Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 10 HAZ RAN 2011 CUMA 2 N e do rel ğr ere u Ceyhan’ın kalelerini görmeden olur mu? Ceyhan’ın adı her ne kadar efsaneleriyle ünlü Yılankale ile anılsa da, çevresinde bulunan Kazankaya, Tumlu ve Anavarza kaleleri de bir o kadar görkemli ve önemli öyküleri bulunan kalelerdir. Kurtkulağı Köyü yakınlarındaki Kazankaya Kalesi, Asur, Pers ve Roma izlerini taşıyan bir kalıntıdır. Halep kervan yolunu korumak için karakol olarak yapıldığı bilinen kalenin kuzeydoğu eteklerinde Abbasilerden kalma kaya mezarları ve çeşmeler bulunmaktadır. Bugün kalenin bulunduğu yeşil alan çevre halkı için iyi bir mesire yeri olmuştur. Buralardaki kaya mezarları ise ayrı bir tarihi değerdir. Ceyhan’a 17 km. uzaklıktaki Tumlu Kalesi ise yüksek bir tepenin üzerine kurulmuştur. Sağlam kalmış bir kaledir. Kalenin çevresi 800 metredir. Sekiz burcu ve doğuya açılan bir tek kapısı vardır. Ovaya bakan gözetleme kulesi, ayrıca savunma hendekleri ve surlar bulunmaktadır. Kale içerisinde bazı yapı ve mahzen kalıntıları vardır. Tepenin çevresinde ise kaya mezarları ve barınaklar dikkati çeker. Anavarza Kalesi’nin M.Ö. I. Yüzyılda başlayan tarihi, çok karışık ve zengindir. Yöreye en hakim tepenin üzerine kurulmuştur. Çevredeki en gösterişli kale olan Anavarza, Asurlular’dan kalma bir kent yıkıntısı üzerine Romalılar tarafından kurulduysa da M.S. 561 yılında yaşandığı bilinen bir depremde yıkılmış, ancak daha sonra Harun Reşit döneminde tekrar yapılmıştır. ANIT AĞAÇLARIMIZI TANIYALIM... Yerel Adı.........: Çınar Latince Adı......: Platanus orientalis L. Yaşı..................: 1000 Boyu................: 20 m. Taç Genişliği....: 20 m. Gövde Çevresi..: 7 m. Yaşadığı Yer......: Mersin/Gözne, Kepirli köyü, Hekimköy Belenoluk mevki. Osmaniye'nin Kadirli ilçesine bağlı köydeki eski okul binası Harkaçtığı Köyü'ne “Eğitim ve Kültür Müzesi” KADİRLİ (Cumhuriyet) Osmaniye'nin Kadirli ilçesine bağlı Harkaçtığı (Dikirli) Köyü'nde terkedilen bir ilkokul binası, “Eğitim ve Kültür Müzesi” oldu. 1924 yılında Karamüftüoğlu ailesi tarafından yaptırılan o dönemin ilk köy okullarından biri olan Harkaçtığı İlköğretim Okulu binasının Kadirli Eğitim ve Kültür Vakfı (KAVAF)'ın öncülüğünde Eski Adana Milletvekili Ahmet Karamüftüoğlu'nun eşi Tezal Karamüftüoğlu ile Mustafa İ. Karamüftüoğlu'nun maddi katkılarıyla müze haline getirilmesi Harkaçtığı ve yakın köylerde sevinç yarattı. Genel merkezi Ankara'da bulunan KAVAF'ın girişimleriyle yenilenerek Eğitim ve Kültür Müzesi haline getirilen Harkaçtığı Köyü İlköğretim Okulu'nun, taşımalı eğitimin başlamasıyla kaderine terk edildiğini, son yıllarda bakımsızlıktan harap hale gelmesinden köy sakinlerinin de rahatsız olduğunu belirten KAVAF Başkanı İbrahim Boysal şunları söyledi: “İki yıl önce halktan da destek alarak önce 10 dönüm alan üzerindeki okul binasınıonarıp, restore ettik, ardından Milli Eğitim ile yaptığımız protokol gereği müze yapmak için çalışmalar başlattık. Aynı alana, Çukurovalıların yaşamında önemli yer tutan 'ot, huğ, toprak dam' diye adlandırılan iki yapıyı da ekleyerek zengin bir görünüm kazandırdık. Süreç içinde kütüphane ve ders araç gereçleri ile bölgenin geçmiş 100 yıllık yaşamına ait kültürel malzeme ve dökümanları da toplamaya çalıştık. Vakıf olarak katkımızı ve bu tür çamlışmalarımızı sürdüreceğiz.” Vakıf Yönetim Kurulu üyesi, aynı zamanda bu köy okulundan mezun olan emekli öğretmen Seviye Solak ise açılışa gösterilen ilgiden duydukları memnuniyeti belirtti, “Yapılan çalışmalara katkı koyan herkese teşekkür ediyoruz. Amacımız, bu tür girişimlerle kültür ve sanata destek verirken, geçmişimize ait ne varsa geleceğe taşınmasına öncülük etmek. Bunu da yöre halkının yardımıyla başarıyoruz” dedi. Açılış etkinliği, folklor gösterisi ve yöresel ikramlarla sun buldu. ULU ÇINAR Mersinlilerin yaylası Gözne'den Kepirli köyüne, oradan da Hekimköy mevkiine doğru gittiğinizde, kollarına beton direklerle destek verilmiş, Ulu Çınar'ı görürsünüz. Koltuklarının altına sıkıştırdığı bastonla ayakta durmaya çalışan hasta, yaşlı ya da özürlü insan gibi o da, destek almak zorunda kalmış uzun yılların ardından. Kepirli yaylacıları, Ulu Çınar'ın adıyla, görüntüsüyle çelişen bu direklerin yaşlı gövdeyle dallarını tutması amacıyla konduğunu anlatır, anlatmasına da insanın aklına, “Bu beton malzeme yerine neden başka bir malzeme kullanılmadı? Ağaç ile bütünleşebilecek başka bir malzeme yok muydu?” sorusu gelir ister istemez. Anlatılanlara göre, 20 yıl kadar önce ağacın tacı, bugünkünden 30 metre kadar daha büyükmüş. Ancak, ağaca düşen yıldırım sonucu dalları kırılmış. Acımasız piknikçilerin ateşiyle de gövde içi yer yer yanmış. Yörede çevre bilincine sahip kimi güzel insan yaşlı ağacın yaşamını sürdürebilmesi için gövde içini toprak ve taşlarla tabandan itibaren bir metre yüksekliğe dek doldurmuş; iyi de etmiş... Her şeye karşın Ulu Çınar'ın gövdesinin büyüklüğü ve dallarının kalınlığı görülmeye değer. Bir başka güzellikle daha tanışırsınız yöreye gidince... Bu güzellik görüntüsüyle, şırıltısıyla, tadıyla Belenoluk suyudur. Ulu Çınar’ın hemen yakınından akıp gider sessizce... Karpuz çatlatan türden soğukluğunu ilk anda ele vermez; ancak içtiğinizde anlarsınız bunu... Suyun soğukluğu, havanın serinliği, çevrenizde gözününüzün alabildiğine bir yeşillikle buluşmasının yanı sıra kimbilir nice güzel sürpriz bekler sizi orada. Asfuroğlu 2000 yıllık geleneksel cam sanatının peşinde Asfuroğlu’nun 140 yıllık tarihi binayı restore ederek oluşturduğu “Asfuroğlu Antik Cam Evi ve Antakya Camları Müzesi”nde bundan böyle cam sanatıyla ilgili çalışmalar yapılıcak. TRT’nin çektiği belgesel Ekim ya da Kasım’da yayında olacak “Çıplak Mahallesi” ölümsüzleşiyor TARSUS (Cumhuriyet) TRT’nin bir süredir Tarsus’ta üzerinde çalıştığı, danışmanlığını gazeteci Uğur Pişmanlık’ın yaptığı, “Çoplak Mahallesi” belgeselinin çekimleri tamamlandı. Tarsus’un yakın tarihine ışık tutacak belgeselin Ekim ya da Kasım ayında yayınlanaceğı belirtildi. Gazeteci yazar Pişmanlık’ın, kapatılan Karam Yağ Fabrikası’nın kalıntıları arasında bulduğu bir belge üzerinde sürdürdüğü çalışma sonucu haberlerin yayınlanması ve bunu TRT’ye önermesi ve onaylanmasıyla devam eden yolculuk, “Çıplak Mahallesi” belgeselinin Tarsus’ta çekimleriyle tamamlandı. Belgeselin çekimleri, Tarsus’ta bir zamanların Çıplak Mahallesi olan şimdiki Cumhuriyet Mahallesi başta olmak üzere kentin çeşitli yerlerinde, çırçır fabrikalarında ve tarlalarda yapıldı. Belgesel için Suriye’den gelmiş Arap ailelerin bugünkü kuşak yaşlılarıyla, Rasim Dokur Fabrikası, Ekenler (Berdan Fabrikası) Çırçır ve halk arasında Şadi Beyin Fabrikası olarak bilinen Çukurova Fabrikası’nda işçi ya da usta olarak çalışmış çok sayıda kişiyle görüşmeler gerçekleştirildi. Belgeseli için yine bir zamanlar Çıplak Mahallesinde oturan ve kız kardeşi Anjel ile kuaförlük yapan Roza Solak, sendikacı Nihat Göküş, Arşak Göçeroğlu, Celal Tezel, Ziya Seyman, Uğur Pişmanlık, Mehmet Yaşot ve o dönemi iyi bilen kişilerle de röportajlar yapıldı. Gözyaşı Şişeleri günümüzde de gözde MEHMET ALİ SOLAK ANTAKYA Bundan 2 bin yıl önceki cam sanatının özelliklerinden ve güzelliklerinden örnekler sunan cam ustası Şadi Asfuroğlu’nun ürettiği cam ürünler yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Cam sanatına başladığından bu yana en gözde ve en çok ilgi çeken ürünlerin gözyaşı şişeleri olduğunu belirten Asfuroğlu, “Bu ürünlerin dikkat çekmesi, mitolojik öykülerinden kaynaklanmakta” dedi. Antakya’da 140 yıllık geçmişi olan tarihi bir binayı restore ederek, kültürel mirasa katkı sunan Diş Hekimi Şadi Asfuroğlu, babadan kalma el sanatını gelecek yüzyıla taşımak için, oluşturduğu, “Asfuroğlu Antik Cam Evi ve Antakya Camları Müzesi”nin açılışını yaptı. Binlerce yıllık bir cam kültürü olan Antakya’nın ilk Cam Müzesi’nin açılışına Hatay Valisi M. Celalettin Lekesiz, Antakya Belediye Başkanı Lütfü Savaş, MKÜ Rektörü H. Salih Güder ile çok sayıda sanatsever katıldı. Açılışta, cam kültürünün ülkemizde yeteri kadar tanıtılmadığına vurgu yapan Vali Lekesiz, “Çok keyif veren bir mekândayız. Burası bize bir insanın işini severse neler yapabileceğini gösteriyor. İşini seven insan, bitmez tükenmez bir enerjiye sahip olur, yorulmaz ve ortaya böyle güzel işler, eserler çıkarır. Binlerce yıllık bir cam kültürü olan bu kent Avrupa ülkelerinin elinde olsaydı şimdiye kadar bir değil, birçok cam müzesi açılırdı. Bu da bizim için bir başlangıç olsun. Bir kentte sosyal, kültürel ve ekonomik birimler ne kadar çok olursa o kent o kadar çok gelişir. İlimizde bu birimler arasındaki ilişki arttıkça, ilimize gelen turist sayısı artar” dedi. Antik Cam Evi’nin sahibi Şadi Asfuroğlu da, cam sanatının Antakya tarihindeki yerine değinirken, aileden kendilerine miras kalan 140 yıllık tarihi binayı nasıl restore edip müzeye çevirdiklerini anlattı. Cam sanatına başladığından bu yana yerli ve yabancı turistler ile bu işe gönül vermişlerin ilgilendiği, en gözde ürünlerin gözyaşı şişeleri olduğuna dikkat çeken Asfuroğlu, “Bu ürünlerin dikkat çekmesi, mitolojik öykülerinden kaynaklanmakta. Geçmişte sefere giden askerlerin eşleri ye da sevgilileri, aşklarının ve özlemlerinin kanıtı olarak gözyaşı şişelerini kullanırmış. Seferden dönen askerler, eşleri ye da sevgililerinin özlemlerini gözyaşı şişelerinin sayısı ile değerlendirirmiş. Bir başka efsanede bedenden ayrılan ruhun, en yakın suya gitmesidir. Her şeyin mutlaka bir öyküsü var. Amacım Hatay’ın markalaşma kapsamında yaptığımız ürünleri Hatay adıyla öyküleştirmek” dedi. Müzenin açılışına yetkililer ve çok sayıda sanatsever katıldı. C MY B C MY B