01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C 2 15 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA Orta Avrupa’nın aristokratı: Viyana... ANAHİD HAZARYAN Coğrafyalar, kentler insan kılığına bürünecek olurlarsa Viyana muhtemelen aristokrat ama sıcak, geçmişteki çok parlak günlerini vakurla yansıtan ama demode de olmayan, ince ve zarif sözcükleriyle tanımlanabilecek bir beyefendi ya da hanımefendi olurdu. Viyana denince doğal olarak akla hemen opera, valsler, velhasıl klasik müziğin görkemi geliyor; ancak şehir sanatı, kültürü salt geçmişinin turistik öğeleri olarak sunmuyor, örneğin bir konser bittikten ya da bir müze ziyaret edildikten sonra dışarı çıktığınızda, günlük yaşamın içinde de o atmosfer size eşlik etmeyi sürdürüyor. Şehirle özdeşleşmiş kafelerinden birine girdiğinizde, Viyana sizi aristokrat konukseverliğiyle karşılıyor. Kentin tarihi, sanatı ve kültürü içtiğiniz kahvede/şarapta, denediğiniz herhangi bir geleneksel tatta hayat buluyor. Evet, Viyana kendisini ziyaret eden yabancıya illa “beni tanımak için müzelerimi, saraylarımı görmelisin” demiyor, sokaklarında yürürken bir kafede soluklanırken de “ben buyum, buradayım” diyerek göz kırpıyor. Uzun bayram tatilinden yararlanarak Viyana’yı üç, dört günlük bir ziyarete sığdırmaya çalışıyoruz. Şehre çok uzun yıllar önce bir kez gidilmiş ve hayran kalınmış olunsa da aradan geçen zaman içinde daha yaş almış ve bu yıllar içinde çok farklı yerler de görmüş, farklı bakış açıları edinmiş olmanın bilinciyle kenti belki de daha farklı bir gözle görebileceğimizi düşünüyoruz. Ve işte Viyana... Gerçekten de bu kez daha farklı bir gözle, belki biraz daha bilinçli bir şekilde görüyoruz ama yıllar sonra yapılan bu yeni ziyaret şehre olan beğeni ve saygımızı azaltmak bir yana daha da arttırıyor. Kızılay Meydanı Ankara! Ankara! Güzel Ankara, seni görmek ister her bahtı kara... MUZAFFER ERGÖZ [email protected] tamda açıklamalarda bulunduklarını anlayabiliyoruz. Albertina’nın ardından ikinci durak olan Sanat Tarihi Müzesi ise zengin koleksiyonları bir yana salt binanın ihtişamıyla bile göz dolduruyor. Her yıl bir buçuk milyonu aşkın kişinin ziyaret ettiği müze, şehre yeni bir görkem kazandırmak için harekete geçen ünlü İmparator Franz Joseph’in hükümdarlığı sırasında inşa edilmiş (18711890). Binadan içeri girildiğinde mimari ve dekorasyonun mükemmelliği, içerde sergilenen eserleri neredeyse gölgede bırakıyor. Pek çok ünlü sanatçının katkıda bulunduğu süslemeler, özellikle de binanın girişindeki merdivenlerin tepesinde Papa 2. Julius ve Leonardo, Raphael, Michelangelo, Titian gibi Rönesans’ın ünlü sanatçıları ve modellerinin yer aldığı Rönesans’ın İdealleştirilmesi adlı çalışma göz dolduruyor. Öte yandan, müzede sergilenen Mısır, Yunan, Roma eserlerinin zenginliği ise ironik bir biçimde “taş yerinde ağırdır” sözünü geçersiz kılıyor. Eserlerin çoğu, Habsburg hanedanlığının yüzyıllar boyu süren birikimine ve Avusturyalı arkeologların çalışmalarına dayanıyor. Müzede Efes için ayrılan bir bölümün de yer alması ikinci bir şaşkınlık yaratıyor. Bölüme girişte yer alan yazıda, dönemin Sultanı’nın Avusturyalı arkeologların kazı çalışmalarına teşekkür olarak bu eserleri İmparator Franz Joseph’e hediye ettiği anlatılıyor. Müzenin üst katında ise Rönesans’ın ünlü sanatçılarının zengin bir koleksiyonu yer alıyor. Noel pazarı... Yakındoğu, Mısır ve Anadolu uygarlıklarının izlerini Avusturya’da toplu halde görmenin yol açtığı karmaşık duygularla dışarı çıkıp Noel süslemelerinin yavaş yavaş başladığı kentte belediye binasının (Rathaus) karşısında yer alan açık hava Noel pazarına yöneliyoruz. Akşam karanlığı çöktüğünden ışıklarla süslü dev çam ağacı, parkın süslemeleri, çocukları gezdiren pony at neşeli bir hava yaratıyor. Bu arada, Noel mevsiminin yaklaşmasıyla sadece ışıklı süslemelerin değil sokaklarda satılan tarçınlı, karanfilli, sıcak kırmızı şarabın (Almancada Glühwein deniliyor) da sevinç ve neşede pay sahibi olduğunu unutmamak gerekiyor. Viyana’nın kalbi Stephansplatz Kente gelen yabancının muhtemelen ayak basacağı ilk yer ünlü Stephansdom katedralinin yer aldığı, Viyana’nın kalbi sayılan Stephansplatz. Dar geçitleri, geniş avlularıyla bu bölge her ne kadar Ortaçağın izlerini taşısa da günümüzde şık mağazaları, gecenin geç saatlerine kadar eksilmeyen kalabalığıyla son derece canlı, Viyana’nın en şaşaalı yeri. Ancak tüm bu ışıltıya rağmen bölgeye asıl hâkim olan, baş döndürücü görkemiyle 137 metre yüksekliğindeki Stephansdom Katedrali. Yapımı yüzyıllarca süren, Ortaçağ ve Rönesans heykelleriyle donanmış olan katedral adeta “burada her şey benim kontrolüm altındadır” hissini uyandırıyor. Viyana son derece gelişmiş bir metro ağına sahip; ancak sarayları (Viyana’yla özdeşlemiş olan Schönbrunn Sarayı’nı yıllar önce yolumuz düştüğünde ziyaret ettiğimiz için bu kez es geçiyoruz) müzeleri, kiliseleri, ünlü Opera binasını, adım başı karşınıza çıkan birer şaheser olan heykelleri barındıran şehrin merkezini gezerek keşfetmek çok daha zevkli. KIZIL VİYANA Şaraptan söz açılmışken Viyana’nın merkezinin biraz dışında (19. bölge) yer alan şarap bölgesi Grinzing’ten de söz etmek gerek. Grinzing geleneksel Avusturya yemek ve şaraplarının sunulduğu restoranların yer aldığı şirin bir kasaba havasında. Ancak buranın zevkine varabilmek için özellikle gece ve bahçe keyfi için de ilkbaharda gitmekte yarar var. Bu arada, Grinzing’e gitmek için inilen Heiligen Stadt istasyonunun hemen karşısında 20. yüzyıl Viyanası’nın en önemli sosyal konut kompleksi olan Karl Marx Hof gelenleri tüm görkemiyle karşılıyor. 1382 daireden oluşan Karl Marx Hof, kentte sosyalist belediyeciliğin damgasını vurduğu (kentin “Kızıl Viyana” olarak adlandırıldığı dönem) 1919 ila 1934 yılları arasında inşa edilen sosyal konutların en önemlisi olarak kabul ediliyor. Eski Sovyet ülkelerindeki binaları andıran Karl Marx Hof, özünde aristokrat Viyana’yla ilginç bir tezat da oluşturuyor. Kasım ayı hareketsiz Şehir bu tarihi güzellikleri dışında sergilere de ev sahipliği yapıyor. Nitekim kasım ayında Albertina Müzesi’nde Michalengelo’nun erken dönem eskizlerinin yanı sıra Picasso’nun eserlerinin yer aldığı sergiler var; kasım aslında Viyana’da turizm açısından pek hareketli bir dönem değil ancak hem bu sergi hem de ertesi gün ziyaret ettiğimiz Sanat Tarihi Müzesi (Kunsthistorisches Museum) birkaç kişinin gezdiği, durgun yerler olmaktan çok uzak; yerli halktan çok fazla sayıda ziyaretçi ve aynı zamanda okullardan getirilen öğrenciler göze çarpıyor. Bu arada, her ne kadar Almanca bilmesek de öğretmenlerinin didaktik bir biçimde değil de öğrencilere samimi ve rahat ama tabii ki disiplinli bir or Ankara’yı yazacağız dedik. Demesine dedik de Ankaralılardan bu kadar da fazla katılım ve öneri hiç beklemedik. Sayın Turizm Bakanımız, Sayın Ankara Valimiz, Çankaya Belediye Başkanımız ve diğer Ankara turizmine katılmak isteyen Ankaralı her kademedeki yönetici mutlaka okuyucularımızla buluşacaklar. Bu proje devam ediyor. Öyle bir iki yazıyla bitecek gibi değil. Kıyısından köşesinden başlayalım. Tematik turizm organizasyonu nedir? Dünyada ilk defa bu turizm çeşidini Avusturya’da gördüm. Bir kültürü, bir inancı, bir kaybolmaya yüz tutmuş geçmişi, gelecekte yaşatmaya yönelik organizasyon olarak tarif edersek kısaca açıklamış oluruz. Bu turizm çeşidi genellikle sponsorların, devletin veya bölgesel hükümetlerin daha ziyade yerel kültürlerden çıkmış dünyada kendisine yer bulmuş bir turizm çeşididir. Gezginler belli gün ve saatte bir noktada toplaAnkara Kalesi nırlar. Organizatör kurum bu gezginleri alır ve belli bir rota ile o günün koşullarını, yaşananları yerlerini göstererek, bilgilendirerek belli bir rotada ilerler ve bilgilendirmeyle birlikte tanıtımı da yapar. Rota tamamlanınca da program biter. Dünyada çok başarılı örnekedilecek, o gün yaşanan her önemleri mevcuttur. li yer ve olay gün ışığına çıkartıla‘Ankara’nın kurtuluş yolu’ bu cak ve izleyicilere, gezginlere tüm bağlamda tematik rota oldu? dünyadan gelen misafirlere bu Ankaralı gezginler (Daha sonra destan yaşatılacak ve onlara sahip onları okuyucularımızla buluşturaoldukları kudretin nasıl ortaya çıkcağız) İstiklal Savaşı’nda Rusya tığı anlatılacak. Tarihin turizmle ve İstanbul’dan gemiler ile getirilen buluşması da böyle olacak. cephanenin kağnılar ile Anadolu kaAnkara bu ve bunun gibi çok dınlarının sırtında cepheye taşındığı özel turizm projelerini başarabibu rota Kastamonu’nun İnebolu illir çesinden başlayıp Küre DağlaÇünkü satranç masasındaki taşrı’nda devam etmekte olup Ilgaz ların tamamı Ankara’da turizm adıDağları’nda sona ermektedir. na var ve hemen hemen hepsi çok Uluslararası standartlarda işaduyarlılar. Öncelikle Ankara Valisi retlenen İstiklal Yolu yürüyenler Sayın Alaaddin Yüksel, bu işe gekadar bisiklet sürücüleri tarafından reken önemi veriyor, birçok gönüllü da oldukça ilgi görmektedir. Geoturmuşlar kimseden emir beklenellikle dört gün süren bu rota meden öylesine bilgileri derleyip Çankırı üzerinden Ankara’ya kadar toplayıp yazılı hale getirmişler ki uzatılması için çalışılmalar sürhayran olmamak elde değil. İşte mektedir. Cumhuriyet turizm kadrosuna düAğlarsa anam ağlar, kalanı şen de bu çalışmalara sahip çıkyalan ağlar? mak. Zaten Ankaralı gezginlerin de Birinci Dünya Harbi’nden yenik bizden istediği bu. Biz de bu hafçıkan Osmanlı neredeyse ülkenin ta bu işe başlıyoruz... tüm köylerindeki kadınları kocasız ve çocukları babasız bıraktı. İşte İstiklal Harbi, bu yıkılmış ocakların, köylerin ölmeyen ruhu üzerinde ve kocasız kalan Türk kadınının şahlanışıyla ve destansı bir katılımıyla bu rota çizilmiştir. Türk kadınının o günkü şahlanışı bir tül perdenin arkasında unutulmaya terk edilmiştir. Bu rota hem Türk kadınının bu destanını günümüze getirmekte hem de o gün kadınlarımızın çektiği çileyi ölümsüzleştirmektedir. Bugün yeni nesil kadınlarımıza bu geçmişi armağan eden Kurtuluş Yolu ciddi bir çalışma olarak ileride daha çok gündeme gelecektir. Bu destan kadınlarımızın destanıdır. Kurtuluş rotasının kapsadığı bölümler Birinci proje: İneboluIlgaz Dağı; İkinci proje: ÇankırıAnkara; Üçüncü proje: AnkaraPolatlı; Dördüncü proje: Zafer yolu olarak da adlandırılıyor, Polatlıİzmir olarak düşünülmektedir. Tabii bu rotalar sadece yürüyüp geçilecek yollar olarak görülmemelidir. O günün tüm olayları yeniden mekânlara monte ANTALYA’YA TURİST AKINI ANTALYA (AA) Antalya’ya gelen turist sayısının 9.5 milyonu geçtiği bildirildi. Antalya Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre 11 aylık dönemde Antalya’ya, çoğunluğu hava yoluyla olmak üzere 9 milyon 618 bin 854 turist geldi. Antalya’yı tercih eden turistlerin başında Almanlar ilk sırada yer alırken, Almanları Ruslar ve Hollandalılar izledi. Ocak ayından aralık ayı başına kadar Antalya’ya gelen Alman turist sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.68 artarak 2 milyon 465 bin 389’a ulaştı. Rus turist sayısı yüzde 16.66 artışla 2 milyon 456 bin 592, Hollandalı turist sayısı ise yüzde 8.14 artışla 453 bin 646 oldu. Öte yandan Antalya’ya gelen İngiliz turist sayısı, yüzde 33.94 artışla 420 bin 558, Ukraynalı turist sayısı yüzde 2.93 artış ile 353 bin 165, İsveçli turist sayısı yüzde 28.46 artışla 275 bin 703, Fransız turist sayısı yüzde 25.68 artışla 268 bin 148, Avusturyalı turist sayısı yüzde 4.49 artışla 251 bin 635, Polonyalı turist sayısı yüzde 3.84 artışla 227 bin 269, Norveçli turist sayısı da yüzde 18.75 artışla 214 bin 717 olarak gerçekleşti. Antalya’ya hava yoluyla gelen turist sayısı da hız kesmedi. Bu ayın 12 günlük döneminde Antalya Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nden giriş yapan turist sayısı 45 bin 820 olurken, yıl başından bu yana gelen turist sayısı ise 9 milyon 488 bin 812 olarak belirlendi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle