22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 Kasım 2012 Cumartesi Sayfa YArışma a7 c ÖyküYarışması’ndan... SANDIKİÇİ avaşça aralandı kapı, kafasını uzattı aralıktan çekinerek sonra kimsesiz bir köşe bulmuş olmanın memnuniyetiyle içeri süzüldü. Saatlerdir oradan oraya koşturan, hep bir ağızdan konuşan kadınlardan ve adamlardan kaçacak bir yer arıyordu. Nihayet sessizlik… Şaşkın bir tebessümle çevreyi inceledi bir süre. Küçük bir odaydı burası serin, biraz loş. Bahçedeki ağaçların gölgeleri oynaşıyordu halının üstünde. Yeni yıkanmış çamaşır kokusu getiriyordu rüzgâr aralık pencereden usul usul.... Yüzünü buruşturdu. Böyle tanıdık kokular hüzünlendiriyordu bu aralar onu. Eskiden aheste aheste geçerdi zaman. Sakin, uyuşuk bir adamın, kıpırtısız hayatına uyum sağlamıştı o zamanlar dünya bile, daha ağır dönüyordu sanki. Şimdiki zamandaysa herkes bir yerlere yetişmenin telaşında, kafasını karıştırıyordu sesler, yüzler, kokular… Gözlerini kapayıp nefes aldı, eliyle yoklayıp bulduğu ilk yere çöktü. Gözlerini araladı az öncekinden başka bir yerde olacağını umarak. Nafile. Aynı küçük oda; iki koltuk, bir masa, birkaç sandalye, duvarda çoğu koparılmış bir takvim, köşede eski bir sandık… Biraz daha kokladı havayı hafif bir rutubet kokusu geliyordu şimdi. Tıpkı benim gibi şimdiki zamana ait olmayan bir ev burası diye düşündü… Her gün dip bucak temizlik yapsalar da geçmez bu koku biliyordu. Çünkü döşemelerin çatlaklarına, perdenin kıvrımlarına, masa örtüsündeki yanığa kadar işlemiştir. Bu eve, bu eşyaya aittir artık… Ayak seslerini dinledi bir süre. Şişman bir kadın olduğuna hükmetti yukarı çıkanın. Çevresine bakınırken köşedeki sandık çekti dikkatini. Sahibinin ilk gençlik hayallerini saklayan işlemeli sandıklardan biri. Bir kadın hayal etti; genç, güzel... Gözlerini kapayınca yalnız onu hayal eden, onu düşündükçe içi titreyen bir de adam. Buruk bir tebessüm yerleşti yüzüne, düşünceleri kontrolden çıkıyordu yine. Gözlerini iri iri açıp baktı bu kez sandığa içindekileri görmek istercesine. Biliyor aslında, çok güzel kadının ihtirasları var içinde. Umutları, utançları, hayalleri, hayal kırıklıkları, günahlarıyla ağzına kadar dolu sandık. Acaba mutluluklar da yer bulabildi mi içinde? Acılardan arta kalan bir köşede bir çorabın içine saklanabildiler mi? Peki ya aşk? Bir mendilin içine gizlenmiş bir resim, belki mektup, kurutulmuş bir çiçek… Ve tutku ipekli bir geceliğin kıvrımlarında dolaşıyor mu hâlâ? Bir kahkaha koyverdi. Neden bu kadar üstünde durdu ki sandığın? Baksana çok güzel kadın sıkı sıkı kilitlemiş, besbelli unutmak istediklerini de koymuş içine… Kapının arkasına asılmış paltoyu gördü. Rengi iyiden iyiye solmuş iki düğmesi eksik bir erkek paltosu. Ceplerini karıştırsa küçük bir kâğıda karalanmış bir şiir bulacağından emin neredeyse. Ama belli ki bırakıp gitmiş paltoyu adam. Belli ki bırakıp gitmiş çok güzel kadını… Belki pişman olup dönmüştür geri; ama çok güzel kadın affetmemiştir onu… Yıllar geçmiş paltosunu atmaya kıyamamıştır yine de… Evet, böyle bir son çok romantik olurdu şüphesiz, diyor. Neden hep böyle sonlar yaratır ki insan diye mırıldanıyor kendi kendine. Neden hep daha anlamlı olsun derdindedir yaşadıklarının? Palto sadece palto olamaz mı mesela? Cebinden bozuk para ya da kullanılmış kâğıt mendil çıkan, üşüyünce giyilmekten ibaret bir palto olsa ve öyle asılı kalsa kapının arkasında. O kadın çok güzel olmasa ve erkek de terk edip gitmese. Masanın iki yanında oturuyor olsalar şu an. Kadın eskimiş halıdan şikâyet etse, adam sandığın üstüne ayaklarını uzatmış kahvesini yudumlasa. Sandığın da içi boş olsa… Olamaz mıydı? Başını iki yana salladı; cebinden hayli yıpranmış bir fotoğraf çıkardı, hasretle öptü… SIĞAMADIĞIM FOTOĞRAF (2. Öykü) YILDÖNÜMÜ (1. Öykü) n sevdiği yemekleri yapmıştı. Masayı mumlarla donattı ama yakmadı. Şarabı özenle yerleştirdi. Tanıştıkları gün olduğu gibi turuncu elbisesini giyindi. “Koskoca yirmi yıl, dile kolay” diye düşündü. “Koskoca yirmi yıl...” Bilgisayarını hazırlarken “Şarkılar... Bizim şarkılarımız çalacak yemek boyunca” diye mırıldanıyordu. Sonra bir koltuğa tüneyip beklemeye başladı. Bir saat, iki saat... Eşi üzerini örterken uyandı. Kaç yıldır hep Y E uyuyakalıyorum diye mırıldandı. Eşi hazırlığı merak edip sormadı bile. Yıllardır kutlamaya gelmeyen adam neden sorsun ki? Yatak odasına yönelen kocasının arkasından “Sofrayı toplayıp geliyorum” diye seslendi. Sabah, mutlu kadın maskını takınıp kocasını öperek işe gidecek. Bir yıl sonra yine yinelenecek mi bu sahne? Yinelenecek. Yine unutulacağını biliyor mu? Biliyor. Buna rağmen bekleyecek mi? Şüphesiz bekleyecek. K raflarını çeken ucağındaki çocukla fotoğ seyinnn… adama bakıyordu. Gülüm cuk ve annesi öyle Sevgiyle sarmaş dolaş ço ’a kendimi güzeldi ki… O büyülü an bendim, saçlarım kaptırdım birden. Çocuk ülüyordu… okşanıyor, yanaklarım öp ak istedim, olmadı. Fotoğraf karesine sığınm amanın Bir fotoğraf karesine sığam yaşadığım o gün üzüntüsünü, çaresizliğini da olmayan anladım yirmi yıldır yanım eceğimi. “annem” i kolay affetmey Aynur YEŞİLTEPELER Ankara Atatürk Anadolu Lisesi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Gülşah CAN C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle