19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 CUMHURİYET 4 ARALIK 2009 CUMA GÜNEY DOĞU KONUK YAZAR Fethi KARADUMAN Yumurtalık'taki balıkçılar kendilerine haksız ceza kesildiğini öne sürüyor Cumhuriyet Çukurova eki... Yaşamımın 35 yılında elimden düşürmediğim, okuru olmakla övünç duyduğum Cumhuriyet Gazetesi'nin Adana Temsilcisi, GazeteciYazar, dost insan Çetin Yiğenoğlu ile arkadaşlarının yoğun çabaları sonucu çıkartılan bölge ekinin bölgemizde önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyor, emeği geçen herkesi kutluyorum. Türk Ulusunun yürekten bağlı olduğu Cumhuriyet, bu büyük ulus için saygınlık, övünç ve coşku uyandıran çok özel, yüksek değerde anlamlar taşır. Çünkü Cumhuriyet, onların emperyalizme karşı yazdıkları büyük destanın sonucu kurulmuştur. Bu nedenle Türk Devrimi’nin önderi Atatürk, “Cumhuriyet benim en büyük eserimdir”, der. Cumhuriyet Gazetesi de, dünyada eşi bulunmayan, Türk Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı’na, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına omuz veren gazetedir. Yunus Nadi yönetiminde İstanbul’da Yeni Gün olarak yayın yaşamına başlayan, Kurtuluş Savaşı ile birlikte Ankara’ya taşınan, adını yüce önder Atatürk’ün koyduğu Cumhuriyet Gazetesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile yaşıttır. Cumhuriyet’e yaşam veren, çağdaş uygarlık tasarımı olan Atatürk Devrimi’nin tüm değerlerini benimseyen Cumhuriyet Gazetesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile özdeşleşmiştir. Bu nedenledir ki, emperyalizmin işbirlikçileri, baskıcıfaşist yönetimler Cumhuriyet'in düşmanıdırlar. Salt bu yüzden Gazetenin Atatürkçü/Kemalist yazarları; Muammer Aksoy’lar, Bahriye Üçok’lar, Ahmet Taner Kışlalı’lar, Uğur Mumcu’lar hain pusularda şehit edilmişlerdir. Amerikancı 12 Mart, 12 Eylül dönemlerinde, Cumhuriyet Gazetesinin yazar ve okurlarının büyük kısmı düzmece, uydurma savlarla yargılanmışlar, çoğu kez suçsuz yere aylarca, hatta yıllarca cezaevlerinde yatmışlardır. Bugün de Cumhuriyet gazetesinin Başyazarı İlhan Selçuk, Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, Cumhuriyet yazarı Prof. Dr. Erol Manisalı hakkında hukukun temel, evrensel ilkeleri yok sayılarak davalar açılmıştır. Tüm yaşamını ülkesine, ulusuna adayan Atatürkçü/Kemalist yazarlar, gazeteciler, öğretim üyeleri, rektörler, Türk Ordusunun üst düzey komutanları, subayları, vatanını savunan, doğruları ileten TV sahipleri, yöneticileri, düzmece senaryolarla, yargısız infazlarla tutsak edilmişlerdir. Cumhuriyetimize ve Türk Ulusuna yönelen saldırı ve hain kuşatmalar er geç püskürtülecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yeni Sevr’ler dayatmaya kalkan ABD uydusu, BOP eşbaşkanları ve destekçileri hüsrana uğrayacaklardır. Tüm entrikalar, baskılar ve hukuk dışı tutumlar, CUMHURİYETÇİLERİ yıldıramayacak ve susturamayacaktır. Atatürk Devriminin aydınlığını karartamaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Balıkçılar avlanamıyor yoruz. Sugözü Termik Santrali, soğutma amacıyla Yumurtalık Körfezi'nden 5 milyon metreküp su çekiyor. Bu kadar çok suyun içinde yavru balıklarda ölüyor. Soğutma amacıyla çekilen su tekrar denize bırakılınca deniz suyu da ısınıyor. Dolayısıyla denizin kimyası değişiyor. Bunlara dikkat çekmek ve körfezimizi kurtarmak için çabamıza destek verilmesini istiyoruz.” Yumurtalık Merkez Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Musa Vay ise, “85 balıkçı adına BTC'ye karşı açtığımız davanın tamamlanmasını bekliyoruz. BTC'nin kıyıya yaptırdığı 2 kilometrelik liman ve çevresine av YUSUF BAŞTUĞ ADANA BaküTiflis Ceyhan (BTC) Boru Hattı'nın devreye girmesi nedeniyle, Yumurtalık Körfezi'nde balık kalmadığını, oldukça zor duruma düştüklerini belirten balıkçılar, sorunlarına çözüm bulunmasını bekliyor. BTC'nin körfezde yaptığı 2 kilometrelik limanın çevresinde balık avına izin verilmediğini anımsatan kıyı balıkçıları, “Biz Yumurtalık Körfezi'nde Akdeniz'in en değerli ürünleri olan lagos ve jumbo karides avlıyorduk. Limanın devreye girmesiyle avlanamaz, evimizi geçindiremez olduk. Sürekli haksız yere cezalar kesiliyor” diyor. Bölgede yaşanan gelişmelerin çevre açısından sakıncalar taşıdığını vurgulayan Yumurtalık Balıkçıları ve Çevre Koruma Derneği Başkanı Hasan Aydın şunları söyledi: “Yumurtalık bölgesi ekolojik açıdan tahrip ediliyor. Biz bunun önüne geçmek için mücadele edi ‘Magarsus’u kazanmalıyız ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Adana Barosu Çevre ve Kentleşme Komisyonu Başkanı Av. Çetin Berköz, Karataş'taki Magarsus antik kenti ve tiyatrosununun kültür mirasımıza kazandırılması gerektiğini belirtti, “Karataş bundan böyle denizi ve kumsalıyla birlikte tarihiyle de anılır hale getirilebilir” dedi. Kentlerin kimliğinin, kültür ve sanatla ilgili geçmişten günümüze gelen varlıkların yaşama katılmasıyla anlam, şekil ve değer kazandığını söyleyen Berköz, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun da, bu varlıkların korunması amacıyla çıkarıldığını söyledi. Adana'nın bir diğer sahil kenti Yumurtalık ilçesi lagünlerinden, Bahçeköyün altın kumlarına, Karataş'ın denizinden Akyatan Kuş Cenneti'ne kadar eşsiz bir sahil şeridi bulunduğunu anımsatan Berköz buradaki tarih kokan yerlerle ilgili de şunları söyledi: “Adana'ya 40 kilometre mesafedeki Karataş'ta, M.Ö 5. yüzyıla kadar dayanan medeniyetler silsilesine barınak olmuş, Büyük İskender'in, İsos savaşına giderken uğradığı ve mabedi ziyaret ettikten sonra kentlerin koruyucu tanrıçası Athena adına kurbanlar kestirdiği bilinen Mağarsus kenti, kalesi, tiyatrosu ile iyi kötü bugünlere kadar ayakta kalmıştır.” Yumurtalık Lagünleri'nden, Bahçeköyü sahilindeki altın kumlara, Karataş'ın parlayan denizinden Akyatan Kuş Cenneti'ne dek eşsiz bir sahil şeridinin, “Turizm Cenneti” olması gerekirken, yıllardır bir kenara itilmiş, kimliğini tanıtamamış yöreye, hakettiği değerin artık verilmesi, bir çekim alanı haline getirmesi gerektiğini vurgulayan Berköz şöyle devam etti: “Adana'ya 40 kilometre mesafedeki Karataş'ın adı, Antik Kent'in yapılarında kullanılan Bazalt taşından gelmektedir. Şimdiki kentin 4 kilometre batısında şimdilerde 'Eski Karataş' diye anılan kentte M.Ö. 5 yüzyıla kadar dayanan medeniyetler silsilesi bulunuyor. Magarsus ören yeri de bunlardan biri. Doğa ve insan eliyle tahrip olan tarihi kent ve kale bugün 'Dörtdirekli' adıyla anılıyor.” İlkçağlarda Magarsus Limanı'na hakim kalesi ile denizi gören tiyatrosu ve tanrıça Athena adına yapıldığı bilinen bir tapınağın kalıntılarının henüz tam olarak günyüzüne çıkarılmamasının, tarih adına eksiklik olduğunu kaydeden Berköz, bu konudaki bilgileri de şöyle aktardı: “Büyük İskender'in İsos savaşına giderken buraya uğradığı ve mabedi ziyaret ettikten sonra kentlerin koruyucu tanrıçası Athena adına kurbanlar kestirdiği yazılır. Magarsus Kalesi ortaçağda harap olmuştur. Harun Reşit bu kentin imarını ve tahkimini ve iskanını yaptırmıştır. Kendisinden sonra gelen oğlu Kasım, kaleyi daha çok onarmış ve silahlı güçlerle kaleyi donatmıştır. Piri Reis 1525 tarihli 'Kitabı Bahri' isimli eserinde bu kaleyi, 'Cihansuyu'nun beri yanında Od Kalesi dirler, denize karşı yüce bir yerde bir harap kaledir'. Tarihin geçmişinden Kizuwatna, Kue, Grek, Roma, Bizans, medeniyetlerinden bugüne kadar ortaya çıkarılması gereken eserlerden biri de 1987 yılında yapılan kazı ile çıkarılan kalıntılardır. Bu kazılara dayanak olan çalışmaları dünyaca tanınmış Alman arkeolog Prof. Dr. Bossert ve ekibi 1949 yılında yapmış burada bir tiyatronun bulunduğunu kesinlentirmiştir.” Antik kent merkezinin kültür mirasına kazandırılması istendi yasağı getirilmesi, av sahalarının daraltılması biz balıkçıları işimizden, ekmeğimizden etti. Sorunlarımızı kimse görmüyor” dedi. Yumurtalık'a bağlı Gölovası'nda da 42 balıkçının BTC'nin 'Deniz ve deniz canlılarına zarar verdiği, av sahasını daralttığı' gerekçesiyle dava açtığını anımsatan avukat İsmail Hakkı Atal da Yumurtalık Körfezi'nin Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olduğunu, aslında bu alanı korumaya çalıştıklarını vurguladı. Bölgede kurulan BTC, İsken Termik Santrali, petrokimya tesisleri ile petrol rafinerilerinin çevre için tehlikeli olduğunu irdeleyen Atal şunları söyledi: “İSKEN Termik Santrali açıldığında, 'Bu tesisler çevre için zararlı olacak' dedik. Sonuçlarını şimdi görüyoruz. Balıkçılar avlanamıyor. Deniz suyu ısınıyor, av sahaları daraldı, ürün çeşitliliği azaldı. Termik santralin ba caları standartlara uymadığı için çevreyi kirletiyor. Açılan davalarda bunları dile getirip, önlem alınmasını istedik. Öncelikle körfez ve çevresini kurtarmaya, sonrasında da balıkçılarımızın mağduriyetini gidermeye çalışıyoruz.” Nebi Göregen isimli balıkçı BTC faaliyete geçtikten sonra avlanamadığını söyledi. Gereksiz bir baskıyla karşılaştıklarını savlayan Göregen, “En ufak bir şey bile olsa sanki avlanmamızı istemiyorlar gibi büyük cezalar yazılıyor. En son 375 YTL ceza ödedim” dedi. BTC iskelesi kurulmadan önce evine rahatlıkla ekmek götürdüğünü belirten Gölovası Köyü balıkçılarından Adnan Göregen ise, “Her an ceza yazılacak diye avlanamıyoruz. Huzurumuz kaçtı” diye konuştu. Süleyman Güneş isimli balıkçı da haksız yere büyük cezalar ödediklerini öne sürdü. Bayramda vicdanlar sızladı Özellikle büyük kentlerde hijyenik ortamdan uzak, sokak aralarında, yol üstlerinde, kaldırımlarda, küçük çocukların gözleri önünde kurban kesenler, bir kez daha her yeri kan gölüne çevirdi. Görüntüler, bir daha silinmemecesine belleklere kazındı. Şanlıurfa’da kesimden önce kaçan boğanın arka ayak tendonlarının bileklerden kesimi vahşetin boyutunu göstermesi açısından unutulur türden değildi. Yurdun dört bir yanından benzer görüntüleri izlendi bu bayram da. Dökülen kan hayvan kesimiyle de sınırlı kalmadı. Daha ilk gün, iki binden fazla kişi kesim sırasında ellerini ya da ayaklarını keserek kendi kendini yaraladı. Kimi de kestiği kurbanın gazabına uğrayarak yaralandı. Ya boynuzlanıp tos ya da çifte yiyerek yaralanmaktan kurtulamadı. Çiftsıralı, teksıralı buğday, arpa, mercimek, bezelye, nohut, acı burçak gibi sekiz temel besin maddesiyle yapılan törenler “Anadolu’nun kansız kurban töreni” geleneğinin özgün örneğini oluşturuyordu. Bazı törenlerde, ritüel gereğince bu besinlerin bir kısmı yakılarak Ana Tanrıça’ya kurban edilmiş sayılıyordu. Yakılma sonucu besin maddelerinden çıkacak duman ve kokunun Ana Tanrıça’ya ulaşacağına inanılıyordu. Bazı inançlara göre Kibele’nin kutsal kuşları olan Anka kuşlarının da bu kutsal dumanla beslendikleri varsayılıyordu. Söz konusu besin maddelerinin yakılmayan, pişirilen kısmı ise törene katılanlar tarafından yeniliyordu. İkinci kansız kurban yöntemi süt ve şarapla yapılıyordu... Ritüel, süt ve şarap azar azar ateşe dökülerek gerçekleştiriliyordu. Böylece oluşan süt ve şarap buharının Ana Tanrıça’ya ulaşacağına inanılıyordu. Ateşe tuz serpme ritüeli en önemli kansız kurban ya da saçı kurbanları arasında sayılıyordu. Ateşe atılan tuzun çıtır çıtır yanarak duman halinde göğe yükseldiğinde Kibele’yle tinsel bir bağ kurulduğuna inanılıyordu. Dördüncü kansız kurban yöntemi ise Anadolu’nun kırsal kesimlerinde hâlâ düğünlerde kullanılan bir kansız kurban biçimi ya da saçı kurbanıydı. Kına gecesinde gelinin, gerdek öncesinde gelinle damadın üzerine bir tepsiyle bakliyat, kuruyemiş, şeker ve bozuk para karışımı serpilirdi. Böylece yeni kurulan ailenin bolluk ve bereket içinde yaşaması dilenirdi. (Çetin Yiğenoğlu) Kansız kurban gelenekleri C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle