01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 18 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA Turizm, Ege’yi birleştiriyor Bozcaada’da yaşamak... NİLHAN AYDIN Mavi renkli yaseminlerin pervazını sardığı kapıyı açıyorum, karşımda bir çift kumru kuşu… İnce cılız erik ağacının dalına yan yana konmuşlar… Grimsi hafif kahverengi renkleri olan kumru çifti yumuşak sevecen bana bakıyorlar. Karga cenneti Bozcaada’ da, eşlerine bağlılığı ile bilinen kumru çiftini görmek beni daha da hafifletiyor. Arkama dönüp şöyle bir bakıyorum…134 senelik Özcan Hanım’ın evine… Adanın Kargaları… Kedilerin bile yaklaşmadığı kargalar adada o kadar çok ki adada kargadan başka kuş yaşayamaz gibi geliyordu bana. Hele kasabanın içi kargadan geçilmiyor, tüm ağaçlarda çatılarda her yerdeler hatta çay bahçesinde masanızda bile, sizle masanızı paylaşmak için bir an masanıza konabilirler sakın şaşırmayın… Adanın kargaları farklıdır, küçük cinstir, beyaz gözleri ve gri ensesi ile dikkat çekerler. Kumrular bana yol gösterir gibi yine birlikte kilisenin çan kulesine doğru uçuyorlar. Bende kiliseye doğru gidiyorum. Meryem Ana Kilisesi Bozcaada’daki Rum Ortodoks cemaate ait, ibadete açık olan tek kilisedir. Rum Mahallesi’nin tam ortasına konumlanmıştır. İlk yapılış tarihinin Venedikliler zamanına kadar uzandığı düşünülen kilisenin giriş kapısında 1869 tarihini okuyorum. Bir anda kargaların gürültülü bağırtıları ile irkilip yukarıya doğru bakıyorum. Karga sürüsü, kilisenin avlusundaki 4 katlı çan ve saat kulesinin her yanına doluşuyorlar. Tedirginim. Kumru çiftini arıyor gözlerim. Tam çanın üstünde görüyorum kumru çiftini... Kumrular rahat duruyorlar, kargalardan ürkmemişler.Kargalar kumrular ile birlikte kuleyi paylaşıyorlar…Kilisenin içine girmeden sardunyalara yöneliyorum. Okşuyorum nefesimle seviyorum onları…Geride bir evden Candan Erçetin’in son albümünden olan “Kırık Kalpler Durağında albümünden “Özür dilerim” şarkısı çalıyor…Aşktan özür dilenince aldığı yara kapanır mı? Daha biraz önce, birkaç dakika önce bulunduğum Özcan Germiyanoğlu Hanımın evinde dikkatimi çeken penceredeki yamalı ajur perde gözümün önünde… Nasıl güzel işlenmiş, sanki yama değil, diye düşünmüştüm… Yıkık eski bir binanın mavi renkli kapısını görünce duruyorum. Kapı numarası 20. Bina harap ama kapısı canlı, üstüne çizilmiş ince bıyıklı adam tebessüm ettiriyor beni. Ve Ege Otel’de buluyorum kendimi… ? ALPER TURGUT urizm gelirinin ülkeler için önemi çok büyük, geçen yıl Türkiye’ye gelen 26 milyon turist, 21 milyar dolardan fazla bir para bıraktı. Vizelerin kaldırılmaya başlanması ile bu sayı ve ülke kasasına girecek para daha da artacak hiç kuşkusuz. Ancak aklımıza takılan bir soru var. Denizlerin ülkesi Türkiye’nin neden bir tane bile yolcu gemisi yok? Oysa işçilerin kanı pahasına gelişen tersanelerimizle övünürüz, ultra lüks yatlarından dev petrol tankerlerine dek her türlü deniz taşıtını inşa ederiz. Üstüne limanlarımıza uğrayan büyük yolcu gemilerinin haberlerini de okuruz. Umarız, gelecekte bizim de dünyanın dört bir yanına ulaşabilen yolcu gemilerimiz olur. Bu yıl yerli Cruise Holidays firması, bir ilke imza atarak dört aylığına Portekiz bayraklı kruvaziyer gemisi Ocean Majesty’yi kiraladı ve bizim turistleri, vizesiz Yunanistan ve adalarına doğru taşımaya başladı. Komşuya ziyaretçi akını sürüyor, bu yolculuğa katılacak Türk turist sayısının bu yıl 20 bini, toplam kruvaziyer yolcusu sayısının ise 30 bini bulması bekleniyor. T Mavi beyaz ada evler emi ertesi sabah Pire’ye yanaştı, Selanik’ten sonra ülkenin üçüncü büyük kenti Pire, 5 milyonluk Atina’nın büyüyüp denize doğru meyletmesi nedeniyle başkentin limanı haline dönüşmüş. Adları değiştirilmiş olsa da Türk Koyu, Paşa Limanı hâlâ halkın dilinden düşmemiş. Limandan iner inmez taksiciler etrafınızı sarıyor, taksimetre açtırırsanız 10 Avro ile kurtarabilecekken pazarlık yaparsanız birkaç kat fazla ödemek zorunda kalabilirsiniz. Neden mi? Kendi aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyan bir Yunanlı imdadımıza yetişti, ondan öğrendik. Ülkeyi yedi yıl inim inim inleten ünlü Albaylar Cuntası’na karşı (darbeciler, tüm ada evlerini, milliyetçilik rüzgârıyla mavi beyaza boyatmış ve farklı renkleri yasaklamıştır), Politeknik öğrencilerinin 17 Kasım 1973’teki büyük direniş ve ayaklanmalarının ruhu, başkente hâlâ hâkim. Komünist ve anarşistler, her an eylem yapmaya hazırlar, üstelik Atinalıların desteğini de almışlar. Atina’da gezecek yer çok, başta tüm kenti doruktan seyreden Akropol olmak üzere, eski Yunan medeniyetinin izleri bariz ortada. Arka sokaklara gittikçe ekonomik krizin yansımaları belli oluyor, Afrikalı göçmenler ve dilenciler hemen her yerdeler. G Sırada Santorini var. Bu katırları, eşekleri ve manzarasıyla meşhur volkanik ada, Hollywood ünlüleri George Clooney ile Angelina JolieBrad Pitt çiftinin kendilerine ev almasıyla adeta bir cazibe merkezine dönüşmüş durumda... Adanın en iyi fotoğraf veren noktası İa (Oia) köyü, konaklama fiyatlarının astronomik olduğunu söylemeye gerek yoktur sanırım. Tepelere ulaşım teleferik, farklı limanlardan kalkan otobüsler ve katırlarla sağlanıyor. Ülkemizde birçok kentin havalimanı yokken, adada havaalanı var, işte turizme verilen önem burada başlıyor. Yunanlılar, İspanyol ve İtalyanlar gibi siestadan vazgeçemiyorlar, kendileri yatıyor, Arnavutlar, Filipinliler ve diğer milletlerden insanlar ucuz işgücüyle hayatlarını idame ettirmeye çabalıyorlar. Akdenizlilerin boş vermişlik hali bu, gözden kaçmıyor. Santorini şarabıyla meşhur, bu tatlı beyaz şarap, turistler tarafından kapışılıyor. Volkanik kayaların rengine göre, beyaz, kırmızı ve siyah plajlar, seçmek size kalmış. İzmir’den önce uğranılacak son ada, Mikonos. Eşcinsellerin uğrak noktası... Santorini kafa dinlemek için ideal, Mikonos ise tam tersi, salt eğlence diyenlere hitap ediyor. Ona günah adası diyorlar. Beş bin beş yüz kişi nüfuslu 85 kilometrelik bu çılgın ada, yazın 15 plajıyla on binlerce kişiyi ağırlıyor. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor, bu adalar gerçekten pahalı, Türkiye’den akın var ama bunlar, maddi durumu iyi olanlar, paran yoksa zaten tatil nedir ki ve aslında hepimiz eşitiz değil mi? Bazen… İlk durak Atatürk’ün evi Şu ana dek dokuz bin yolcuyu Ege’nin karşı kıyısına taşıyan Ocean Majesty’ye biz de bindik. İzmir’den demir alıp Selanik, Pire, Atina, Santorini, Mikonos hattında mekik dokuduk. Altı katlı gemide, çoğunluk 55 yaş üstü yolculara aitti, en mutlular ise havuzun başından ayrılmayan çocuklardı. Kumarhanesinden free shop alışverişine, sinemasından animasyon ekibinin gösterilerine dek yolculuk sırasında herkes kendine uygun bir meşgale buldu. Bizim İzmir’den tam 14 saat sonra gemi, küçük İzmir de denilen Selanik’e yanaştı. Elbette ilk durak, Atatürk’ün doğduğu ev, yüzlerce yolcu, gruplar halinde Türk başkonsolosluğunun bahçesindeki evi ziyaret etti, duygusal anlar yaşandığı bir gerçek. Çok renkliliğinden eser yok Beyaz Kule, Eski Türk Mahallesi’nin üstündeki surlardan kente kuş bakışı, bir iki Osmanlı hamamı, caddelerinde göğüs dekoltesi ile podyuma çıkmış gibi yürüyen güzel kadınlar, ellerde milli içecek haline dönüşmüş buzlu kahve frappe. Selanik güzel bir kent, inci gibi dizilmiş balkonlu evleri ve görece sakinliğiyle; ancak sanki bir şeyler eksik, ruhunda veya aromasında kayıplar yaşamış, yüz yıl öncesinin çokrenkliliğinden eser kalmamış. C MY B C MY B Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin. Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. Uçar gider, koşsan da tutamazsın... ? William Shakespeare’e ait bu sözler Ege Otel’in bir odasının kapısında yazılı, diğer odalarının kapılarında da başka ünlü şair ve düşünürlerin özlü sözlerinin olduğu otelin iki katını da geziyor ve tüm şiirleri okuyorum, Shakespeare yazısının olduğu kapıda duruyorum…Ümit bey bana soğuk bir soda getiriyor. Otelin sahibi Ümit Maytiga çiftinin işlettiği Ege Otel benim beğendiğim mekânlardan… ? Oradan çıkıyorum daha yukarıda konumlanmış olan kaleye doğru yöneliyorum. Daha üste yönelme isteği içimi kaplıyor. Yükselme duygum depreşiyor. Bu his bana meyve ağaçların çıkıp illa ağacın en tepesindeki meyveyi alma arzumu anımsattı. Sokakta kendi kendime tebessüm ile yürürken, karga sürüsü gürültüsü bu sefer daha da yüksek volumle alçaktan, neredeyse başıma değip gececek kadar alçaktan uçuyor. Başımı çevirince Göztepe’yi görüyorum. Adanın en yüksek yeri Göztepe…Benim kaza geçirdiğim yer, neredeyse uçurumdan uçmama ramak kaldığı o yer.Bir daha asla çıkmam dediğim o yer dimdik karşımda duruyor…Adanın kedisi takipte. Bu kedi aynı kedi değil mi, beni mi takip ediyor yoksa…Ee ada bazen küçük geliyor aşklara… Benim adama ulaşmak da, ayrılmak da kolay değil… Denizleri aşıp karşı kıyıya vardığınızda uzaklarda tek başına göreceksiniz adamı… Varınca da Ramo’yu tanımalısınız. Tanıyacaksınız da… Zira, O, adanın korsanlarındandır. Şimdiki korsanlarından. Adadan ayrılmak için vapur kuyruğunda beklerken, O sizi sakinleştirecek, diyecek ki” merak etmeyin sizi bu vapur ile göndereceğim ” her araba yolcusuna tek tek… Ve siz adadan ayrılacaksınız ada izin verdiği sürece… Ya rüzgar açık denizden kıyıya doğru eserse, Ya Lodos dönüşürse… Ya Lodos patlarsa…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle