02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 HAZ RAN 2011 CUMA SAYFA 3 Diyetisyenler, “Dünya Diyetisyenler Günü”nde buluştu KONUK YAZAR DOÇ. DR. T. ZAFER NURSAL “Diyet, parmak izi gibi kişiye özeldir” SAVAŞ KÜRKLÜ Nedir Memenin Bu Fibrokistik Hastalığı? Memede fibrokistik hastalık bir veya her 2 memeyi etkileyen ağrı ve ele gelen yumrular olarak tanımlanır. Fibrokistik sözcüğünün içindeki “fibro” sert doku, “kist” ise sıvı dolu kese anlamındadır. Yani memede süt bezlerinin ve kanallarının oluşturduğu sıvı dolu kesecikler ve çevresinde sertlikler vardır. Memenin fibrokistik hastalığının; ‘fibrokistik durum’, ‘meme displazisi’, ‘yaygın mastopati’ gibi başka adları da vardır. Bu durum çok yaygın olup neredeyse her 3 kadından 2’sini etkiler. İyi huylu olan bu durum kanser değildir. Hatta artık hastalık olarak bile değil memenin bir değişikliği olarak değerlendirilir. Tüm yaş gruplarında olabilse de en çok 3050 yaş arası görünür. Bu durum çok değişkendir ve bazen kitleler, yumrular ele gelmeyebilir. Ağrılar geçici veya dönemsel de (adet öncesi) olabilir. Adet döneminde etkili olan hormonlar aynı rahimdeki gibi meme dokusunu da etkiler. Meme bu etkilerle süt vermeye hazırlanır, meme bezlerinin hücreleri çoğalır, kanlanma artar, bezler şişer. Fiziksel olarak memede şişkinlik, ağrı ve ağırlık hissi oluşur. Ancak gebelik gerçekleşmezse bu etkiler geri döner. Ama kullanılmayan bu hücrelerin kaybolma süreci çoğu zaman sorunlu olur, yangı eşlik eder. Şişlikler ve sertlikler; yani fibrokistik durum gelişir. Memelerdeki bu döngüsel değişim ilk adet görmeyle birlikte başlar. Zaman içinde bu değişimlerin etkileri birikir ve genelde 30 yaşından sonra fibrokistik hastalık belirginleşir. Adetlerin bitmesiyle birlikte menapozdan sonra bu durum azalır. Fibrokistik hastalık her 2 memeyi de etkiler ancak bazen bir memede diğerine göre daha yoğun olabilir. Fibrokistik memelerdeki en büyük sorun ele gelen kitlelerin kansere bağlı büyümelerle karışmasıdır. Fibrokistik hastalığın tanı konmasındaki asıl yöntem dokunarak muayenedir. Ele gelen yumrular genelde lastik kıvamında, yuvarlak tespih taneleri gibi düzgün yüzeyli olup daha çok memenin üst dış çeyreğinde (koltuk altına yakın) bulunurlar. Zaman zaman daha düzensiz yüzeyli ve sert olabilirler. Bazı kişilerde muayene yeterli olmaz ve ultrason, mamografi gibi özel görüntüleme yöntemleri gerekebilir. Hatta biyopsi bile yapılabilir. Biyopsi sonucunda hücrelerdeki değişiklikler daha net görülebilir. Hormon uyarısı sonucunda meme dokusundaki fibrokistik değişiklikler aşırı olabilir ve süt kanallarındaki hücreler fazlasıyla artabilir. ‘Hiperplazi’ denen bu durumda eğer hücrelerin mikroskop altındaki görüntüsü de bozulursa atipik hiperplazi gelişmiş olur. Meme kanseri gelişme riski; hiperplazi durumunda hafif, atipik hiperplazide orta düzeyde artmıştır. Hangi kişide biyopsi gerekeceği konusu muayene bulguları ve görüntüleme yöntemlerine bağlı olarak değişir. Ancak fibrokistik değişiklikler olan tüm kadınların belirli aralıklarla takip edilmeleri gerekir. Takipte ilk adım kadının kendisini her ay adet kanaması bittikten 35 gün sonra muayene etmesidir. Ek olarak 6 ay veya senelik aralarla doktor muayenesi ve kişiye uygun meme görüntüleme tetkikleri yapılmalıdır. Fibrokistik durumun tedavisinde ağrı ve hassasiyet gibi bulguların düzeltilmeye çalışılması kişinin hayat kalitesi açısından önemlidir. Bunun için memenin sütyenle desteklenmesi, geceleri sütyen takılması oldukça yararlıdır. Kimi ağrı kesici ilaçlar meme ağrısını önemli ölçüde azaltır. E vitamini kullanımı ile ilgili kısmi faydalar da gösterilmiştir. Kafein tüketiminin (kahve, çay, çikolata) azaltılması da bazen yararlı olur. Ciddi adet düzensizliği olan bazı kadınlarda fibrokistik hastalık daha ağır seyreder. Bu durumlarda hormon düzensizliğini ayarlamak bulguların kaybolmasına yardımcı olur. www.tarikznursal.com.tr Dr. Çekem: Panik bozukluğunda yardım alınmalıdır BEK R ŞAH N GAZİANTEP Panik bozukluğun günümüzde en çok görülen psikiyatrik hastalıklardan olduğunu belirten Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Bülent Çekem, “Önemsenmesi gereken, ancak tedavisi olan bir hastalık. Yineleneceği olasılığına karşın mutlaka bir uzmandan yardım alınmalı” dedi. Panik bozukluk konusuyla ilgili hasta ve hasta yakınlarının katıldığı bilgilendirme toplantısında, Türkiye’de her 100 kişiden 4’ünün, ABD’de de ise 25’inin panik bozukluk sorunu yaşadığını belirten Çekem şunları söyledi: “Panik bozukluk tekrarlayan panik ataklarından oluşur, çok şiddetli ve sarsıcı olabilir. Sanki kalbiniz yerinden fırlayacakmış gibi şiddetli kalp atımları, buna eşlik eden beyinde uğultu ve basınç hissi, tansiyon yükselmesi gibi şiddetli belirtilerle de kendini gösterebilir. Beraberinde ölüm korkusu veya kontrolünü yitirebileceği düşüncesiyle birlikte nöbet gittikçe şiddetlenir. Panik bozukluk hastaları bayılma hissiyle birlikte acil olarak yardım alma çabası içine girebilir. Fiziksel belirtilerin yorumu kalp krizi, tansiyon yükselmesi, beyin kanaması, felç geçiriyor olma ya da kontrolünü kaybetmedir. Ancak gerçekte bunların hiçbiri olmuyordur. Bu nöbetler ataklar halinde gelmeye devam ettikçe hastalarda yeni bir nöbet olacağı kaygısı oluşmaya başlar. Buna bağlı olarak belirli ortam ve durumlardan kaçmalar olabilir.” Bu hastalarda kapalı ortamlarda bulunamama, kalabalık ortamlara girememe, asansör ve toplu taşıma aracı gibi kapalı mekanlarda kalamama, uzun seyahatlere çıkamama gibi sorunların oluşabileceğini anlatan Çekem şöyle devam etti “Bununla birlikte hasta tehlike anında kendisine yardımcı olabilmesi için yanında birilerinin olmasını ister ve yalnız kalamamaya başlar. Bu hastalar acil servislerde ya da kardiyoloji gibi dahili diğer branşlarda çözüm arar. İlk olarak psikiyatristlere başvurmaları çok nadir görülür. Oysa, panik bozukluğunu tanıma, kabullenmenin ve tedaviye başlamanın ilk ve en önemli adımıdır.” ADANA Dünya Diyetisyenler Günü dolayısıyla Adana’da hizmet veren beslenme ve diyet uzmanları özel bir program için bir araya geldikleri Acıbadem Adana Hastanesi’nde, “Beslenme” ve “Diyet” kavramları ile bu konuda sunulan bilgilerin kaynakları ve doğruluklarını sorguladı. Özellikle kavramlar konusunda daha net tanımlar kullanılması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, “Diyet, dengeli ve düzenli beslenme için uygulanan tedavi programıdır. Parmak izi gibi kişiye özel olan diyet programları, sağlıklı kiloya ulaşmak ve sağlıklı bir yaşamın anahtarlarından biridir” açıklamasını yaptı. Moderatörlüğünü Kurumsal İletişim Sorumlusu Murat Harput’un Diyetislerin katıldığı toplantıda “Beslenme” ve “Diyet” kavramlarıyla ilgili bilgi sunuldu. yaptığı toplantıya Acıbadem Adana Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Fadime Özgök, Psikolog Hatice Ertuğrul, Estetisyen Göksenin Buğdaycı, kamu ve özel sağlık kuruluşlarının beslenme ve diyet uzmanları katıldı. Toplantıda diyet programlarının ancak beslenme ve diyet uzmanları tarafından sunulduğu ve uygulandığı sürece sağlıklı sonuç vereceği irdelendi. Diyet, rejim, kalori, perhiz gibi, günlük yaşamın vazgeçilmez kavramları olmaya aday bu tanımların ortak noktasının, sağlıklı bir yaşam için dengeli ve doğru doğru beslenme olduğunu kaydeden uzmanlar, beslenme programlarının uygulamasında yapılan yanlışların ciddi sorunlara davetiye çıkarabileceğini, özellikle son dönemde birçok kay naktan sunulan zayıflama formüllerinin, kişiye özel olmadığı için uzmanlar tarafından riskli bulunduğuna dikkat çekti. Light ürünler ile zayıflama ilaçlarının kullanımını sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlıklarının önündeki bariyer olarak tanımlayan uzmanlar, kilo ve diğer beslenme sorunlarını aşmanın yolunun ancak konunun uzmanından alınacak bilgi ve uygulamadan geçeğini söylediler. Programdan sonra açıklama yapan Acıbadem Adana Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fadime Özgök, şişmanlığın tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğuna dikkat çekti. Aşırı kilonun kalpdamar ve diyabet rahatsızlıkları başta olmak üzere pek çok hastalığı tetiklediğine vurgu yapan Özgök, bel kalınlığı 94 santimi bulan erkekler ile 80 santimi bulan kadınların risk altında olduğunu belirtti. Sağlık Müdürlüğü ve Talasemi Dayanışma Derneği işbirliği Kalıtsal Kan Hastalıkları ile mücadeleye devam ANTAKYA (Cumhuriyet) Hatay Sağlık Müdürlüğü ile Talasemi Dayanışma Derneği’nin ortaklaşa çalışmaları sonucunda Hatay’da önemli bir halk sağlığı sorunu olan Talasemi ile mücadelenin aralıksız sürdürüleceği açıklandı. Hatay Valisi M. Celalettin Lekesiz başkanlığında yapılan toplantıya, Vali Yardımcısı Kadim Doğan, İl Milli Eğitim Müdürü Cafer Tulmaç, İl Müftüsü Mustafa Sinanoğlu, Alevi Dedesi Şeyh Hasan Eskiocak ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri katıldı. İnsan sağlığının her şeyden önemli ve kıymetli olduğunu vurgulayan Vali Lekesiz, “Önemli bir halk sağlığı sorunu olan Talasemi ile ilgili olarak ilimizde yoğun bir mücadele yürütülüyor. Hastalığı sıfırlayana kadar çok boyutlu şekilde ele almak gerekiyor. Bunun için il çapında köklü bir mücadele yürüteceğiz” dedi. Kentte 2 bin 144 talasemi taşıyıcısı, bin 927’de talasemi hastası bulunduğunu, her bir hastanın devlete maliyetinin aylık ortalama bin dolar olduğunu kaydeden Lekesizşöyle devam etti: “Önemli olan insanın ruhen ve bedenen sağlıklı olmasıdır. Hastalığı sıfırlamak kararlı, planlı, programlı mücadele ile mümkündür. Bu gerçeğe olan inancımızıo kararlılıklasürdürmeliyiz.” Sağlık Müdürlüğü, sivil toplum kuruluşları, ilgili kurum ve kişilerle konuyu derinlemesine incelemenin yararlı olacağını irdeleyen Vali Lekesiz, İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde “Tala Vali Lekesiz ve İl Sağlık Müdürü Kerkez’in katıldığı toplantıda Talasemi ele alındı. semi ile Mücadele Bürosu” kurulacağını, sorunun Hatay genelinde her yönüyle ele alınacağını kaydetti. İl Sağlık Müdürü Bayram Kerkez ise, Sağlık Müdürlüğü olarak hastalıkla etkin bir mücadele verdiklerini ve bu mücadelenin devam edeceğini söyledi. Fenilketonüri erken tanıyla belirleniyor Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Uz. Dr. Canatar: “Kadın doğulmaz kadın olunur” İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı Adına ORHAN ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni İBRAHİM YILDIZ Adana Temsilcisi ÇETİN YİĞENOĞLU Sorumlu Yazıişleri Müdürü MİYASE İLKNUR Reklam Sorumlusu İLKER İŞİSAĞ Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Yönetim Yeri: Prof.Nurettin Mazhar Öktel Sk. No:2 Şişli/İstanbul Tel: (0 212) 343 72 74 Faks: (0 212) 343 72 64 Adana Temsilciliği: Çınarlı Mh. İnönü Cd. 5 Sk. Aksoğan İşhanı Kat:1/1 Seyhan/ADANA Tel: (0 322) 363 12 09 363 12 11 Faks: (0 322) 363 12 15 Baskı: DPC Adana Tesisleri Ceyhan Karayolu 01260 ADANA Tel: (0 322) 346 16 00 Cumhuriyet’in haftalık ücretsiz ekidir. Yayın Türü: Bölgesel. “Bebeğinizin kan taramasını yaptırın” ADANA (Cumhuriyet Bürosu)Fenilketonürinin erken tanı konulduğunda tedavi edilebilen kalıtsal bir hastalık olduğunu söyleyen İl Sağlık Müdürü Dr. Aytekin Kemik, geçtiğimiz yıl 37 bin 45 bebeğin topuğundan alınarak yapılan kan taramasında, 2 fenilketonüri hastası belirlendiğini, enzim yetersizliği bulunan 3 bebeğe de tanı konularak tedavilerine başlandığını kaydetti. “Ulusal Fenilketonüri Günü” dolayısıyla yazılı bir açıklama yapan Dr. Kemik, kalıtsal hastalığın anne babadan hasta genlerin çocuğa aktarılmasıyla ortaya çıktığını, çocuğun hastalığı taşıyan anne ve babanın her ikisinden de hastalık taşıyan geni alması durumunda fenilketonüri hastası olarak dünyaya geldiğini belirtti. Hastalığın erken tanı ve tedavi ile yol açabileceği zekâ geriliğinin tamamen önlenebileceğini vurgulayan Kemik şunları şöyle konuştu: “Zeka geriliğine neden olabilecek hastalık erken tanı ve tedaviyle önlenebiliyor. Avrupa ülkelerinde her 20 30 bin, ülkemizde ise 3 ila 4 bin 500 doğumda bir görülmekte. Türkiye fenilketonüri hastalığının sık görüldüğü bir ülke. Bunun başta gelen nedenlerinden biri akraba evlilikleri. Konjenital Hipotroidi, yenidoğan döneminde en sık karşılaşılan endokrinolojik sorundur. Dünya gene ADANA (Cumhuriyet Bürosu)Kadınların çoğu için cinselliğin evlilikle birlikte başladığını, bundan dolayı da arzulandığı ölçüde sağlıklı bir cinsel yaşam sürdürülemediğini belirten, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Adana Şube Başkanı Uz. Dr. Taner Canatar, “Evleninceye kadar cinselliği hiç bilmeyen veya yaşamayan kızlar için cinsel hayat bundan sonra başlar. İşte bu yüzden, tam olarak kadın olmadan anne olmamak için en az 3 yıl çocuk yapmayın önerisinde bulunuyoruz. Çünkü, kadın doğulmaz, kadın olunur” dedi. Toplumumuzda, kız çocukları yetiştirilirken, cinselliğin erkeklere özgü olduğu, sadece erkeğin zevk aldığı, kadın için çoğu zaman mide bulandırıcı, acı veren, ama evliliğin devam etmesi ve anne olmak için yerine getirilmesi gereken bir kadınlık görevi olduğu zgibi yanlış bilgi ve öğretisinin ön plana çıktığını vurgulayan Dr. Ca natar şunları söyledi: “Aile ve toplum baskısı etkili” “Aile ve toplum baskısı, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar, cinsel eğitim yetersizliği, cinselliğin ayıp, günah veya yasak olarak kabul edilmesi, kızlarımızın hatta kadınlarımızın cinsellik konusunda yeterince bilgi sahibi olmasını engellemekte, bilgi sahibi olmak bir yana cinselliği kelime haznelerine dahi ekleyememektedirler.” Evleninceye kadar cinselliği hiç bilmeyen veya çoğu zaman yaşamayan kızların, evlilikle birlikte cinsel yaşama başladıklarını irdeleyen Canatar, şöyle devam etti: “Ancak, hayatı boyunca cinsel fantezi kurmamış, birini arzuladığında kendinden utanmış, suç işlediğini ya da günaha girdiğini düşünmüş, kızlık zarını korunması gereken en önemli yapı olarak görmüş, hiç mastürbasyon yapmamış, kendi bedenine yabancılaşmış, cinselliği eşine karşı yerine getirilmesi gereken bir görev ya da onu sevdiğini gösterebilmesinin bir yolu olarak (öğrenen) algılayan bir kadın için cinsellik; haz alınacak güzel bir yaşantı olmaktan çok istenmeyen bir durum haline dönüşebilmektedir. Çoğu zaman yatakta aktif olan erkektir, ilişkinin uzunluğunu, kısalığını, tarzını erkek belirler, kadın da erkeğin isteklerine uyum gösterebilmeyi mutlu bir cinsellik göstergesi olarak algılamaya başlayabilir. Bu da bir kadın olarak cinselliği bir hak olarak görme sürecini sekteye uğratır ve ‘kadın doğulmaz kadın olunur’ sözünün içini boşaltır.” “Kadın olmadan anne olmayın” Cinselliği hak ettiğine inanan ve rahat şekilde yaşayan bir kadın olmadan anne, yani erken çocuk sahibi olmanın kadınların açmazı olduğunu irdeleyen Canatar, “Bir kadının gerçekten kendi bedenini ve eşinin bedenini tanıyıp, keşfedip, rahat ve gevşemiş bir halde, cinsel haz alıp haz verebilecek bir seviyeye gelmek için en az 3 yıla ihtiyaç duyar. Çünkü seks yapmak öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir davranıştır. 3 yıldan önce erken bir hamilelik yaşayan her kadın daha tam anlamıyla kadın olmadan anne olmak zorunda kalmaktadır, bu da mutsuz ve tatmin olamayan kadın sayısının hızla artmasına yol açmaktadır.” linde 3 bin 500, 4 bin canlı doğumda birdir. Ülkemizde yürütülen bir insidans çalışmasında ise kalıcı konjenital hipotroidi sıklığı 3 bin 344 canlı doğumda bir bulunmuştur. Tedavi edilmeyen vakalarda ciddi zekâ geriliği ve asimetrik cücelik ortaya çıkar. Erken teşhis yapılmaz ise kalıcı zekâ geriliği kaçınılmazdır.” TOPUK KANINDAN TEŞHİŞ Kemik, Yenidoğan Tarama Programı kapsamında hastane doğumlarında bebeğin hastaneden taburcu olduğu son saatte topuk kanının alınmasına karşın, aile sağlığı merkezlerinde de (hastanede topuk kanı alınsın ya da alınmasın) doğumdan sonraki 3. ve 5. günlerde topuktan kan örneği alınması gerektiğini irdeledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle