anılarla defalarca kutsanmış ara sokaklarından birindeyim. Sıradışı bir kalabalık… İtalyan ince zevkini mekanikle görkemli bir şekilde birleştirmiş ve adeta birer sanat eserine dönüşmüş arabalar teker teker önümde duruyorlar ve bu kalabalığa hayatımda görmediğim kadar güzel ve şık hanımefendileri, beyefendileri bırakıyorlar. Pırıl pırıl parlayan ülke: Sri Lanka dan bir baharat bahçesinde durmaya razı olduk ve bitkilerden baharatlara tamamen satışa yönelik bir tanıtım izledik… Sri Lanka’daki ilk durağımız Kandy’ye vardığımızda hava kararmaya başlamıştı, doğruca kent merkezindeki küçük bir gölün kenarında bulunan Diş Tapınağı’na, buradaki akşam ayinini izlemeye gittik. Dalada Maligawa adlı tapınakta saklanan Buda’ya ait olduğu düşünülen diş, daha doğrusu dişin bulunduğu altın ve değerli taşlarla süslü sandık her akşam müzik eşliğinde törenle ziyarete açılıyor ve bu tören ada halkıyla birlikte ülkeye gelen yabancılar tarafından da ilgiyle izleniyor. Kandy’de yapılabilecek bir diğer etkinlik de, sonu ateş üzerinde yapılan bir seansla sona eren yerel dans gösterisi. Burada ayrıca Kandy yakınlarındaki Peradeniya Kraliyet Botanik Bahçesi ile Pinnawala köyünde yalnız fillerin korunduğu çiftlik de gezilebilir. Sri Lanka’da UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Kandy’den sonraki durağımız, gene aynı listede bulunan Dambulla Tapınağı oldu. Yüksek bir tepenin üzerindeki mağaranın daha da uyularak genişletilmesiyle oluşturulan ve çok renkli tavan ve duvar resimleriyle göz alan tapınakta yüzden fazla Buda heykeli yer alıyor. Dambulla’dan sonra, bir diğer dünya mirası olan Sigiriya’dayız. Burada gezdiğimiz Kaya Sarayı, çok yüsek bir kayanın üzerine MS 5. yüzyılda yapılan sarayın sadece bazı duvarları günümüze gelebilmiş. 900 kadar basamağı tırmanarak çıktığımız kayanın üzerinden görünen manzara, çok geniş bir alanda tek yüksek yerin bu dev kaya olduğu anlaşılıyor. Kaya Sarayı’nın iki ilginç yerinden biri; yukarı tırmanırken uğradığımız kaya üzerindeki mağarada, daha önce Sigiriya Müzesi’nde kopyasını gördüğümüz duvar resimlerinin orijinalleri, ikincisi ise tırmanışın son bölümüne başlamadan çıktığımız düzlükte, kayanın oyularak yapıldığı anlaşılan ve tüm kayaya dev bir aslan görünümü veren aslan ayakları… Sigiriya’da (veya başlangıç yerinize göre, bizim daha sonra gezeceğimiz Anuradhapura veya Polonna Arabaların kapıları açıldıkça, ilk görünen ince bir topuk oluyor. Yere değer değmez bir diğer ince topuk yanında beliriyor ve hemen ardından, kürküyle, kokusuyla, saçıyla, makyajıyla modern bir Venüs’e dönüşmüş son derece zarif bir kadının kendisine kapıyı tutan, en az kendisi kadar zarif beye neşe ve kibarlıkla “Grazie” dediğini duyuyorum. Bu sahne defalarca yineleniyor. Büyülenmiş bir şekilde bu insanlara bakıyorum, onları izliyorum, gün ortasında, hava aydınlıkken, bir ara sokakta, bu kadar şık nereye gittiklerini merak ediyorum… En sonunda merakımı gideriyorum: Sergiye gidiyorlar… Açılışına… Caravaggio sergisine. İşte tanışmam böyle oluyor usta ile. Sonrasında hep bir ilişki içine giriyoruz. Malta’da, Roma’da, Floransa’da, St. Petersburg’da, Madrid’de, Londra’da, Paris’te hep birbirimi ze göz kırpıyoruz. Karşılaştıkça ben onu hayranlıkla izliyorum, o ise beni umursamazca… Her gezdiğim müzede onun tabloları gözüme çarptığı anda istisnasız olduğum yere mıhlanıyorum. Azizler, havariler, peygamberler, sıradan insanlar, renkler, karanlıkaydınlık, ışık ve gölgenin karşıtlığı, hepsi sanki birdenbire gerçek olacak ve usta karşımda belirecek. Karanlığın içinde beliren o kırmızı, başka hiçbir ustanın hiçbir eserindeki kırmızıya benzemiyor. Bazen aklıma geliyor, düşünüyorum: Acaba bu yüzden miydi ustanın katil oluşu? O sabıkadan sonra mı bu kırmızıyı tuvale geçirebilmişti?.. Düşünüyorum ve düşünürken ustanın sanatının tüm duyularımı harekete geçirdiğini hissediyorum. Onun eserlerinin başka hiçbir sanatçının eserleriyle karşılaştırılamayacağını fark ediyorum. İsa ve azizleri çizmek için köylülerle çocuk ları model olarak kullandığını öğrenince, mizacına bıyık altından gülümsüyorum. Adaba uygun olmayışı, kabul edilmiş kuralları tamamıyla yok sayışı hoşuma gidiyor. O gün bugündür bir hayal düşüyor aklıma, fikrime, içime… O ara sokaktaki anın büyüsünü, tekrar yaşamak ve yaşatmak! Caravaggio’nun izinden giderek… Malta’da o kırmızıyı görmek, ölümsüz şehir Roma’da, Roma’ya olan ölümsüz aşkımı Caravaggio’ya olan tutkumla birleştirmek. bengig@festtravel.com Sri Lanka’nın UNESCO Dünya Kültü Mirası Listesi’ndeki dokuz yerinden beşi bu bölgede bulunuyor. Trenle de ulaşım mümkün ama genellikle ülkeye gelen herkesin yaptığı gibi şoförlü bir araç kiralayarak yaptığımız Sri Lanka gezimizde önce doğuya yöneldik. Yollar asfalt olmakla birlikte çok virajlı, ayrıca trafik yoğun ve oldukça tehlikeli… İlk başta biraz yadırgadığımız bu duruma bir süre sonra alıştık… Dinlenme tesisi anlamında bir yerlerin bulunmadığı yolda biraz da mola ihtiyacımız ruva’da) bilet alırken dikkat edilmesi gereken bir husus var. Tapınak ve antik kent giriş ücretlerinin oldukça yüksek olduğu Sri Lanka’da üç yer için indirimli kombine bilet alınarak buraları, Sigiriya 30 dolar, Polonaruva 27.50 dolar ve Anuradhapura 27.50 olmak üzere toplam 85 dolar yerine 55 dolara gezmek mümkün…) Polonnaruwa, Parakrama Gölü’nün kenarında geniş bir alana yayılan antik kentte pek çok saray, tapınak, stupa, havuz vs kalıntıları yer alıyor. Burada üç büyük Buda heykelinin (Oturan Buda 5, ayaktaki 7 ve yatan 14 metre) arkalarındaki dev granit kayadan oyularak yapıldığı Gal Vihare (Yerel dilde Kaya Tapınağı) en çok ziyaret edilen yer. Diğer tüm tapınaklarda ve tüm Buda heykellerinin önünde olduğu gibi burada da sırtınızın Buda’ya dönük şekilde fotoğraf çekilmesi kesinlikle yasak. Sri Lanka’da son olarak ziyaret ettiğimiz Anuradhapura’da, Polonnaruwa gibi geniş bir alana yayılmış bir antik kent. 1300 yıl boyunca o zamanlardaki adıyla Seylan’ın başkentliğini yapan Anuradhapura ve uzun yılar ormanın içinde gizli kalan kent, Buda’nın Aydınlanma Ağacı kabul edilen bir inci ağacı etrafında kurulmuş. Burada ülkenin tuğladan yapılmış en yüksek stupası başta olmak üzere pek çok saray, tapınak ve manastır kalıntısı bulunuyor. Anuradhapura’daki kutsal ağaç da buraya gelen gezginler tarafından özellikle ziyaret edilen yerlerden… Yol boyunca ünlü Seylan Çayı’nın yetiştirildiği çay bahçeleri yüksek kesimlerde, hindistancevizi ağaçları ise alçak yerlerde hâkim bitki örtüsü olarak dikkat çekiyor. Sri Lanka’ya biraz daha vakit ayırabilenler; orta kesimlerde, Budistlerce Buda’nın, diğerleri tarafından Adem Peygamber’in ayak izinin bulunduğuna inanılan ve 2243 metrelik zirvesine 5200 basamakla tırmanılabilen Adem Tepesi’ni, ünlü Seylan Çayı’nın üretildiği ve Küçük İngiltere olarak adlandırılan Nuwara Eliya kentini ve de son olarak güneydeki Hollandalılardan kalan kalesiyle ünlü 16. yüzyıl liman kenti Galle’yi gezebilir ve bir diğer 18. yüzyıl liman kenti olan Unawatuna’yı da gezdikten sonra plajlarında yorgunluk atabilir. Muson bölgesinde yer aldığı için bu coğrafyaya gezi planlarken mevsim önemli oluyor, en uygun zaman ekimmayıs arası. Sri Lanka Türklere vize uygulamıyor, Türkiye ile arasında + 3 saat farkı bulunan ve beklemeler hariç sekiz saat uzaklıktaki Sri Lanka’ya aktarmalı uçak seferleriyle olduğu gibi Hindistan’la arasındaki mercan adalarını takiben feribotla da gitmek mümkün. Malta Roma DGLRV EDŞYXUXQX]X WP RSHUDW|UOHUGHQ \DSDELOLUVLQL] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle