15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 GÖRÜNÜM A. Celal BİNZET 7 Ekim 2011 Cuma 379 ‘İstanbul Üzerine Çeşitlemeler’ Alışveriş nostaljisi BÜTÇEME GÖRE [email protected] http://aysesayin06.blogspot.com Z amanın ozanı “Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır” demiş İstanbul için. Bir taşı için tüm Acem’in varlığını feda edecek denli değerli olan bu kentimizi bugün, var gücümüzle pazarlamaya çalıştığımız yanlış mı? Acem’e, Arap’a ve bilcümle elinde parası olan herkese neresini satabiliriz diye telaşlandığımız İstanbul sonsuz bir kaynağa benzer. Böyle olduğu içindir ki, her gün kabaran insan sayısıyla eski kültürünü çoktan tüketip yeni curcunalara doğru yelken açmıştır. Eskinin siyah beyaz Türk filmlerindeki karelere bir bakın. Nasıl dingin, betonların istilası altında ezilmemiş bir görüntüsü var. Çok renkli ve çok kültürlü yapısından bugüne işgal altında yağmalanmış bir İstanbul yarattık. Şimdi denilecektir ki, herkesin istediği yerde yaşama hakkı yok mudur? Bu soruya olumsuz yanıt vermek haksızlık olur. Ama içine girdiğiniz bu yere kendi kültürel değerlerinizi yamamaya kalkıp, kentleşmenin gereklerini yerine getirmiyorsanız o zaman yalnızca İstanbul için değil her kent için yıkıcılık başlamış demektir. Daver Darende, günümüzün bu yozlaşmış, yağmalanmış yapısına inat düşlerindeki İstanbul şiirini renklerle anlatmaya devam ediyor. Düşünsel anlamda günümüzdeki yapılanmaya ve politikalara ne denli karşıysa, geçmişin yaşamına bir o kadar bağlı. O coşkudan yola çıkan sanatçımız bıkıp usanmadan tekneleri, boğazı ve kalabalıkları taşıyor tuvaline. Bu kez, Cumhuriyet Kültür Merkezi galerisinde açtığı sergisine “İstanbul Üzerine Çeşitlemeler” adını vermiş. Gerçekten, adıyla uyumlu bir sergi. Artık belleklerde kalmış şiirsel görüntüler yapmacıksız bir tavırla aktarılmış tuvallere. İnsanlarla dolu yolların, meydanların karmaşasını inceleyen bir göz gibi. Resim sanatı görme eylemi üzerine kurulmuş bir alan olmasına karşın resimlerde o kalabalığın uğultusu duyulur gibi. Sesler ve renkler bir arada ortak çağrışımlar yapıyor. Bu iki kavramı, seslerle renkleri bir arada kullanırken, yalın ve yapmacıksız bir yol izlemede Darende. Safyürek denilen bir biçemin öncülüğünde kurgulanan resimlerinde günümüzün hızla yok olan güzelliklerini taşıyor bizlere. Martıları ve deniziyle cıvıltılı bir kentin izleri sürülebiliyor bu resimlerde. Serginin bütünlüğü içinde yer alan iki figür çalışmasını, aynı anlayışın farklı çeşitlemesi olarak yorumlamak gerekiyor. Sonuç olarak, canlı, sevinçli ve yaşama umuduyla dolu bir gezi şeklinde diye de düşünülebilir bu sergi. Düne doğru çıkılan içsel bir yolculuk. İlk resimden sonuncusuna doğru ağır ağır ilerleyen ve her durakta sizi çeken tablolar var orada. AYŞE SAYIN İ nsan yaş aldıkça, eskiye özlem duyarmış... Çocukken bilmezdik tabi, büyüdükçe bunun “nostalji” olduğunu öğrendik. İşte bu hafta, “eskiye duyulan özlemle” yürüdüm Kızılay’a... İlk gençliği ve üniversite yılları 80’lere denk gelenlerden olduğumdan, “eski mekanlara” uğramak istedim. 1980’lerde Ankaralılar AVM’lerle tanışmadığından, en revaçta olan yerler Kızılay’daki “pasajlar”dı elbette. Kızılay’ın tam göbeğindeki Soysal Çarşısı, GMK Bulvarı üzerinde ama “göbeğe” belki 150 metre ötede Onur Çarşısı... Veee göbeğin biraz aşağısında, 1950’li yıllardan beri durup yorulmadan hizmet veren Kocabeyoğlu Pasajı... Müthiş “üçleme” yani... O yıllarda, özellikle “öğrenci milleti” Onur Çarşısı‘ndan giyinirdi. Ayakkabı çanta alınacaksa Soysal’a uğranır, iç çamaşırı, düğme, lif, kese, ıvır, zıvır ne alınacaksa Kocabeyoğlu’na uğranırdı. Çocukların “kabusuydu” örneğin, anneler hafta sonu Kızılay’a inecekse, mutlaka Kocabeyoğlu’na uğrar, o insan denizi içinde “boğulacak” gibi olunur, tam da bir oyuncağa göz koymuşken, çekiştirile çekiştirile dükkanın önünden uzaklaşmak zorunda kalınırdı. Fiyat 3 yıldır aynı Yıllardır ben de gitmiyordum Kocabeyoğlu’na, Onur Çarşısına, Soysal’a... Şimdi düşünüyorum da onlar aslında bugünün “sosyete pazarları”ymış. Kocabeyoğlu, artık ıssızlaşmış iyiden iyiye. Dükkan sa yısı çok azalmış. Oysa eskiden ne kadar büyük gelirdi bana, daracık koridorları upuzun ve yeni bir şeyler bulmaya herzaman müsaitti.... Hafta sonu uğradım özellikle, yoğunluğu göreyim diye. Elbette “orta direk” yine uğruyor, ama eski tadında değil. Biraz esnafı dinleyince, müşteriyi “sosyete pazarları” ve AVM’lere çokça kaptırdığını anlıyorum. Evet yine “çamaşırcılar, terlikçiler, keseciler” yok değil. Girişteki terlikçiyle pazarlığa girişmeye kalktım. Terliğin fiyatı 10 lira, “İki tane alsam, birşey yapar mısın” diyecek oldum, satıcı çok samimiydi: “Zaten onların fiyatı 3 yıldır 10 lira, ne yapabilirim ki?” Diyecek söz bulamadım, “enflasyon indirimi”nden yararlanıp, iki tane aldım, hiç gereği yokken. Ama eğer Kocabeyoğlu’nun hala “revaçta” olduğu bir yeri var mı derseniz, evet var: Tuhafiyeciler. Artık tuhafiyeciler mahalle aralarından kalktığından, düğme, iğne, iplik, ıvır zıvır almak istiyorsanız, hala bence “başkent” Kocabeyoğlu. Zaten belli, onların müşterileri bol, bir de çamaşırcılar. Aslında Kocabeyoğlu esnafı dertli, müşteri kaçmış, belli... Bir de dükkan kiraları yükselmiş, mülk sahibi, “ya çı kın, ya kirayı artırın” diyormuş. Müşteri düşmüş, kiralar artıyor, dolayısıyla dükkanlar azalmış. Eskiden en az 5 dükkanın sığdığı alt katın büyük bölümü neredeyse tümüyle “kumaş pazarı” olmuş. Bir kaç “takı dükkanı” var hala, ama “gümüşçüler” kaybolmuş örneğin. Sahaflar göçmüş, gitmiş Bir de “sahaflar” vardı Kocabeyoğlu’nda. Ankara’nın sahafları Zafer Çarşısı‘nda mekan tutsa da, Kocabeyoğlu’nu da yabana atamazdın 80’lerde. Varlık Yayınevi’nin şimdikilere göre boyut olarak oldukça küçük, eski baskı kitaplarını bulmak mümkündü. Tabii eski plakları, “patronlu” Burda dergilerini de... Şimdilerde onların yerinde “yeller esiyor.” Sadece bir sahaf gördüm, pasajın en dibinde, “3’ü 10 lira” etiketli kitapları ve hala Burda dergilerinin eski sayılarını satıyor. Bir de “Beyaz diziler” dizi dizi rafları doldurmuş. Elime aldım, kim bilir kaç genç kızın rüyasını süsleyen, “Uzun boylu, atletik vücutlu, delicik bakışlı” ve de mutlaka “bronz tenli” erkeklerin başkahramanı olduğu, o bir solukta okunan kitaplar. Bir zamanlar öğrenci yurtlarında, elden ele dolaşan, “fotoroman” tadındaki beyaz diziler... Şimdilerde pek müşterileri yok ki, çokça tozlanmışlardı...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle